Sosyal Medya

Makale

Kötü Kavramı'nın Tarihsel Serüveni -1

 “Kötü”, Türkiye Türkçesinde “hoÅŸa gitmeyen, iÅŸe yaramayan, deÄŸersiz, nitelikleri aÅŸağı olan” olarak tanımlanmaktadır.[1]Batı dilleri lügatlerinde “kötü” kavramı genellikle fiziksel kötülük diye isimlendirilen olguları da içine alıyor. ÖrneÄŸin deprem, kasırga, sel vs. gibi olaylar da “kötü” kavramının bünyesinde yer almaktadır. Müslüman dünyasında fiziksel kötülükler diye isimlendirilen olaylar “musibet” veya “felaket” olarak anılıyor. Bu ayrımı özellikle vurgulamakta maksadımız “kötü” ve “kötülük” hakkında ileride anlatacağımız sorunların her inanç sistemine göre farklılık arz edeceÄŸini göz önünde bulundurmaktı.

Grek filozoflarından günümüze kadar birçok filozof bu kavram üzerinde düşünmüş, yeni fikirler üretmiÅŸlerdi. Fakat bu kavram üzerinde ilk düşünenler Grek düşünürleri deÄŸil, bu yanlış yargı Batı merkezci tarih yazarlığının sonucudur. Kadim Hint, Mısır, Çin ve Ä°ran düşünce sistemlerinde de “kötü” ve “kötülük” hakkında epey bir edebiyat mevcuttur. 

Ahlak felsefesinin önemli mevzularından olan “kötü” ve “kötülük” sorunu din felsefesinin de esas meselelerindendir. Ateist felsefecilerin teist felsefecilere ve teist düşünceye saldırdıkları en “ince” mevzulardandır. Din felsefesinde bu konu tartışılsa da ahlaki perspektif üzerinden tartışılıyor olsa da sorunun özünün ahlaki olduÄŸunu düşünebiliriz. Ä°nsanlar günlük hayatlarında bu kötüdür bu iyidir gibi yargılar veriyorlar. Acaba iyiliÄŸin ve bizi konumuz açısından daha çok ilgilendiren “kötü’nün”, kötü olmanın kriteri var mıdır? Veya kötülüğün ontolojik yapısı nasıldır? Birkaç saat muhabbet ettiÄŸimiz birisi hakkında çok kolaylıkla bu insan kötüdür, iyidir yargısında buluna biliriz. Ama ulaÅŸtığımız sonuç hakikati barındırıyor mu?  O halde kötülük nedir?

Kötüdür’le biten yargılar, her zaman ahlaki deÄŸerlendirme anlamına gelmiyor. ÖrneÄŸin, “Bu araba kötüdür” önermesinde kötü vasfı ahlaki deÄŸil; arabanın kalitesinin deÄŸerlendirilmesi hakkında birisinin görüşüdür. Ama ahlaki anlamda kötü tamamen farklıdır. EÄŸer biz bir eylemi (insana baÄŸlı olarak, bu veya diÄŸer sebeplerden dolayı insanlar baÄŸlı olan eylemler) veya insanı kötü olarak deÄŸerlendiriyorsak bunun sebebi nedir? Ãœzerinde ittifak edilen “kötü” var mıdır? ÖrneÄŸin çoÄŸu insan için Hitler “kötü” insandır. Ama Hitler’i sevenler, özellikle neo- Naziler için bu söz konusu deÄŸil. Soruyu ÅŸu ÅŸekilde de sorabilmemiz mümkündür. Ãœzerinde ittifak edilen “kötü”yü bulmamıza ihtiyaç var mıdır? Bu ve benzeri sorulara cevap bulabilmemiz için felsefe tarihine eÄŸilmemiz gerektiÄŸi kanaatindeyiz. Sözü filozoflara bırakalım:

Epikür

Grek filozoflarından Epikür kötü ve kötülük hakkında akıl yürütmesiyle meÅŸhurdur. Epikür’ün kötülük hakkında akıl yürütmesi şöyledir:

Tanrı kötülüğü önlemek istiyor da önleyemiyor mu?

Öyleyse O güçsüzdür.

