Sosyal Medya

Laiklik nereden çıktı?

S.Koray Er / Hartford Seminary



Papa III. Innocent ile baÅŸlayan Ä°sa'nın vekili unvanının papalar tarafından kullanılması kilise-devlet iliÅŸkilerini oldukça karmaşık bir boyuta taşımıştır. Papalar artık sadece Roma piskoposu deÄŸil aynı zamanda seküler dünyaya yön veren, onların idarecilerinin iÅŸlerine açıktan müdahale eden evrensel bir hükümdar konumuna yükselmiÅŸtir

OrtaçaÄŸ Avrupası'nda din hayatın her alanındaydı. Dünyevi ve uhrevi davranışların her biri dini inanç ve öÄŸretilere göre ÅŸekillenmekteydi. Her ÅŸeyden önemlisi kiÅŸilerin büyük kısmı dini, yaÅŸamları boyunca karşılaÅŸtıkları hadiseleri yorumlamada kullanıp onlara bir mana yüklemeye çalışırdı. Bu demek deÄŸil ki o dönemde de dinsizler ve ateistler olmasın! Bu bakış açısı Batılı birçok insan açısından anlamada ve kavramada zorluk yaÅŸayacağı bir davranış biçimidir. Ancak OrtaçaÄŸ normlarında din, hayatı anlamlandırmada standart ve en temel araç idi. Bu sebeple de dönem insanı enerji ve kaynaklarının birçoÄŸunu din uÄŸruna sarf etmekteydi. Dolaysıyla OrtaçaÄŸ insanını anlamak için dinin o insanlar açısından ne anlam ifade ettiÄŸini, dinin sosyal hayattaki yerini, ne tarz din olgusunun olduÄŸunu, dini-seküler kurumlar arasında herhangi bir sınır olup olmadığını ve varsa ne tür bir sınır çizildiÄŸini, Kilisenin cemaati ile olan iliÅŸkisini mutlaka hem göz önüne almak hem de iyi analiz etmek gerekmektedir. Yine aynı düÅŸünce ile OrtaçaÄŸ'ın geniÅŸ bir zaman dilimini kapsadığını ve Kilise-Devlet iliÅŸkilerinin deÄŸiÅŸik coÄŸrafyalarda farklı geliÅŸtiÄŸini hatırlatmak isteriz. Bu yüzden yaptığımız genellemeler hata payı içermektedir.

Güç savaÅŸları

OrtaçaÄŸ Avrupa toplumunda üç çeÅŸit sınıf mevcut bulunmaktaydı: Asiller, din adamları ve iÅŸçiler (fabrika iÅŸçileri deÄŸil). Hatta daha temel bir ayrımla din adamları ve laity (din adamı sınıfından olmayanlar) olarak iki grup altında toplanabilir. OrtaçaÄŸ dünyasında ise laity sınıfına mensup olanların dini faaliyetlerdeki aktifliÄŸi ve kendisine yüklemiÅŸ olduÄŸu vazife aralarındaki ayrımı netleÅŸtirmemizi oldukça zorlaÅŸtırmaktadır. Ä°laveten, sivil idare ile dini idare arasındaki ayrım – modern dünyamızdaki gibi – kesin sınırlar ile çizilmediÄŸinden birbirleriyle olan güç savaşı maÄŸlup olanın galip tarafa itaati/teslimiyeti ile sonuçlanmıştır.

Üstünlük iddiası

Büyük Konstantin`den itibaren seküler yöneticiler kiliseler üzerinde doÄŸrudan hak iddia etmiÅŸtir. Ve birçok OrtaçaÄŸ kralı kendilerini din adamlarının üstünde görüp otoritelerini tatbik etmiÅŸlerdir. Mesela, Charlemagne'in (747?-814) danışmanlarından birisi 755 yılında ÅŸu ifadeleri kullanmıştır:

"Tanrı`nın vekili olduÄŸunuzu her zaman hatırınızda tutun kralım. Siz Tanrının kullarını yönetmekle (hükümdarlık etmekle) ve onları korumakla görevlendirildiniz (Tanrı tarafından) ... Piskopos ise (bu nazarla) ikinci derecededir."

