Makale
Borç Hukuku
Borç vermek salih bir ameldir ve bu ameli iÅŸleyen mükafata nail olacaktır. Borç veren görevini ifa etmiÅŸtir... Borçlu, haddini bilmelidir, kendi koyduÄŸu sınırı ihlal etmemelidir. Çünkü alırken sınırı kendisi çizmiÅŸ ve “ÅŸu zaman vereceÄŸim” demiÅŸtir.
Toplum olarak mustarip olduÄŸumuz bir meseleye deÄŸinmeye çalışacağım. Kimseye borcum da kimseden alacağım da yok çok ÅŸükür. Her zaman muktesit olmaya çalıştım, kanaati ahlak bildim, keyfim için asla borçlanmadım ve bunu her daim prensip edindim. Elimde olandan borç vermeye çalıştım, kenarda âtıl duracağına, vereyim kardeÅŸlerimin iÅŸi görülsün dedim. Borç vermenin, zamandan infak etmek olduÄŸunu bilerek hareket ettim. İslam’ın, zulmün diÄŸer adı olan faizle mücadele için bu bereketli yolu açtığını biliyorum. Çünkü faiz karşılıksız almaktır. Daha başından size bir verip çooook almaya kilitlenmiÅŸ, peÅŸinen kazanan, almaya endekslenmiÅŸ, insan suretinde bir canavarla muhatapsınız faize bulaşırken.
Cahiliye döneminde tefecilerin eline düÅŸmüÅŸ zavallı borçlulara, tefecilerin uyguladığı zulmü biliyoruz. Faiz katlamalı olarak büyür ve ödeyemeyeceÄŸi en başından belli olan zavallı borçlu, tefeciye çoÄŸu zaman hanımı, kızı, annesi ya da akrabalarından bir baÅŸka kadını teslim etmek zorunda kalırdı. O tefeci de alır götürür ya bir fuhuÅŸ evinde alacağına mahsuben çalıştırır veya kendisi alıkoyardı. Sonra ödendiÄŸine kail olunca kadını iade ederdi. İslam’ın, zalim, vahÅŸi, gözü dönmüÅŸ, pervasız, acımasız, muhteris tefeciye alternatif olmak üzere iman etmiÅŸler arasında bu bereketli yolu açtığını, borç vermenin aslında tasadduk demeye geldiÄŸini, muhtacı tefeciye teslim etmemek gerektiÄŸini, bunun Rabbimiz katında salih amel cümlesinden sayılacağını ayetlerde ve efendimizin beyanlarında vurgulaması boÅŸuna deÄŸil elbet.
Hepsine iman ettik.
Borç vermek kardeÅŸlik baÄŸlarına katma deÄŸer olmaktır.
Borç vermek tefeciye karşı toplumu, kendini ve muhtacı korumaktır.
Borç vermek Allah’ ın (c.c) esması ile ahlaklanmaktır.
Borç vermek zaman infak etmektir.
Borç vermek salih ameldir.
Borç vermek, muhabbet transfer etmektir.
Borç vermek toplumsal huzura katkı saÄŸlamaktır.
Borç vermek Allah’ ın rızasına muvafakattir.
Borç vermek muhtaca kol kanat germektir.
Borç vermek borcu verenin kendisini de emniyete alması, ilahi rıza'ya mazhariyettir. İla ahir… Daha birçok hikmetleri var sayamayacağımız.
Borç vermek salih ameldir ve bu ameli iÅŸleyen mükafata nail olacaktır. Borç veren görevini ifa etmiÅŸtir. Bu veren-verebilen açısından böyledir.
Gelelim borcu alana, borçluya. İhtiyacınız vardı, imkân sahibi birisine durumunuzu arz ettiniz ve yardım aldınız. Size ne düÅŸer? Ödemek için çırpınmak, istediÄŸiniz mühletten önce borcunuzu kapatmaya çalışmak, teÅŸekkür ederek, borcunuzu takdim etmek, ödeme imkânınız yoksa, alacaklıyı aramak ve ek mühlet istemek, özür dilemek, hak helalliÄŸi istemek, belki en doÄŸrusu bir baÅŸka yerden bulup borcunu kapatmak. (Mümkünse eÄŸer en doÄŸrusu da budur.)
“Alacaklısını ayağına getirene Allah lanet etsin” nebevî uyarısı rivayetlerde yer tutar.
