Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Papa'nın kabusu: Nureddin Zengi'nin rüyası

Nureddin Zengi, İslam dünyasının kendisine yüklediği misyonun farkındaydı. Bu nedenle kendisine yeni hedef olarak Kudüs ve İstanbul'u seçmişti.



Nureddin Zengi'nin yaptırdığı ve Selahaddin Eyyûbi tarafından Mescid-i Aksa'ya konulan minber 1969 yılında fanatik bir Yahudi tarafından yakıldı. Nureddin Zengi'den günümüze ulaÅŸan son somut miras olan Musul Ulu Camii ise 2017 yılında havaya uçuruldu. Bu olaydan ABD yönetimi DEAÅž'ı sorumlu tutarken, DEAÅž militanları ise olayın ABD tarafından gerçekleÅŸtirildiÄŸini ileri sürdüler. Faili kim olursa olsun bu hadise Nureddin'e duyulan düÅŸmanlığın en somut neticelerinden birisiydi.

Papa'nın geçtiÄŸimiz hafta gerçekleÅŸtirdiÄŸi Irak ziyareti tüm dünyada olduÄŸu gibi Ä°slâm âleminde ve Türkiye'de de oldukça yankı uyandırdı. Papa'nın Zengiler Devleti'nin bir kolunun baÅŸkenti olan Musul'u ziyaret DEAÅž tarafından yıkılan kiliselerin enkazının önünde dua etmesi pek çok tartışmayı da beraberinde getirdiÄŸi gibi bu devletin en ihtiÅŸamlı hükümdarlarından birisi olan ve söz konusu kiliselerle aynı akıbeti paylaÅŸan Musul Ulu Camii'ni inÅŸa ettiren Nureddin Zengi'nin de bir kez daha hatırlanmasını saÄŸladı. Peki Batı dünyasının gayet yakından tanıdığı, Ä°slam dünyasında ise sadece belli bir kesimin Ali Emre ve Abdülkadir Turan'ın çalışmaları vasıtasıyla bildiÄŸi Nureddin Zengi kimdi? YaÅŸadığı dönemde nasıl bir misyona sahipti? Hedefleri neydi? Kudüs, Nureddin ve o dönemdeki Müslümanlar için ne anlam ifade ediyordu? Elimizden geldiÄŸince cevaplayalım.
 
Ä°slam dünyasının Orta ÇaÄŸ'da yetiÅŸtirdiÄŸi en büyük emirlerden birisi olan Nureddin Zengi'nin hayallerini süsleyen Kudüs, tarihi boyunca Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar açısından büyük öneme sahip olmuÅŸtu. 638 yılında Hz. Ömer devrinde Ä°slam hâkimiyeti altına giren ÅŸehir, 1077 yılında Selçuklu emirlerinden Atsız Bey tarafından kalıcı olarak Selçuklu topraklarına dahil edilmiÅŸti. Åžehrin Müslüman hakimiyeti altında bulunması Hıristiyan dünyasında büyük bir tepki uyandırmış, papalar muhtelif dönemlerde ÅŸehrin Müslümanlardan geri alınması için Haçlı Seferi çaÄŸrısında bulunmuÅŸlardı. Bu açıdan bakıldığında Kudüs, Hıristiyan dünyası için o dönemde Müslüman topraklarına yapılacak bir saldırının tetikleyici bir sembolü haline gelmiÅŸti. Nitekim 1095 yılında Papa II. Urbanus'un Clermont Konsili'nde yaptığı Haçlı çaÄŸrısı da ana hatlarıyla Kudüs'ün kurtarılması üzerine inÅŸa edilmiÅŸti. ÇoÄŸunluÄŸu Fransız asilzadelerinden ve ÅŸövalyelerinden oluÅŸan, sayıları yüz binleri bulan Haçlı orduları Avrupa'dan Kudüs'ü kurtarmak üzere hareket etmiÅŸler, Türkiye Selçuklu ve DaniÅŸmendli hakimiyeti altındaki topraklardan geçtikten sonra Urfa, Antakya ve Kudüs'te Haçlı devletleri kurmuÅŸlardı.
 
