Sosyal Medya

Makale

Bir insana sarılmak

Soma’daki maden faciasında, baba ile oÄŸulu, birbirlerine sımsıkı sarılmış halde bulmuÅŸlardı. Tarifsiz bir manzara. Ne söylesek, yanına yaklaÅŸamaz.

Aynı derin acı, Ermenek’teki kazada da yaÅŸandı. Üç madenci arkadaÅŸ, tüm güçleriyle, birbirlerine sarılmışlar. Veda vaktini, yerin yüzlerce metre altında ve karanlıkta, böyle karşılamışlar. Kelimelerin duyguya dönüÅŸemediÄŸi bir durum.

Bana öyle geliyor ki, bir insana sarılmak, dünyanın zorlukları karşısında, yalnız olmadığımızın en sahici ispatı. Samimi ve candan. Her ÅŸeyden evvel, bir ihtiyaç.

Derdimiz, sarılacak bir dost bulmakta ve olabilmekte.

Modern hayat ve onun hakim rengi menfaat, insanları birbirinden uzaklaÅŸtırıyor. Aradaki itimat duygusunu yıkıyor. Bir adım öne çıkan, dönüp geriye bakmıyor. Misal: Mühim bir mevkiye, göreve gelenlerin ilk yaptığı iÅŸlerden biri, telefon numarasını deÄŸiÅŸtirmek. Öyle ya, tedbirli olmak lazım.

Åžimdi sadece tokalaşıyoruz. ÇoÄŸunlukla, elimizle deÄŸil, tırnaklarımızın ucuyla. Görünce, karşılaşınca, içimizde sarılma isteÄŸi uyandıran bir dostumuz var mı? Kaldı mı?

YemeÄŸe, bilgiye ve buna benzer ÅŸeylere acıkıyoruz da, Murat Koparan’ın o eÅŸsiz ifadesiyle söylersek, insana acıkıyor muyuz? ÖzlediÄŸimiz nedir?

Sarılmak, bürünmek anlamına da geliyor. ÜÅŸümemek için üzerimizi sıkı bir ÅŸekilde örtmek. Bunu, ÅŸöyle okumak, anlamak da mümkün: Dünyanın saldırısına karşı, dostlardan gelen güven hissine bürünmek. Sarılmanın bir diÄŸer karşılığı da, kuÅŸatılmak. Kapitalist düzenin, serbest piyasanın, maddeci sistemin yan etkisi diyebileceÄŸimiz bu kuÅŸatmanın ağırlığını, ancak, dostlarımız varlığıyla hafifletebiliriz. Bunları yazarken, Aşık Veysel’in “dost dost diye nicesine sarıldım” dizesiyle baÅŸlayan ÅŸiiri elbette aklımda. Åžair, burada, iki ÅŸeyi birden anlatıyor: Çalışmanın erdemini ve insanın faniliÄŸini. Evet; bizden kalıcıdır esip giden ÅŸu rüzgâr.

***

Hep beraber ve bütün önyargılardan arınmış halde; Ahmet DavutoÄŸlu’na sarılarak aÄŸlayan Arakanlı Müslümanları hatırlayalım. Bu görüntüye kayıtsız kalmanın imkânı var mıdır?

Yine, işgalcilerin saldırısı sırasında evladını kaybeden Filistinli bir babaya sarılmış, karşılıklı ağlamışlardı.

Diyebilirim ki, çaresizliÄŸin kendini gösterdiÄŸi, belli ettiÄŸi haller, genellikle, insanların birbirine sarılıp aÄŸladığı zamanlardır. Ölümdür, ağır kayıplardır; özetle, dönüÅŸü ve telâfisi mümkün olmayan durumlar.

Cemal Süreya, “Ölüm geliyor aklıma birden ölüm / Bir aÄŸacın gövdesine sarılıyorum” der. (Sevda Sözleri, Can Yayınları, 1984, sayfa 220) Tam olarak bu mudur, bilmiyorum. Emin deÄŸilim. Bazı ÅŸeyleri yaÅŸamadan öÄŸrenme ‘hakkımız’ yok. Bir de soru: Bizi tanıyan insanlara, bir aÄŸaç gövdesi kadar güven hissi ve yakınlık duygusu verebiliyor muyuz? Zor. Akla ilk düÅŸen: ‘Ne olur, ne olmaz.’

Dostkâm ne güzel bir kelimedir ve ‘dostluÄŸa yatkın kimse’ anlamına gelir. Esas iÅŸ, asıl mesele, iÅŸte oradan gelmek, gelebilmek. Bilerek ve isteyerek tekrara düÅŸelim: Zor.

Tam da burada, Pir Sultan Abdal’ın bir uyarısına dikkat kesilelim: “Siyaset günleri gelip yetmeden.” (Bu Dilin Ustaları, TDK Yayınları, 1969, sayfa 36) Ne yazık ki, artık siyaset günlerindeyiz. ‘Hacdan gelen benim, anlatan sensin’ gibi bir ÅŸey bu. Sürekli deÄŸiÅŸen iliÅŸkiler, tavırlar, çift dilli olmalar. Pozisyon almalar. Açık aramalar. Sosyal medya diliyle konuÅŸacak olursak, birçoÄŸumuz, ‘kapak yapma’ peÅŸindeyiz. İşte böyle bir ortamda boy atan hakkaniyetsizlik, acımasızlık. Arsızlıktan doÄŸan bir korkusuzluk. İlaveten; sanat için insan üzenlerin sayısındaki inanılmaz artış.

Bütün bu yazdıklarımız ve yazamadıklarımız, bir insana sarılmak bahsini daha deÄŸerli kılıyor.

YENİŞAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.