Önleyebiliyor, ama önlemek mi istemiyor? Öyleyse O kötü niyetlidir.

Hem önleyebiliyor hem de önlememek mi istiyor? Öyleyse kötülük nereden geliyor?[2] Bu pasajla Epikür kötülüğün iyi bir Tanrı fikriyle baÄŸdaÅŸmadığı fikrine varıyor gibi görünüyor. Aslında Epikür’ün iÅŸbu yargısıyla belli konularda bütün bir Batı düşünce geleneÄŸi labirente giriyor. Augustine ve ondan sonra gelen Hıristiyan kilise babaları Epikür’ün Hıristiyanlık ortaya çıkmadan önce ortaya koyduÄŸu bu görüşün labirentinden çıkamaz olur ve “theodise”[3] diye isimlendirilen sorun da baÅŸlamış olur.

Sokrates

Sokrates ve düşünce sistemini araÅŸtırırken, o dönemin sosyo-politik durumunu da göz önünde bulundurmamız ve beraber deÄŸerlendirmemiz gerekmektedir. Sokrates’in yaÅŸadığı dönmede sofistler çok etkin ve toplumun gözünde saygı kazanmış gruptu. Sofistlerin düşüncelerini Protagoras’ın tabiriyle şöyle ifade edebiliriz: “Ä°nsan hakikatin ölçüsüdür.” Bu düşünce aslında toplumun hayatını, yaÅŸam tarzını özellikle siyaseti ÅŸekillendiriyordu. EÄŸer, insan her ÅŸeyin ölçüsüyse o zaman iyi ve kötü de görecelidir. Sofistlerin düşüncesinden yola çıkarsak üzerinde ittifak edilen iyi ve kötüyü ve buna baÄŸlı meselelerin tartışılmasına ihtiyaç var mı yok mu? Gibi sorular da ehemmiyetsiz hal alıyorlar. Sokrates, bu durumu kabullenemedi. Aslında Sofistlerin bu kadar ilgi görmelerinin ve baÅŸarılı olmalarının nedeni Yunan tabiat filozoflarıydı. Yunan Tabiat filozofları hakikati, temel maddeyi yani arke’yi arıyordular. Ãœzerinde ittifak edilen arke yoktu. Hatta aynı felsefe ekolundan olan iki filozofun bile evrenin temel ilkesi hakkında üzerinde ittifak ettikleri ilke yoktu.

Sokrates, her ÅŸeyden önce insana yönelmemiz gerektiÄŸinin altını çizdi. Sokrates’e göre hakikat insandaydı. Tabiattan, diÄŸer kuvvelerde yola çıkılarak hakikat bulunamaz. Bütün insanlar aynı tabiata sahiplerdir. Bu sebeple bir insan için geçerli olan hakikatin diÄŸer insanlar için de geçerli olması gerekmektedir. Dolayısıyla Sokrates hakikatin olabileceÄŸini, bu hakikatin bilinebileceÄŸini söylemiÅŸ oluyordu. Israrlı bir ÅŸekilde insan üzerinde duran filozof iyi ve kötü hakkında da görüşlerini dile getirmiÅŸtir. Sokrates, hiçbir eser telif etmemiÅŸtir. O’nun görüşlerinin öğrencileri özellikle de Platon tarafından günümüze ulaÅŸtırıldığını biliyoruz. Sokrates’e göre insan tabiatı itibariyle iyidir. Bütün kötü ve kötülükler bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Bu sebeple insanın eÄŸitime ihtiyacı vardır. Ä°nsan, eÄŸitim sayesinde bilgisizlikten yani kötü’den kurtulur. EÄŸitimin amacı insanın kazandığı teorik bilgileri uygulamaktır.

Platon

Sokrates’in öğrencisi olan Platon, hocasına çok ÅŸey borçludur. Ahlak görüşünde hocasının etkisi altındadır. Fakat Platon’un ahlak görüşü Sokrates’le her ne kadar paralellik arz etmiÅŸ olsa da kurmuÅŸ olduÄŸu sistem dâhilinde deÄŸerlendirilmeye tabi tutulduÄŸunda hocasının ahlak görüşleri arasında farklılıkları ortaya çıkmaktadır.

