Sosyal Medya

Makale

İslami Mücadelede Sanat Ve Edebiyat Anlayışımız

            Sanat  bir  yaratılıştır,  inÅŸa  ve ibda  anlamında Mutlak  Sanatkar  cenabı  haktır. Sanatçılık  ise  onu taklit  etmek ona özenmek  ameliyesidir.  Hal  böyle  olunca  iman  etmiÅŸ  bir  sanatçıda  bu  anlayış  hayret  ve  teslimiyet  biçiminde  tezahür  eder.  Ä°nanmamış (ateist) birinde de bu kendini  beÄŸenme  kendine aşık olma kendine tapma (narsizm) ve  bencillik-egoizm  biçiminde tezahür  eder.  Sanat  Allah  için olunca,  önce kulluk  vazifesini  sonra sanatçılığını  ve  sorumluluklarını  yerine getirmek  yazar çizerlerimiz gereken hassasiyeti  göstermek  mecburiyetindeler.          

Tüm  bahçeleri  sarartıp  solduran yeÅŸil yaprakları  hazana  çeviren,  ekinleri  kurutan,  nesli yok etmeye  çalışan,  yalanı  hakikat,  hakikati  yalan  diye  dayatan,  topyekün  Müslüman halka  savaÅŸ açan  bu  sisteme  ve çağın  zalimlerine karşı,  Müslüman  sanatçılar  gerekli  direniÅŸi  gösterememekteler.  Rehberlik  edememekteler,  iÅŸaret levhalarını koyamamaktadırlar.  Sanatın her alanında,  tüm katmanlarında  Evrensellik  ilkesini  ciddiye  alarak  ümmet ÅŸuuru  içinde uyarma,  uyandırma  tebliÄŸi  ÅŸiar  edinmiÅŸ bir dokuya sahip  deÄŸillerdir.  Sanatı  sanat  için  deÄŸil,  Allah  için  yapmak  yerine,  daha  çok sanatsal  koygular  ön  planda  tutularak  bu kriterlere  göre  sanat  icra  edilmektedir.  Bunu  derken estetiÄŸi  sanat  sanat  deÄŸerlerini  göz ardı ettiÄŸimiz  anlamı çıkarılmasın.

            Allah  razı edecek  eylemlerde müslümanım  diyenleri,  sanatçılarımızı  arıyoruz,  soruyoruz…

            Müslümanların  sanat  anlayışları  ve  Müslüman  sanatçılar,  topluma  insanlara  hayat  ve  yiÄŸitlik  saçmadıkça  atıllık,  ruhsuzluk,  ödleklik  devam edecektir.  Åžunu kabul etmek  lazım ki her motif  her yazı  her ÅŸiir  ve  sanatın tüm  alanları,  düÅŸündürmek  sorgulamak  uyarmak harekete   geçirmek  için  bir  amaçtır.  Bunları  Kur’anı  deÄŸerleri  ve  muhteÅŸem    ahlaki normları  egemen kılmak  için  kullanmak  gerekir.

            Müslümanların  sanat  anlayışlarında en  önde  giden dilse;  yapılar  ya da biçimsel  yapının  nasıl bir  anlamsallık oluÅŸturduÄŸu  problemleridir.  Sanatı  Ä°slami  mücadele  alanında  nasıl bir silah  gibi kullanırız  düÅŸüncesi;  maalesef  çok  cılız  kalmaktadır,  hatta  gündeme  bile  getirilmemektedir. 

            Ä°slam  sanatı  ileriye  götüren-tekamül  ettiren  bir dünya  görüÅŸüdür.  Her ideoloji,  her  dünya  görüÅŸü  kendi deÄŸerleri içinde kendi sanatını meydana  getirir.  Müslüman  bir  sanatçının  elbette ki  bir  fikri  temeli,  dünya  görüÅŸü  siyasi  sistem  ÅŸuuru   vardır,  olmalıdır.  Dolayısıyla  sanat  anlayışları  bu  minval  üzere  olması  gerekirken,  bakıyorsunuz  sanat  arayışları  içerisinde  bir koÅŸturma  gözlemleniyor,  üstad  Necip Fazıl  (Allaha  rahmet  eylesin) bu  arayışı  noktalamış  Müslüman  sanatçının  idealini  ÅŸu  mısrasıyla  dile  getirmiÅŸtir.