 
Müslümanlar arası çekiÅŸmeler
 
Haçlıların 15 Temmuz 1099 tarihinde Kudüs'ü ele geçirip Arap kaynaklarının muhtemelen abartılı ifadesi ile 70 bin Müslümanı katletmeleri, sonraki yıllarda, bu kez Ä°slam hükümdarlarının Hıristiyanlara karşı geliÅŸtirdikleri cihad politikasının meÅŸru zeminini oluÅŸturdu. Haçlıların bölgedeki varlığı yaklaşık iki asır devam etmiÅŸti. Bölgede Müslüman devlet adamlarının birbirleriyle sürekli çekiÅŸme halinde olmaları, Batınî Ä°smaililerin faaliyetleri, Ä°slam dünyasının bir araya gelmek yerine sürekli iç karışıklıklar içerisinde bulunması, siyasi entrikalar, mezhep çatışmaları bölgedeki Haçlı hakimiyetinin bu kadar uzun sürmesinin baÅŸlıca sebepleriydi. Elbette ki daha en başından itibaren Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan ve onun oÄŸlu Sultan I. Mesud Haçlı ordularına karşı önemli baÅŸarılar elde etmiÅŸler, gerek Haçlı baskısının daha da artmasına, gerekse bölgedeki Türk varlığının Haçlılar ve Bizans Devleti tarafından sona erdirilmesine izin vermemiÅŸler, bilhassa içinde bulunduÄŸumuz Anadolu'da Türk ve Müslüman varlığının devamını saÄŸlamışlardı. Bu açıdan bakıldığında Türk toplumunun bilhassa baba-oÄŸul bu iki hükümdara çok ÅŸey borçlu olduÄŸunu belirtmek gerekir.
 
Vaktiyle Büyük Selçuklu Devleti'ne baÄŸlı olan üç büyük ÅŸehirde kurulan Haçlı devletleri uzun süre Müslümanlar için büyük bir tehdit oluÅŸturmuÅŸtu. Suriye Selçuklu sultanları ve bölgedeki bazı Selçuklu emirleri Haçlıların varlığını kabullenmiÅŸlerdi. Haçlı varlığına son verme ve Müslümanları bir çatı altında toplama konusundaki ilk ciddi adımlar ise, Suriye sahasında Kasımüddevle Aksungur'un oÄŸlu Ä°madüddin Zengi tarafından atıldı. Suriye'deki Ca'ber Kalesi'ni kuÅŸattığı sırada kölesi tarafından öldürülmesine kadar geçen zaman dilimi içerisinde önemli baÅŸarılar elde eden Musul atabeyi Ä°madeddin Zengi, bir yandan ileride Zengiler Devleti adıyla bilinecek devletin temellerini atarken, bir yandan da Haçlılar karşısında Müslümanların da önemli baÅŸarılar kazanılabileceÄŸini gösteren sembol isimlerden birisi olarak Haçlıların adeta korkulu rüyası haline geldi. Onun 1144 yılında Haçlıların elinden Urfa'yı alması, Müslümanlar için bir umut ışığı ve cesaret vesilesi olmanın yanısıra Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Urfa'nın ele geçirilmesi Ä°kinci Haçlı Seferi'nin baÅŸlıca sebebi oldu.
 
Kardeş dayanışması
 
Ä°madeddin Zengi öldürüldüÄŸünde kendisiyle aynı politikayı benimseyen iki oÄŸul bırakmıştı. Bunlardan Seyfeddin Gazi Musul'u, Nureddin Mahmud Zengi ise Halep'i idare ediyordu. Zengi ordusunun ve bürokrasisinin tamamı, babasının meÅŸru varisi Seyfeddin Gazi olsa da Nureddin Zengi'yi hükümdar olarak tanıdılar. Seyfeddin Gazi kardeÅŸine karşı gösterilen bu teveccühe itiraz etmediÄŸi gibi, bilhassa onun Haçlılar ve Bizans ile yaptığı mücadelelerde en büyük destekçisi olarak, kardeÅŸ dayanışmasının nasıl olumlu sonuçlar doÄŸuracağının adeta dersini verdi. 1118 yılında Halep'te doÄŸan Nureddin Zengi, çocukluÄŸunda iyi bir eÄŸitim almış, babasının yanında hayli savaÅŸ tecrübesi kazanmış, Halep'te hükümdarlık yapmaya baÅŸladıktan sonra kısa süre içerisinde gücünü artırmış, dağınık haldeki Müslüman emirleri etrafında toplamayı baÅŸarmıştı. MeÅŸhur Selahaddin Eyyubi'nin babası Necmeddin Eyyub ve amcası Esedüddin Åžirkuh, Nureddin Zengi'nin en önemli yardımcılarıydı.
 
