Sosyal Medya

Makale

Tanpınar'ın Sani Bey'i mucit ruhlu bir yapıya sahiptir; ama mucit değildir en azından ürettiği şeyler hiçbir şeye yaramaz

Ahmet Hamdi Tanpınar'da toplumsal hicvin en açık seçik biçimiyle yapıldığı eser esasen Saatleri Ayarlama Enstitüsü'dür. Bu roman vücuda getirilmezden evvel sanki bir prototip olarak karşımıza "Acıbadem"deki Köşk" hikayesi çıkmaktadır. Bu makalede Tanpınar'ın "Acıbadem'deki Köşk" hikâyesinde Sani Bey karakteri üzerinden Türk aydının yaşadığı hayal kırıklığı ve hezimetlerin mantıklı bir çerçeveye indirme teşebbüsünü irdeleyeceğiz.

“Acıbadem’deki Köşk”ün ana karakteri olan Sani Bey mucit ruhlu bir yapıya sahiptir; ama mucit deÄŸildir en azından ürettiÄŸi ÅŸeyler hiçbir ÅŸeye yaramaz. Ä°ÅŸe yarayıp yaramayacağını dikkate almadan saÄŸdan soldan topladığı malzemelerden vücuda getirdiÄŸi  “alet mahÅŸeri”  atölyesinde “icat, ıslah tadil” gayesiyle günlerini geçirir. Sani Bey’in amacı Batı’daki örneklerinde olduÄŸu gibi bilimi ve teknolojiyi kullanarak gündelik hayatı kolaylaÅŸtırmaktır. Bu minvalde icat ve tadilat yapar. Fakat bu çabası, teknik eÄŸitimi olmaması ve iÅŸin içine “mekanik zevkiyle” birlikte “fantezist ruhunu” da katmasıyla birlikte tam bir fiyaskoya dönüşür. Yaptığı ÅŸeylerden randıman alamaz. Harcadığı emekler boÅŸa gider. Hikâye’de Sani Bey’in içinde bulunduÄŸu bu icat, ıslah, tadil gayesinin hezimetle sonuçlanması, bu durumun toplumsal bir karşılığının da olması ele alınmıştır..

Bu noktada Sani Bey bir mucit olsa da aslında Türk aydınını temsil ediyor demek gerekecek. Türk aydını hayatı kolaylaÅŸtıracak veya toplumsal insicamı saÄŸlayacak fikirleri rastgele ithal etmesi sebebiyle ortaya bir fikir kaosu çıkmıştır. Oysa netice itibariyle mevcuda bir ÅŸey getirilememiÅŸtir dönemi içinde veya meydana getirilen fikir ve hareketler hüsrana uÄŸramış en iyi ihtimalle anlaşılamamıştır. Türk aydının Sani Bey’dekine benzer bir hırs ve hayal dünyasına sahip olsa da sonuç olarak toplumsal karşılığın zayıf olması sebebiyle beklenen ilgiyi tam olarak uyandıramamıştır.

 Kahraman anlatıcının,Sani Bey’in icatlarından gusülhane karşısındaki tutumu dikkate deÄŸerdir:

 “Banyo dairesi açıldığı günden itibaren benim zihni hayatım üçüncü safhaya girmiÅŸtir. EÄŸer dostlarım beni ciddi bulmuyorlarsa, olur olmaz gülmemi ayıplıyorlarsa yahut kendilerini o kadar heyecanlandıran, büyük ümitlere kaptıran iÅŸlerde soÄŸuk durduÄŸumdan ÅŸikâyet ediyorlarsa, hülasa herkese benzemek ve herkesle beraber az çok çıldırmamak meziyetlerinden mahrumsam, bunun tek mesulü şüphesiz annemin dayısı ve onun icadı olan ÅŸaheser gusülhanedir.”[1]

Hikâyenin bu bölümünde anlatıcı, gusülhaneden yola çıkarak, yaÅŸadığı dönemdeki bilimsel ve teknolojik geliÅŸmelerin yetersizliÄŸini eleÅŸtirmektedir. Zihni hayatının bir safhaya geçmesinin sebebi böyle bir mekanizmanın örneÄŸini daha önce görmemesi ve sistemin iÅŸlevsellikten uzak olmasının kendisinde yarattığı ÅŸaÅŸkınlık olarak gösterilebilir. Aslında eleÅŸtirdiÄŸi temel nokta, içinde yaÅŸadığı toplumun ufak tefek teknolojik ilerlemeler karşısında büyük ümitler beslemesi, sanayi ve teknoloji alanında gerekli ilerlemenin saÄŸlandığını düşünmesi ve lüzumsuz heyecana kapılmasıdır. Anlatıcının bahsettiÄŸi dönemde batıyla kıyaslandığında Türkiye’nin teknoloji ve sanayi alanında yeterli geliÅŸme gösteremeyiÅŸinin, anlatıcıyı rahatsız ettiÄŸini, fakat bunun toplum nezdinde yeterli karşılığı olmadığını, toplumun duyduÄŸu ümit ve heyecan sebebiyle diÄŸer insanları, çılgın olarak nitelediÄŸini bu anlamda diÄŸerlerine benzemeyerek, bu heyecanı paylaÅŸmayarak, kendini doÄŸru konumlandırdığını düşündüğünü söyleyebiliriz.

