Sosyal Medya

Makale

Tanzimat Romanları neden birbirine benzer sonlarla bitiyor?

Osmanlı modernleşmesi tepeden tabana inmiş bir dönüşüm hareketidir. Tanzimat, bu dönüşümü en yoğun biçimiyle yaşandığı devir olmuştur. Bu sürecin temel saç ayaklarından biri de halkı bilinçlendirmektir. Aydınlar tarafından temel kanaat; halk eğitilir ve bilinçlenirse modernleşme hareketi başarıya ulaşılmış olunacaktır. Bu çabanın da en önemli enstrümanı hiç kuşkusuz romandır.

Bu yazıda dönemin çeÅŸitli romanlarında yazarların onları bitirme ÅŸekli, bu kapatma ÅŸeklinin taşıdığı anlam ve dönemin roman tekniÄŸi açısından önemine deÄŸineceÄŸiz. Tanzimat romanı siyah ve beyaztır. Ä°yi iyidir; genellikle de iyi olarak kalır, kötü kötüdür; kötülüğünün cezasını bir ÅŸekilde çeker, çünkü yazar zihnimize bir ÅŸablon yerleÅŸtirme uÄŸraşındadır. Bunun için anlamın kapalı olmasına izin vermez. Aynı karaktere veya olaya bakıp birbirinin tersi anlamlar çıkarmamız söz konusu deÄŸildir. Yani “iyi aslında o kadar da iyi deÄŸil”  dememize ya da kötü için “ÅŸu açıdan bakarsan aslında kötü deÄŸil” gibi bir yorumda bulunamayız. Bu keskinliÄŸi saÄŸlmanın en önemli yolu romanın kapanışıdır. Yazar kapanışı öyle etkili vermelidir ki okurun aklında iyi ve kötüye dair soru iÅŸareti kalmamalıdır.

Söz gelimi bunu evvela“Dürdane Hanım” romanı özelinde açıklayalım. Bu romanın kapanışı okurun zihnindeki bölünmüşlüğü, muÄŸlaklığı ve farklı çıkarımları kesecek mahiyettedir. Ahmet Mithat diÄŸer pek çok romanında olduÄŸu gibi kapanışı göndergesel bir amaç güderek tamamlamış bu da okuru istediÄŸi yere-yöne sevk etme imkanı vermiÅŸtir kendisine. Bunun temel amacı okurun zihnini manipüle etmek olsa da kapanışta muÄŸlaklığı silme teÅŸebbüsünün iÅŸlevi her ÅŸeyden evvel okuruna bu hikayenin hakikat olduÄŸu önermesini kabul ettirmektir. Bizim burada soracağımız soru gerçekten de bu öykü gerçek midir veya kapanış bu gerçekliÄŸi bize saÄŸlamış mıdır, olacak. Ulviye karakterine yakından baktığımızda erkekleÅŸtirilen bir kadın karakteri ile karşı karşıyayız. Gerçeklikte rastlanması zor böylesi bir karakteri kabullendirmek için baÅŸta ortada ve kapanışta defalarca bu gerçektir demek ya da ending/kapanışı buna göre kurgulamak olayı gerçek kılmaya yetmiyor. Bu aslında Ahmet Mithat’ın idealini okura gerçeklik olarak pazarlama teÅŸebbüsünden ibaret olarak kalıyor. “Neden gerçeklik bu kadar vurgulanıyor olabilir” diye düşündüğümüzde “bu durumda siz de olabilirdiniz” fikrini verme gayreti ile karşı karşıyayız. Sonda da adaletin tecellisinden de mutlak olanın bu olduÄŸunu anlatıyor. Oysa Ulviye karakterinin gerçekliÄŸi kadar adaletin tecellisi de bir sorundur. Bu tutarsızlıklara raÄŸmen adaletin tecellisi ve bunu da enduring/kapanış kısmında gerçeklik iddiasını kuvvetlendirme çabası romanı daha gerçek kılmak için yeterli olmadığı göze çarpıyor.

