Sosyal Medya

Makale

Hindistan'da Tanrıyı Allah İçin Kurban Etmek

Kurban Bayramında, İHH'nın Hindistan'daki kurban organizasyonlarını yerinde görmek ve dağıtımına eşlik etmek için 3 arkadaşla beraber Hindistan'daydım.

Delhi’ye inince biz 2 kiÅŸi kuzeydoÄŸudaki Assam bölgesine giderken diÄŸer 2 arkadaşımız güneydeki Kerala bölgesine gittiler.

Havaalanındaki aşırı ve anlamsız güvenlik tedbirleri garip geldi bize. Pasaport kontrolden çıkıyorsunuz 10-20 metre ötede başka bir polis tekrar pasaportunuzu ve vizenizi kontrol ediyor. Bagajı alıp çıkarken bir diğeri daha.

Havaalanına girerken de aynı mantık devam ediyor. İstisnasız herkes x-ray cihazından geçtikten sonra polis el detektörü ile tekrar arıyor; yetmiyor, elle dokunarak bir daha arıyor.

Görünen o ki devlet halkından korkuyor.

Daha Türkiye’den vize alırken bunu fark ediyorsunuz. Vize için direkt kiÅŸinin kendisini istiyorlar ve parmak izini alıyorlar.

Vize vermeden önce son 5 yılda BangladeÅŸ, Bhutan, Nepal, Sri Lanka ve Pakistan’a gidip gitmediÄŸinizi soruyorlar. EÄŸer bu ülkelerden birine gitmiÅŸseniz vize iÅŸleminiz biraz zora giriyor.

Hindistan’ın korktuÄŸu, kendine karşı potansiyel bir eylem beklediÄŸi bu ülkeler, kendi komÅŸuları.

1 milyar 400 milyona yaklaşmış Hindistan kendi komşularından niçin bu kadar korkar?

Aslında çok şaşmak lazım; tipik bir İngiliz stratejisi bu. İngilizler sömürdükleri ülkelerden çekilirken kendilerine hizmet edecek bir ekip geride bırakıp sömürülerine dolaylı yoldan devam ederler.

Bu sömürü çarkına itiraz edilmesine fırsat vermemek için Ã¼lke içinde ve komÅŸularıyla, her an patlamaya hazır siyasi/etnik/dini bomba düzenekleri kurarlar. Çizgi dışına çıkmak isteyen olunca bu bombalardan birini/birkaçını patlatıp kargaÅŸayla boÄŸuÅŸtururlar. Böylece sömürülerine devam ederler.

Bunun örneklerini OrtadoÄŸu’da da bolca görebiliriz.

Delhi’den 3 saatlik bir uçak yolculuÄŸundan sonra Guwahati ÅŸehrine varıyoruz. Buradaki partnerimiz “Ajmal Foundation”, bu kurumdan iki arkadaÅŸ bizi havaalanında karşılıyor. Buradan küçük bir ÅŸehir olan Hojai’ye geçiyoruz.

Assam eyaletinin geneline yayılmış farklı noktalarda 5.810 hisse kurban kesilecek. Hojai ve çevresindeki farklı noktalarda, biz gelmeden alınan kurbanlıkları kontrol ediyoruz. Tamamına yakını büyükbaÅŸlardan oluÅŸuyor.

BüyükbaÅŸ Kurban keseceÄŸiz ama malum, Hindistan’da Ä°nekler kutsal; mihmandarlarımıza bunun sorun olup olmayacağını soruyoruz.

Hinduların, sadece ineği kutsal gördüklerini erkek dana/boğa/sığırı kutsal görmediklerini ama buna rağmen erkeklerin kesilmesine de sıcak bakmadıklarını söylüyorlar.

Müslümanlar öteden beri inek/sığır kestikleri için Hinduların genelde bu duruma alışkın olduklarını ifade ediyorlar.

Her şeye rağmen kurbanlar açık alanda değil etrafı kapalı alanda kesilip dağıtılacak. Kurbanların tamamına yakınının erkek sığırlardan olmasına dikkat ediliyor lakin arada tek tük inekler de var ama o kadarı da olacak.

 

 

Burada Kurban Bayramı Türkiye’den 1 gün sonra baÅŸlayacak.

