Sosyal Medya

Makale

Ben Değerliyim Çünkü Allah'ın Halifesiyim!

Türkiye hızla sekülerleşiyor. Çağ, endişeli modernlerin değil

endişeli muhafazakârların çağı..

Yazının girişinde yer alan cümleler liberal düşünceli sosyolog Volkan Ertit'e ait. Günlük hayatın içinde hızlı sekülerleşme bahsine konu olabilecek çeşitli örneklerle karşılaşıyor ya da bilfiil yaşıyoruz. Ev teşrifatından söylemlerimize kadar sirayet eden sekülerleşme, müslüman dünyanın en çetin imtihanlarından birisi herhalde desem abartmış olmam sanırım. Peki muhafazakârlar neden endişeli? Muhafazakâr, tercih edeceğim bir kavram değil zira ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kimsenin olmadığı ayetle sabit sadece sosyoloğun tespitindeki ifadeye sadık kalmak istedim.

Kendi söylemlerimize sahip çıkamamak bir sekülerleşme biçimi, sahip olamama hali ise endişe mekanizması. Mesela Ramazan süresince bazı televizyon kanallarında orucun sağlığa faydaları şeklinde bir algı oluşturuluyor zihinlerde. Oysa biz ibadetlerimizi "Allah emrettiği için" yaparız anlayışı insanı nasıl da rahatlatan bir çıkıştır. Bu inanç ve ruh hali ile hareket eden müslüman insanda endişeden eser kalmaz.

Seküler algının değerlerimiz üzerinde dilediği gibi belirlemeler yapmasına kayıtsız kalınamayacağı aşikâr. Zira umursamazsak neler olacağını ya da halihazırda olduğunu yaşıyor ve görüyoruz. Yaşanan ciddi dönüşümün tezahürlerinden en çok etkilenen gençler misal. Hayat damarımız olan tefsir dersleri, siyer okumaları hiper metinler okumaya kurgulanmış dijital nesil için bir anlam ifade etmiyor artık. Bu karamsar tabloya rağmen tercihimi ümit duruşundan yana yaptığımda derdi olan gençlerin varlığı ile kalbim bir parça rahatlıyor.

Endişe bahsine devam edecek olursak hastalıklı bir halimiz de çalışma eyleminde gerçekleşiyor. Bizim için çalışmak, ahiret merkezli bir eylem. Seküler algıda ise "ne iş yapıyorsun" diye başlayan cümlenin karşılığında dünyaya ait beklentiler var. Bu algı öyle yerleşmiş ki "ben değerliyim çünkü Allah'ın halifesiyim" inancında adeta deprem yaşanıyor ve "bir kurumda çalışmıyorsam bir kıymetim yok" şeklindeki düşünceyle insan kendisini değersizleştiriyor. Sınavlara endeksli eğitim sistemine rağmen çocuklarımızı yetiştirirken "büyüyünce ne olacaksın" değil "sen aslında kimsin" öğretisini verebilirsek eğer nehir yatağını bulacaktır biiznillah.

Özellikle kadın açısından kurumsal çalışma hayatına baktığımızda ise pek de parlak bir manzara çıkmıyor karşımıza. Manzaranın vehameti eş ya da anne olan kadının evdeki yokluğu ile açılan boşlukların ya rastgele kapatılması ya da hiç dokunulmaması. Mesela yavrunuzun en fazla size ihtiyaç hissettiği dönemlerde yanında yoksunuz. Annesi çalışan bir çocuğun ilk adımlarına, ilk kelimelerine bir başkası şahit oluyor. Bol koşturmalı ve haliyle endişeli çalışma hayatının karmaşasından çocukların nasibine düşen ise çoğu zaman kendi değerini fark etmeden büyümek ve popüler kültürün etkisine maruz kalmak. Elbette tablonun olumlu örnekleri de var. Yaptığı iş her ne ise bir ibadet bilinci ile çalıştığını her daim hatırda tutan ebeveyn, evladına değer odaklı bir anlayışın kodlarını öğretecektir.

Değinmeden geçemeyeceğim bir diğer seküler tavır da çalışma hayatının dönüştürdüğü alışkanlıkların tezahürü ile artık evlerde değil kafelerde, restoranlarda buluşuluyor olması. Bizim değer yargılarımızın kodlarında insan insana yük değil nimettir ve misafir, evin bereketidir. Tüm bu kafe vs. dışarı merkezli buluşmalar hızla değerli olandan uzaklaştığımızın göstergesi değilse nedir?

Sadede gelecek olur isek inandığımız deÄŸerler seküler dilden arınmadıkça dünya merkezli endiÅŸeli ruh halleri devam edecek gibi görünüyor. DeÄŸerli olan her ÅŸeyi hızla tüketiyoruz ve beraberinde tükeniyoruz. Oysa insan Allah'ın halifesi. Kalbi onaracak ve sonra da inceltecek ÅŸeylere ihtiyacımız var. Bir de  "çalışın, çünkü amelinizi hem  Allah görecek, hem resulü hem de müminler.." düsturuna sıkı sıkı sarılmaya.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.