Herhangi bir felsefi mevzu hakkında filozofların görüşlerini öğrenmemiz gerektiÄŸinde o filozofun bütün sistemini dikkate almamız gerekmektedir. Bu da dolayısıyla o filozofun sisteminin bilinmesini gerektiriyor. Bu kuraldan yola çıkarak Platon’u daha yakinen tanıyalım.

Platon kendi ideler sistemi içerisinde hem iyinin hem de kötünün yerini belirliyor. Aslında kötüyü “iyi” üzerinden bina ediyor dersek yanılmış olmayız. Ä°deler her ÅŸeyin ontolojik zeminini oluÅŸturmaktadır. Ä°yi ve kötü de buna baÄŸlı olarak açıklanmaktadır. Platon felsefesinde en temel ide En Ä°yi’dir (Agathon). Agathon’a baÄŸlı olarak ideler hiyerarÅŸisi oluÅŸtura biliriz ve kötünün bu hiyerarÅŸide yeri yoktur. Agathon’dan uzaklaÅŸtıkça var olanların en yüksek iyiye oranla iyilikleri azalıyor. Ve en sonuncuya gelindiÄŸi zaman madde, Agathon’dan pay alma oranının olmaması sonucunda kötü oluyor. Kötünün ölçütü Agathon’a yakın ve uzak olmasına ve ondan pay almasına baÄŸlıdır. Nerede kötü, kötülük varsa orada En Ä°yi’den pay alamama durumu söz konusudur. Buradan ÅŸu netice de çıkmış oluyor: Madde hiçbir zaman iyi olamaz. Çünkü varlık hiyerarÅŸisinde yeri yoktur. Hâsılı kelam Platon’a göre kötü, iyiliÄŸin olmadığı veya iyiliÄŸin eksik olduÄŸu yerde ortaya çıkıyor. Ve bu anlamda madde ve maddi olan ÅŸeyler kötüdür, kötülüğün kaynağıdır.

Augustine

Augustine, felsefenin HıristiyanlaÅŸtırılmasına çalışan, Hırsitiyan dogmalarını mümkün olduÄŸu kadar Yeni Eflatuncu gelenek içerisinden yoruma tabi tutmaya çalışan kilise babalarındandır. Ontolojik ve epistemolojik meseleleri Hıristiyanlık inancına uygun ÅŸekilde açıklamaya çalışmıştır. Tabi ki de üzerinde en çok durduÄŸu mevzulardan biri de iyi buna binaen kötü, kötülüktür. Hıristiyanlığa göre Tanrı sevgidir, iyiliktir. Peki, bu durumda neden ortalıkta kötü ve kötülük diye ÅŸeyler vardır. Neden insanlar özellikle de Hıristiyanlar acı çekmektedirler? Bu gibi sorular Hıristiyanları çok yakından ilgilendirmekteydi. Bu soru daha doÄŸrusu sorun Augustine’ni de çok meÅŸgul etti. Ä°tiraflar isimli eserinde de bu soru(n) hakkında duruyor. Hıristiyan olduktan sonra bu soruna felsefi çözüm aramaya baÅŸladı. Bu sorundan kaçmak için kötü ve kötülüklerin kaynağı, felaketlerin, musibetlerin, acıların sebebi olarak ÅŸeytan’ı günahkâr olarak gösterdi. Aslında burada baÅŸka soru(n) ortaya çıkıyor. Epikür kötülük hakkında akıl yürütmesinin neticesinde ortaya çıkmış olan Tanrı niçin kötülüğü engellemiyor? Hıristiyanlığın kötü ve kötülük hakkında ileri sürmüş olduÄŸu Augustine doktrini aleyhine Epikür akıl yürütmesini kullanmak mümkündür.

