Kürsü
Suskun taşlar bize ne söyler?

"Osmanlı mezar taşları mimar, şair, hattat ve hakkakın3 bir araya gelip ortaya çıkardığı şaheserlerdir. Ölen kişinin ismi dışında yaşantısı ve kim olduğuna dair bilgileri mezar taşını inceleyince öğrenebiliriz."
Ölümü/mevti konumlandırdığımız nokta, hayatımızın yönünü belirler. Kimi için bir sonu, kimi için bilinmezliği, kimi için ise asıl başlangıcı ifade eder. Bedenin nihaisi olan ölüm, reddedilemez bir gerçektir. Fakat insan için geçici de olsa veda, korkutucu bir düşünce olabilir. Bir pamuk ipliğiyle de olsa dünyaya bağlanmak ister. Ölümlü olsa da hayata iz bırakmak ister. Bazı insanlar, eserleri ve düşünceleri ile istenen ölümsüzlüğü yakalar. Geride kalanlar ise onları yaşatmak adına türbe, anıt mezar, kümbet gibi yapıları hayata geçirir.
“…İnsanın ebede uzanmış emelleri ve kâinatı ihata etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envaına yayılmış arzuları gösterir ki bu insan ebed için halk edilmiş ve ebede gidecektir; bu dünya, ona bir misafirhanedir ve ahiretine bir intizar salonudur.”1
Doğal akış
İslâmiyet’te mevt Allah’a ve ebediyete kavuşmak olarak görüldüğü için ölümler ve ölenler korkutucu karşılanmaz, hatta vefat edenler kimi zaman köylerde kendi evinin bahçesine gömülür. Zira bu, hayatın doğal bir akışıdır, hayat ve ölüm iç içedir. Bu minvalde Selçuklu ve Osmanlı mezarlıkları ürkütücü bir alan olmaktan ziyade, medeniyetin göstergesi olan açık hava müzelerine dönüşmüştür. Ölüm yanımızda, başımızda, gözlerimizin önünde, hayatımızın gerçekliğinde ve şiirlerimizdedir:
“Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde,
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,
Ve serin serviler altında kalan kabrinde,
Her seher bir gül açar her gece bir bülbül öter”2
İslâmiyet saf tevhid inancını şirk ve putperestlikten korumak adına suret ve heykeli yasaklamıştır. Bu yüzden sanatkârlar duygularını bir dantel örer gibi taşa işlemiştir. Hem Selçuklu hem Osmanlı dönemini incelediğimizde taş ustalığının ne kadar ileri bir seviyede olduğunu gözlemleyebiliriz.
İnce işler
Osmanlı mezar taşları mimar, şair, hattat ve hakkakın3 bir araya gelip ortaya çıkardığı şaheserlerdir. Ölen kişinin ismi dışında yaşantısı ve kim olduğuna dair bilgileri mezar taşını inceleyince öğrenebiliriz.
Bir serpuş yani başlık motifinden hangi padişah döneminde yaşadığını, mesleğini veya bir tarikata mensup olup olmadığını anlayabiliriz veya kalem-divit gibi simgeler gördüğümüzde ölen kişinin okur-yazar olduğunun, çiçek motifine bakınca genç olduğunun, hurma ağacına bakınca hacı olduğunun, çiçek yahut oya, yazma görünce kadın olduğunun, boyundaki kement figürünü görünce idam edilmiş biri olduğunun çıkarımı yapabiliriz.
Mezar taşlarındaki kavuk figürü de sosyal statünün önemli göstergelerinden biriydi. “Kallavi kavuklar” sadrazam, kubbealtı vezirleri ve kaptan-ı deryaların taşlarında kullanılırdı. “Kâtibî kavuklar” ise başkapı kethüdaları, kapıkulu görevlileri ve üst düzey yeniçeriler için kullanılırdı. Bu figürler İstanbul mezarlıklarında en sık karşımıza çıkan figürlerdir. Son olarak reisü’l küttab, divan ve sadaret kâtipleri, tevkii, beylikçi, defterdar, tersane ve darphane emini gibi hâcegan unvanına sahip olan kişilerde “kafesî” denen mezar başlığı kullanılmaktaydı. Kadınlar için de oya, yazma gibi işlemeler bulunmaktaydı.
Nice incelikler barındıran, ruhumuza ve gözümüze hitap eden bu mezar taşlarına bakarak orada medfun bulunan kişilerin hayatlarına misafir olabilir ve yaşadıkları dönemlerin derinliklerinden kendinize pay çıkarabilirsiniz.
Derinlikli yapılar
Anadolu’ya giriş kapısı olan Ahlat ilçesi aynı zamanda “Kubbetü’l İslâm” diye anılır. Bunun sebebi dil, sanat ve edebiyat konusunda gelişmiş olup isminin Buhara, Semerkant, Şam gibi İslâm kültür merkezleriyle anılmasıdır.
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan bir bölge olan “Selçuklu Meydan Mezarlığı Ören Yeri” yaklaşık 1500 mezar taşı barındırır. Ahlat’ta çıkan taştan yapılan mezarlar, organik mimarinin en güzel örneklerinden biridir. Şahidelerin4 batıya bakan yüzünden öğrendiğimiz kadarıyla bu eserleri 32 sanatkârın ortaya koyduğunu anlarız. Sanatkâr, zanaatkâr ve mutasavvıflara ait olan bu mezarlar insan elinin kısıtlı imkânlarla neler ortaya çıkarabileceğini gözler önüne sermektedir.
Taşın doğal rengi olan kahverengi, geldiğimiz ve döneceğimiz yer olan toprağı hatırlatır. Üzerindeki palmet5, kandil, geometrik motifler ve bitkisel süslemeler ise insan ruhunun naifliği yansıtır. Yazılan Hadis-i Şerifler de ölümü hatırlatarak âdeta hayatı durdurup düşündürür.
Ahlat’ta bulunan diğer yapı türü olan kümbetler ise genel olarak iki katlıdır ve bir nev’i anıt mezarlardır. Bu yapılarda alt kat tonozla örtülmüş mezar odası, üst kat ise ibadet mekânı olarak düzenlenmiştir. Türbelerdeki kula kulluk etme mantığının yanlışlığına işaret eden en güzel örneklerdir. Çünkü gelen kişi hacetini mezardakinden değil yukarıda ibadet edip Allah’tan isteyecektir. Silindirik ve çokgen planlı gövdesinin üzeri konik ve veya piramit külah ile örtülen yapıların en güzel örnekleri, Erzen Hatun Kümbeti, Emir Bayındır Kümbeti, Keşiş Kümbetidir.
İnceliklerle bina edilmiş ve süslenmiş bu yapılar bize medeniyetimizin derinliğini göstermektedir.
Lev Tolstoy’un dediği gibi “Sanat düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir.” Ülkemizdeki yapılar nasıl bir medeniyete sahip olduğumuzu kanıtlar. Bize düşen ise korumak ve yaşatmaktır.
Müellif: Banu Beyza Gülcü / Kaynak: Dünyabizim Kültür Portali
Dipnot:
1 Risale-i Nur Külliyatı - Sözler
2 Yahya Kemal Beyatlı - Rindlerin Ölümü
3 Maden, taş, tahta vb. üzerine şekiller, özellikle mühür kazan sanatkâr
4 Mezar taşı
5 Antik çağda, cepheden işlenen palmiye bezemesi
Henüz yorum yapılmamış.