Sosyal Medya

Makale

MÃœNBÄ°T AHÄ°TLER ÃœLKESÄ°

Biz Müslümanlar, yeryüzünün her bir yerine dağılmadan önce dört söz üzere ahitleÅŸtik. Birincisi lailaheillallah, ikinci selamünaleyküm, üçüncüsü inÅŸallah, dördüncüsü elhamdülillah. Bu dört cümle bizim simyamızı oluÅŸturdu. Kimyamızın koÅŸulsuz terkibi oldu. Ãœzerinde böyle bir kimliÄŸi taşıyanlar insanlığa ÅŸunu söylediler. Yalnızca Allah’a baÄŸlı kalarak bütün köleleÅŸtirici unsurlardan kurtulabilir ve dünyaya yaratılmışlığınızın doÄŸal sonucu olarak özgür varlıklar asaletiyle ile bakabilirsiniz. Ä°radenizi, iradesi tükenmekte olan kim ve ne varsa ona teslim etmekten öte, sonsuzluÄŸun berrak iklimiyle buluÅŸturursanız insan olmaklığın enginliÄŸini yaÅŸayabilirsiniz. Yaratanınızla ile aranıza konan hangi ve ne tür engel var ise bilin ki insanlığınıza doÄŸrudan saldırıyı içermektedir. Allah tarihin hiçbir döneminde yarattığını başıboÅŸ ve yalnız bırakmış deÄŸildir. İçlerinden seçtiÄŸi ve örneklik olsun diye görevlendirdiÄŸi ve kendileri de bir ölümlü olan uyarıcıları yoluyla ulaÅŸtırdığı mesajların da tek gayesi buydu. Ä°nsan olmak bayrağını mizan ve iz’an burçlarında dalgalandırmak. Allah’tan baÅŸka her tür ilahı reddetmek böyle bir ÅŸeydi. Son uyarıcının dilinden ilk döküldüğünde yapay ilahların sahte düzenleri irkildi. Kesif, kesintisiz net bir çaÄŸrıydı bu. Türlü kutsalların gölgesine gizlenerek düzenlerini sürdürmeye çalışanların üzerindeki örtüyü çekip alıyordu. Sırma örtülerin altındaki gerçek o kadar çıplak, zavallı ve aptalcaydı ki sıradan insanların söylediÄŸi bir cümlenin kudretinde çöl kumulu gibi kaybolup gidiyordu. Bu söze karşılık gelecek türlü sözler geveledikleri, en ÅŸaÅŸalı söz ehlini devreye koydukları halde dilleri dolaşıyor, gözleri çaresizliÄŸin verdiÄŸi kinle kısılmış olarak debeleniyorlardı. Nereye çarpsa Allah ile insan arasına konulmaya çalışılan her engeli tarumar ediyordu. Böyle baÅŸladı Müslümanlar. Kendilerine reva görülen her acıya gösterdikleri tahammül, kudretin kime yaslanarak kimin elinde olarak yeryüzüne istikamet vereceÄŸini gösteriyordu.

Bilindiklerinde, biliÅŸtiklerinde ve yeniden kardeÅŸ olduklarında aralarında yayılan baÅŸka bir söz kristal bir niÅŸane gibi onlara örnek bir topluluk olarak hiza verdi: Selamünaleyküm. Allah’ın üzerlerindeki elin bereketini paylaÅŸmayı öngörüyordu. Bu söz kimin dilinden dökülüyorsa o, barışın muhkem kalesi olarak görülürdü. Ona sığınan Allah’a sığınmış gibi esenlik içinde yaÅŸabilirdi. Bu sözü söyleyene sığınan, kendisine söylenen bu sözün sahibine emanet olduÄŸunu bilirdi. Nefsini kardeÅŸine tercih etmek böyle oluyordu. Birkaç çöl insanına irite gözlerle bakan güç sahiplerinin, nasıl oluyor bu demeleri bundandı. Nasıl oluyordu? Sırtı boydan boya kara kırbacın izleriyle karmakarışık zenci bir adam bu kadar berrak bir akılla nasıl bakabiliyordu? VerdiÄŸi selam bu kadar kuÅŸatıcı, ferahlatıcı, yürek açıcı etki yapabiliyor, cezbedici olabiliyordu. Ya da yoldaşı olduÄŸu adam, yani kendini kuru ekmek yiyen bir kadının oÄŸlu olarak tanımlayan bir adam bu cümleyi söylediÄŸinde, muhatapları her ÅŸeyi bir anda bir tarafa bırakıp nasıl dikkat kesilebiliyorlardı? VahÅŸeti ve kiri bir kader gibi insanlığın boynuna asanlar, sözlerine barış ve esenlik ile baÅŸlayan ve böylece kurulu köhne düzeni baÅŸtan reddeden bu adamlara ne söyleyebilirlerdi? Ä°rkildiler elbette, ÅŸaşırdılar, öfkelendiler. Sulhun ve sükûnetin ipini kesmek için olmadık iÅŸlere girdiler. Ama olmadı. Selamünaleyküm dediler, sizlere lailaheillallah ile kavuÅŸtuÄŸumuz insanlığı hatırlatmaya geldik.

