Sosyal Medya

Hüseyin Akın / Edebiyat yorgunluğu

Hüseyin Akın / Milli Gazete



Memleketimizde iki konu var ki meselenin üzerine konuşma içine nüfuz etmenin önüne geçmiştir. Biri din diğeri edebiyat. Bu anlamda “din yorgunluğu” gibi bir “edebiyat yorgunluğu”ndan bahsetmek mümkün. Dinin özünü ıskalayıp kabuğu üzerine konuşmak nasıl dinin kendisini konuşmak sanılıyorsa edebiyat dedikoduları da edebiyatmış gibi kabul ediliyor. Hâlbuki ne kadar dinden konuşulursa o kadar dinden ve ne kadar edebiyattan konuşulursa o kadar edebiyattan firar ettiğinin kimse farkında değil. Dinden konuştukça dinî olgunluğumuzun artmadığı bir gerçek. Aksine vaaz edildikçe bir şeylerin sadece lafta kaldığı bile söylenebilir. Edebiyat adına yapılan boş konuşmalar, tezvirat ve dedikoduların edebiyata zerre miktarı katkısı olmadığı da meydandadır. Din üzerine konuşanların dindar, edebiyat üzerine gevezelik yapanların şair, yazar, öykücü olarak görüldüğü bir garip zamandayız. Ürünler, mahsuller ve müktesebat üzerine kafa yorulduğu bir edebiyat ortamını mumla arıyoruz. Davranış ve tavırlara yansımış dini dört gözle beklediğimiz gibi. Edebiyat dergilerinde yer alan isimlerin dergide yer alış hikayeleri ve ürünlerinin sayfalara yerleştiriliş biçimleri kadar yayımlanan ürünlerin niteliği üzerine de yapıcı eleştirilere de yer verilse dergilerin varoluş gayesine daha bir uygun davranılmış olmaz mı? Söz gelimi, ürünlerle ilgili tafsilatlı yazılar yazılsa, muhteva, teknik ve üslup noktasında detaylı eleştiriler kaleme alınsa edebiyat gündemi sahici gündemine daha çabuk avdet edecektir. Bir önerim de var: Her edebiyat dergisinin bir sayısı aylık bir oturumda o edebiyat dergisinde yer almayan edebiyatçılar tarafından masaya yatırılsa ve bu bir program dâhilinde her ay periyodik olarak devam etse fena mı olur?
 
Söz buraya gelmişken, her ne kadar din-edebiyat ayrımı çerçevesinde bazı noktalara temas etmiş olsam da aslen bu iki kelimenin birbirinden kopuk olmadığını da ifade etmek isterim. Din ile edebiyat farklı iki dünya değil aynı bünyeye ait unsurlardır. İfade kolaylığı olsun diye iki kavramı birbirinden bağımsız biçimde aktarmış oldum.
 
OKUYUCU-ŞAİR BULUŞMALARI
Şiir Geceleri, Şiir Akşamları, Şiir Günleri, Şiir Festivalleri… Bu başlıklara hepimiz aşinayız. En küçük kasabada bile bu adlarla etkinlikler düzenleniyor uzun süredir. Geçmiş yıllarda şairler arasında “Şiir Matineleri”nin kalabalıklardan daha yalıtılmış ortamlarda yapıldığından haberdarız. “Şiir Matineleri” nedense sonradan yapılan şiir etkinlikleri için model olarak alınmadı. Daha çok kalabalıklar üzerine bina edilmeye çalışıldı. Yani şiiri kendisine hiçbir noktada dert edinmemiş insanların şairlerle buluşturulması gibi bir şey. Dağdaki adamın kendisini Salvador Dali Resim Sergisi’nde bulması gibi bir şaşkınlık. Neredeyse 25-30 yıldır ülkemizde sanat-edebiyat adına buluşmalar gerçekleşiyor. Bu buluşmada bunca yıldır buluşmayan tek şey, çağrılan şairlerin eserleriyle kalabalıkların ilgisidir.
 
Esere yönelmeyen ilgi kendine başka yerlerde mecra bulacaktır. Kalabalıklar bu sefer şairlerin nasıl varlıklar olduğu konusunda seyirlik bir merak duygusuna kapılacak, saç, sakal, kıyafet, mimik gibi şeylere dikkat kesileceklerdir. Kürsüye çıkıp şiir okuyan kişiyi şair kılan sebebin hiçbir anlamı yoktur artık. Akşamın sükûtu ile gecenin karanlığı arasına sıkışmış olan şairin mahcubiyeti kalabalıklar nezdinde tam bir görsel şölendir. Bırakınız şiir dinletisini dinlemeye gelenleri programa katılan şairler bile birbirlerinin yazdıklarından habersizdirler. Her şair için bir diğeri bütünü sağlayan parça hükmündedir. Şiir programlarında şairden ziyade şiir öne çıkarılmalıdır. Şiirin öne çıkması ancak orada adına “okuyucu” denilen bir kesimin bulunması ile mümkündür. Kendinden organizeli şiir programları ile ancak bu seviyeye ulaşılabileceğine inanıyorum. Kendi içinde organizeli şiir programlarında şairler programın çerçevesini orada bulunuş gayesine uygun bir biçimde şekillendirebilirler. Kalabalıkların bu tür etkinliklere katılmasının ne zararı var diyebilirsiniz? Elbette hiçbir zararı yok. Fakat gelecek şairleri tanımak, önemlerini kavramak için önceden bir zihinsel hazırlığın yapılması gerekir. Kitapları okutulabilir, hediye verilebilir, şairlerle ilgili dijital imkânlarla sinevizyon gösterimi olabilir. Şairler kendi şiirlerini okumadan evvel o şehrin üniversitelerinde ilgili kişiler şairin şiir serüveniyle ilgili oturumlar düzenleyip öğrencilere şairlerin şiirlerini okutabilirler. En önemlisi şiirin kişisel ve derinlikli bir okuma biçimi olduğunun bilincinde olmaktır. Aksi takdirde bu etkinliklerin sahne sanatlarından farkı kalmayacaktır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.