                                               Anladım  iÅŸi.  Sanat  Allah’ı  aramakmış

                                               Marifet  bu gerisi  yalnız  çelik çomakmış…

            Müslümanların sanat  anlayışları,  çağın,  halkın  temel  problemlerini  çözüm  getirmede  yetersiz  kalmıştır.

            Müslüman  sanatçılar  eserlerinde  kendi zehaplarını  varsayımlarını,  ÅŸemalarını ön  plana  çıkarmaktadırlar.  Bir  ufuksuzluk  var  bence.

            Böylesine zulüm dolu  bir çaÄŸda,  Müslüman sanatçının  sorumluluÄŸu  çok  büyüktür.  O sanatçılığından  da  önce  müminlik  iddiasında olduÄŸu  için   yapmak  istediÄŸi  ÅŸey  konusunda  islam’ın  hükmünü  bilecek  ve iÅŸe  koyulacak,  yazısını  ÅŸiirini,  hikayesini,  romanını  …yazacak…Bunu  yapmazsa  Allahın  çizdiÄŸi  meÅŸru sınırları  çiÄŸnemiÅŸ olur…sonra  yaptığı  sanatın  hakkını en iyi  ÅŸekilde  vermiÅŸ  olacak.  Halkına, zamanına  çağına   tanıklık  edecek  kısaca vahyin  insana  dünyaya,  kainata  bakış açısı  ne ise o pencereden  bakacak  ve  eÅŸyayı  da   o ÅŸekilde  deÄŸerlendirecek. Bunlara  karşı  duruÅŸuna  tespit edecek.  YaÅŸadığı  çağın  açmazlarına  çözümler  getirici tespitler  de bulunacak.

            Müslümanların  geçmiÅŸ  dönemlerde   ki kültür  ve sanat  hazinelerindeki  Ä°slami  bakışı   henüz  tam olarak  yakalayamamışlardır günümüz  Müslümanları  ve sanatçıları…onun  için adeta  her ÅŸey  türedi.  Mantar   gibi bitti bir ÅŸeyler.  Düne  kadar  ezgilerin, sazların  haram  olduÄŸunu savunanlar günümüzde  batıdan gelen sanatmış  gibi  görüntülenen  bir çok  türlere caizdir  demeye  baÅŸladılar.  YeÅŸil  poplarla  ve  konserlerle  bir  yozlaÅŸma bir taklit baÅŸladı özgünlükten  uzak  bir hayranlık  esintisi  var.

            EÄŸer  Müslümanlar Ä°slami  bakışı  yakalarlarsa  ve  çağına bu bakışla tanıklık  ederlerse,  kendi  sanat  anlayışlarının  rahatça  iÅŸleyeceÄŸi,  çok canlı  çağın  ve  insanın  problemlerini  sıkıntılarını beklentilerini ortaya  çıkarmaya çözüm  getirmeye  çok elveriÅŸli  konular  bulacaklardır.

            Åžimdi  günümüzde  Ä°slama  baÄŸlı  yazarların,  edebiyatçıların yapması  gereken en önemli ÅŸey önce  Ä°slami  bakışı ve duyarlılığı yakalamak olmalıdır. Çağın  gözüyle  Ä°slama  deÄŸil, Ä°slamın gözüyle  çaÄŸa  bakmalıdırlar.  Ä°ÅŸte  bu bakış açılarını  eÄŸer Müslümanlar yakalarsa net bir söylem  ve sahici bir kimlikle  yozlaÅŸmadan,  çözülmeden,  bozulmadan,  çürümeden (göÄŸsüne  yüreÄŸinden baÅŸka  muska takmadan) çok  önemli  çaÄŸdaÅŸ  sanat yapıtları  ortaya  çıkacaktır  zannediyorum.  O zaman  özlenen  düzeye  çıkmış  olacağız.