Kurbanlıkları kontrol ederken Ajmal kurumunun çalışmalarını da görüyoruz:

Ajmal Kurumu bir yardım derneği ama bunun yanında eğitim ve sağlık çalışmaları da var. Bölgede birçok okul ve hastaneleri var. Bu yıl sadece Tıp Fakültesine 15 civarı öğrenci yerleştirmişler. Okul eğitimleri profesyonelce, bölgedeki en iyi okullar bu kuruma ait.

EÄŸitimle beraber saÄŸlık/hastane hizmetleri de çok önemli. Hindistan’da devlet memurları dışında kimsenin saÄŸlık güvencesi yok. Ä°nsanlar parayla muayene olup ilaç alıyor.

Etrafta fakirlik o kadar yaygın ki bu kurum tek başına yoklukla baş edemiyor.

Ajmal Kurumu Dyobendi Ekolüne baÄŸlı bir yapı.

Dyobend Ekolü, Hindistan’da 1870’li yıllarda doÄŸan bir hareket. Ä°ngiliz sömürüsüne/emperyalizmine karşı Müslüman inanç ve kültürünü ayakta tutmak amacıyla baÅŸlamış bir hareket. Medrese eÄŸitimini merkeze alan, tasavvufi yönü de olan bir yapı.

Bugün Hindistan dışında Güney Afrika ve Pakistan’da da okulları var. Åžura Meclisleri var; lideri/baÅŸkanı bu meclis belli bir süreliÄŸine seçiyor, gerek gördüğü zaman azledebiliyor. OrtadoÄŸu’daki hareketler gibi (istisnaları unutmadan) baÅŸa gelen lider ölünceye kadar baÅŸta kalmıyor diyeyim siz gerisini anlayın.

Buraya geliÅŸimiz salt Kurban için deÄŸil. Hindistan’da birçok bölge gibi Assam bölgesi de potansiyel bir kriz bölgesi. Bölgede Hindistan’da ayrılmayı savunan legal/illegal yapılar var. Siyasiler her an dikkatleri baÅŸka yöne çekmek için son yıllardaki birçok örnekte olduÄŸu gibi bir Müslüman Katliamına zemin hazırlayabilirler.

Zaten Assam bölgesinde 4 milyon civarı (tamamına yakını Müslüman)insanın sonradan Hindistan’a geldikleri gerekçesiyle vatandaÅŸlıkları iptal edilmeye çalışılıyor. 2 milyon kadar kiÅŸi de Myanmar ve BangladeÅŸ’ten kaçak yolla bölgeye gelmiÅŸ.

Radikal Hindu guruplar bu konuyu kaşıyıp duruyor. Bunların bölgeden çıkartılmaya çalışılması büyük bir kaosu tetikler.

Bu nedenle bir yanda Kurban organizasyonuyla ilgilenirken diğer yanda olası bir krizde olabilecek durumları ve yapılabilecekleri görmeye/anlamaya çalışıyoruz.

3 günde sağlıklı bir fikir edinmek zor.

Hindistan’da resmi rakamlar Müslüman nüfusun 151 milyon -%14- olduÄŸunu söylese de bu rakamların tamamen siyasi ve çarpıtılmış olduÄŸunu herkes biliyor. Burada her 4 kiÅŸiden biri Müslüman; Müslüman nüfusun 350 milyon olduÄŸu tahmin ediliyor.  Yani, Hindistan dünyada en çok Müslümanın yaÅŸadığı ülke konumunda.

Hindistan’da (özellikle büyük ÅŸehirlerde) birçok Müslüman aile, kimliÄŸini gizliyor.  

Fakat işin acı tarafı bu 350 milyonluk kitle birbirinden kopuk halde yaşıyor. Bu kopuklukta Hint siyasetinin etkisi büyük. Ülkede Müslümanların tek bir siyasi partisi yok; izin verilmiyor. Şuan mecliste 20 civarı Müslüman vekil var.

Burada Müslümanlar arasında kayda deÄŸer radikal/cihatçı bir hareket oluÅŸmadı. Müslümanlar arasında gelenekçi ve tasavvufi bir düşünce hâkim.

