Sosyal Medya

Makale

Ütopya; İktidar Aynasında Umudun İdeal Olanı Arayışı - I

GiriÅŸ

Kadim zamanlardan beri insanlar, cenneti andıran mekân hayalleri kurmuÅŸlar, sulh ve sükunun egemen olacağı bir siyasallığın nasıl mümkün olabileceÄŸi hususunda düşünce faaliyetlerinde bulunmuÅŸlardır. Ütopya salt düşünsel bir ürün deÄŸildir. Ütopik bir kurgu; çok yönlü, çetrefil, içinden çıkılamaz sorunlar, zorunluluklar yumağının artık çözüm umudunu kaybettiÄŸi anlarda ortaya çıkmaktadır. Bu durumda ütopya, yürürlükteki sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapı ve iliÅŸkileri adeta sıfırlayarak kurgusal yeniden bir üretim gerçekleÅŸtirmektedir.

Ütopyaların taşımış oldukları umut ve özlemlerin ana teması; öncelikle mevcuda karşı yönetilen sosyal ve siyasal bir eleştirinin genel çizgilerini oluşturur. Sonrasında ise süreç içerisinde yapılabilirliği ölçüsünde hayata da yansır. Bu yansımaların siyasallaşarak yeni bir çatışma ve çelişki doğurması ile bunalım ve umutsuzluk tekrar bir ütopyanın doğmasına neden olacak zemini oluşturur; hülasa ütopya sürekli bir üretimdir. Ütopyalar siyasetin ete ve kemiğe büründüğü, dolaysız olarak eşitsizliklerin var olduğu şehir/kent ortamlarında üretilmektedir.

Bu makalenin amacı; ütopyaların salt düşünsel üretimler olmadığının, derin bunalım ve felaket dönemlerinin etkisiyle ortaya çıkmış bulunan kurtuluÅŸ ve umut üretimleri olduÄŸunun, her kurtuluÅŸ ve umut önerisinin aynı zamanda yönetsel bir iddia barındırdığı için siyasallığının yüksek olduÄŸunun çözümlenmesidir. Ütopyaların ana omurgasını oluÅŸturan toplumsal örgütlenme teklifi ile bu toplumsal örgütlenmeye “göz kulak” olacak “yetkinler meclisi”nin olmaz ise olmaz bir mahiyet taşıması, ütopyaları en başından siyasal bir iddia haline getirmektedir.

Tarih felsefelerinin oluşumu ve toplumu anlama çabaları, bunalımlı zamanların ürünleridir. Düşünce etkinlikleri; felaket, ciddi bunalım, geçiş ve çözülme dönemlerinde toplum ve insanlığın nasılı ve niçini üzerinde yoğunlaşır. Felaket ve ciddi bunalım dönemlerinin müsebbibi ise daha çok iktidar arayışları, iktidar uygulamaları ve iktidarların beka vehimlerinin harekete geçirdiği uzun dönemli olaylar silsilesidir. Umutsuzluk ve dolaysız olarak umut arayışları bizatihi iktidar olgusunun harekete geçirdiği bir husustur.

İktidar olma güdüsünün kuramsal ve kurumsal bir mahiyet kazanması bir ‘politik devrimi’ mümkün kılmıştır. Politik devrimin eÅŸlik etmiÅŸ olduÄŸu kentsel devrimle ile ortaya çıkmış bulunan “kurumsal savaÅŸ”, kentlerin kaynaklarını tüketmekle beraber hemen her kent farklı zaman dilimlerinde hasımları tarafından yok edilmiÅŸlerdir. Her kent ayakta kalabilmek için kralının ve tanrısının koruyuculuÄŸu altında geniÅŸlemekte, diÄŸer kentleri ortadan kaldırmaktadır. Günümüzde, kazdıkça bir yenisi ortaya çıkan kentler böyle ortadan kalkmıştır. İnsan toplulukları daha önceden de ÅŸiddeti tanıyorlardı. Fakat düşmanlarını ortadan kaldırmakla yetinmeyip, “taÅŸ üstünde taÅŸ bırakmayan” bu “kurumlaÅŸmış ÅŸiddet”, kentlerle, uygarlıkla birlikte doÄŸmuÅŸtur. Kentleri zenginliÄŸin ve uygarlığın merkezi yapan, aynı zamanda bu ÅŸiddettir.[1]