Augustine kötü ve kötülüğe baÄŸlı diÄŸer meseleleri Hıristiyanlığın “ilk günah” doktrini etrafında açıklamaya çalıştı. O’nun fikrince ilk insan olan Âdem hem de ilk günahkârdır. Ä°lk günahı iÅŸlediÄŸinden dolayı da ilk kötü ortaya çıkmış oluyor. Ä°nsanlar Âdem’in soyundan geldikleri için “ilk günah”ın izlerini kendilerinde taşıyorlar.[4] Tanrı insanı çok sevdiÄŸinden dolayı insan (Hz. Ä°sa) ÅŸeklinde yere inmiÅŸtir. Ve Ä°lk Günah’ın bedelini çarmıha gerilerek ödemiÅŸtir. Resmi Hıristiyan doktrinine göre Ä°lk Günah’ın bedeli o kadar büyüktür ki bu bedeli insan ödeyemez. Tanrı bunu bildiÄŸinden dolayı insanın vereceÄŸi bedeli kendi ödemiÅŸ. Kötülüğün kaynağı Tanrı deÄŸil, kötülüğü tercih edebilme imkânında olan insandır. Zaten Âdem de Ä°lk Günah’ı seçebilme (irade) gücü sayesinde yaptı.

Ebu Bekir er-Razi

Ebu Bekir er-Razi’nin kötü ve kötülükle ilgili görüşlerinin Ä°slam meÅŸÅŸai felsefe geleneÄŸinin ahlak görüşleri baÄŸlamında deÄŸerlendirilmesi gerekir.

Öncelikle Ebu Bekir er-Razi’nin “kötü” hakkındaki tanımına bakalım. Amaca uygun olmayan, kusurlu ve yetersiz olan, zarar, acı ve rahatsızlık veren ÅŸey; mutluluÄŸa, ideallere ve amaçlara ulaÅŸmayı engelleyen durum veya oluÅŸum için kullanılan bir niteleme. [5]

“…kötüdür” yargısına varmak için eylemin veya edimin sonucuna bakmamız gerekir. Bu görüş, “ameller niyetlere göredir” hadisi üzerine bina edilmiÅŸ ahlak teorilerine uyuÅŸmuyor. Çünkü bir insan iyi niyetle bir fiil yapmaya yöneldiÄŸinde netice itibariyle ahlaki açıdan kötü bir olay vuku bula bilir. EÄŸer durum netice dikkate alınarak deÄŸerlendirilecekse o zaman o insanın kötü bir fiil yaptığına ve kötü olduÄŸuna karar vermemiz gerekir. Eylem öncesi niyetin bertaraf edilmesi ve eylemin neticesinin esas alınması bu gibi sorunlara yol açabilir.

Ebu Bekir er-Razi’nin fikrince, eylemin arkasındaki düşünüşün/niyetin bu deÄŸerlendirmede herhangi bir rolü yoktur.

Varlıkta olan hiçbir ÅŸey bizatihi kötü deÄŸildir. Varlık hiyerarÅŸisinde kötü kategorisi yoktur. Çünkü kötülük bir ÅŸeyin aslı özelliÄŸi olamaz. Var olanlar aslı özelliklerini terk ettikleri veya kaybettikleri vakit kötü oluyorlar. Ebu Bekir er-Razi, kötülüğü “beÅŸ ezeli prensip” ile açıklamaktadır. 1. Her ÅŸeyi bilen ve iyi olan Allah (c.c) kötülüklerle doÄŸrudan doÄŸruya iliÅŸkilendirilemez. 2. Mutlak zaman ve mutlak mekân da bu konuda etkisiz ve dolayısıyla da masum görünmektedir. 3. Heyula da kötülüğe neden olamaz. 4. Çünkü heyula Külli Nefis tarafından ÅŸekillendirilmiÅŸtir. 5. Kötülüğün nedeni dolayısıyla Külli Nefis’tir. Zaten de âlem Külli Nefis’in maddeye olan meylinden dolayı yaratılmıştır.  Kötünün ortaya çıkmasını saÄŸlayan bireylerdir. Ebu Bekir er-Razi’ye göre Tanrı insana akıl ve adalet duygusu vermiÅŸtir. Bu sebeple insan bu iki temel duyguları vasıtasıyla ahlaklı yaÅŸaya bilir. Ä°nsan aklı neyin ahlaki açıdan neyin kötü neyin iyi olduÄŸunu ayırabilme potansiyelindedir.