Müslümanlar bu kadar mülayim ve zararsız olmalarına rağmen son yüzyılda ciddi sayıda radikal Hindu guruplar, siyasi hareketler hep olageldi.

KeÅŸmir’in durumunu ve yaÅŸananları hepiniz biliyorsunuz. Son 20 yılda Gujarat,  Ayodhya, Bombay ve daha birçok bölgede radikal Hinduların saldırıları sonucu yüzlerce Müslüman öldü.

Daha önce karma olarak bir mahallede yaşayan Müslüman ve Hindular giderek ayrışıyor; salt Hindu ve Müslüman mahalleleri oluşuyor.

Hindistan’da bir Müslüman, kazara bir Hindu’nun kafasını kıracak olsa onlarca Müslümanın öldürülmesi iÅŸten bile deÄŸil.

Müslümanlar böylesine bir tehdit altında yaşıyor.

Allah muhafaza, olası bir katliamda dandik bir askeri cunta ülkesi olan Myanmar’a tek laf söyleyemeyen koskoca Ä°slam ülkelerinin 1 milyar 400 milyonluk Hindistan devletine herhalde ellerinize saÄŸlık diyeceklerdir.

Maalesef, 2 milyarlık İslam ümmeti, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi her biri bir köşeye saçılmış. Birbirinden kopuk, habersizler. Zaten haberleri olsa bile yapabilecekleri fazla bir şey yok.

İşte yardım kuruluşlarının önemi burada ortaya çıkıyor; ümmetin toplulukları arasındaki iletişim ağını kurmak, yönlendirmek/rehberlik etmek.

Bu yüzden “Kurbanlarınızı murdar etmeyin” diye bağırıyorum. Kurbanlar, et dağıtmanın ötesinde daha önemli vazifeler için bir fırsattır.

Kurban sadece bir et dağıtmayla sınırlı kalacaksa bırakın olmayıversin. 365 gün aç kalan/et yiyemeyen biri 2-3 gün et yese ne olur yemese ne olur?

Kurban vesilesiyle bu Müslümanlara dokunabiliyorsun, yarınları için bir şeyler ortaya koyabiliyorsan kurbanın anlamı olur yoksa boş/beleş bir macera olur.

Dünyanın farklı noktalarında yokluk ve zulüm altındaki birçok Müslüman topluluğun durumuna şahitlik ettim.

Bir ÅŸeyler yapmak isteyenlerin yaptığı ilk ÅŸey gıda getirmek, cami yapmak, su kuyusu, yetimhane ve medrese açmak oldu.

Elbette bunları yanlış görmüyorum ve önemsiyorum. Lakin bunları yaparak üzerimize düşeni yaptığımızı düşünüp geriye çekiliyoruz. Oysaki bunlar tek başına yeterli değil; nitekim aradan geçen bunca süreye rağmen o toplulukların durumunda kayda değer bir iyileşme görülmedi.

Asıl yapmamız gerekeni yapmıyoruz; ticari olarak insanların kendi kendilerine yeterli olmalarını sağlayabilsek bunca şeye gerek kalmayacak, onlar kendi kendilerine yapmış olacak.

Onca yokluk içinde her topluluğun kendi etrafında ticari bir metaya çevirebileceği mutlaka bir şeyi var. Kiminin yeraltı kaynağı, kiminin hayvani, kiminin zirai, kiminin endüstriyel ama mutlaka ortaya koyacağı bir şey var.

Yardım kuruluşları, rahatlıkla bu topluluklar arasında bir bağ kurarak, birbirilerinin ihtiyaçlarını karşılıklı olarak alıp vermelerini sağlayacak bir sistem ortaya koyabilirler.

Müslümanlar zenginleÅŸmedikçe (kendi kendilerine yeterli hale gelmedikçe) bu zulümden/zilletten/yokluktan kurtulmaları çok zor (Lütfen bunu dünyevileÅŸme olarak okumayın).

Myanmar’daki Arakanlı Müslümana destek olup basit bir iÅŸletme açmasını saÄŸlayabilseydik; inanın bugün onu katleden adamlar el pençe divan önünde eÄŸileceklerdi.