ArkadaÅŸlar! Müslümanlar olarak, parasal iliÅŸkilerde henüz emin kimliÄŸi yansıtamadığımız, problemli bir nokta burası.
Bu hadis-i ÅŸerif üzerinde pek düÅŸünmüyoruz nedense.
Borca sadık deÄŸiliz. Alacaklıyı üzüyoruz. VerdiÄŸine bin piÅŸman ediyor, yaka silktiriyor, "el aman" ettiriyor, ödememeyi kar addediyoruz. Verenin bir daha vermeme konusunda karar almasına yol açıyor, verenleri bu salih amelden soÄŸutuyoruz. Åževklerini kırıyor, baÅŸkalarına zarar veriyoruz. Bizim ihmalimiz diÄŸer insanların da yalancı konumuna düÅŸmelerine yol açıyor çoÄŸu zaman. (Alacaklılar da baÅŸkalarına borçlu olabilirler ve bizim verdiÄŸimiz söze güvenerek hesap yapıyor olabilirler.)
Borcuna sadık olmayanlar, bu tavırlarıyla ÅŸu durumların ortaya çıkmasının müsebbibidirler.
-Yüce Allah’ın (c.c) bereket dolu bu emrine, uymayarak istismar etmiÅŸlerdir.
-Önderimizin (a.s) tel’in ettiÄŸi kimselerden olmuÅŸlardır.
-Toplumda borç verme ahlakını sabote etmiÅŸler ve bu salih ameli baltalamışlardır.
-İnsanlar arası sevgi ve muhabbetin katili olmuşlardır.
-Dedikodu hastalığına yol açmışlardır. (Çünkü alacaklı, bu rahatsızlığını dillendirmeye baÅŸlayacaktır.)
-İmkân sahiplerinin umudunu kırmışlar, kötü örnek olmuÅŸlardır. -Alacaklıyı maÄŸdur ederek, onların da baÅŸkalarına yalancı konumuna düÅŸmesine vesile olmuÅŸlardır.
Ve daha baÅŸka sayamadığımız birçok yaranın açılmasına yol açıyor bu tavır. Hele bir de “Ne olacak canım! onların durumu bizden kat kat iyi borcumuzun üzerini çizsinler diyen ya da böyle düÅŸünen piÅŸkin-çirkin-ahlaksız-bedevice tavır yok mu?”
Bu tavır, böyle düÅŸünen kafa, tam da Hz. Peygamber'in lanet ettiÄŸi sömürgeci tavır-kafadır. Bu tavrın emin-güvenilir-mü’min kimlikle zerre alakası yoktur.
Hz. Peygamber'in, borcunu savsaklayan birinin cenaze namazını, ödeninceye kadar kılmadığını biliyoruz. Alacaklısını sözleÅŸtikleri yerde 3 gün beklediÄŸini de biliyoruz.
En mühimi, Önderimiz, Peygamberimizden (a.s.), “El emin” kimliÄŸini toplumsal iliÅŸkilerde, insani iliÅŸkilerde nasıl kazanabileceÄŸimizin, hak edebileceÄŸimizin yol-yöntemini öÄŸreniyoruz. Borç meselesiyle alakalı çok hadisi ÅŸerif var. Açıp okuyabiliriz.
Borçlu, haddini bilmelidir, kendi koyduÄŸu sınırı ihlal etmemelidir. Çünkü alırken sınırı kendisi çizmiÅŸ ve “ÅŸu zaman vereceÄŸim” demiÅŸtir. Borcuna sadakati mü’min oluÅŸunun gereÄŸidir. Mü’min kimliÄŸini asla zedelememelidir.
Problem acaba niyetlerde mi? Ödemek niyetiyle borçlanmıyoruz gibi geliyor bana.
“Bir kimse gerçekten ödemek niyetiyle borçlanırsa Allah ona borcunu ödettirir.” buyuran Hz. Peygamber'e kulak verdiÄŸimizde sanki daha derinde, problemin kalplerdeki niyetlerde olduÄŸuna dair iÅŸaretler alıyoruz.
Eskiden “Eskimez yeniye (Kur’an’a)” uyulan zamanlarda, ticarette “söz senettir” derlermiÅŸ ve cidden söz senet gibi itibar görürmüÅŸ.
Müslüman kimlik o kadar yara aldı ki, o kadar kalite kaybettik ki, bırakın söz’ün senet olmasını, ÅŸimdi senet hatta çek bile hükmünü yitirdi.
Yasin AydoÄŸan
Henüz yorum yapılmamış.