George Edward Moore

Moore meseleye kötü kavramının tahlili ile baÅŸlıyor. Ona göre ahlak felsefesinin en temel meselesi iyinin ne olduÄŸunu ortaya çıkarmaktır. “…kötüdür” veya “… iyidir” önermeleri analitik deÄŸil sentetiktir. Kötü kavramı aynı sarı kavramı gibidir. Sarı kavramını sarı rengini görmeyen birine anlatılamaz. Kötü kavramı da aynen böyledir. Kötü bileÅŸik kavramların yardımlarıyla anlatıla, izah oluna bilir. EÄŸer kötülüğü kendisine ekleme olabilecek bütün özelliklerden soyutladıktan sonra, onun hala kötü olduÄŸunu düşünüyorsak, o zaman o ÅŸey kendinde kötülüktür. Ama bunu hiçbir zaman bilemeyiz. Böyle bir soyutlama kapasitesinde deÄŸiliz. Ä°nsanlar kötü hakkında bilgiye bir tür sezgiyle ulaÅŸabilirler. Bu sezgi hakkında Moore çok bilgi vermemektedir. Moore’un ahlak felsefesinde görüşleri çok etkili olmakla birlikte, bazı sorunları da beraberinde getirmiÅŸtir. ÖrneÄŸin eÄŸer kötü kavramı da tıpkı sarı kavramı gibiyse ve kötünün ne olduÄŸu, tıpkı sarı kavramının ne olduÄŸunun bilinmesi gibiyse, neden insanlar belli kötü kavramı üzerinde ittifak etmiyorlar. Ahlaki baÄŸlamda birinin kötü dediÄŸine diÄŸer insan kötü demiyor? Bu gibi sorular Moore’nun ahlak görüşlerine yönlendirilmiÅŸtir ve Moore’un ahlak felsefesi baÄŸlamında yanıtı verilemeyen sorulardır.                                            

Nurettin Topçu

Ona göre kötü kavramı iyi kavramının karşıtıdır. Birini bilmeden diÄŸerini de bilmeyiz. Kötünün kaynağının “insan” olduÄŸunu söyleyenler gibi kötünün kaynağının insan dışı olduÄŸunu söyleyenler de vardır. Topçu’ya göre kötü ve iyiyi doÄŸuran sebep ÅŸuur ve seçimdir Hayvanlar için iyiyi veya kötüyü seçmek veya bunlardan birini gaye edinmek yoktur. Çünkü hayvanlar ÅŸuura ve seçim yeteneÄŸine sahip deÄŸil. Nurettin Topçu kötü ve kötülüğü; ceza ve mükâfat ve insani irade ekseninde ele alıyor.

Agnes Heller

Heller’e göre kötü ve kötüye baÄŸlı olan olgular görecelidir. Bu sebeple “bayağı”(bad) ve “kötü”(evil) kavramı farklı ÅŸeyleri iÅŸaret eder. Ä°yiliÄŸin özünü kavraya bileceÄŸimiz formül olmasının aksine kötülüğü tanımlayacak genel formül yoktur.[6] Heller, bilim ve felsefenin kötü ve kötülük hakkındaki açıklamalarını tatmin edici bulmuyor. O’nun fikrince mitler ve dinler kötü ve kötülük hakkında daha tatmin edici açıklamalar sunmuÅŸtur.

Heller’e göre kötü ve kötülüğe baÄŸlı olguların veya kötü ve kötülüğün içeriÄŸin bu kadar deÄŸiÅŸmesinin sebebini XX. yüzyılda vuku bulan olaylardır. Kötü ve kötülük bulaşıcı hastalıktır. Yazarımızın tabiriyle kötü ve kötülüğün kaynağı “yer altı kötülükler dünyasıdır”. Herhangi bir insan tesadüfen bu “yer altı kötülük dünyası” ile temas kura ve hastalığa- kötülük hastalığına- yakalanabilir. Stalin veya Hitler gibi insanlar kötülüğün kaynağı deÄŸil, onlar sadece yer altı kötülük dünyası ile irtibat kurmuÅŸ ve iktidarı ele geçirerek “kötülük düsturlarını” uygulayan ÅŸahıslardır. Bizatihi kötülük deÄŸiller. Ona göre 2. Dünya Savaşından sonra suçluların yargılanması zamanında mahkeme salonunda günahkâr kürsüsünde oturan Alman Nazi Generalleri o anda kötü deÄŸiller. Çünkü iktidarları elden gitmiÅŸ. Sonuç olarak yazarımız ÅŸu yargıya varıyor: Kötülük, tekrar ediyorum, bir vebadır; iktidardır ve bulaşıcıdır.[7] Sonuç olarak Heller’e göre insan kötünün ve kötülüğün kaynağı olamaz. Kötü hakkında üzerinde ittifak edeceÄŸimiz yegâne ÅŸey, kötünün var olduÄŸudur. Ama kötü, düstur ÅŸeklinde vardır. Herhangi bir insan kaynaklı olarak deÄŸil, yer altı kötülük olarak vardır. 