Çin Örneği ortada:

Bundan 30 yıl öncesine kadar Çin dediÄŸinizde sadece 1 küsur milyarlık insanlarının yaÅŸadığı, teknolojisinin olmadığı, insanlarının açlıktan/yokluktan kırıldığı bir ülke aklımıza gelirdi. Ama bugün ABD’yi tahttan indirip dünyanın süper gücü oldu/olmak üzere.

Maalesef insanoğlunun güce karşı zafiyeti var. Para kimdeyse, güç kimdeyse onun karşısında eğilir.

Neyse; tekrar Hindistan ziyaretimize dönecek olursak:

Bayram namazını kıldıktan sonra kurbanların kesilmesine iştirak ediyoruz.

 

Nem ve sıcaklık o kadar yüksek ki nefes almakta zorluk çekiyoruz. Aslında hava 38 derece civarında ama yüksek nem olunca sıcaklık çekilmez oluyor.

Muson yağmurları dönemi olduğu için sıkça yağmur yağıyor ama anlık bir rahatlama sağlar gibi olsa da yağmurdan sonra açan güneş daha kötü etkiliyor.

Öğlenden sonra etlerin dağıtımı için dağıtım noktasına giderken bir sokağın başındaki kalabalık polisler dikkatimizi çekiyor. Olay mı var diye sorduğumuzda, mihmandarlarımız yan taraftaki mahallenin Hindu mahallesi olduğunu ve Müslümanların ellerinde et ile bu mahalleye girmelerini engellemek için burada olduklarını söylüyorlar.

2 yıl önce birkaç Müslüman, ellerinde etle Hindu mahallesinden geçerken Hinduların saldırısına uğramış. Çok ciddi bir olay yaşanmamış ama o zamandan beri polisler bunu engellemek için tedbir alıyorlar.

Dağıtım esnasında 10-15 km öteden gelen özellikle yaşlı ve hasta insanlara şahitlik ediyoruz. Buna üzülmekle beraber en azından kurbanlarımızın gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştığı için de buruk bir mutluluk yaşıyoruz.

3. gün kesim ve dağıtım daha kısa sürüyor. Ä°kindiye doÄŸru Hojai’nin çevresinde güzel bir iki yere gezmeye gidiyoruz.

Düz alanlar kısmen orman/ağaçlık alanlar ve devasa büyüklükteki pirinç tarlalarıyla kaplı. Dağlık alanlarda yüksek ağaçlarla kaplı ormanlar var.

Daha kuzeyde filler, gergedanlar ve seyrek de olsa Bengal kaplanları varmış. Ama zamanımız dar olduğu için gitme ihtimalimiz yok.

Assam bölgesi aynı zamanda büyük çay bahçelerine ev sahipliği yapıyor. Birçok kişiye göre dünyanın en güzel çayı bu bölgede üretiliyor. Bizim içtiğimiz çaylar gerçekten güzel; Seylan çayı ile Rize çayının arası bir tada/aromaya sahip.

4. günümüzde baÅŸkent Delhi’ye dönmek üzere Guwahati ÅŸehrine doÄŸru yola çıkıyoruz. Yolda market dedikleri köyden/kırsaldan insanların ürünlerini getirip sattıkları pazarlar görüyoruz. Ä°nsanlar burada ürünlerini sattıkları gibi ihtiyaçları olanı da yine buradan alabiliyorlar.

Bugüne kadar ve sonraki günlerde şunu gördük:

Hindistan’ın neredeyse her karışı ekilebilir verimlilikte. Ãœlkenin her tarafında devasa nehirler yılın tamamında akıyor. Yazın 4 aylık süreçte zaten sulamaya ihtiyaç yok; muson yaÄŸmurları fazlasıyla ekinleri suluyor.

Her taraf su ve yeşillik olunca hayvan beslemek de çok kolay oluyor.

Ä°nsanlar zengin olmasa da aç kalmaz. Adaletli bir gelir dağılımı olsa bu topraklar ikinci bir Hindistan’ı bile doyurur.

Hayat kırsalda çok ucuz, büyük şehirlerde özellikle lüks semtlerde bayağı pahalı.

Ülkede çok az bir kesimde aşırı zenginlik varken, onlara oranla daha yaygın şekilde aşırı fakirlik var.