            Vahyi  dikkate  almadan,  Allah’ın   nazarını  ön  plana  çıkarmadan  Müslümanlar  sanata  koyulursa,  Ä°slamı  nefsine ve  çağına  hakim kılma gibi  yüce  gayeyle  baÅŸlamazsa otomatlaÅŸmaktan,  donukluktan  kurtulamazlar… varlıkta ki  ana  gaye ve hedefi  kainattaki  iliÅŸki  ve  ahengi  göremezler.  O zaman  insan kendini  Allah’a  kainata  hayata  ve  insanlara  baÄŸlayan   baÄŸlarla  karşılıklı   bir iliÅŸki kuramaz,  diyaloÄŸu  sürdüremez,  içinde bu tür iliÅŸkilerin  iç  içe  girdiÄŸi  üstün  ufka  ruhu  kanatlanamaz. Çünkü  katı  ve donuk  insan ruhuna  bütün  pencereleri   kapamış  ve  dünyasını  çok dar  bir  sınır  içerisine  hapsetmiÅŸtir.

            Müslümanların  mevcut  sanat  anlayışları  cahiliyenin  izlerini  silememiÅŸtir.  Cahiliyenin  kavram  ve  düÅŸünceleri  karşısında  yetersiz  kalmıştır.   Yeni  düÅŸünce,  yeni kavram, yeni  duygu,  yeni  eylemler  gündemleri  doldurmakta  yetersiz  kalmıştır.

            Müslümanların  sanat   anlayışlarında,  duygu  biçimlerinin  olmaması deÄŸil,  tam  tersine  bir  o kadar  önemli  olan  ifade ve  üslubun  yeni  anlamları  ve  yüce geniÅŸ ufukları  ortaya  koyacak  biçimde  açıklık  ve belirginlik  kazanmamış  olmasıdır. Velhasıl  Müslümanlar  sanatı anlamada  ve  bir  silah  gibi  kullanmada  sınıfta kaldı mı  geçti mi?  Takdirlere  bırakıyorum.  Çok  kafa  yormak  iyi araÅŸtırmak  gerekir  diye  düÅŸünüyorum.

            Åžunun altını çizmede fayda  mülahaza ediyorum. Ä°slami edebiyatın, Ä°slami mücadeleye ve  dolayısıyla insana sunacağı  katkılar  tartışmasız  büyüktür. Åžuurlu  bir  sanat  ortamında,  Kur’an  merkezli ele  aldığımızda  vahyin  cahiliye  döneminde bedevi  Araplar  veya  müÅŸriklerin  ruhunda  meydana  getirdiÄŸi  tesiri  hatırlamak  gerekir. Çünkü  cahiliye  Arapları,  Müslüman  olsun olmasın  her iki  kerimde  Kur’an karşısında  dehÅŸete  düÅŸerek  kendilerinden geçtiÄŸini biliyoruz. Bu  duruma  Müslüman olmamış  Mugire  oÄŸlu  Velid’in ÅŸu  sözü  çok  güzel  açıklıyor.  “Onun  hakkında  (Kur’an) ne  diyeyim.  Allah’a  yemin  ederim ki  sizden hiç biriniz,  ÅŸiiri,  vezinlerini  ve nazım türlerini  benden  daha  iyi  bilemez.  Cinlerin ilham  ettiÄŸi  mısraları  seçemez.  Allah’a  yemin  olsun ki  O’nun  söylediklerinin apayrı  bir tadı  ve  bambaÅŸka  bir  cazibesi var.  DoÄŸruyu  söylemek  gerekirse  o kendisinin  altındakileri  bütünüyle  eziyor  ve  hepimizden  üste  çıkıyor.  Hiç birisi  onun  üstüne  çıkmayı baÅŸaramıyor. 

            Evet,  Ä°slam dan  beslenen  edebiyat,  insan  ruhunun yüzünü  yalayıp geçmez  O’nun   derinliÄŸine  iner,  kalbinden  yakalar.  Elimizdeki  aracı,  malzemeyi  insanı  ihtiyaçlarının  esiri  kılan  düÅŸüklükler  deÄŸil,  realitenin  üstüne  çıkaran  yüceliklerin  üzerine  çıkarmak  için  kullanırsak,  mücadele  alanında  mesafe kat  ederiz.

