Sosyal Medya

Makale

Korku ve Sarsıntı Çağı

Çağımız korku ve sarsıntı çağıdır. Kafalar allak bullak, karışık. Umutla dengelenmediÄŸi için hikmete, erdeme, eÅŸitliÄŸe, manaya, yer yoktur. Umudun olmadığı yerde güzel eylem olmaz. İmanın bittiÄŸi yerde umut olmaz.

Çağın insanı, korkunç bir biçimde sınırsız ilerleme melankolisiyle başı dönmüÅŸ bu yüzden hiç kutsal tanımıyor. 

Maddesel ve duygusal olanı abartarak, ilahi olanı yadsıyan bir uygarlık yönlendiriyor bu çağı.  Batı uygarlığı bu ise insanımız müthiÅŸ bir korku bataklığına sürüklüyor. Nu sarsıntı çağında insanımız tüm duyarlılığını kaybetmiÅŸ, mekanikleÅŸmiÅŸ, robotlaÅŸmış. İnsan insanlığını kaybediyor, insanlığını kaybeden, insan hem cinsini yok ediyor. İnsan kalmak gittikçe zorlaşıyor. Çağın en ağır yükünü tefekkür eden insan taşıyor.  Bu korku çağında, insanı savunan yine düÅŸünen, akleden insandır. Akleden insan anlamlı bir hayatın içindedir. Tüm korkulardan beridir. Onun her ÅŸeyi anlamlıdır, acıları da sancıları da anlamsız bir hayatın sevinçleri de anlamsızdır.  Bu zevk ve eÄŸlencelerden insanın ruhu kendi vicdanından iÄŸrenir. Bu korku ve endiÅŸe çağında öyle ki ruhlar hiçbir kutsallığa yataklık edemeyecek kadar sönmüÅŸtür.  Bunun sonucu, sabırsızlık, ahlaksızlık, hırçınlık, stres, bunalım, çözülme, bozulma, buharlaÅŸma ve insan kıtlığıdır. Zaten her alanda insan kıtlığı çekiyoruz.

DüÅŸünce ile ÅŸuur, akılla his, iman ile yaÅŸantı arasında denge kurulamamış.  Materyalist bir zihin yapısı taşıyor insan. Yani günaha ayarlı bir zihin. Yalan mutluluktan, lezzetlerden kopamıyor, koparamıyor topraÄŸa bulanmış olan vücudunu.

Korkuya kapılan insanımızın anlam haritası darmadağınık. AteÅŸler içinde yanan alnını soÄŸuk bir cama dayamak ister her insan, ama bilmez ki dayadığı cam çoÄŸu kez puttur. Yani tanrısızlık ortamında üreyen virüsler ruhu delik deÅŸik eder. Ruhunu unutan doyurmayan, korumayan kendi varlığına sahip çıkamaz. Korku ve sarsıntıya kapılıp ruhunu unutan Hak ve hakikati unutup kendisine zararı ve faydası olmayan ÅŸeylere, ÅŸartlara, realiteye, alışkanlıklara, zamana, güce, olmazlara, yokluÄŸa, zanlara, sanmalara, kandırmalara, farkında olmadan ibadet eder. İşte hidayetten baÅŸarıdan, idealden, aÅŸktan, hakikaten, ümitten, direnmeden uzak olan kaybetmenin   yenilginin zeminini böylesi bir kirlenmiÅŸ iç dünya oluÅŸturur.

Bu kirliliÄŸi bertaraf etmek için bir tohum gerek diyoruz.

İnsanın içine düÅŸmeli, orada yeÅŸermeli, orada göÄŸe ermeli, orada baÅŸak tutmalı. Harmanı, hasadı insanın içinde olmalı. İnsan ona deÄŸirmen kesilmeli. Bu deÄŸirmen bizde çağıldamalı.

Merhaba diyebilmeliyiz bu korku ve sarsıntı çağının insanlarına.  Bu merhaba tohum olmalı vefasızlıklara, avareliklere, günü birliklere, iÄŸretilere ihtiraslara karşı...

Bu merhaba göÄŸe ermeli, hiçlikler, karanlıklara karşı.

Bir merhaba sunulsa da gurbet vuslata, kahır lütufa, çaresizlik çareye, kimsesizlik vahdete dönse. Her ÅŸey Allahlı olsa.

Her ÅŸeye yeniden baÅŸlayabilsek, çocuklara, 

AÅŸka, duaya, niyaza, teslimiyete, sabra, imana yeniden.

“Biz her dem yeniden doÄŸarız bizden kim usanası “ifadesinde olduÄŸu gibi.

“Ey iman edenler, iman ediniz”

Bu hakikatle yüzleÅŸmemiz gerekir.

Bünyamin DoÄŸruer

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.