Örnek olarak vereceÄŸimiz diÄŸer roman; gerek Ahmet Mithat Romanları gerekse de dönemin diÄŸer romanlarından ayrışan bir noktada duran Araba Sevdası’dır. Recaizade Mahmut Ekrem’in bu romanında iki temel farklılık kapanışı özel bir yere sahip kılıyor: Roman boyunca kullanılan ironi ve karakterlerin oluÅŸturulma biçimi. Tanzimat romanı kabaca züppe tiplerin tarihçesini anlatır gibi. Meydana getirilen her züppe karakteri bir diÄŸerinin kopyası gibidir. Oysa Efruz diÄŸerlerinden farklı bir mahiyete sahiptir. Onun hayatında bazı merakları vardır arabalar ve dil gibi. Bu merakların romanın bütününe sirayet ettiÄŸi gibi kapanışa da hâkim olduÄŸunu görüyoruz. Bundan ötürü olsa gerek roman genelinde anlaşılır bir dil kullanan Recaizade Mahmut Ekrem kapanış bölümünü oldukça ağır ve süslü bir ÅŸekilde tamamlamıştır. Yani roman tekniÄŸi açısından biçimi içeriÄŸe uydurma baÅŸarısı da göstermiÅŸtir. Bihruz’un arabaya düşkünlüğü eÅŸyaperestliÄŸine; dile olan düşkünlüğü ise hayalperestliÄŸini okura göstermek içindir. Arabaya atfettiÄŸi mana eÅŸyaya düşkünlüğü aÅŸkı ise ÅŸiirlerdeki aÅŸklardan birini yaÅŸama hayalidir. Ä°ki saplantısı da bir balon gibi endig/kapanış kısmında yazar tarafından patlatılacaktır. O Sonda hem kadınları hem arabaları kaybetmiÅŸ Jale Parla’nın ifadesiyle “hiçliÄŸin” ortasına düşmüş bir maÄŸluptur. Kahkahaları atan kadınlar onunla alay eden herkesi temsil ederken peÅŸinden koÅŸtuÄŸu fakat yakalayamayacağı o araba da kendisinden akıp uzaklaÅŸan eÅŸyanın enduring/ kapanış kısmında temsiliyetini ifade eder.

Enduring/Kapanış kısmı genellikle ana fikrin net ve mücessem bir şekilde verildiği soru işaretlerine yer bırakılmayan bölüm olarak ele alınmış ve okuru yönlendirmek, gerçeklik algısını desteklemek gibi çeşitli anlamlarda kullanılmıştır.

  1. Cinsellik, Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Tanzimat Romanı

Moriett’inin makalesinin temel önermesi Batı merkezli roman yabancı olay örgüsü ama  yerel olay ve karakterle merkezden çevreye yayılmasıdır. Tanzimat romanında da bu durum bilhassa köle, kadın, cinsiyet, aile ve evlilik gibi meseleler ele alındığında daha mücessem bir hale geldiÄŸini görüyoruz. Özellikle kadın tanımı üzerinde çokça durulmuÅŸ pek çok yazar tarafından meydana getirilen kadın karakterler aslında bir “makbul kadın” tanımı çabasının da ürünü haline girilmiÅŸtir. Bu tipler bazen erkekleÅŸen kadınlar bazen sisteme itaat eden kadınlar bazen de isyankar kadınlar olarak karşımıza çıkabiliyor. Bu yazıda kadının toplumdaki yeri cinsiyet ve kadına biçilen roller ışığında Tanzimat romanında nasıl ele alındığını Zehra ve Ä°ntibah romanlarrı üzerinden açıklamaya çalışacağız.

Nabizade’nin Zehra romanı ve Namık Kemal’in Ä°ntibah romanında birbirine taban tabana zıt iki kadın tipolojisi ile karşı karşıyayız. Berna Moran cinsellik baÄŸlamında bu iki tipi karşılaÅŸtırırken biri için “kurban” diÄŸeri içinse “ölümcül kadın” tanımlamasını yapar.[1] Bu iki kadın karşılaÅŸtırması kullanılarak dönemin cinsellik, kadın rolleri gibi pek çok meseleye yaklaşımın kodlarını anlamaya çalışacağız. Zehra romanında anlatılan Ä°ntibah romanında ise idealize edilen iki farklı tipi ile karşı karşıyayız. Nabizade Nazım’ın romanında daha gerçekçi bir kadın ile karşı karşıyayız. Psikolojik süreçler daha oturaklı ve ‘hakiki’ verilirken Namık Kemal her zaman olduÄŸu gibi olanı deÄŸil olması gerekenin peÅŸinden gitmektedir.

Namık Kemal’in kadını erkeÄŸe itaat eder. Onun peÅŸinden gider, güçlüdür ‘ana’ özelliklerine sahiptir. Savaşçıdır; ama isyankar deÄŸildir. Bunu da iyi anlatmak için iki farklı kadın tipini Ä°ntibah’ta çizer. Bu tiplerden biri DilaÅŸub diÄŸeri de Mehpeyker’dir. DilaÅŸub bir kurtarıcıdır, Ali Bey’i toplumca makbul görülmeyen Mehpeyker’den söküp alacak ve yeniden topluma kazandıracaktır. Namık Kemal’e göre makbul kadının iki temel özelliÄŸi olur biri fiziksel özelliÄŸi erkeÄŸi için uygun olacak diÄŸeri de ahlakıdır. Evvela fiziksel özelliklerin nasıl resmedildiÄŸine bakalım:

DilaÅŸub’un saçları sırma gibi parlak sarı, alnı saffet-i vicdanın ayine-i initafı denecek surette duru beyaz, kaÅŸları zülfüne nispet biraz kumrala mail ve biraz kalın olan olmakla beraber biraz da mukavves, gözleri mutedil mavi ve fevkal-gaye tahrik-i sevda edecek yolda mahmur, çehresi aşıkane bir soluk beyaz üzerine gül-i ziba pembeliÄŸine nail bir renk ile müzeyyen, yüzünün rengindeki saffet ile tenasübündeki letafet açılmasına bir gün kalmış bir zambak goncesine benzer, dudakları gerek rikkati ve gerek pembeliÄŸinin parlaklığı birbirine sarılmış iki gül yaprağını andırarak aralarından inci diÅŸleri jale damlası gibi görünür (…)  Boyu bir kadına yakışacak kadar uzundu ve her erkeÄŸi meftun eyleyecek mertebede narinolarak beli on iki yaşında bir çocuÄŸun koluyla tamamen der-aÄŸuÅŸ olunacak kadar ince idi.”[2]

