Sosyal Medya

Abdulaziz Tantik: Düşünmede Temel Sorun



DüÅŸünmede temel sorun; söylenilen ve söylenen sözün mahiyetine dair algıdan bilgiye yönelmeyi saÄŸlayacak zeminin yokluÄŸudur.  Algısal düzlemin belirleyici bir zemin olarak iÅŸlevselleÅŸmesi, idrak meselesini devreye alıyor ve karşılıklı anlama sorunu inÅŸa ederek çatışmayı zorunlu hale getiriyor.

Sözün anlamının tam olarak tezahür edebilmesi için sözün söylendiÄŸi zemin, iÅŸaret ettiÄŸi düzlem ve kendini dayandırdığı ilke ve yöntem temeldir. O yüzden hiçbir söz kendi başına bir anlam ihtiva etmez! Söz, iÅŸlevini yüklendiÄŸi anlam ile birlikte anlam kazanır ve böylece bir anlaÅŸma zemini doÄŸurur. BoÅŸ, anlamsız, deÄŸersiz ve gereksiz sözün inÅŸa ettiÄŸi bir yapıdan olumlu bir iÅŸlev beklemek beyhude olur.

Meseleyi çözüme kavuÅŸturmak için hem sözü söyleyenin ve hem de sözü dinleyenin sözün ifade ettiÄŸi anlam dünyası için uzlaşı içinde olmaları esasa tekabül eder. Bu sadece dini, felsefi veya sosyal bir sorun için deÄŸil, her ÅŸeyi içine alan kapsamlı bir duruÅŸ içinde gerekli olandır. O yüzden sözün anlamı üzerine uzlaşı saÄŸlandıktan sonra konu etrafında müzakere anlamlı hale gelir.

Meselenin özü; söylenen sözü, söyleyenin ne olduÄŸunu bilerek söylemesi, dinleyenin ise sözün mahiyetine ve kastı mahsusasına dair net bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Bu bir diyalogun saÄŸlıklı bir zeminde gerçekleÅŸmesi için zorunlu ilkedir. Ä°ÅŸte bu ilkeyi hayata geçirecek olan ÅŸey ise; ne söylenecekse, hangi alana dair konuÅŸulacaksa, o alan ile ilgili meseleye dair bir yöntemin varlığını zorunlu kılar. Zaten, bir insan, söyleyeceÄŸi sözü ya bilerek veya bilmeden algı üzerinden bir yöntem üzerinden ifadeye kavuÅŸturur. Bu sözü söyleyenin o yöntemden haberdar olmamasına raÄŸmen böyledir. Çünkü hiçbir söz veya ilke bir yöntem olmadan oluÅŸmaz, oluÅŸturulamaz, hatta temel apriori ilkeler veya buna inanç ilkeleri de denebilir, geliÅŸtirilmeden oluÅŸturulamaz! İşte, kimi insan, bu ilkelerden haberdardır, bilerek konuÅŸur ve dinler, kimi insan ise bunları bilmez, bilmeden bazı ilke ve yöntemleri kabul ederek deÄŸerlendirmelere yönelir, ama yöntemin tam olarak ne olduÄŸuna dair bir bakışı ise yoktur.

DüÅŸüncede kaotik bir zeminin varlığı bu bilmemeye dayanır. Bu kaotik zeminin çatışma zeminini inÅŸa etmesinin sebebi de budur. Çünkü algılar ve propaganda eÅŸliÄŸinde sunulan kesin yargılar üzerinden çatışma kaçınılmaz olacaktır. Ä°ÅŸte saÄŸ sol çatışması, liberal muhafazakâr çatışması, ya da dindar seküler çatışmasının nedeni de aynıdır ve tam bir kaotik zemine kayar.

Çözüm ise, söylenen sözün hangi yöntem üzerinden söylendiÄŸini tam olarak bilmek ve ona göre tepki geliÅŸtirmeyi öncelemektir. Dini bir meselede bilimsel bir yöntem üzerinden hareket etmek asıl olana ihanet etmektir. ÖrneÄŸin, felsefi bir meseleyi de bilimsel bir zeminde tartışmakta aynı hataya neden olmaktadır. Ya da bilimsel bir meselede felsefi bir yöntem üzerinden yargıda bulunmakta aynıdır. Özellikle de ilahi din üzerine bilimsel, felsefi, sosyolojik, psikolojik ve benzeri yöntemler üzerinden ahkâm kesmek tam bir hamakat örneÄŸidir. Çünkü ilahi din, aÅŸkınlığı, ulûhiyeti, rububiyeti ve gaybi olanı içermektedir. Bilim, felsefe, sosyoloji ve genel itibarı ile sosyal bilimler ise mevcudu, olanı içermektedir. Bu yüzden dini vahyin dışında ve nübüvvetin örnekliÄŸi dışında yargılamak, tasvir ve tasnif etmeye çalışmak beyhude bir çaba olur.

O zaman bir aydın ve entelektüel bir sözü söylediÄŸi zaman o sözün mahiyeti, mahiyetini belirleyen yöntemini/usulünü ve dayandığı ilkelerini idrak ederek sözünü söylemeli ki muhatabına da bunu belirtmeli ki yanlış anlamaya mahal bırakılmamalıdır. Sözün tasdik edilmesi yerine doÄŸru anlaşılmasını öncelemek daha doÄŸru bir diyalogun oluÅŸumuna katkı sunar. Sözün tasdiki ise kiÅŸinin kendi yöntem ve ilkelerinin varlığına ve sadakatine dayalı olarak kendi iradesinin tezahürüne dayanmalıdır.