Sani Bey’in bu tutumu yine Türk aydınının yaÅŸadığı hayal kırıklığını temsil etmektedir. Ulvi fikirlerinin toplumsal karşılığının zayıf kalması neticesinde bir mantığa bürüme veya kaçınma tutumuyla karşı karşıya olma halinin panoramasıdır aslında.

Anlatıcının gusülhanenin yapım sürecinden bahsederken ironik bir dil kullandığını görürüz.

Dayım bu eseri bir senede vücuda getirdi, fakat tam ÅŸeklini ona iki sene daha çalışarak verdi. Bu üç seneyi bir banyo dairesi için biraz fazla bulanlar mutlaka olacaktır. Fakat haksızlık ederler. Böylesi bir icat kırk sene, elli sene çalışmayı da taşıyabilir. Yarabbim ne mükemmel ne harikulade ÅŸeydi.”[2]

Banyo dairesinin aslında karmaşık ve işlevsel olmayan bir yapısı olmasına rağmen, hattasıcak ve soğuk su musluklarının bile çalışmadığı, banyo yaparken insanların ya haşlandığı ve ya beklerken üşüdüğü bilinirken anlatıcı ironik bir dille gusülhaneyi harikulade olarak nitelemiştir. Bu gusülhaneye mesai harcamanın zaman kaybı ve emek israfı olduğunu ironik bir dille vurgulamıştır.

   “DoÄŸrusu istenirse bu, …duvar diplerindeki hiç birimizin tanımadığı bir yığın aletlerle yıkanılacak bir yerden ziyade bir vapurun yeni tertip makine dairesine, bilmediÄŸimiz maddelerle ısınan bir kalorifer teçhizatına, çok lezzetli ve zalim iÅŸkencelerin yapıldığı bir yere benziyordu.[3]

Anlatıcının gusülhane hakkındaki esas kanaatinin bunlar olduÄŸunu söyleyebiliriz. Gusülhaneyi bir alet, teçhizat yığını olarak niteler. Orda banyo yapmayı iÅŸkence olarak görür. Neticede Sani Bey’in ölümü bu makine yığınından olacaktır. Aslında burada vurgulanan mekanizmanın karmaşıklığı ve iÅŸlevsel olmayışıdır. Bu mekanizma, banyo yapmayı keyif veren bir faaliyetten ziyade eziyet haline getirir.

Bu eserin yazıldığı dönem ve öncesi de aslında modernleşen Türk toplumunun yanlış Batılılaşma algısı tam da gusülhane örneğinde olduğu gibidir. O zevk ve ilerleme tam bir işkenceye dönüşmüştür.

 “Sonra dayım bu mükemmel icadın iÅŸleyiÅŸ tarzını anlatırken nasıl gülmüştüm? Hepimiz ne kadar gülmüştük? … Hatta bu gusülhanenin muazzam masrafını ödeyen yengem bile güldü: delice güldü.”[4]

Sani Bey’in tasarlamış olduÄŸu mekanizmanın aslında onu gülünç duruma düşürecek nitelikte makine kalabalığından ibaret olduÄŸu, çoluk çocuk herkesin bunun farkında olduÄŸu vurgulanmıştır. SponsorluÄŸunu yapan karısı bile mekanizmanın iÅŸe yaracağına inanmamaktadır.

Türk Aydının ürettiÄŸi birçok fikrin yıkılan Osmanlı’yı kurtarmayacağını aslında herkes biliyordu. Yine de baÅŸta devlet olmak üzere çoÄŸu kesim Türk aydınının bu çabası desteklemiÅŸtir. Oysa ne yapılırsa yapılsın sonuç hüsran ve hezimet olmuÅŸtur.

Toparlayacak olursak mucit ruhlu Sani Bey’in icat, ıslah ve tadil parolasıyla çıktığı yolculuk hezimetle sonuçlanmıştır. Yaptığı icatlar, iÅŸlevsellikten uzak, zaman ve para israfıdır. Anlatıcı bu tür bir hezimetin dönemin genel sorunu olduÄŸunu ima eder. Ä°nsanların bu yetersiz giriÅŸimler ve güdük ilerlemeler karşısındaki heyecanını eleÅŸtirir. Olayları, durumları ironik bir dil kullanarak anlatır. Tanpınar çevreden eÅŸyaya eÅŸyadan insana giden üslubunda neredeyse kullandığı hiçbir kelime israf deÄŸil ve bir anlamı vardır. Bu eserde Sani Bey bizim nazarımızda nakıs ve sükût-ı hayal içindeki Türk aydınını temsil etmektedir. Sonda Sani Bey’in kendi eseri tarafından öldürülmesi yüzünde açan tebessüm ise tüm eleÅŸtiriyi Tanpınar’a yakışacak bir ironi ile sonlandırmıştır. 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

Moran, Berna. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış. İstanbul: İletişim, 2015.

Sunat, Haluk. Boşluğa Açılan Kapı. İstanbul: Bağlam Yayınları, 2004.

Tanpınar, Ahmet Hamdi. Hikayeler. İstanbul : Dergah Yayınları, 2017.

 

 


[1] Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikâyeler (Ä°stanbul: Dergâh Yayınları, 1991), 99-100

 

[2] Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikâyeler (Ä°stanbul: Dergâh Yayınları, 1991), 100

 

[3] Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikâyeler (Ä°stanbul: Dergâh Yayınları, 1991), 102

 

[4] Ahmet Hamdi Tanpınar, Hikâyeler (Ä°stanbul: Dergâh Yayınları, 1991), 100

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.