Nureddin, Haçlılarla mücadeleyi babasının bıraktığı yerden devam ettirmiÅŸti. O, kısa süre içerisinde Urfa Haçlı Devleti'nin hakimiyeti altındaki diÄŸer ÅŸehirleri de ardı ardına ele geçirdi. Bu mücadeleleri neticesinde Hıristiyan dünyasına karşı gerçekleÅŸtirilen cihad ve gaza ideolojisinin o dönemdeki en büyük temsilcisi oldu. Onun bu konudaki gayretleri diÄŸer Müslüman hükümdarlar ve Abbasi halifesi tarafından da takdir ve destekle karşılandı. Nûreddin Zengi, Åžam'ı ele geçirdikten sonra Esedüddin Åžirkuh ve Selahaddin Eyyubi eliyle Mısır'a da hâkim oldu. Böylece Åžii dünyasının ana yönetim merkezini de kontrolü altına almış oluyordu.
 
 
Büyük misyon yüklendi
 
Nureddin Zengi, Ä°slam dünyasının kendisine yüklediÄŸi misyonun farkındaydı. Bu nedenle kendisine yeni hedef olarak Kudüs ve Ä°stanbul'u seçmiÅŸti. Onun bu fikre yürekten inandığı ve bu iki ÅŸehri ele geçirme düÅŸüncesinde olduÄŸu Abbasi halifesine yazdığı mektuptan açıkça anlaşılmaktadır. O, 568/1173-73 yılında Bizans ordusunu maÄŸlup ettikten sonra Abbasi Halifesi el-Mustâzî Biemrillah'a yazdığı ve Kadı Kemâleddin b. Åžehrezûrî vasıtasıyla gönderdiÄŸi mektubunda "Kostantiniyye ve Kudüs fethedilmeyi bekliyorlar. Ä°kisi gecenin karanlığında sabahın munis aydınlığını bekliyor. Allahu Teâlâ keremiyle bana bu iki fethi Ä°slâm ehline sunmayı nasip etsin" diyerek bu düÅŸüncesini ve arzusunu açıkça ifade etmiÅŸti. Üstelik bununla da kalmayıp düÅŸüncesini eyleme dökmüÅŸ, ele geçireceÄŸine samimiyetle inandığı Kudüs'te, Mescid-i Aksa'ya konulmak üzere devrinin en maharetli ustalarına muhteÅŸem bir minber yaptırmış, bu minberi Kudüs fethedilinceye kadar emaneten Halep'teki Ulu Cami'ye koydurmuÅŸtu. Nûreddin bu mektubuyla aynı zamanda Emeviler devrinden itibaren tarih boyunca pek çok Müslüman hükümdarın hayallerini süsleyen Ä°stanbul'u fethetme arzusunu da açık bir ÅŸekilde ortaya koyuyordu. Kısacası Nureddin Mahmud Zengi'nin hayalleri Papa baÅŸta olmak üzere tüm Hıristiyan âleminin, Haçlı devletlerinin ve bu arada Bizans Devleti'nin kâbusuydu. Ne Kudüs'ün ne de Ä°stanbul'un fethi Nureddin Zengi'ye nasip oldu. Kudüs'ün fethi, onun yanında yetiÅŸen ve sahip olduÄŸu fetih ve gaza ruhunu aynen devam ettiren halefi Selahaddin Eyyubi tarafından gerçekleÅŸtirildi. Selahaddin, ustasına karşı her zaman sadık ve vefalıydı. Bu nedenle Kudüs'ü ele geçirdiÄŸi zaman söz konusu mihrabı Mescid-i Aksa'ya koydurdu.
 