Birkaç yıl sonra ise Ä°ngiliz alim Alcuin, Charlemagne hakkında benzer ifadelerde bulunmuÅŸtur:

"Efendimiz Ä°sa sizi Hristiyan halkı yönetmek için vazifelendirdi. Sizin gücünüz Konstantinopolis imparatorundan ve papadan daha yücedir. Ä°sa`nın kiliselerinin güvenliÄŸi sadece size baÄŸlıdır."

Åžüpheli azizler

Charlemagne`nin dini konulara müdahalesi ile ilgili bir baÅŸka örnek ise onun 789 yılına ait fermanıdır. Bu fermana göre Charlemagne`nin buyruÄŸu ile AzizliÄŸi ÅŸüpheli olanlara hürmet/ibadet yasaklanmıştır. GörüldüÄŸü gibi papaların yetki sınırında olan bir meseleye seküler bir otorite olan Charlemagne dahil olmuÅŸ ve dini içerikli bir hüküm vermiÅŸtir. Dolaysı ile o dönemde papaların Kilise üzerindeki güçlerinin çok da kuvvetli olmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Papaların hem dini hem de dünyevi konularda güç elde etmeleri/söz sahibi olmaları sonraki asırlarda artmıştır.

Burada ÅŸunu da not düÅŸmeyi önemli görmekteyiz: Charlemagne`nin imparatorluk tanımı Aziz Augustine`nin "iki ÅŸehir" doktrini üzerine bina edilmiÅŸtir. Charlemagne kendi krallığının "Tanrının ÅŸehri" olduÄŸuna inanarak, bu krallığın dışında kalan bölgeleri ise ÅŸeytanın hükmü altına yerleÅŸtirmiÅŸtir. Bu bakış açısı ile yapmış olduÄŸu savaÅŸları ve toprak elde etmeleri bir kutsal savaÅŸ olarak deÄŸerlendirip, elde ettiÄŸi topraklardaki halkı zorla HristiyanlaÅŸtırma çabası içerisinde bulunmuÅŸtur. Bu sebepledir ki mahiyetindekiler tarafından Hristiyanlığın yegâne temsilcisi olarak görülmüÅŸtür. Lakin, Carolingian (ÅŸarlman hanedanlığı) `nın politik birlikteliÄŸi dağılmaya baÅŸlayınca, papalar Hristiyan dünyasının liderlik rolünü üstlenmek gayesiyle hamleler yapıp bu yönde iddialar geliÅŸtirmiÅŸlerdir. Bu iddialarını desteklemek için de önce Aziz Peter`in daha sonra da bizzat Ä°sa`nın vekilliÄŸi iddiasında bulunmuÅŸlardır. Papalar bu ÅŸekilde Hristiyan dünyasındaki en yüksek makamda bulunduklarını delil olarak göstererek mutlak bir yetki hakkını öne sürmüÅŸlerdir.

Fakat ÅŸunu aklımızda tutmamız gerekmektedir ki o da papaların bir zamanlar sadece Roma piskoposu olduÄŸu ve aynı zamanda seküler Roma dukası olarak Konstantinopolis'teki imparatorun vekili olduÄŸu gerçeÄŸi/bilgisidir.

Latin kilisesi ile Ortodoks kilisesi arasındaki anlaÅŸmazlık ve neticesindeki bölünme papalar için elveriÅŸli bir siyasi atmosfer oluÅŸturmuÅŸ ve Roma piskoposu (papa) DoÄŸu Roma imparatorundan bağımsızlığını ilan etmiÅŸtir. Bu geliÅŸmede Yunan imparatorların Ä°talyan yarımadasında 8. yüzyıldaki toprak kayıplarının etkisi de önemli rol oynamış ve papalar deÄŸiÅŸen politik atmosferden mümkün mertebede fayda saÄŸlamışlardır.