Kapkara bir bahçede uyandığımızdan beri beleÄŸimize kazınan bir söz. Her tökezlediÄŸimizde ya da bir an dalsak, kendimizi bayındır bahçelerin iÅŸvesine kaptırsak ve peÅŸimizi bırakmayan unutuÅŸları unutsak gitsek, bir terennüm bu, Allah’ın izni ve keremiyle yüzleÅŸirdik. Ah yoksulu, yolda kalmışı ve her kim olursa olsun mazlumu ellerimizle mamur kılmanın ÅŸerefini aramak yordamıdır inÅŸallah. Bildik, bilerek iman ettik, takdir olunmadığında muktedir kalmak ya da yol ve yordam bilmez iken veya ıssız vadilerde başıboÅŸ dolaşır iken kutlu inayet üzere yeniden yola

koyulmak yazgısı. Tecelli her ÅŸeyden önce. Devasa surların, yüce sarayların karşısında eÄŸilmeden-bükülmeden, topraktan gelip toprağın terbiyesinden geçmenin bilincini cümle halimizin başına kazımak. CeÄŸizlerin, cağızların kibrini Allah dilemedikçe dileyecek olan da kimdir diyerek bir nefeste ayaklar altına almanın sükûneti biraz da. Ukala tiranların siz de kim oluyorsunuz türü hadsiz tehditlerine ve aÅŸağılayıcı söylemlerine, Allah’ın izni ile Müslümanlardanız ve yapıp ettiklerinizle çağırdığınız ecelinizin ipini kesecek olanlarız demenin keremi. Kim olduÄŸumuzu, kime neden ait olduÄŸumuzu bilmenin erdemi. Bir okyanustan diÄŸerine uzanan uçsuz bucaksız topraklardan geçerken üzerimize sinen kutlu sözlerin ulaÅŸtığımız her yere bıraktığı rahiya. Yüzlerce yılı devirsek de baki kalan hoÅŸ bir sedadır, nesilden nesile bir yer altı ırmağı gibi yürüyen irade. Ki geçmiÅŸi ve geleceÄŸi elinde bulunduran iradede mukim. Ki sözün boynumuza astığı sırlı gerdanlık: Ä°nÅŸallah demeden hiçbir ÅŸeyi yarın yapacağım deme! Dahi böyle.

Kutsal kitaplardan süzülen hakikatin, dokunduÄŸu insanda aldığı ÅŸemail. Arı duru bir çaÄŸrının nice az topluluÄŸa, tekebbür karşısında sunduÄŸu direngenlik. Hamdına ram olarak, olmakta olan, olacak olan her ÅŸeyi Allah’tan bilmek. Yeryüzünün tutunduÄŸu ve dahi deryaların kudretini teselli ettiÄŸi ulu daÄŸlarda yankılanan adanmışlık. Bu kavil üzere iz sürenlerin muradıdır bu. Minik bir avuca sığdırılmış küçük bir taşın kerameti, susuzluÄŸun kıyametinde gösterdikleri sabra karşılık gelen özgürlüktü. Elhamdülillah nimeti bahÅŸedene. Yüzümüzü paslı suretlerden ayırıp aydınlık kılana. Her zerrenin tespihinde dünyayı dolaÅŸan ahenge hadim olarak mırıldandığımız zikire: Başı ve sonu elhamdülillah. Önümüz arkamız elhamdülillah. Sağımız solumuz elhamdülillah. DoÄŸumuz batımız elhamdülillah. Aklımız kalbimiz elhamdülillah. Öfkemiz sükunetimiz elhamdülillah. Açlığımız tokluÄŸumuz elhamdülillah. Yenilgimiz zaferimiz elhamdülillah.

Bunun içindi ki Maveraunnehr’e çarpan sesin yankısı, Anadolu’nun bakir topraklarında karşılık bulduÄŸunda, çöl gibi sonsuz ve direngen bir varoluÅŸ çaÄŸrısına yoldaÅŸlık etti. Ya da Uzak Asya’nın ruhuna sokulan veya Afrika’nın kara bahtını inanç ÅŸafağına dönüştürüp onaran bitmek tükenmez soluk, kuzeyin soÄŸuk ve netameli topraklarında yol aldığında Endülüs gibi bir cenneti insanlığa armaÄŸan etti. Yalnızca iyilik yapanların muradına düşecek olan nedir, sorusuna erdemli bir cevaptı bu. Allah’tan baÅŸkasına boyun eÄŸmenin zilleti karanlık çaÄŸlar gibi yeryüzünde hükümferma olmaya baÅŸladığında, kutlu bir selam ile giriyorduk zamanın ve coÄŸrafyanın damarlarına. Ä°nsanlığın zulmetten kangrene meyyal arzularına Allah’ın izniyle vurulacak neÅŸter, yüreÄŸimizde taşıdığımız sırla mukimdi. O sırrın esası her bir coÄŸrafyadan kopup gelen adalet ve asalet arzularının ayaÄŸa kaldırdığı yeniden terkip bir sedada gizli; Anadolu ahvalimiz elhamdülillah. Ki bütün hamdlar ve şükürler yalnızca O’na mahsus ki; Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.