Sosyal Medya

Makale

Siyaset ve ahlâk

Ülkemizde bir siyaset ahlâkının olduÄŸunu söyleyebilir miyiz? Siyasilerin kullandığı üsluba bakarak cevap verirsek, pek söyleyemeyiz. Bu sıkıntıyı daha önce müstakil olarak dile getirmiÅŸtik.

İnsanların fikirleri ve öncelikleri deÄŸiÅŸebilir. Fakat kurumların kolaylıkla deÄŸiÅŸmemesi gerekir. Çünkü ve zaten, o fikir üzerine kurulmuÅŸlardır. Türkiye’de partilerin sıklıkla fikir ve çizgi deÄŸiÅŸtirmesini nasıl yorumlayacağız? Oturmamışlık olabilir mi? Aslında, insanların büyük savrulmalar yaÅŸaması da bu bahse dâhildir. Fikriyatın ve ÅŸahsiyetin yeterli olgunluÄŸa ulaÅŸamaması.

28 Åžubat sürecinde parti deÄŸiÅŸtiren ne kadar mebus gördük. Hepsi, bilerek ve isteyerek, ülkemiz aleyhine uygulanan yabancı bir projenin parçası oldular. Türk siyasi tarihinde bunun baÅŸka örnekleri de var. Son yaÅŸananları ise biliyorsunuz. Adeta, millete deÄŸil, zillete vekillik yapmışlar.

4 Mart’ta yayınlanan Siyaset ve Samimiyet baÅŸlıklı yazımızda, ‘siyasete soyunmak’ deyiminin iyi bir karşılığının olmadığını belirtmiÅŸtik. Devamını bugün söyleyelim: Bize, giyinmiÅŸ ve kuÅŸanmış insanlar lazım.

Peki, giyinip kuşanmak meselesinden ne anlayacağız?

BaÅŸbakan Ahmet DavutoÄŸlu, valilere, Kınalızâde Ali Çelebi’nin Ahlâk-ı Alâî isimli eserini okumalarını tavsiye etmiÅŸti. KeÅŸke, milletvekili aday adaylarına da bu kitabı okuma ÅŸartı getirilse. Mülakatta sorulsa.

Sözü edilen eser, giyinip kuÅŸanmak konusunda faydalı bilgiler veriyor. (Klasik Yayınları, 2007) Birkaç örneÄŸi yazımıza konuk edelim.

Kınalızâde; hikmet, adalet, iffet ve ÅŸecaatı ‘fazîletin ÅŸubeleri’ olarak görüyor. (Sayfa 101) Bir de ‘reziletin ÅŸubeleri’ var.

Husumeti (252), gıybeti (268) ve iki dilli olmayı (279) âfet kabul ediyor. “Gıybet bir kimesnenin mesâvîsin, ya’ni iÅŸittiÄŸi takdîrce incinmesi muhtemel olan nesne söylemektir.”

Sadakât, ülfet, vefâ, ÅŸefkat, mükâfât, teslîm, tevekkül, ibadet gibi kavramları “Adalet Altında Toplanan Güzel Huylar” (111) baÅŸlığının altına yazıyor. “Vefâ, mü’mine vâcibdir.” (266)

Kitapta cehalet bahsine de geniÅŸ yer verilmiÅŸ. Altını çizdiÄŸim iki cümleyi buraya alayım: “Cehl-i mürekkeb bir nesneyi bilmeyip ammâ bilmediÄŸin dahi bilmeyip kendiyi anı bilir anlamaktır. Ve cehl iki kerre olup hem bilmemek ve hem bilmediÄŸini bilmemek olduÄŸu için ‘cehl-i mürekkeb’ diye tesmiye olunmuÅŸtur.” (179)

Evet, ‘aranan ÅŸartların’ neler olduÄŸunu öÄŸrenmek için, Ahlâk-ı Alâî’nin mutlaka okunması gerekiyor.

***

Yazıya oturmadan evvel, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Lutfî PaÅŸa’nın Asâfnâme isimli eserini yeniden okudum. (Yurdocağı Yayınları, 1977)

Asâfnâme, ‘devlet adamlarına öÄŸütler’ alt baÅŸlığını taşıyor. Aslı, vezirlere, yani baÅŸbakanlara nasihatlerdir.

Lutfî PaÅŸa, günümüz diliyle söylersek; devletin her kademesinde bulunmuÅŸ, çalışmış bir isim. Sırasıyla; çuhadarlık, müteferrikalık, çâÅŸnigîrbaşılık, kapıcıbaşılık, mîr-i âlemlik, Kastamonu sancak beyliÄŸi, Karaman beylerbeyliÄŸi ve vezirlik yapmış. Sultan Bâyezid Han’la baÅŸlıyor, Sultan Selim Han’la devam ediyor ve Sultan Süleyman Han’la yükseliyor.

Asâfnâme, ‘yasal uyarı’yla baÅŸlıyor. Åžöyle: “Fânî dünyanın devleti çabuk geçer ve ölüm doludur.” (Sayfa 31)

Lutfî PaÅŸa, vezirler üzerinden padiÅŸahlara da çeÅŸitli mesajlar veriyor, göndermeler yapıyor. Bir örnek: “Vezir, pâdiÅŸâhı mala yönelmekten ve mala düÅŸkünlük yoluyla vebâlden korumalıdır.” (35)

Asâfnâme, on dördüncü yüzyılın ortalarında yazılmış. Aradan ÅŸu kadar zaman geçmiÅŸ. Fakat uyarıları okurken, sanki bugünler için yazılmış hissine kapılıyorum. Bazı olaylar gözümde canlanıyor. İşte onlardan biri: “Sadrâzamın, pâdiÅŸâha sunduÄŸu iÅŸlerin geri dönmemesi gerekir.” (33) Aynı ÅŸeyi mi düÅŸünüyoruz? Bir alıntı daha: “Haramzâde ve hırsızların suçlarını, hediyeler yoluyla kurtarmaktan sakınmak gerektir. RüÅŸvet, devlet adamı için ilâcı bulunmayan bir hastalıktır.” (37)

İster saÄŸ olsun veya sol, her iktidarın çevresinde, maddiyatçı bir halka oluÅŸur. Bütün iÅŸlerin, ihalelerin önünden geçerler. Olmadık yerlerle ve kimselerle iliÅŸki kurarlar. Arsız ve beceriklidirler. Bu söz de onlar için: “Kul takımını çoÄŸaltmaktan sakınmak gerek.” (49)

Siyaset ile ticaret, hakkaniyetli bir ÅŸekilde yan yana gitmez. Hem devlet adamlığı, hem tüccarlık, beraber yürümez. Lutfî PaÅŸa bunu da söylemiÅŸ: “Makam sahiplerinden kiminin pirinç tüccarlığı yapması ve kiminin de evini ıtrıyat dükkânı haline getirmemesi gerekir.” (43) Bunlar sıkıntılı konular.

Hep söylüyoruz, yine söyleyelim: Halkın rızası, Hakkın rızasıdır. Asâfnâme’den son alıntımız da bu yönde olsun: “Fakîrlik hastalığından mecâlsiz ve güçsüz kalmış olanları ayaklandırmak gerektir.” (33)

Farkındayım, yazımızın başlığı biraz havada kaldı. Yine de burada bitirelim.

İnsanın kıymetini, öncelikleri belirler. Aklımız neredeyse, ahlakımız da oradadır. O halde, soralım: ÖnceliÄŸimiz nedir? Neyin peÅŸindeyiz?

yenisafak.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.