            Müslüman  edebiyatçı,  sanatçı  çağın  sorunlarının  farkında  olması  hem de  topluma  ışık  tutması  gerekir.  Yani  çaÄŸlar  üstü  bir  misyona  bürünmelidir.  Ä°stikbal  kaygısı  için  insanlara  hedef  göstermesi gerekir.

            Müslüman  yazar  inandığı  islamın  hükmünü  zamanın  gergefine  iÅŸleme;  görevini üstlenmiÅŸtir.  Gönülleri,  ruhları,  yürekleri  sarıp  sarmalayan  bir  ifadenin  kendisi  olmalıdır.  Çağına  takınacağı  tavır  önemlidir.  Vahyin  Ä°slami mücadele  saflarında ki emrettiÄŸi  tavrı  alması  önemlidir  ve almak  mecburiyetindedir.

            Åžunu  unutmamak lazımdır ki,  aynı  zaman  diliminde  aynı  çaÄŸda  yaÅŸayan  insanların  dertleriyle,  acılarıyla,  gözyaÅŸlarıyla,  sorunlarıyla,  kanayan  yaralarıyla  iliÅŸki  kuramayan,  onlarla  bütünleÅŸemeyen  hiçbir  dünya  görüÅŸüne  o çaÄŸda  hayat  hakkı  yoktur.  Müslüman  sanatçı-yazar,  yaÅŸadığı  realiteleri  görüp  görmeme  ve  bunlara  karşı  vahyin  emrettiÄŸi  tavrı  almama  noktasında  kıymet  ifade  edecektir…

            EÄŸer  bunca  zulümlerden,  sahte  kahramanlardan,  putpereslikten   ve  haksız  yargılardan,  ezilmiÅŸlikten, horlanmışlıktan,  pısırıklıktan,  cesaretsizlikten  kurtulmak  istiyorsak  Müslüman  edebiyatçılar  kalemlerini  vahyin  doÄŸrultusunda  bir  silah  gibi  kullanmalıdırlar; öncülük  edebilmelidirler,  çığır  açabilmelidirler…

            DeÄŸilmi ki,  insanın  bedeninde  açılan yaraları  yeni  hücreler  faaliyete  geçerek tamir ederler.  Ä°slami mücadele  alanında  açılan yaraları  rahatlıkla, Ä°slami  edebiyatın,  ÅŸuurlu  sanatın  iyileÅŸtireceÄŸine  inanıyorum. Kıyısına  getirildiÄŸi uçurumun başında  ne  yapacağını  bilemeyen  insanımız  kadar,  tuÅŸlarına dokunmasını  parmakları  harekete  geçirmesini  öÄŸreten  Müslüman  sanatçı  ve  kahramanlar,  ilahi bir  lütufla  kış  mevsimini  kapamak  ve  baharın  kapılarını aralamak  gibi  son  derece  kutlu  bir  görevi  yüklenmiÅŸ  olurlar… küçük  menfaatler  uÄŸruna  ÅŸahsiyetini  feda  etmeden  yürüyen  ve  başını  dimdik  tutabilen,  sadece  Rabbinin  huzurunda  eÄŸilen,  kapıkulluÄŸu  yapmayan,  medyatikleÅŸmemiÅŸ,  kıvırmadan  yazan  sanatçıların  sayısının  parmakla  gösterilecek  kadar az  olduÄŸu  ÅŸu  ortamda  soylu  keskin  ve onurlu edebiyatçılara  ÅŸair  simalara  çok  ihtiyacımız  var.

            Ä°ÅŸte  Ä°slami  mücadele  sürecinde  acılarımız, ümitlerimiz,  gözyaÅŸlarımız, sevdalarımız,  çığlığımız,  nefretimiz,  kinimiz,  baÅŸkaldırımız,  soylu  umudumuz  var.  Buyurun  edebiyatçılarımızı  göreve çağırıyorum.  Ä°ÅŸte  sanatın  bütün ÅŸubelerinde  iÅŸlenebilecek  rezervler.

            Ä°ÅŸte  size  dinamikler  halkının  acılarını  bilmeyen  karnı  tok  edebiyatçılar  bunların  Ä°slami  mücadele  alanında  hiçbir katkıları olamaz.

