Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Din doygunluğundan din yorgunluğuna: Deizm tartışmaları

Bugün karşısına geçip vaaz vereceği cemaati toplama hevesindekilerin sıklıkla tekrar ettikleri deizme yöneliş yok; tam tersine sekülarizm ve laikleşme ağırlıkta. O da yeni bir hayat, yeni bir nizam fikrini gündeme getirmeden din dilini haraç – mezat kullanmaktan ileri geliyor.



Türkiye son yıllarda din doygunluÄŸuna baÄŸlı din yorgunluÄŸu yaşıyor. Aslına bakılırsa dini simgelerin siyasal alandaki kesafeti, kamusal alanda dindarların görünürlüÄŸündeki artışın ötesine geçen özgürlük, baÅŸörtülülerin subay “bile” olabilmesi din doygunluÄŸuna baÄŸlı din yorgunluÄŸunu özetliyor. Bu beraberinde çok farklı tartışmaları da körüklüyor; en beylik izah tarzlarının başında “gençlerin deist olduÄŸu” çıkarımı geliyor… Sözün hakikati ifade etmesinin ötesinde, “dindarların deizme yönelmesi” tespiti üzerinden kurulan iktidar çabası, kendi görünürlüÄŸünü artırma ve post inÅŸa etme gayretleri din yorgunluÄŸunun esas sebebi.
 
Din doygunluÄŸuna baÄŸlı din yorgunluÄŸunun çok çeÅŸitli sebepleri var esasında; Türkiye’de dinin algılanış biçimi, devlet ve Ä°slam’ın fonksiyonu, merkez-çevre esasına dayanan dini talepler, kanaat önderliÄŸinin post arayışına evrilmesi, tarikat ve cemaatlerin fonksiyonları, dönüÅŸümü, dijital çaÄŸ, neoliberal konformizmin dindar-muhafazakar kesime derin nüfuzu, Ä°slam’ı algılayış biçimleri ve kamusal alanda görünürlük… Tabii buna uzun AK Parti iktidarını, dindar kimliÄŸin, tarikat ve cemaatlerin görece özgürlüÄŸünü, inÅŸacı deÄŸil pragmatist tavırla Ä°slami dönüÅŸüm yerine yer tutma anlayışını eklemek gerekir.
 
Son yıllardaki “dindarlar deist oluyor” propagandası eko-politik yoksunu popülist dil arayışının bir neticesi; yokluk edebiyatının, karşıtlık kurarak dikkat çekmenin cazibesi, görünme fetiÅŸizmiyle birleÅŸince sol liberallerin ilgisiyle karşılanıyor.
 
Batı’yı adapte çalışmaları
 
Deizm, sekülerizm, laiklik kavramlarının kökenindeki Aydınlanma düÅŸüncesi bizde farklı arayışlara itti. Osmanlı’da 18. asırda baÅŸlayan Ä°slamcılık yani Batı medeniyeti karşısında Ä°slam düÅŸüncesini güçlü tutma arayışı 19. yüzyılda yenilgi dilini doÄŸurdu.
 
Ä°slam düÅŸüncesi Batı medeniyeti karşısında “yenilgi psikolojisi”ne girince, öncelikle “suçlu arama”ya baÅŸladı. Batı’nın cepheden Ä°slam’ı itham etmesi, ilerlemeyi engelleyen itikadi duruÅŸu, Müslümanları arayışa itti. DoÄŸrudan reform kavramı kullanılmasa da tecdid, ihya gibi mefhumların içeriÄŸi yer yer Avrupa’nın geçirdiÄŸi Rönesans ve Reform ilkeleriyle doldurulmaya çalışıldı. Bu açıdan öze, baÅŸlangıca, köklere dönme fikri öne çıktı; tarihsel tüm aÅŸamalar Ä°slam aleminde de çarmıha gerildi, yeni okuma biçimlerine gidildi.
 
Batı’nın Hristiyanlıktan deÄŸil ama Kilise’den ayrılma süreci Ä°slam aleminde farklı kurumlara, mekanizmalara en çok da tasavvufa tepkiyi getirdi. Batı’daki siyasal alanı, kültür sahasını tamamıyla belirleyen Kilise’nin benzeri Ä°slam’da ve cari Ä°slami yapılarda bulunmadığı için düÅŸünürlerin “Ä°slam’ı arındırma” çabaları hep tek boyutlu ve yanlı kaldı. Çünkü tasavvufun ve onun kurumsal boyutu olan tarikatların eko-politiÄŸi, siyasal alanı, devlet mekanizmasını hatta kültürü bütünüyle etkilemesi söz konusu bile olamaz. Zaman zaman ÅŸura-seçim-biat üzerinden siyasi yapı, ilmi saha, bilim anlayışı ekseninde hata aransa da bir türlü “Batı’daki gibi reform ve ona baÄŸlı ilerleme”, arınma, yenilenme saÄŸlanamadı. Üstelik yer yer hilafet kurumunun geçersizliÄŸi, laikliÄŸin gerekliliÄŸi tartışılsa bile…
 
Batı’da Reformizm
 
Batı’da Protestan hareketi, Kilise’nin varlığının artık siyasal alanı taşıyamaması, Türk tehdidinin beka meselesine dönmesi, kapitalizmin uç vermesi cari Hristiyanlık anlayışının sorgulanmasına neden oldu.
 