İttifak arayışları

Ä°laveten, Papa II. Stephen (715-757) papalık hükümdarlığını saÄŸlama almak için yeni ittifak arayışları içerisine girmiÅŸ, en uygun aday olarak da yeni Carolingian kralı Kısa Pepin (714-768) ön plana çıkmıştır. Bu manevra II. Stephen`e politik bağımsızlık saÄŸlamış ve Kilise tarihinde ilk defa papaların politik otoritelerini seküler idarelerin yetki sınırları içerisinde icra etme imkânının önünü açmıştır. Pragmatik bir kiÅŸiliÄŸe sahip olan Papa II. Stephen politik gücünü arttırmak için Hristiyanlık tarihinin en büyük belge sahteciliÄŸini yapmaktan dahi çekinmemiÅŸtir. Bahsi geçen belge "Constantine`in bağışı/hibesi" olarak bilinmektedir. 315 yılında imparator büyük Constantine tarafından dönemin papası/Roma piskoposu I. Silvester`e (285-315) ihsan ettiÄŸi iddia edilen vesikaya göre Ä°talya'da önemli miktarda toprak transferi yapılmaktaydı. Ancak, ilim adamları bu belgenin sahte olduÄŸunda ve 750 yılından kısa bir süre sonra papalık tarafından belge sahteciliÄŸiyle üretildiÄŸi hususunda fikir birliÄŸine sahiptir.

Açıktan hükümranlık iddiası

II. Stephen bu ÅŸekilde Kısa Pepin ile olan ittifak arayışında ve münazaralarında kendisinin DoÄŸu Roma'nın Ä°talya'daki topraklarının varisi olduÄŸu iddialarını yasal olarak sunmuÅŸ oluyordu. Ä°laveten sahte belge papayı – ve bundan sonraki papaları- hem evrensel dini bir güç hem de Batı Hristiyanlığının dünyevi yüce bir lordu olarak resmetmiÅŸtir. Bu açıdan üretilen sahte belge II. Stephen`ın kendi politik gücünü ve hükümdarlık hırsını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Kendisinden sonra gelen papalar da açtığı kapıdan girerek imparatorlar, krallar ve yerel lorlarla aralarında vukuu bulan çekiÅŸmelerde bu sahte belgeyi kaynak olarak kullanmaktan ihtiraz etmemiÅŸlerdir.

Papalar açısından rahatsız edici ve çözmek zorunda kaldıkları bir husus da ÅŸuydu: Batı Avrupa kiliseleri üzerinde sınırlı otoriteye sahiptiler. Seküler yöneticiler -krallar, yerel lordalar vs.- bölgelerindeki kiliselere din adamlarını kendileri atamakta ve kilise/dini müesseseden gelen gelirleri kendilerine almaktaydılar. Haliyle de papalar bu uygulamadan rahatsız olmaktaydı. Bu sebeple 12. yüzyılın ortalarından itibaren papalar "Ä°sa`nın vekilli" unvanını kullanarak açıktan seküler dünya üzerinde üstünlük ve hükümdarlık iddialarında bulunmuÅŸlardır.

Papa III. Innocent (1161-1216) ile baÅŸlayan bu yeni süreç, yani "Ä°sa`nın vekili" unvanının papalar tarafından taşınması Kilise-Devlet iliÅŸkilerini oldukça karmaşık bir boyuta taşımıştır. Papalar artık sadece Roma piskoposu deÄŸil aynı zamanda seküler dünyaya yön veren, onların idarecilerinin iÅŸlerine açıktan müdahale eden evrensel bir hükümdar (hem uhrevi hem dünyevi) konumuna yükselmiÅŸtir.

Sancılı din-devlet ilişkisi

Sonuç olarak bu stratejik hamleler ile papalar Batı Hristiyan dünyası üzerinde evrensel bir hükümdarlık hakkında bulunarak kendi yetki alanlarını geniÅŸletme faaliyetleri içerisine girmiÅŸler ancak OrtaçaÄŸ Avrupası'nda din-devlet iliÅŸkisini sancılı bir boyuta taşımışlardır. Bu sebeple OrtaçaÄŸ Avrupa tarihi papaların ve seküler yöneticilerin karşılıklı kamplarda olduÄŸu hatta bazen ittifakların olduÄŸu bir çok tarihi hadiselere ÅŸahitlik etmiÅŸtir.

[email protected]

kaynak: açık görüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.