BaÅŸkent Delhi’ye döndüğümüzde etrafın bayrak ve flamalarla süslendiÄŸini görüyoruz. Biz geldik diye Hindistan’da kutlamalar/ÅŸenlikler yapılıyor diye düşünüyoruz (!) ama meÄŸerse Hindistan’ın kurtuluÅŸ günüymüş (15 AÄŸustos), hazırlıklar ondanmış.

Ä°ÅŸin esprisi bir yana, klasik sıkıcı resmi bir devlet kutlaması var. Hindistan’ın kurtuluÅŸunu kutluyorlar ama halktan kopuk, devlet erkânı ve üst bürokrasinin kendi kendine kutladığı bir bayram.

Bir de neyin kutlamasını yapıyorlarsa; güya İngilizlerden kurtulduk diye bayram yapıyorlar. Oysaki İngilizler/İngilizlik bünyelerine işlemiş. Hindistanlıların büyük çoğunluğu İngiliz gibi olmak için neyi var neyi yok vermeye hazır.

Adamları eleştiriyorum ama sanki biz de durum çok farklı.

Ertesi gün (15 AÄŸustos PerÅŸembe) Delhi’yi ve 300 km uzaklıktaki turistik Agra ÅŸehrini görmek istiyoruz ama mihmandarlarımız öğlene kadar hiçbir yere gidemeyeceÄŸimizi, “KurtuluÅŸ Bayramı” nedeniyle öğlenden önce seyahatin yasak olduÄŸunu söylüyorlar.

Yani milleti zoraki bayram kutlamaya zorluyorlar ama buna rağmen halktan pek bir katılım görmedik.

Narendra Modi Mayıs ayındaki Hindistan seçimlerini kazanarak 2. Kez BaÅŸbakan oldu. Modi aşırı saÄŸcı bir Hindu milliyetçisi.

Hint Irkının üstünlüğünü savunan Modi, başta Müslümanlar olmak üzere (Hristiyanlar hariç) diğer din ve ırktan insanlara karşı ayırımcı bir politika izliyor.

Ortada öyle bir trajikomik durum var ki:

Adamlar Hint Irkının üstünlüğüne inanıyorlar ama Ä°ngiliz’e/Batılı Beyaz adama karşı eziklikleri ruhlarına o kadar iÅŸlemiÅŸ ki beyaz adam gördüğünde hemen eÄŸilesi geliyor adamların. Hindistan’da bir beyaz olarak dolaÅŸtığınızda sıkça bir Hintlinin yanınıza gelerek selfi çekme isteÄŸiyle karşılaşıyorsunuz.

Bu durum sadece Hindistan’da deÄŸil, Ä°ngiliz elinin deÄŸdiÄŸi her coÄŸrafyada böyle; Ä°ngiliz’e/Batılı Beyaz Adama karşı ezik ama kendiyle beraber yaÅŸayan diÄŸer din ve ırktan insanlara karşı kibirli bir duruÅŸ var.

Ürdün, S. Arabistan, BAE gibi Arap ülkelerinde, Tayland, Malezya, Filipinler gibi uzak Asya ülkelerinde de aynı ruh hali var.

Adil olmak lazım; dünya görüşünün çoÄŸunu Ä°ngiltere ve Fransa’dan almış Türkiye’de de durum farklı deÄŸil; bir Araba, Farslıya, Afrikalıya karşı duyulan üstünlük duygusu söz konusu Batı/Batılı olunca hemen sönüveriyor.

Yani, Ä°ngilizler/Fransızlar/ABD’liler iyi çalışmış; karşısındakilere aÅŸağılık duygusunu, kendilerinin de üstün oldukları duygusunu iyi vermiÅŸler.

Hindular Müslümanları, Müslümanlar Hinduları kendine tehdit/düşman görüyor. Ve işin acı tarafı her iki kesim, asıl düşmanları olan İngilizlere karşı derin bir muhabbet ve hayranlık besliyor.

Hindistan bir kaoslar ülkesi. Trafiğinden tut şehirleşmesine, kültüründen tut nüfus yapısına, tarihinden tut politik duruşuna kadar çoğu yerde bir kaos hakim. Ama bu kaos içinde insanlar kendilerine bir yol/yöntem çizmiş, hayatlarına devam ediyorlar.