DilaÅŸub’un ahlaki portresi çizilirken de yine cinsiyet konumlandırması erkeÄŸe göre yapılır hatta romanın erkek karakteri olan Ali Bey için canını verecek kadar ahlak sahibi olarak resmediliyor. Yani kadın cinsiyeti erkek nazarına göre sınırlandırılıyor ve konumlandırılıyor:

“(…) yar-ı canı yoluna ve hususiyle onun muhafaza-i vücudu uÄŸruna feda olmasını kendisi için husule imkân tasavvur olunamayacak derecelerde âlî bir bahtiyarlık görmüş olmak cihetiyle beyi pencereden indirinceye kadar böyle gönlünün en ziyade arzu ettiÄŸi mahalle masruf bir fedakârlıkla âlemden kurtulmak üzere bulunduÄŸunu düşündükçe çıldıracak, gaÅŸyolacak mertebe bir meserret içinde bulunur.”

Haksızlığa maruz kalıp ÅŸiddet gören DilaÅŸub dayak yerken dahi itiraz etmeyecektir. Oysa ahlaksız olarak çizilen Mehpeyker aynı roman içinde isyankar attığı iftiralar ile sevdiÄŸi adam olan Ali Bey’in dahi ölümüne neden olacak kadar gözü dönmüş ölümcül kadın olarak resmedilir.

Oysa Nabizade’nin Zehra romanında ele alınan kurban kadın tipinin daha gerçekçi bir biçimde ele alındığını ve psikolojik süreçlerin daha doÄŸru ÅŸekilde kaleme alındığını görüyoruz. Zehra kocası Suphi’nin onu baÅŸka bir kadın için terkedip gitmesiyle kıskançlık buhranları yaÅŸar. Yani aslında Ä°ntibah’takine benzer bir durum var; fakat bu kez kulağı tersten tutuyoruz. Onu Mehpeyker’den ayıran yönler vardır. O bir kurbandır ve namusu peÅŸinde intikam almanın derdini taşımaktadır. O da felakete sürüklenecek olsa da bu iki karakter arasındaki mahiyet farkı olduÄŸunu belirtmemiz gerekir. Biri namusludur diÄŸeri ahlaksızdır.

Burada önemli olan nokta cinsiyet vurgusudur. Mehpeyker gibi ahlaksız bir kadın da olsa Zehra gibi namuslu da olsa kadın tabiatı onu bir ÅŸekilde felakete sürüklediÄŸi kanısının hem Nabizade Nazım hem de Namık Kemal’de ortak olduÄŸunu görüyoruz.

Romanın ilerleyen kısımlarında Zehra namusunu bir fahiÅŸe ile anlaşıp Suphi’yi yoldan çıkarmaya çalışarak alma yolunu tercih edecektir. Suphi, Ãœrani isimli rum kadının cilve ve iÅŸvelerine karşı dayanamaz. Burada da aslında kadının tabiatının erkek üzerindeki ‘zehirleyici’ etkisi üzerinde durur. Cinsellik her zaman kadının bir silahı olarak resmedilir, erkek buna karşı çoÄŸu zaman savunmasızdır.

Son söz olarak denilebilir ki Tanzimat romanında kadın cinsel roller ve ilişkiler bağlamında kocasına bağlı ise makbul kendi başına buyruk hareket ettiğinde tabiatındaki zehirleyiciliğinden ötürü tehlikeli bir varlık olarak resmedilmiştir. Bu durum kadının haklılığı ya da haksızlılığında biçim değiştirse de mahiyet itibariyle aynı olduğunu İntibah ve Zehra romanlarındaki kadın karakterlerin hikayesinden anlayabiliyoruz.

                                                                                                   

 

Kaynakça

TKL 414 Ders Materyalleri ve Ders Notları

Moretti, Franco. “Conjuctures On World Literature.” New Left Review I (2000)

Kemal, Namık. İntibah. İstanbul: Özgür Yayınları, 2014.

Nazım, Nabızade. Zehra. İstanbul: Remzi Kitapevi, 1969.

 

 


[1] Berna Moran, Türk Romanına EleÅŸtirisel Bir Bakış, (Ä°letiÅŸim), 39.  Ä°stanbul

 

[2] Namık Kemal, İntibah ( İstanbul: Özgür Yayınları, 2014), 103-104.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1 Yorum

  1. Hasan KAYA

    Şubat 12, 2019 Salı 16:04

    Çok mükemmel bir yazı kalemine sağlık kardeşim

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.