Makale
sımsıkı tuttuklarımız var ya! ha tam da onlar işte
ey dost,
hani avuç içimizde sanki kaçacak gibi sımsıkı tuttuklarımız var ya,
ha tam da onlar iÅŸte.
insan, çoÄŸu zaman “kaybetmemek” adına sarılır,
“benim” diyebilmek için sahiplenir.
halbuki hakikat açıktır:
gidecek olan, vakti geldiÄŸinde gidecektir.
sen istesen de istemesen de...
diyorum ki
tuttuÄŸumuz ÅŸey, o ÅŸey iÅŸte neyse o,
gitmesin diye gözünün içine baktığımız,
sanki yoluna duvarlar ördüğümüz ne varsa,
bilin ki sadece kiÅŸiye yorgunluktur
bakma öyle dost.
bana tutup da “salmam” dediÄŸiniz bir ÅŸey söyleyin ve kiÅŸiye huzur versin...
en yakınında olanlardan,
zamanı gelince gidecek olanı zorla tutmaktan bahsediyorum.
mesela,
insana verilen en yakın emanet, eştir.
kimi zaman ömür boyu yanımızda kalır,
kimi zaman ise ömrün bir diliminde eşlik eder.
kadın erkek fark etmez
biz çoÄŸu kez “benim ” diye sahipleniriz;
oysa hakikat ÅŸudur:
eÅŸ, Allah’ın lütfu ve imtihanıdır.
onu tutmak demek, ona sıkıca sarılıp kendi tarzımızla neyse o işte, boğmak değil,
beraberce yürümek, yükünü hafifletmek, yolunu kolaylaştırmaktır.
ne yazık ki insanoğlu çoğu zaman eşini kendi nefsi için tutar,
onun hürriyetini daraltır,
kendi benliğinin gölgesinde saklar.
oysa eş, bizim tutacağımız bir meta değil;
birlikte yürünen bir yol arkadaşıdır.
eÄŸer onu zorla tutmaya kalkarsak huzur deÄŸil, yorgunluk getirir.
biliyorsunuz işte, ayrıldıkları halde bile eski eşinin peşini bırakmayan, hayatına sanki evliymiş gibi müdahil olan
anlayış ne büyük acıların sebebidir.
ama salıverir, Allah adına sever,
o’nun rızası için yolculuÄŸuna eÅŸlik edersek
işte o zaman eş, gerçek bir huzur vesilesi olur.
aziz peygamberin eşlerinin dünyalık adına isteklerine
ve yorgunluk vermelerine karşılık
aziz kitabın ifadesiyle:
Ey peygamber! Hanımlarına şöyle söyle: "Eğer dünya hayatını ve ziynetini istiyorsanız, haydi gelin, sizi donatayım ve güzellikle bırakıp salıvereyim. (ahzap 28)
yani
“ben buyum, dilerseniz böyle benimle kalın,
dilerseniz sizi mehrinizi verip serbest bırakayım”
derken ah...
ey resul, sana selam olsun!
sen ne güzel bir insan ve güzel yolcusun...
diÄŸer yandan
evlatlarımız... en çok sıkı sıkı tutmaya çalıştıklarımız.
onları kaybetmemek için çırpınırız, üzerine titreriz.
gölgemiz düşer her an bedenleri üzerine.
fakat unuturuz ki onlar bize ait deÄŸil, rabbimizin emanetidir
çocuk, bir ok gibidir; biz ise yay.
yayın vazifesi oku sonsuza dek tutmak değildir.
yay, okunu besler, gerer, yönünü tayin eder
ve nihayetinde bırakır.
işte anne babalığın sırrı burada gizlidir:
evladı salıvermeyi bilmek.
bir de
arkadaşların vardır, dostların...
onlara da sarılır insan.
“beni bırakma” demek ister bazen.
ama dostluk da tutmakla değil, salıvermekle olgunlaşır.
çünkü gerçekten dost olan, ayrı düşse de kalpte kalandır.
zorlama ile, sımsıkı sıkılarak tutulan dostluklar
bir süre sonra küfe gibi ağırlaşır.
işte sanki bütün mesele:
biz, yolcu olanı yolunda bırakmayı öğrenmeliyiz.
zira yolculuk Allah’ın kanunudur.
insan gelir, kalır, gider.
gidecek olana veya gitmek isteyene ayak bağı olmak
ve tutmak yorar adamı dost, valla.
evlat çıkar, eş eksilir, dost uzak düşer.
ama insanın kalbinde kalan şey,
onların geride bıraktığı izdir;
hatırası, duası, hayrı ve muhabbetidir.
o halde
halil cibran’ın deyiÅŸiyle:
sen oku yayında tutmaya kalkma.
sen zamanı avuçlarında dondurmaya çalışma.
çünkü ok, yaydan çıkmak için vardır.
ve biz, o çıkışı sevinçle izlemekle mükellefiz.
asıl huzur da işte buradadır:
emaneti teslim etmek,
yolcuyu yoluna bırakmak
ve kalpte Allah’a dayanmaktır.
ökkes sözü aldı ve dedi ki:
ister eÅŸ, ister evlat, ister dost olsun;
baÄŸlanışımız ÅŸayet Allah’a götürüyorsa kalır,
aksi hâlde elimizde taşırız bir yorgunluk olarak.
dedi ve sustu.
paylaşmaya değer gördüğünüz yazılarımın dilediği kısmı dahil dostlarınıza ikrama açıktır.
bir gönle daha temas etmek iyidir. valla!
Henüz yorum yapılmamış.