Dünyada kaos denince düzensizlik, çözümsüzlük akla gelir ama Hindistan’da ÅŸaşırtıcı bir ÅŸekilde kaos içinde bir düzen var. Binlerce yılın alışkanlığı olsa gerek.

Hindistan’da kalan yarım günümüzü Agra ziyareti için ayırıyoruz.

Ä°lk olarak Agra kalesini geziyoruz. MoÄŸol Babür Ä°mpararoru Ekber’in oÄŸlu için 1600’lerin başında yaptırdığı bu devasa kale ve saray kompleksi bana Ä°spanya Grenada’daki Endülüs ÅŸaheseri El Hamra sarayını hatırlattı. Her odası her bölümü bir diÄŸerine benzemeyen motif ve süslemelerle iÅŸlenmiÅŸ. Yapanların niyetini bilmiyorum ama sanki El Hamra taklit edilmiÅŸ izlenimi verdi bana.

Bugünün tatil olması nedeniyle etraf oldukça kalabalık ama Hintli insanların rengârenk kıyafetleri sarayı bir baÅŸka güzel kılıyor. Batılı turistler kıyafetleriyle çok silik kalıyorlar.

Doğunun bu giyim kültürünü çok seviyorum. Kendini göstermek, karşıdakini cezbetmek her kadının fıtratında var; doğu kadını, giyinerek, takarak, süsleyerek kendini göstermeye çalışır; batı kadını ise soyunarak, bedenini teşhir ederek dikkat çekmeye çalışır.

Fotoğraf meraklısı benim için ortam bulunmaz nimet ama vakit dar olduğu için gözüm arkada kalarak tabiri caizse koşa koşa geziyoruz.

Devasa kale-saray kompleksindeki cami kapalı. Tadilat mı yoksa bir politika mı öğrenemedim.

Çıkarken çıkıştaki büyük avludaki mezar içime oturdu adeta. Burayı sömüren İngilizlerin generallerinden biri ölünce bu avluya gömmüşler. Sömürülmenin utancını gizler insan ama Hintliler bundan fazla rahatsız değiller ki dünya çapındaki bir tarih mirasının ortasında bu generalin mezarına tahammül edebiliyorlar demek.

Hızlıca kaleyi dolaÅŸtıktan sonra 3-5 km ötedeki Taç Mahal’e geçiyoruz.

Hint İslam mimarisinin nadide bu eserini anlatmak yetmez, görmek lazım. Mimarisiyle, öyküsüyle boşuna bir başyapıt/dünyanın 7 harikasından biri olmamış.

İnternetten ayrıntılı bilgilerini bulabileceğiniz burası için boşuna kafanızı şişirmeyeyim.

Hindistan’ın tamamını dolaÅŸamadığımız için genelleme yapmak ne kadar doÄŸru olur bilmiyorum ama gördüklerime ve bildiklerime bakınca bende ÅŸu kanaat oluÅŸtu:

Ä°nsanlığın en eski medeniyetlerinden biri olan Hint Medeniyetinden Ä°slami eser ve kültürleri çıkarınca Hint Medeniyeti kör ve topal bir yapıya dönüşüyor. Yani Hind’i Hint yapan en önemli unsurlardan biri Ä°slam’dır.

Zaten 200 yıl öncesine kadar Hint kıtasını yüzyıllarca Müslümanlar yönetti.

AkÅŸam havanın kararmaya baÅŸlamasıyla Delhi’ye döndük ama Asıl Hindistan’ın Hindu kısmını görmek pek nasip olmadı. Anlaşılan o ki bir daha gelmek gerekecek.

Gece Türkiye’ye dönüş yolunda uçakta bu 1 haftalık seyahati düşünüyorum. Acı, hüzün ve endiÅŸe duyuyorum:

Hintliler ve Müslümanlar el ele verse Ä°ngilizler/Batı biter; birbiriyle çekiÅŸirse Batı yükselir. Ã‡Ã¼nkü Batının varlığı ve refahı 3. Dünya insanının kanı, gözyaşı ve kavgaları üzerinde yükseliyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.