Sosyal Medya

Kürsü

Sadık Sefa: Kayıp Renk



“Kırmızı rengi ne zaman sevmeye baÅŸladığınızı hatırlıyor musunuz?”

 

Kolundaki saate baktı. Defterinin bir köÅŸesine saati yazarak “zil kaçta çalacak?” diye ekledi. Usulca defteri sıra arkadaşının önüne doÄŸru uzattı. Arkadaşı okuduktan sonra gözlerini yukarı doÄŸru kaldırıp kıpırdayan dudakları ile sayma iÅŸlemi bitince sorunun hemen altına “15” yazdı.

Nihayet o gün gelmiÅŸ ve dakikalar kalmıştı. Kramponları aldığını ve hafta sonu mahalle maçlarında fırtına gibi estiÄŸini düÅŸündü. Topu alıp Maradona gibi çalımlar atıyordu. Takım arkadaÅŸları her çalımdan sonra “buradayım, buradayım” diye bağırarak pas istiyorlardı. Kaleciyi de geçtikten sonra boÅŸ kaleye golünü atmıştı. Kollarını iki yana açarak takım arkadaÅŸlarına koÅŸacaktı ki zilin metalik sesi böldü gol sevincini. ÖÄŸretmenin sözünü bitirmesini beklerken sabırsızlığın doruklarındaydı. EÅŸyalarını topladı. Var gücüyle koÅŸup kalabalığın içinden hızlıca merdivenleri inerken rakiplerini çalımlıyor gibi hissetti yeniden. Dışarıda çocuklarını bekleyen veliler attığı gole çılgınlar gibi sevinen takım arkadaÅŸlarıydı sanki. Çalımları, golü, sevinci bırakıp annesini aradı. İşte oradaydı. Göz göze gelir gelmez annesine doÄŸru koÅŸtu. Yüzündeki kocaman gülümsemesi ile adeta uçarak kendisine yaklaÅŸan oÄŸluna mütebessim çehresi ile el sallayarak karşılık verdi. Yanına gelince saçlarını okÅŸadı. OÄŸlunun gülücüklerinden saçtığı ışık günün tüm yorgunluÄŸunu almıştı üzerinden. Derin bir nefes alıp “Åžükürler olsun Allah’ım” dedi fısıltıyla. Elini uzattı ve avuçlarının içinde atan kalbini hissederek yürümeye baÅŸladılar.

Hiç konuÅŸmadan el ele yürüdüler.  Annesini kızdıracak bir ÅŸey yapmadan veya söylemeden pazara ulaÅŸmak için içinden dua ediyordu. Nihayet pazara geldiklerinde her zamanki gibi hemen pazarın giriÅŸinde duran oyuncakçıyı gördü. Ve tabii ki tezgahta kendisine göz kırptığını düÅŸündüÄŸü o kocaman itfaiyeci setini de... Kocaman itfaiye arabasının sirenini açmış ve yanmakta olan bir ayakkabıcı dükkanını söndürmeye koÅŸtuÄŸunu hayal etti.  Bütün kramponlar yanıp kül olmadan söndürmeliyim yangını diye düÅŸündü.  Annesinin alışveriÅŸi tamamlamasını sessizce beklerken, itfaiyeci setine göz kırpan o küçük çocuk yine kendi kahramanlığını kuruyordu içinde. Kahraman kramponları yanmaktan son anda kurtarmıştı. Hatta bu kahramanlığı karşısında Galatasaray forması ile ödüllendirilmiÅŸti. Oyuncakçının yanından her geçtiÄŸinde itfaiyeci seti ile bir baÅŸka kahramanlık yaparken buluyordu kendini. Sebze, meyve tezgâhlarını bir tur gezdiler. Annesi önce bütün pazarı gezerdi. Bir gün merak edip sebebini sorunca, fiyatları kontrol ettiÄŸini söylemiÅŸti. Hangi sebze ve meyvenin hangi tezgâhtan alınacağına karar verilmiÅŸti.

Annesinin bu kadar etiketi ve tezgâhı aklında tutuyor olmasına çok ÅŸaşırıyordu. Belirlenen tezgâhlardan ihtiyaçlar alınmıştı. Bir haftadır beklediÄŸi o an geldiÄŸinde annesinin sözünü unutmuÅŸ olabileceÄŸi düÅŸtü aklına. Bir haftadır bu ihtimali hiç düÅŸünmemiÅŸ ve hatırlatma ihtiyacı duymamıştı. Ama ya unuttuysa? Ne yapsam diye düÅŸündü.