Nureddin Zengi ölümünden sonra sadece Selahaddin Eyyûbi tarafından deÄŸil pek çok Ä°slam hükümdarı tarafından örnek alınmış, onun cesaret ve erdemleri devrin kaynaklarında övgü dolu sözlerle zikredilmiÅŸti. Hem onun hem de Selahaddin Eyyubî'nin hizmetinde bulunmuÅŸ olan önemli devlet adamlarından Ä°mâdeddin el-Isfahânî, Nureddin Mahmud Zengi'nin "meliklerin en iffetlisi, en dindarı, en ferasetlisi, en nezihi ve en faziletlisi" olduÄŸunu yazmıştı. Önde gelen Ä°slam tarihçilerinden Ä°bnü'l-Esir de Nureddin Mahmud'dan bahsederken, "Ülkesinde çok sayıda adliye binası yaptırdığını, kadı ile birlikte mahkemeye onun da geldiÄŸini, ister Yahudi, ister kendi oÄŸlu, ister emirlerden birisi olsun her kim bir mazlumun hakkını yemiÅŸse bu hakkı ondan aldığını" söylemiÅŸ ve onun adil kiÅŸiliÄŸini övmüÅŸ; "Ä°slam öncesi dönemden zamanımıza kadar gelen bütün meliklerin hayatlarını okumuÅŸ birisi olarak Dört Halife'den ve Ömer b. Abdülaziz'den beri adil bir melik olarak Nureddin'den daha ahlaklısını görmedim" diyerek bu düÅŸüncesini daha da belirgin ÅŸekilde satırlara dökmüÅŸtü. Kaynakların bu ifadelerinden açıkça anlaşıldığı üzere, Nureddin Mahmud Zengi yaÅŸadığı dönemde dindar kiÅŸiliÄŸi, gazâ ısrarcı tavrı, açık görüÅŸlü kiÅŸiliÄŸi ile tanınmıştı. Åžam ve Halep ÅŸehirlerinde medreseler inÅŸa ettirmiÅŸ, Halep Ulu Camii'ni yeniden inÅŸa ettirmiÅŸ, Musul'da Ulu Camii'ni yaptırmış, sufiler için zaviyeler kurmuÅŸ, yol güzergâhlarında çok sayıda ribat ihdas etmiÅŸti. Onun bu hayırsever ve dindar tavrı da tarihçilerin satırlarına yansımıştı. Mesela Ä°bn Vâsıl, onun "Allah'tan korkan, Allah düÅŸmanlarıyla cihad eden, sadakat, marifet ve irfan sahibi, virdlerini düzenli ÅŸekilde yerine getiren, gecelerini ibadetle geçiren" bir kiÅŸi olduÄŸunu belirtikten sonra Ä°bnü'l-Esir'in yukarıdaki sözlerini tekrarlamış ve "Hulefa-yı RâÅŸidin'den sonra bu kadar iyi özelliÄŸi kendisinde toplayan baÅŸka bir hükümdar daha görmediÄŸini" dile getirmiÅŸti.
 
Nureddin Mahmud Zengi, Ä°slam dünyasında böylesine meziyet sahibi bir kiÅŸilik olarak övülürken Haçlı dünyasında ise tam manasıyla bir korku unsuruydu. Onun babasının Haçlılarla yaptığı mücadeleyi daha güçlü bir ÅŸekilde sürdürmesi, Ä°slam devletlerinin desteÄŸini yanına alması ve Haçlı ÅŸehirlerini teker teker ele geçirmesi kendisine karşı günümüze kadar uzanan bir nefretin doÄŸmasına neden olmuÅŸtu. Haçlılar karşısında elde ettiÄŸi büyük baÅŸarılar nedeniyle Haçlı tarihçisi William of Tyre onu "Hıristiyanların en büyük düÅŸmanı" olarak nitelendirmiÅŸti. Süryani Mihail ise, Nureddin Zengi'nin Musul ve çevresini merkezi yönetime baÄŸlamasından sonra Hıristiyanların durumlarının kötüleÅŸtiÄŸinden söz etmiÅŸ, onun elde ettiÄŸi baÅŸarılardan dolayı gurura kapılarak Hıristiyanları aÅŸağıladığını, zulmettiÄŸini, bütün kiliselerini yıktırdığını yazmıştı.
 
Nefretin sebebi
 
Onun, Haçlılar karşısında elde ettiÄŸi baÅŸarılar, babasından sonra Urfa'yı Haçlılar'ın elinden ikinci defa alması, dönemin Hıristiyanlarının onunla ilgili olarak Avrupa'ya aktardıkları bilgiler, Antakya Prinkepsi Raymond'u katletmesi, Urfa Kontu Joscelin'i Halep'te esir etmesi ve hepsinden önemlisi Kudüs'ün fethinin asıl mimarı olması Hıristiyan dünyanın ona karşı duyduÄŸu ve yüzyıllar boyunca dinmeyen nefretin baÅŸlıca nedenleriydi. Ä°ÅŸte bu nefretin bir neticesi olsa gerek, Nureddin Zengi'nin yaptırdığı ve Selahaddin Eyyûbi tarafından Mescid-i Aksa'ya konulan minber 1969 yılında fanatik bir Yahudi tarafından yakıldı. Nureddin Zengi'den günümüze ulaÅŸan son somut miras olan Musul Ulu Camii ise 2017 yılında havaya uçuruldu. Bu olaydan ABD yönetimi DEAÅž'ı sorumlu tutarken, DEAÅž militanları ise olayın ABD tarafından gerçekleÅŸtirildiÄŸini ileri sürdüler. Faili kim olursa olsun bu hadise Nureddin'e duyulan düÅŸmanlığın en somut neticelerinden birisiydi.
 
Müellif: Prof. Dr. HaÅŸim Åžahin (Sakarya Üniversitesi) / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.