Makale
her ayrılış, ölümün önceden alınan tadı gibidir
gerçek gündemi olanlar,
sahici adamlardır. bilir misiniz?
kalabalıklar ise akıntıya kapılan çer çöp misalidirler.
bir gün sahip olunan ne varsa,
ayrılığı olacak birlikteliği fark etmeyen akılları vardır.
tüketirken sürüklenirler iÅŸte…
“nasıl anlarız?” derseniz eÄŸer,
gündemine bakın derim...
neyin dili olur, neyle dertlenir, hangi yükün altında? ona bakın!
yola çıkmak ayrılıktır demiÅŸtik… terk etmek yani…
dünya, insan iliÅŸkisi tam bir ayrılıklar üzerine inÅŸa edilmiÅŸtir.
sahibi olup da bizi terk etmeyecek bir şey bulamazsınız.
“her ayrılış, ölümün önceden alınan tadı gibidir.” diyordu ya filozof!
o zaman, gerçek ayrılığın –yani ölümün– demosu ne derseniz eÄŸer,
hacdır derim…
ve bu yönüyle, bu ayrılığın en güzel yaÅŸanmış halidir.
dost, hac semboller ibadetidir ve mahşerin provasıdır.
“yolun” sonunun ne olacağının en güzel, insana bire bir yaÅŸatma hâlidir.
hac yoluna düÅŸtüÄŸünüz an itibariyle, bir ayrılık hikâyesi olduÄŸunu fark ederiz.
hac yalnızca bir yolculuk değildir.
bir varış da değildir.
hac, varlığının en çıplak hâlidir.
daha adımını attığın anda başlar ayrılık:
kendinden, malından, makamından, alışkanlıklarından, her ÅŸeyden…
herkesten… en çok da kendinden…
sınırlarına girdiÄŸiniz an itibariyle de ölümün provasını yaparsınız.
beyazlar içinde ihrama girer, kefenlenir, ölürsünüz.
onu derim…
ne zenginliÄŸin konuÅŸur,
ne makamın vardır önünde.
ne adın bir anlam taşır,
ne soyadın bir iz bırakır ardında.
çünkü orası ölümün provasıdır.
kefen misali ihramla girersin o sınırlara.
ne dünün dertleri,
ne yarının planları, kaygısı vardır.
sadece ÅŸu an.
sadece sen ve O.
gördüÄŸümüz, hissettiÄŸimiz, deÄŸdiÄŸimiz, bildiÄŸimiz, tattığımız kadar bir dünyamız vardır.
ve hacdaki semboller, biz ne kadarsak o kadarından bize kendini açar.
kâbe’yi görmeden gelmek vardır be dost...
dört duvarı dönmektir bazıları için tavaf...
çölün ortasında iki parça beyaz kumaşın içinde yorulmak da vardır,
doyumsuz lezzetleri tatmak da…
“niye öyle ki?” derseniz eÄŸer:
bilgi, bilinç, kavrayış, hayata baktığımız yer farklı olunca;
Allah'ın şiarlarından ibaret, yani semboller ibadeti olan hac,
her insanın çapı kadar farklı nasiplendiÄŸi bir hâl alır.
sembol iÅŸte...
bir baÅŸka ÅŸeyin “iÅŸareti”dir.
kurban, İbrahim gibi teslim olmak,
İsmail gibi razı olmaktır.
ÅŸunu derim:
eÅŸyalar, unvanlar, sevdalar zincirimiz olur.
hac, o zincirleri kırmaktır.
bir yoksunluk hâli deÄŸil bu;
kesinlikle deÄŸildir.
bir özgürlüktür.
her ÅŸeyi bırakıp, sadece O’na yürümektir.
ne kadar da azla yaÅŸanabileceÄŸini,
hatta o azın gerçek servet olduÄŸunu fark etmektir.
terk etmek var ya!
söyleyin Allah aÅŸkına!
baÅŸka nasıl bu kadar güzel anlatılabilir ki?
üzerimize yapışan ve bize deÄŸer kattığını zannettiÄŸimiz ne varsa,
ayrılmaktır ve kefene girmektir iÅŸte…
“bulunmayacak” olan terk edince bulunur, bilir misiniz?
hac bunu öÄŸretir.
ökkeÅŸ sakince:
omuzlarda taşınan yük,
bir ömür bir yerlerde yaÅŸadıklarımızdır.
ve kiÅŸinin etrafındaki göreceklerini belirler.
sahi, siz bakınca ilk neyi görürsünüz ki?
dedi… ve sustu.
Öyle… meczup iÅŸte…
kurban bayramınızı tebrik eder, sevdiklerinize ve tüm islam alemine hayırlar getirmesi dileÄŸi ve duasıyla …
paylaÅŸmaya deÄŸer gördüÄŸünüz yazılarımın dilediÄŸi kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır. bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!
Henüz yorum yapılmamış.