AlışveriÅŸin bittiÄŸinden emin olmak için beklemeye karar verdi. EÄŸer almadan çıkışa yürürlerse hatırlatacaktı. Annesini izlemeye ve ona fark ettirmeden hareketlerini anlamlandırmaya çalışıyordu. Onu süzdüÄŸünü anlamasın diye kaçamak bakışlarla yapıyordu bunu. YürüyüÅŸleri hızlanmıştı. Annesine baktı tezgâhları incelemiyordu artık. Pazardan çıkmaya baÅŸladıklarını anlamıştı. Kendisinin bile zor duyacağı bir sesle “krampon...” dedi. Tam o anda bütün pazar sustu sanki. Tezgahtarların kafiyeli sözlerle bağırışları, fiyat soran teyzelerin sesi kesildi. AlışveriÅŸ yapan kalabalık durmuÅŸtu sanki. Annesi durdu:

-Aaa, unutmuÅŸtum. Az daha eve dönüyorduk.

Gözleri ışıl ışıl parladı. Annesinin elini sıkıca kavradı. Adımları yavaÅŸladı yeniden. Åžimdi tezgâhları her ikisi de inceliyordu artık. Bir iki yerde durdular. Annesinin gösterdiÄŸini o beÄŸenmedi. Onun gösterdiklerini annesi pahalı buldu. Sonra bir iki tezgâh öteden bir krampon takıldı gözlerine. Annesini çekiÅŸtirip, koÅŸar adım getirdi alev rengindeki kramponun yanına. Numarasını, annesinden önce sordu.

Satıcı genç, bir yandan çocuÄŸun heyecanına ortak olurcasına istediÄŸi numarayı hızlıca bulup verirken annesi ile kısa bir pazarlık yaptılar. Satıcının, “Canın saÄŸ olsun ablam, küçüÄŸü mü kıracağız?” dediÄŸini duydu. Bu, kramponların artık yeni sahibinin ellerinde olduÄŸu anlamına geliyordu. Sevinçle kramponları satıcıya uzattı ve kutuya koymasını büyük bir heyecanla izledi. Kutuyu hızlıca aldı koltuÄŸunun altına. Annesi parayı ödemek için cüzdanını çıkarıp tezgâhtara döndüÄŸünde, o yürümeye baÅŸlamıştı çoktan. Bir an önce eve varmak istiyordu. Eve gider gitmez giyip sokaÄŸa çıkacaktı.

Hızlı hızlı yürümeye baÅŸladı. Sonra birden durdu. Kutunun ağırlığına raÄŸmen bir hafiflik hissetti. Avuçlarını terleten sıcaklığın yokluÄŸunu fark etti. Evet annesinin eli yoktu artık elinde. Panikle çevresine bakındı.  Annesini göremedi. Gözleri doldu.  Ne yapacağını bilemedi. Kalbi hızlı hızlı çarpmaya baÅŸladı. GeldiÄŸi istikametin tersine koÅŸmaya baÅŸladı. GözyaÅŸlarına engel olmaya çalışıyordu. Sokak aralarında dolanan bir pazarda hangi köÅŸeleri döndüÄŸünü hatırlamak için zihnini zorladı. Yanından geçtiÄŸi herkesi süzmeye çalışarak hızlı hızlı yürüdü...

Annesini göremedikçe gözleri buÄŸulanıyor, boÄŸazı düÄŸüm düÄŸüm oluyordu. Kalabalığı kontrol ede ede yürüyordu. Telaşı arttıkça gelen geçen insanlara çarpıyordu. Yanından geçen yaÅŸlı bir teyzenin “yavaÅŸ oÄŸlum yavaÅŸ” diye söylendiÄŸini duydu. Dönüp teyzeye annesini tarif edip sorsa mıydı, acaba? Nasıl tarif edebilirim annemi diye düÅŸündü? Kırmızı çanta... Evet “kırmızı çantalı bir kadın gördünüz mü?” diyebilirim. Kalabalık giderek artıyor gibiydi. Pazar tahtaları arasında kocaman birer dev gibi homurdana homurdana geçip gidiyordu sanki insanlar. Ya kaybolduÄŸunu anlayan biri kaçırmaya kalkarsa? Böyle düÅŸününce güçlükle akmasını engellediÄŸi iki damlayı kaçırıverdi gözlerinden. Annesi hâlâ arıyor muydu onu acaba? Ya da birilerinden yardım istemiÅŸ miydi? YorulmuÅŸtu. UÄŸultu ÅŸeklinde duyduÄŸu sesler iyiden iyiye anlamsız bir gürültüye dönüÅŸmüÅŸtü. Annesinin o huzur saçan gözlerini hatırlayınca kendine güveni geldi yeniden. “O beni asla bırakmaz, ne olursa olsun mutlaka arar bulur.” diye düÅŸündü.

