Kürsü
M. Ali Akbulut: Düşman ve Düşmanlaştırma (6): Kibir

Ferdî düzlemden başlayıp toplumsal düzleme yayılan hastalıklardan biri de KİBİR’dir. Kalbin kararmasından toplumun parçalanmasına kadar götüren öldürücü bir virüstür. Fıtraten kendisinde olmayan, şeytanın ete kemiğe bürünmesiyle oluşan ve insanın imtihan defterine yazılacak hareketlerin içine giren bir davranıştır kibir.
Kibir, hakkı kabul etmemektir. Kendine ait olmayan özellikler ve meziyetlerle övünmedir. Kibir, kişinin kendi etrafında kendinden başkasını görmemesidir. Bu yüzden kendi etrafında dönüp duran, etrafındaki gelişmelerden haberdar olmayan kişidir.
Dedik ya; şeytanın ete kemiğe bürünmesiyle oluşan davranışlarımızda İblis’in davranışlarının yansıması… Üstünlük, büyüklenme, kendini beğenme, hakkı inkâr, zorbalık, taşkınlık gibi özellikleri taşıdıkları gibi; edepsiz, bencil, egoist, umursamaz, menfaatçi, fırsatçı, aklı kıt olmak gibi meziyetlere sahiptirler.
Kibir hastalığı virüsü, kişinin önce kalbini karartarak taşlaşmasına, sonra da empatiden uzak bencilce davranışlar içinde olmasına yol açar. Kibir virüsü toplumda yaygınlaştıkça sosyal çatışmalar da kaçınılmaz olur. Zira kibir virüsü, düşman üretme gibi bir özelliğe sahiptir. Zihin dünyasında geliştirdiği üstünlük anlayışı, kendisinden başka kimsenin kendisine yardımcı olamayacağı gibi üstenci bakışı, her şeyi ve herkesi düşman görme davranışına sokar. Üstten baktığı için etrafındaki kişileri ya da olayları görmekte, görüp değerlendirmekte zorlanır. Bencil ve egoisttir.
Çıkarcı, menfaatçi bir yapıya sahip olan kibir virüsü, her ortamı kendisi için değerlendirir. Kendisi için fırsata çevirir. Bu yüzden de empati kurmaktan, diğergâmlıktan uzak, anlayışsız bir yapıdadır. Her daim haklı, her daim doğru olmak istedikleri için yanlarında doğrulatıcı yalakaları severler.
Temelinde bilgisizlik, cehalet olan kibir, bilgiye sahip olmanın önünde engel olduğu gibi hak ve hakikatin de üzerini örten davranışlardan biridir. Çünkü kibirli olan kişi, büyüklendikleri için hakka ulaşmayı kibirlerine yediremezler.
Kibir ve kibrin eş anlamlısı olan büyüklenme ile ilgili ayetlere baktığımızda, kibir sahiplerinin ortak özelliklerinde şu noktalar dikkatimizi çekiyor: Her şeyden önce kibirlerinden dolayı iman etmezler. İman ile şereflenemedikleri için de inkârcı olurlar. İnkârcı oldukları için de gerçeği inkâr ederler. Gerçeği inkâr ettikleri için de boşa büyüklenirler. Allah ise büyüklenenleri sevmez. Ne yaparlar başka? Çalımlı çalımlı yürürler, hakkı kabul etmeyi kibirlerine yedirmezler, böbürlenerek yürürler, kendilerini beğenerek kibirle kasılırlar, çokça övünürler. Doğal olarak da kulluktan kaçınırlar. Kulluktan kaçındıkları için daima günah işler, inkârcı olurlar. Büyüklük tasladıkları için ayetleri de anlamazlar. Kendilerine mucize de gelse inanmazlar, doğru yolu görseler de o yolu edinmezler.
Bütün bu ortak özelliklerin toplamı, cahiliye anlayışı olduğunu da belirtmekte yarar var.
