Makale
Müslüman Olduğumuzdan 'Emin' miyiz?
"Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir."
Tirmizî, İmân, 12; Nesâî, İmân, 8.
Bazı insanlar vardır, kendinizi onların yanında güvende hissedersiniz. Adları Mehmet'tir, Cemal'dir ya da Ayşe'dir, önemsizdir; yani isminin bir önemi yoktur demek istiyorum. Teklifsizce ararsınız, teklifsizce varırsınız yanlarına, oturursunuz gösterdikleri sedire... "Acaba ayıp mı oldu, zamansız mı geldim?" diye bir düşünce geçmez aklınızdan. Belli ki kırk yıllık dostunuzdur, ne var bunda diyebilirsiniz ama bilirsiniz ki onu diğer kırk yıllardan ayıran, adını koyamadığınız başka bir şey vardır.
Hatta bazen, daha önce bir geçmiÅŸiniz de olmayabilir bu Rıdvan amcayla. Bu Rıdvan amca da nereden çıktı diye sormayın ÅŸimdi. Dedim ya ismin bir önemi yok diye. Daha geçen hafta yolunuzu kaybetmiÅŸ, elinizde bir kağıt parçası dolaşırken dükkândan fırlayıp size yolu tarif etmiÅŸtir. "Acaba bir amacı mı var bana yardım ederken, acaba doÄŸru mu söylüyor?" diye bir düşünce geçmez aklınızdan, tebessümünden bir emniyet duygusu ulaÅŸmıştır kalbinize, mutmain olmuÅŸsunuzdur. Tereddütsüz inanır ve tarif üzere yolunuza devam edersiniz. Aradığınız yeri elinizle koymuÅŸ gibi bulursunuz. Hatta bazen size eÅŸlik eder, bütün ısrarınıza raÄŸmen "Aha ÅŸuracıkta!" diye sizi adrese teslim bırakır varacağınız yere. Bu yürüyüşten de mahcubiyet harici bir tedirginlik gelmez aklınıza.
Belki bir dost meclisinde Cemal amcayla tanışmışsınızdır. Size adınızı, memleketinizi falan sormuştur, az önce tanımış da olabilirsiniz onu, hatta adını bile bilmiyor olabilirsiniz halihazırda, bir şey değiştirmez! Yabancılığı eğreti durmaz üzerinde, önüne bakarak konuşur sizinle, mahremiyetinize saygı gösterir, arada bir bakar ki bu bakışlardan sizinle olduğunu, size değer verdiğini bilirsiniz, daha doğrusu hissedersiniz. Bir kusur aramaz giyiminizde, ayakkabılarınız çantanızla aynı renk değil diye tedirginlik duymazsınız. Az sonra, "Böyle mi bağlanır o başörtü?" diye size karışacak da değildir. Muhtemelen size yapraklardan söz etmiştir, sonra sonbahardan, çam kozalaklarından. İkramda bulunmadan gitmenize asla gönlü razı olmaz, bir bardak sıcak çay, iki dilim kurabiye, bazen bir dilim elma. Başkaları da vardır etrafında, hiçbirini ihmal etmez, herkese yetecek kadar büyük bir kalbi vardır. Varlığı bütün salonu kaplar, nasıl olup da bıkmadan yorulmadan herkese yetebildiğine şaşarsınız? Size telefonunuzu sorar, tereddüt etmeden verirsiniz. Bir tedirginlik geçmez aklınızdan, oysa anneniz on kere tembihlemiştir asla yabancılara telefon numaranı verme diye! Ama Cemal amca yabancı değildir ki! Halbuki yabancıdır. Ama onun kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığımız, iyiliğine ya da kötülüğüne dair bir kefilimiz bulunmadığı halde, bizim için emniyetli kılan bir şey vardır. Adını koyamadığımız bir şey...
Yunus diye bir abi vardır mesela, dedim ya isimlere takılmayın, Akif de olabilir. Derdinizi açarken "acaba nasıl olur, söylesem mi söylemesem mi" diye bir endiÅŸeye mahal vermez. Birine anlatır mı ya da ayıplar mı beni, diye kaygı duymadan açarsınız. Size bir yük olduÄŸunuzu hissetirecek en ufak bir imada bulunmaz. "Bana ne kardeÅŸim" deyip duvara çarpıp, suratınıza bir ÅŸamar olarak dönmez yakınmalarınız. Sözcüklerinizi filtreleme ihtiyacı duymazsınız yanında. Hatta bazen susmak daha iyidir. Susarak daha iyi anlatılır dertler. O sizi suskun bir emniyet duygusuyla sarmalar. SusuÅŸundan yayılan bir sekînet duygusu sarar sizi. Küçücük derdinizi kocaman kollarıyla kucaklar, kendi derdi yapar, düşer yollara. "Benim elimden ne gelir ki?" Sözü onun lügatinde yer bulamamış, "Elimden ne gelirse artık, bu saatten sonra senin derdin benim derdim, ÅŸimdilik al ÅŸu simidi bölüşelim" ÅŸeklinde zuhur etmiÅŸtir.
Evet sevgili okuyucu, söz konusu ettiğim karakter, hayatınızda belki bir ya da iki insandır. Belki de tamamen yoksunsunuz böyle bir rahmetten, kim bilir...
Åžimdi aklınızdan geçen ÅŸair Nedim’in mısralarını duyar gibiyim:
"Yok bu şehir içre senin vasfettiğin dilber Nedim,
Bir peri sûret görünmüş bir hayal olmuÅŸ sana."
Peki, bir düşünün bakalım, neden siz böyle bir role aday olmayasınız? Hep başkalarından bekleriz; bizi dinlemesini, anlamasını, güvenilir olmasını, iyi insan olmasını. Oysa biz de etrafımızdakiler için bir başkası değil miyiz? Yukarıda yazdıklarımla ben biraz abartmış olabilirim, evet kabul ediyorum ama nihayetinde özüne bakarsak çizdiğim bu profil, sade sıradan bir "Müslüman" profilidir. Yazımın başlığına aldığım, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'in sözü de buna işaret etmiyor mu zaten? "Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir." Başta kendimiz olmak üzere şöyle bir etrafımıza bakalım: Kaç kişi bu tanıma uyuyor sizce? Komşularımız, arkadaşlarımız, ticaret yaptığımız insanlar, işçilerimiz, işverenlerimiz, sokaktaki trafikteki insanlar, hatta belki şehirlerimiz mesela... Bizim elimizden ve dilimizden eminler mi gerçekten?
Mehmet Bulayır
Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.