              Yıllar  yılı  aÅŸksızlık çeken  sevdasızlıkla  kuruyan  çölleÅŸen  her türlü deÄŸerleri  talan  edilen  zulmedilen, aÅŸağılanılan  halklar,  ama  yine de düÅŸlerini  yitirmeyen  halkın  yükselen  sesi  olmak  gibi  bir  yörüngede  seyreden  ÅŸairleri,  edebiyatçıları  takdir  ediyorum.  Ä°slami  mücadelede  bunlar  iÅŸaret  levhalarıdır… Müslüman  edebiyatçılar  yazılarında, soylu  erdemli  bir  eylemi  barındırabilirler,  zaten  devrimlerde halkın  acılarından,  gözyaÅŸlarından,  mahrumiyetlerinden  çıkmıyor mu?  Buyurun  bu  halkların  sesi  olalım.

            Dün  zulüm,  zorbalık,  firavunluk,  nemrutluk  nasılsa  bugünde  öyle.  Dün  Ä°slam  düÅŸmanları  nasılsa bugünde öyle,  dün  dünyayı  sevmenin  gerekçesi  nasılsa  bugünde öyle,  ölüm  anlayışları  nasılsa  bugünde  öyle,  geçmiÅŸte  Allah,  Peygamber,  ÅŸeriat  düÅŸmanları  vardı  bugünde  var.  Dün  oligarÅŸik   Mekke  ÅŸirk devleti  vardı,  bugünde  oligarÅŸik  ve jakoben  baskıcı  bir sürü  devletler var.  O halde  Ä°slami  medeniyeti önce içinde-nefsinde   sonra  eylemin  karşı  olmanın  ilkesi  tavır  koymanın  çizgisi belirginleÅŸmiÅŸtir… konuÅŸtursunlar  kalemlerini,  uyarsınlar-uyandırsınlar-ÅŸuurlandırsınlar.  Ä°slami  mücadeleye  bir tuÄŸla  olsunlar.

            Kısacası, ümmet  kan aÄŸlıyor,  ne yana  dayansan  yıkılıyor  her gün kurbanlık koyunlar  gibi  müminler boÄŸazlanıyor.  Dünyanın  dört  bir yanında en deÄŸerli mukaddeslerimiz  gözümüzün  içine baka baka yaÄŸmalanıyor,  hakaretlere maruz  kalıyor, Allah’ın  sembollerine hakaretler ediliyor.   Bunca  tuÄŸyan, bunca  isyan,  bunca vahÅŸet  karşısında  Ä°slami,  insani bir tavrı  ilkesi,  bir  çizgisi,  duruÅŸu  olmayan  edebiyatçı,  sanatçı  bence  birer  ottur.

            Åžunun altını ısrarla  çizmemiz lazım,  her  Müslüman edebiyatçı  Ä°slami sorumlulukları  gönüllü  olarak  üstlenmek mecburiyetindedir.  Yani  bir ibadet  bilinciyle  yükün  altına  girmeleri gerekiyor.  Bunu yazarken de zamanın  ve  mekanın içinde olmak gerekiyor.  Hayattan  ve realiteden  kaçarak  deÄŸil içten  (nefisten)  gelen  arzu  ve  istekler  ileriye  dönük  dünyevi  hevesler  çıkar  mantığı  çevre  ÅŸartları  toplumun  gelenekçi  düÅŸünceleri,  yaklaşımları,  diktatörlerin  baskıları   vesaire,  insanımızın  zihni temellerini sarsmakta  ve  gerçekten  kaçış  baÅŸlamakta,  kendinden  bile kaçış ve  insan  romantik  çerçeveler  içine  hapsediyor  edebiyatı da böyle  algıladıklarından  dolayı  bu  ÅŸizofrenlik  ve  pembe  hayaller  sahte  mutluluklar  veriyor,  beklide  sonunda  uÄŸraÅŸacağı  oyuncakları  elde  ediyor  insan.  Bu bir çözülme yozlaÅŸma,  yok oluÅŸtur.  Yani  bu  kategoride   ki  insanlar  yazarlar   edebiyatı  bir  sığınak,  bir  saçak  altı  olarak  görüyorlar.  Dirençleri  tamamen  kırılmış  durumda,  çözülen  zihinler,  absürt  ameller  ortaya  koymaya  baÅŸlar.