Kibirli kişinin etrafında kalıcı ilişkiler kurması zordur. Sürekli üstenci, etrafındakileri aşağılayan, zorba kişiliğe sahip olduğu için kalıcı dostluklar kurmasını beklemek mümkün değildir. Konjonktürel bir dost grubu vardır. Bu bazen kendisinin etrafındaki kişilere olan güvensizliğinden, bazen etrafındaki kişilerin kibirli kişinin tavırlarından duydukları rahatsızlıklardan dolayı fazla birliktelik olmaz.
Modern dünyada kibir virüsü, markalaşma olarak yayılmaktadır. Masum insanlara, şu marka araç sahibi ya da şu marka ürün kullanmanın ayrıcalıklı yönleri empoze edilirken; o marka aracı alan veya o ürünü kullanan kişinin toplum içindeki ayrıcalıklı tavırları, kibir virüsüne dönüşmektedir. Kibir için bir araca dönüşen söz konusu ürünü, sosyal ilişkilerde kullanma yoluna giderler.
Ayrıcalıklı durum olarak yayılan kibir virüsü bünyeye girince, mükemmeliyetçilik sendromuna dönüşebiliyor. Görsel medyanın yoğun bombardımanı altında kalan toplum, çok rahat bir şekilde kibir virüsüyle tanışabiliyor. “En iyisi, en güzeli, en mükemmeli” gibi anlayışlarla insanı aşağılayan davranışlara girebiliyor.
Çağdaş yönetim anlayışında bir statü, bir konum, bir makam sahibi olmak da öldürücü kibir virüsü olarak karşımıza çıkıyor. Zaman içinde “güç zehirlenmesi” olarak kendini gösterebilen kibir virüsü, olası hasımlarını yok etmenin her yolunu hayata geçirebiliyor. Doyumsuz bir yapıda olan kibir virüsü taşıyanlar, sahip olmadıkları meziyetlerle övündükleri için, sahip olmadıklarını da sahiplenme yoluna giderek etrafına saldırırlar. “Daha, biraz daha, yetmez hepsi!” diyerek saldırgan, zorba bir tavırla hakkı olmayanı hak etme çabasına girerler.
Kibir virüsü; ekonomide tekelciliğe, siyasette despotizme, şahısta narsizme, iktidarda zulme, sporda şikeye, ibadette riyaya, sosyal alanda bencilliğe, sosyal medyada trol hastalığına yol açabilir. Bu virüse bulaşan kişi, önüne gerçekleri koysan da, belgeleri göstersen de hakikati kabul etmez. Zira kibir virüsünün en önemli etkisi, gerçekleri kabul etmemektir. Bilgiyi aydınlatmayı kabul etmemektir.
Ayrıcalıkla, seçilmiş kişi düşüncesiyle kendilerini üstün gören kibirli kişiler, bulundukları yerlerde de kendilerine özel davranılmasını isterler. Çakarlı araç merakı, atamalarda öncelik, kamu imkânlarında torpil, ihalelerde dikkate alınma; basit statülü kibir virüsünün yansımaları olduğunu da bilmek gerekir.
Her insanda farklı yönüyle var olan kibir, inanan insan için imtihan alanıdır. Muhakeme etmek, düşünmek, anlamaya çalışmak, nasihat almak, hikmetle bakmak gibi meziyetlerle inananda vakara, tevazuya dönüşür.
Özetle; cahiliye âdetlerinden olan kibir, cehaletten beslenir. Tedavisi de bilgidir. Tevazudur. Vakardır. Empati kurmaktır. Yaratılış olarak aciz, eksik, fakir, zayıf ve fani olduğunun farkına varmaktır.
İman etmek, teslim olmak, kul olmak; kibir virüsünün panzehiridir, özetle…
Bizi kulluktan uzaklaştıracak her davranış ve hareketten Yaradan’a sığınarak; Yaradan’a yaklaştıracak, kendisine kul edecek amellerle meşgul olmak; bilgiyi hikmete dönüştürecek bilinçle bilinçlenmek dileğiyle…
M. Ali Akbulut
Henüz yorum yapılmamış.