Makale
'Fen' Ne Fena İlerledi!
BaÄŸdat’tan, Kudüs’ten, Åžam’dan
Bir kuş sürüsü geldi kan revan
Konuşup yara sararken aralarında
Diyordu biri, “Zırh giyelim bundan sonra.”
Eskiler yeni bir cihazla karşılaÅŸtıklarında “Fen çok ilerledi” derlerdi. İzhar edilen tespit aslında gizli bir kaygıyı ve hayranlığın deÄŸiÅŸik oranlarını barındırırdı. Büyükleri bu belirsiz korumaya iten saik, fen ve teknolojinin Avrupa’dan, emin olunamayacak adresten gelmesiydi. Bugün tüketici sıralamasında, pek çok kalemde ilk sıraya yerleÅŸen günümüz anlayışına nispetle dede neslimiz ihtiyatı elden bırakmamaya özen gösterir, elzem sıralamasına dikkat ederdi. Osmanlı modernleÅŸmesinin koruma / savunma içgüdülü oluÅŸu, bu açıdan dikkat çekicidir.
Batı’nın “İlerlemeci Tarih” anlayışı artık sorguya tutulmadan uzun menzilli düşünme yeteneÄŸi olmayan yeni nesilce onay görüyor. Yayılmacı ve dayatmacı siyasi paradigma, gün geçtikçe daha bir kabul görerek dünyanın lokal damarlarına doÄŸru ilerliyor.
Son ümit olarak görülen “İnsan Hakları” kavramı da tepkisel formuyla, mevcut akışa özeleÅŸtiri iÅŸlevi görüyor. Zuhur eden olay sonrası gösterilen tepkiler, düzenlemeden çok, kamuoyunun tepkisini azaltmaya dönük mahiyete dönüşüyor.
Adalet hayatın içine giremiyorsa orada oluÅŸacak maharetin baskıcı, yıkıcı karakter taşıma ihtimali yüksektir. GeldiÄŸimiz noktada yürüyüşünü sürdüren elektronik geliÅŸmenin, ulaşım ve silah endüstrisine yansıması endiÅŸe verici. “İlerlemeci Tarih” anlayışı, takvim ilerledikçe daha mutlu olduÄŸumuzu söyleyedursun, dünya kendini otuz küsur defa yok edecek silah sırtlanarak yörüngesinde dönüyor. “Fen ilerledi!” vurgusu kaygıya evirilecek netlik kazanırken, kılıç kılıca yapılan savaÅŸların özleminin baÅŸlayacağı aÅŸikar.
14 Nisan 2012 tarihinde İstanbul, veto ayrıcalığını elinde bulunduran beÅŸ devlete eklemlenen Almanya’nın da katılımıyla, İran’ın nükleer programının konuÅŸulduÄŸu toplantıya ev sahipliÄŸi yaptı.
BM’de bazı ülkelerin veto ayrıcalığına sahip olması, dünyanın yaÅŸadığı problemin bam teli. Veto ayrıcalığıyla nükleer silahlar arasında sıkı bir iliÅŸkinin var olduÄŸu ve uluslararası siyasetin bu minvalde yürüdüğü açık ama dile getirilmeyen gerçek. Saf bir bakışla diyebiliriz ki: Bütün devletlerin, küçük büyük demeden eÅŸit olduÄŸu ve insanlık için nükleer silahların taşıdığı zarar ve tehditten dolayı herkese yasak olduÄŸu bir dünyada, barıştan emin olunabilir güvenlik duygusu hayata girebilir.
Daha düne kadar ABD ve diÄŸer nükleer güç sahipleri, İran’ın elindeki nükleer programı dünya için büyük tehlike olarak görürken, aynı bölgede yer alan İsrail’in üstelik Filistin’e karşı kimyasal silahlar kullandığı halde ses çıkarılmaması normal mantıkla izah edilebilir mi?
Edilemez elbet.
Nükleer silah bir elde faydalı, diÄŸer elde zararlı olmayacağına göre fiili durumdan yola çıkarak oluÅŸturulan zihin karmaÅŸasına karşı da kitlesel karşı duruÅŸ çıkmaması, savaÅŸ tacirlerine imkân olarak telakki ediliyor. İnsan hakları teorisi ve aktiviteleri savaşı daha da ötesi yok oluÅŸu son noktaya getirip bekleten bu mekanizmalar için önleyici yapılanma içine gitmeli.
Nükleer programların ortaya koyduÄŸu dikkat çekici gerçek; kimin elinde bulunursa bulunsun tüm canlılar için potansiyel küçük kıyametin varlığıdır. “Barışçıl amaçla, savunma hedefi” adlandırmalar, konuyu sulandırmaya yönelik zorlamalardır. Çernobil sızıntısını hatırlarsak, meselenin ehemmiyeti konusunda hafızayı tazelemiÅŸ oluruz.
14 Nisan 2012 tarihli toplantıda, ilk defa ABD ve İran’ın birlikte olumlu ifadelerle bitirdikleri bir toplantıya ÅŸahit oluyoruz. Üstelik böylesine hayati bir konuda. Türkiye hariciyesinin de birkaç yıldır bu konuda İran’ın yanında durarak gösterdiÄŸi çabayı gözden kaçırmamak gerek.
14 Nisan 2012 ile baÅŸlayan süreç neler getirecek, bölge dengelerine nasıl yansıyacak, merak konusu. Åžurası anlaşılıyor ki İran da bundan sonra nükleerliler ligine katıldı. İran nükleer gücünün ne kadar “masum” olduÄŸunu saÄŸ olanlar görebilecek.
Fen ne fena ilerledi!
Ölmek için silah sesi beklemeye gerek yok. KurÅŸun, ÅŸarapnel de geride kaldı. Sessiz ölümler bulundu bilimle “fen”le. Havadan, sudan gelen, azar azar hissetmeden ölümler.
Tercih hakkı da tanıyacaklar, ne de olsa demokrasi nükleer silahların ayrılmaz parçasıdır. Muasır medeniyet seviyesine ulaştık, ya nükleer silahlara sahip olacağız veya toplu halde, aniden, sessiz veya sesli ölüm tercihlerini işaretleyeceğiz; ikisi de güvensiz bir hayatın varlığına delalet.
Veto ve nükleer iliÅŸkisindeki uluslararası baskı politikası, insanın en son varlığı nefese tekabül ediyor. Adaletsiz bu sistem terör tanımına oturuyor. UlaÅŸtığı her yerde, karşı terörü besleyecektir; bundan da ÅŸikâyetçi olmamalı. Karşı terörün malzemesi çok ucuz ve etkisi nükleerden az deÄŸil.
Nükleerci beş yıldıza karşı, getto ülkelerinin biyolojik silaha sarılması terör sayılır mı?
Ahmet Mercan
Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.