Her kurtuluÅŸ umudu ve özlemi, mevcuda karşı bir eleÅŸtiriyi beraberinde getirirken umut ve özlemlerin yükselttiÄŸi eleÅŸtirel üretimler, doÄŸal olarak mükemmele yani ütopik bir tutarlılığa sahip olma zorunluluÄŸunu hissetmiÅŸlerdir. Mükemmellik iddiasının dolaysız olarak iÅŸaret etmiÅŸ olduÄŸu dini/ilahi alan, ütopyaların düşünsel ve eylemsel zeminini oluÅŸturmuÅŸtur. Büyük alt üst oluÅŸların yol açtığı derin karmaÅŸa ve bunalımlar, ütopyaların “özcü/püriten” bir mahiyete sahip olmalarına neden olmuÅŸtur.  Ãœtopyaların ana unsurlarından olan yalın ve yatay bir toplumsal örgütlenme iddiasını seslendiren her bir düşünsel ve eylemsel üretimler süreç içerisinde (hesapta olmayan) derin alt üst oluÅŸların, bunalım ve karmaÅŸanın bizatihi nedenleri de olmuÅŸlardır.

Ütopyalarda iÅŸaret edilen esasında insan üretimidir. İnsan üretimi kavramının atıfta bulunduÄŸu alan ise dinsel olandır. Her ütopya bir ÅŸekilde dinsel bir tema üzerinden yürümektedir. Ütopyanın seküler bir mahiyet taşıması onun dinsel bir art alan taşımasına engel deÄŸildir. Teolojik bir ontolojiye sahip olan Platon’un “İdeal Site”si ile Farabi’nin “Faziletliler Åžehri”, üretilmesi önerilen “mükemmel insan” sakinleri ile hayat bulacak olan selamet mekânlardır. Karl Marx’ın materyalist teorisi, proletaryayı, komünizm aÅŸaması ile kurtuluÅŸa eriÅŸtirecektir. Kurtuluşçu fikirlerin taşımış olduÄŸu mesihçi art alan, yine dolaysız olarak dini olana bir atıf içermektedir. 

Dini alan, muktedir yahut muhalif siyasal olana, özellikle iktidar tahkimine ve iktidar uygulamalarına mükemmel bir meÅŸruluk saÄŸlamaktadır. Bereket tanrıçası figürleri, umut ve beklentilerin yoÄŸunlaÅŸtığı aÅŸkınsal bir obje olmaktan ziyade, sömürülmüş ve sömürülmeye devam olunan doÄŸa ile birlikte çaresiz insanların verimkâr ve mahzun bakışları ile birlikte donup kalmışlardır. Tıpkı Meryem Ana ikonlarındaki çaresiz bir annenin çarmıha gerili oÄŸluna sürekli bakmak zorunda bırakıldığı ihtiÅŸamlı katedrallerin loÅŸluklarına sinmiÅŸ bulunan iktidar örüntülerinin, bu annenin çaresizliÄŸini ve mahzunluÄŸunu iktidar olgusunun meÅŸrulaÅŸtırma aracı olarak kullanmaları gibi. Katolik teolojiye itiraz eden Protestanlık, insan ve Tanrı iliÅŸkisindeki gerilimi gidermek isterken, iman ölçüsünü üst iktidar kurumu olan Kiliseden alıp kalplere yerleÅŸtirmek istemiÅŸtir. Protestan imanının önemli bir göstergesi olan nimeti elde etme uÄŸraşısı; çalışan ve üreten ama katı ve paylaÅŸmak istemeyen bir insan tipolojisinin meÅŸrulaÅŸtırıcı ideolojisini oluÅŸturmuÅŸtur.

Ütopyanın ÅŸahikası şüphesiz modern zamanlara aittir. Modernitenin bizatihi kendisi, kendisinden önceki bütün yapı ve iliÅŸkilerden derin ve radikal bir kopuÅŸ iddiasını taşıdığı için hem kendisi ütopik bir içeriÄŸi hem de üretimleri olan dinamik bunalımları nedeniyle karşıt ütopyaları sinesinde barındırmaktadır. Her dinamizm aynı zamanda ütopyaları besleyecek felaket ve yıkımları ile krizli bir zâtiyete sahip olmuÅŸtur. Modernite dünyayı bir tabula rasa olarak görmüş, bu boÅŸ sayfayı yazmaya çalıştıkça bir ‘yaratıcı yıkım’ ortaya çıkmıştır.[2] Modernitenin ütopyaları daha çok “ideolojiler” olarak düşünsel ve eylemsel baÄŸlamda hayat bulmuÅŸlardır.