            Evet,  Müslümanların  ortaya  koyduÄŸu  edebi  ürünlerin  mücadele  mevziinden  uzakta  olduÄŸunu  kabul etmemiz  lazım.  Belki de  edebiyatçılar  belli  ÅŸeyleri  kınarlarken  gizli  saklı  gururlarının  esiri  olmuÅŸlardır.  Ä°çten çözülmüÅŸlerdir.  Sahici  seslerini  kaybetmiÅŸlerdir.  Kendi var oluÅŸ  nedenini bilmeyen  zihni  temellerini  kavrayamamış edebiyatçı  ben neyim sorusunun karşısında kendi  heva ve   heveslerinin  ortaya  koyduÄŸu  ürünlerinin  insanı  olabilir.  Kendi  olmayan  bir insan hiç  bir ÅŸeyin insanı olamaz…Ä°slam’ın  insanı olamaz. 

            Ä°smet  ÖZEL’in  ÅŸu  tespitlerini  söylemeden  geçemeyeceÄŸim. “BeÅŸ  yüz yıl önce  söylenen  sözlerin  bugün  tazeliÄŸini  koruması  yalnızca  sanatçının  baÅŸarısına  baÄŸlı  deÄŸil  elbet.   Dünyanın  ÅŸikayete  deÄŸer  taraflarının  bütün  modern  zamanlar  boyunca  aynı  kalmasının  payı  büyüktür.  Ä°nsanlar,  zorbalıklar, kadirbilmezlikler,  adaletsizlikler,  zulümler  altında  hep  bulunula  gelmiÅŸlerdir.”

            Tiksinme  sebepleri aynı   ama  asıl  üzerinde durulması   gereken nokta  bütün  çirkinliklere  karşı  neye  tutunduÄŸumuz,  neye  umut  baÄŸladığımız,  bunun  belirginleÅŸmesi  gerekir.

            Ä°ÅŸte  edebiyat  ve  edebiyatçıyı  kaynağına  ve hedefine  mecrasına  yönlendirmek  yeniden  tüm  dinamiklerin hayatiyet  kazanmasını  saÄŸlayacaktır.

            Her ÅŸeyin  bir gayesi  var,  insan  gayesinin  hedefinin  büyüklüÄŸü  ölçüsünde  yaÅŸar.  Gayelerinin  en  büyüÄŸü  Allah  yolunda  mücadeledir.  Sanatçı  bu  yolda  kaybeder  veya  kazanır. Neyini  kaybeder!  Maddesini,  neyini kazanır; ulvi  (yüce ) hayatı…

            Vahye  tutunup  Allah’tan  ümit  edersek  ona baÄŸlanırsak,  ümitlerimizle  edebiyatın kendi  dinamiklerini diriltmiÅŸ  oluruz.

            Edebiyata  Ä°slami  bir  imaj  ve  mesaj  yüklediÄŸimizde  yankısını  bulacaktır, hedefine varacaktır.  Edebiyatımıza,  çevremizin  yaÅŸadığımız  coÄŸrafyanın   havasını  katarsak  edebiyatı  diriltmiÅŸ  oluruz.  Ashab  içinde  Hasan  b.Sabit,  Kaab. Zübeyr,  Lebid b. Rabia,  Kaab b. Malik  gibi  ÅŸiirleriyle  hizmet  vermiÅŸ  ÅŸairlerde  olduÄŸu  gibi  haddini  bilmiÅŸ  bir  çizgiyi  tutturabilirsek  edebiyatı  bir mücadele  mevzii  olarak  diriltmiÅŸ  oluruz  kanaatindeyim.

            Son söz  olarak  ÅŸunu  söyleyebilirim;  insanımızın  halkımızın  kanayan yerlerini  bilmemiz  lazım ki uzun  soluklu  bir  koÅŸuda olduÄŸumuzu  unutmayalım. DireniÅŸin  insanımızın  yarını  ve  umudu  olduÄŸunu  bilhassa  edebiyatçılarımız  unutmasınlar…

            Görevini,  eylemini  bellemiÅŸ  edebiyatçılarımıza,  sanatçılarımıza  selam olsun…

                                                                                               Bünyamin  DOÄžRUER

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.