Annemarie Pieper

Annemarie Pieper, kötünün ahlaki açıdan tartışılması sürecinin Hıristiyanlıkla yakından irtibatlı olduÄŸunu düşünmektedir. Hıristiyanlıkla birlikte kötü ve kötülükle ilgili meseleler teolojinin temel meselelerinden biri olmaya baÅŸlıyor. Çünkü Hıristiyanlığın Tanrı inancıyla, kötü ve kötüye baÄŸlı ÅŸeylerin var olmamaları gerekmektedir. Bu aslında yeni bir soruna “theodise” sorununa yol açıyor. Kötünün kaynağı nedir, sorusu theodise’nin en mühim ve cevaplandırmada zorluk çektiÄŸi sorudur.

Annemarie Pieper kötü ve kötüye baÄŸlı meselelerde yargı vermekten ÅŸiddetle sakınmaktadır. Aslında kötü ve kötüye baÄŸlı olan meseleler, sorunlar ve bu sorunlara getirilen çözümler çok yapaydır. Çünkü ne kadar ki iyilik var, kötülük de olacaktır. Bu sorununun çözülmesi için insan varlığının ortadan kalkması gerekiyor. Ä°yi ve kötü “özgürlüğümüze” baÄŸlı olarak varlar. Hayvanlar âleminde ahlaki açıdan iyi ve kötü meselelerin tartışılması söz konusu deÄŸildir. Çünkü tabiatta hüküm süren kanunlara paralel olarak hayvanlar yaÅŸamaktadırlar. Buradan iyi ve kötünün “özgürlükle”, “iradeyle” baÄŸlantısının olduÄŸu neticesi çıkmaktadır. Ä°yinin olmasının ÅŸartlarını ortadan kaldırırsak kötülük de ortadan kalkacak. Kötülüğü ortadan kaldırmak için geliÅŸtirilen ekonomik, siyasi, içtimai kuramlar yenilgiye mahkûmdur. Hiçbir dış baskıyla kötülük yok edilemez. Ä°yi seçebildiÄŸimiz gibi kötüyü de seçebiliyoruz. Özgürlüğümüz elimizden alındığı zaman kötülük ortadan kalkacak.

 


[1]Türkçe Sözlük, 7. Baskı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1983

 

[2]Cafer S, Yaran, Kötülük ve Theodise, Vadi yay., Ankara 1997, s. 23; D. Hume, Dialogues, s. 198’den naklen.

 

[3]Theodise-Grekçede Tanrı ve adalet anlamına gelen iki kelimenin bir araya getirilmesinden oluÅŸuyor. Bir teknik terim olarak “kötülük olgusu karşısında Tanrı’nın adaleti ve haklılığını savunma” anlamında kullanılmaktadır.

 

[4]Hıristiyanlıkta her insan günahkâr doÄŸar, bu sebeple çocukların vaftizi ÅŸarttır. (y.n)

 

[5] H. Karaman, Ebu Bekir Razi’nin Ahlak Felsefesi, Ä°z yay,. Ä°stanbul 2004, s. 96.

 

[6]A. Heller, Bir Ahlak Kuramı, ter: Abdullah Yılmaz, Koray Tütüncü, Ertürk Demirel, Ayrıntı yay., İstanbul 2006, s. 202.

 

[7]A.g.e, s. 201.

 

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.