Siyasallığın billurlaÅŸtığı kentsel baÄŸlamda izi sürülmeye çalışılan medeniyet iddiaları, Polisin krizi ile ortaya çıkmış bulunan “Kozmopolisin” büyüttüğü eÅŸitsizliklerden, felaketlerden, bunalımlardan, bunalımların çözüm önerilerinin de süreç içerisinde yeni bunalımlar doÄŸurmasından inÅŸa edilmekte, geliÅŸmekte, hal deÄŸiÅŸtirmekte ve “bunalım, dinginlik ve bunalım” dairesi oluÅŸturarak her daim ütopyaların üretilmesi için gerekli ve yeterli zemini saÄŸlamaktadır. Medeniyetler; “ütopyaların rasyonelleÅŸtirilmiÅŸ hallerinden mi ibarettir?” sorusunu da akla getirmektedir. Medeniyet iddiası; her ÅŸeyin yerli yerinde olduÄŸu, iktidar ve siyasal iliÅŸki ve düşüncelerin aleni olduÄŸu “polis”in küçük dünyasından, “kozmopolisin” büyük karmaÅŸasına geçiÅŸ ile kendisini ortaya koyabilmiÅŸtir. Kozmopolisi mümkün kılan ise evrensel iktidar arayışları daha doÄŸrusu yetkin bir iktidar aygıtının bütün bir dünyaya düzen verebileceÄŸi ütopyasında merkezileÅŸmiÅŸtir.      

‘Büyük dinginlik’ iddiasını seslendiren kozmopolitan siyasa, tıpkı modernitenin sürekli bir oluÅŸ halinin meydana getirmiÅŸ olduÄŸu “girdabı”[3] yaÅŸatmıştır. Günümüzdeki yerel yönetim anlayışının önem kazanmasının art alanında; merkezi ve otoriter imparatorluk çaÄŸları ile ulus-devlet örgütlenmesinin “vatan” kavramsallaÅŸtırması dâhilinde mekân farklılıklarını eÅŸitlemesinin getirmiÅŸ olduÄŸu olumsuzluklarının derin etkilerini görmek pekâlâ mümkündür. Polis/Åžehir, bir nostaljiden ziyade, kendisini bütün içinde erimiÅŸ olarak hissedenlerin, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel varoluÅŸ umudunu hala beslemeye devam etmektedir. DiÄŸer taraftan büyük dinginlik anlayışının güncel bir tezahürü olarak “küreselcilik”, kadim kozmopolitan siyasanın bir izdüşümü olarak karşımıza çıkmaktadır. 

 Ãœtopyalar; Polis’in ya da Kozmopolis’in krizli zatiyete sahip iktidar siyasalarına karşı, ister uysal ve tekdüze bir toplumsallığı saÄŸlayacak siyasal mekanizmaların ideolojik öngörülerini taşıyor bulunsun, ister salt realitenin olumsuzluklarını yalıtan indirgemeci bir düşünme biçimine karşılık gelsin, ister dingin, sorunsuz bir hayatı betimleyen cennet hayallerinin gerçekleÅŸtirilebilirlik iddiasının yansımaları olsun, ütopyalar insana ait inatçı bir umudu her zaman için beslemiÅŸlerdir ve beslemeye devam edeceklerdir.

Devamı;

https://www.dusuncemektebi.com/m/26052/utopya-iktidar-aynasinda-umudun-ideal-olani-arayisi-ii


[1]    KürÅŸat Bumin, Demokrasi Arayışında Kent, (İstanbul: Çizgi, 2013), 21-22.

 

[2]   David Harvey, Paris, Modernitenin BaÅŸkenti,çev. Berna Kılınçer (İstanbul: Yapı Kredi, 2014), 117-118.  

 

[3]   Marshall Berman, KatıOlan Her Åžey Buharlaşıyor, çev. Umit AltuÄŸ(İstanbul: İletiÅŸim, 2011), 28-29.

 

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.