Maalesef, bir sözün neye tekabül edildiÄŸi anlaşılmadan, sadece algısal düzlemde eÄŸer kiÅŸinin karşıtı olduÄŸu bir siyasal zemine yaslandığı varsayılırsa hemen karşı çıkılır, eÄŸer destek diye algılanıyor ise bir onaya ulaşır. Bu durum tehlikeli bir olguyu iÅŸaret eder. Çünkü o toplumsal zeminde doÄŸru bir mutabakatın geliÅŸtirilmesini imkânsız hale getirecektir. Zaten, modern dünya ve onun türevi olan modern dünyanın dışında kalan dünyada da aynı benzer tutumlar, hatta modern dünyanın dışında kalan dünyada ise daha kötücül bir durum ön plana çıkmaktadır.

Siyasi bir tartışmaya, kiÅŸisel çıkara endeksleyerek katılmak ile toplumsal yararı dikkate alarak katılmak arasında ciddi bir fark söz konusudur. ÇoÄŸu kez ise bir uyanıklılık üzerinden kendi kiÅŸisel çıkarını toplumsal çıkar ile örtüÅŸtürerek propaganda diline sarılıp düÅŸünceler veya aforizmalar üretilir. Bu da toplumsal çatışmayı derinleÅŸtirmekten öte bir iÅŸleve sahip deÄŸildir. Benzer bir tartışma dini alanda da geçerlidir. Toptan geleneÄŸi reddetmek ve buna dayalı olarak fıkıh ve kelam tartışmalarına çaÄŸdaÅŸ düÅŸünce üzerinden katılmak ile modernliÄŸi olduÄŸu kabul ederek, dini düÅŸüncenin artık modern çaÄŸda yeterliliÄŸini yitirdiÄŸini söylemek benzer zeminlere sahiptir. Ve hiçbir yönteme dayalı bir zemine sahip olmadığı görülebilinecektir. Ya da modern düÅŸünceye tam bir cephe aldığında, onun ürettiÄŸi bilgi ve yeni yaklaşımlar bir deÄŸerlendirmeye tabi kılınmadan reddedilmesi de benzer bir durumu iÅŸaret eder. Bu durum aynı zamanda karşı cepheye dinin yetersizliÄŸi propagandası için malzeme sunmayı içerir. O yüzden dinin mahiyetini doÄŸru anlamak, çaÄŸda var olmanın mahiyetini doÄŸru anlamak, mevcut zihni yapının mahiyetini doÄŸru anlamak ve bunları doÄŸru bir usul ve doÄŸru bir muhakeme ile deÄŸerlendirmeye çalışmak yeni bir sosyal mutabakat için temel ÅŸarttır. Ümmet açısından da durum benzerdir; yani Müslümanlar, farklı mezhebi karakterlere sahip olabilir. Ancak ümmet olarak ortak ideallere, ortak ilkelere, ortak kulluÄŸa ve ortak bir ahlaki yapıya sahip olmak zorundadır. Bunu saÄŸlayacak olan ise mezhebi usul deÄŸil, din usulüdür. Usulü’d-din olarak terkip edilen yöntemi bilmeden dini bir meseleye dair doÄŸru bir yaklaşım geliÅŸtirmek giderek zorlaÅŸacaktır.

İşte, usul/yöntem, bilgi, düÅŸünce ve eylemin niteliÄŸini ve mahiyetini belirleyen temel belirleyendir. Dini bir usul yine dini dayanakları olan bir bilgi süreçlerinden hareketle inÅŸa edilebilir. Dışarıdan bir etki ile dini bir usul oluÅŸturulamaz! Ama ed din üzerinden oluÅŸturulan bir usul üzerinden diÄŸer bütün bilme süreçlerini doÄŸru bir zeminde kurma imkân ve ihtimalini inÅŸa eder. Tabi ki bu konuda bir müzakere ve çatışma yerine tamamlama ekseninde hareket etmek elzemdir.

Aklı önceleyen her yaklaşım, parçacı yaklaşımı da içerecek bir düzlemi inÅŸa eder. Akıl, birden çok kiÅŸinin farklı zemin ve yaklaşımlar üzerinden farklı sonuçlar doÄŸuracak bir çoÄŸulculuÄŸu içinde taşır. O çoÄŸulculuÄŸu bir arada tutacak bir bütünsel yaklaşım ise ancak o farklı akılları kendi parça özeliklerini aÅŸan kapsayıcı bir bakış üzerinden bütünselliÄŸe taşıma cehdi sayesinde gerçekleÅŸir. Ä°ÅŸte o bütünlüÄŸü saÄŸlayacak olan ÅŸey ise dinin kendisidir. İlahi din, kuÅŸatıcı bir tanrısal irade tarafından insanlığa inayet ve rahmet olarak gönderilmiÅŸ bilgiye iÅŸaret eder. Bu durum, bütünselliÄŸin nerede durduÄŸunu ve aklın kullanım alanını ve ÅŸartlarının belirlenmesinde dinin nerede durduÄŸunu anlamak için yeterli bir zemini iÅŸaret eder. Tümelden tikele ve tikelden tümele yöneliÅŸ (tümden geliÅŸ ve tüme varış), ancak ilahi bir bilginin saÄŸladığı ufuk üzerinden doÄŸru bir zeminde inÅŸa edilerek hayat bulabilir. Ä°ÅŸte o zaman, insanlığın bütününü kuÅŸatan bir düÅŸünce ve ilkelerin varlığı elde edilebilir. Barışın ikamesi içinde parça bütün iliÅŸkisinde kapsayıcı bilginin varlığına ÅŸahitlik eden entelektüel bir zeminin varlığı ÅŸarttır…

 

Abdulaziz Tantik

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.