Yanaklarında iz bırakarak akan yaşları elleri ile sildiği sırada annesinin sesini duyar gibi oldu. Heyecan ve panikle:

- Anneee!

En yakınındaki tezgâha elini dayadı. Etrafını dinledi. Yanılmıştı. Tezgâhlara yeniden göz gezdirdi. AlışveriÅŸ yaptıkları satıcıları anımsamaya çalıştı. Birine yaklaşıp annesini sorsa... Hangisine güvenebilirim diye yakındaki tezgâhtarları süzmeye çalıştı. Gelip geçen kalabalığın yüzüne bakmayı bırakmıştı.  Çantaların rengine bakıyor, “bu da kırmızı deÄŸil” diye söyleniyordu. Kırmızı çantaya rastlamadıkça telaÅŸlanıyordu. Telaşı arttıkça kalabalığın sesi artıyor, renkler birbirine karışıyordu adeta. Sonra bir ÅŸey çarptı gözüne. İlerde bir yerde kıpkırmızı bir çanta... Kalbi aÄŸzında atıyordu adeta. GördüÄŸünün aradığı olduÄŸuna emin olunca avazı çıktığı kadar bağırdı:

- Anneeeeeeeeee!

Çantaya dikmiÅŸti gözlerini. Kalabalığın arasında çantanın hızla kendisine doÄŸru yaklaÅŸtığını anladığında yüreÄŸine bir ferahlık çöktü. Kalabalığın sesini duymaz oldu. Gözleri kırmızı çanta dışındaki hiçbir ÅŸeyi seçemiyordu. Kafasını kaldırıp çantanın sahibine baktı. Bakışları annesinin yaÅŸlı gözlerine deÄŸmiÅŸti sonunda. Ve o kadife ses ulaÅŸtı kulağına:

-Nereye kayboldun kuzum, çok korktum...

Sıkı sıkı sarıldı.

-Tamam artık... Tamam. Buradayım. AÄŸlama…

Pazar yeri bir anda tenhalaÅŸmış, kalabalık dağılmış ve gözlerindeki korku yerini huzurlu renk cümbüÅŸüne bırakmıştı adeta. Annesine sımsıkı sarılırken kırmızı rengi ne kadar çok sevdiÄŸini ilk kez fark etmiÅŸti... Kırmızı onun için bir renk deÄŸil, annesi kadar tanıdık, —onun eli kadar güvenli, kucağı kadar huzurlu, sesi kadar neÅŸeli— bir “ÅŸey”di artık.

 

Sadık Sefa

4 Yorum

  1. Mert Şanlı

    Temmuz 06, 2025 Pazar 11:00

    Çocukluğumun kokusu geldi burnuma. Bir çantanın bu kadar güven, sevgi ve huzur taşıyabileceğini hiç düşünmemiştim. Kalbime dokundu. Teşekkür ederim.

  2. E*

    Temmuz 05, 2025 Cumartesi 13:52

    Pazardaki o telaş, oyuncak hayalleri, krampon hevesi, annesinin unutmaması için içten içe ettiği dualar.... Bunların hepsi çok sahici ve çocukluğunu hatırlayan herkesin içini burkacak şeyler. Sanki o itfaiyeci setinin başında hayaller kurdum, annemin elini bir anlığına kaybedip dünyanın sonu gelmiş gibi korktum. Kalemine sağlık.

  3. Nevrael

    Temmuz 05, 2025 Cumartesi 12:54

    Kaybolan renkleri bulmak için bir çocuğun gözlerine dönmek gerektiğini hatırlattınız. Sessizliğin içinden geçen bir hikâyeydi bu. Sadece bir pazar değil, zamanın kendisi kurulmuş tezgaha. Ve biz sadece bakıyoruz, belki artık görmeden. Bu yazı, görmeyi yeniden hatırlattı. Kutlarım.

  4. Musab Aydın

    Temmuz 05, 2025 Cumartesi 12:28

    Bizim kuşak hep büyük olmak zorundaydı. Çocuk olamadığımız için belki de çocuk kaldık. Bu sebeplemidir bilemedim öykünüz çok sıcak geldi bana. Allah, kelimelerinizi ve kaleminizi güçlü kılsın

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.