Åžahsî kurtuluÅŸun Kilise tarafından saÄŸlanacağı kanaati günden güne eleÅŸtirilmeye baÅŸlayan Avrupa’da, Papa’ya vahiy geldiÄŸi inancı da kökünden sarsılıp yok edildi. Kilise’nin tüm siyasi sistemi belirleyen müdahaleciliÄŸi, istismarı, entrikaları, skandalları yalnız “bıkkınlığın” deÄŸil aynı zamanda üretim iliÅŸkilerindeki, dünyayı tanımadaki, yeni siyasi yönelimlerin bilimsel çalışmalar eÅŸliÄŸindeki deÄŸiÅŸiminin göstergesidir.
 
Dünya merkezli evren anlayışının, Kopernik devrimiyle yıkılması aynı zamanda Mesih Ä°sa’nın mutlaklığını da sarstı. Kutsal, bilimle yıkılıp bentler parçalanınca yerine deizmden ateizme pek çok felsefi, fikri, itikadi kanaat yerleÅŸmeye baÅŸladı. Aydınlanma Hristiyanlık, vahiy yerine tabii din fikrine vardı. Dogmalar, ezberler, gizem, sır, mistik haller, ayinler, farklı ritüeller gözden düÅŸtükçe bu, dinin dünyevi olanı belirleme veya tesir gücünü tartışmaya açmaya kadar vardı. Descartes’in Kartezyen düÅŸüncesi, Kilise’nin teslisi dışındaki Tanrı inancına kapı araladı. Bu tabii Peygambersiz bir din demekti aynı zamanda.
 
Deizm-laiklik-sekülerizm farkı
 
Aydınlanma’nın açtığı yarık zamanla geniÅŸledi. Kilise’nin toplumu ve devleti ÅŸekillendiren gücü ortadan kalktı, “dünya dışından” gelen emir ve yasakların bulunamayacağı tezi laiklikle deizmi hatta ateizmi bir arada bulundurdu.
 
Laiklik dünyevi kararlarda dini umdelerin kullanılmayacağı ilkesinden hareket ederken aslında dinin dünyayı ÅŸekillendiren emir ve yasaklar getirdiÄŸini kabul eder.
 
Deizm ise Tanrı’yı benimser, Tanrı sevgisini zorunlu görürken “dini” yani Tanrı’dan vahyin geldiÄŸini, Tanrı’nın vahiy ile bilinebileceÄŸini, vahiy getiren bir Peygamberi, Tanrı’nın ödül ve ceza vereceÄŸini, ibadetleri, ritüelleri, emir ve yasakları, dini kültürü, dini yapıların iyi ve kötü belirlemesini reddeder; Tanrı’nın akıl ile bilinebileceÄŸini, Tanrı’yı bilme ve sevmenin onun dünyaya müdahilliÄŸini kabul etmeyi gerektirmediÄŸini savunur.
 
Aydınlanma sonrasında ruhun kurtuluÅŸu için Kilise’ye ve ötesinde dine ihtiyaç kalmadığı argümanı merkeze yerleÅŸirken adalet, mülkiyet, çıkar, vicdan özgürlüÄŸü, bireysel kurtuluÅŸ, tercihler, barış, hukuk gibi mefhumlar üzerinden bir felsefe, düzen, zihin inÅŸası gerçekleÅŸir.
 
Aydınlanma tüm dinleri eÅŸitlerken günümüz deizm tartışmalarındaki gibi aynı zamanda Ä°slam’ın biricikliÄŸini de ortadan kaldırmaya yönelik bir zihniyet oluÅŸturur.
 
Dijital tekno-kültür kuÅŸağı
 
Türkiye’de BatılılaÅŸma çabalarının yoÄŸunlaÅŸtığı 19. yüzyılda bize özgü heterodoksinin ötesinde Batılı manada ateizm, deizm, laiklik, sekülerlik doÄŸmaya, savunulmaya baÅŸladı. Cumhuriyet inkılapları ve uygulamaları laiklik ve sekülerliÄŸi artırsa bile yaÅŸayan Ä°slam her zaman deist ve seküler tutumların önüne geçti.
 
Neoliberal siyasallığın gölgesinde yürüyen kültürel tartışmalar 1980’lerden sonra Ä°slamcılar-dindar kesim üstünde yoÄŸunlaÅŸtı. Dini tutum aldıklarında, Ä°slam kültürünü devam ettirdiklerinde irticacı, yobaz; çağın gereÄŸini yerine getirdiklerinde deÄŸiÅŸen, modernleÅŸen özne bakışıyla sürekli “farklı bir canlı türü” muamelesi çekilen dindar-Ä°slamcılar son yıllarda klasik tarz-ı hayat tartışmasının ötesinde yeni bir “laboratuvar nesnesi” tutumuyla karşı karşıya.
 
Hassaten 2000 sonrası doÄŸan bugünün gençliÄŸinin siyasi, kültürel, dini hayatı, fikirleri, davranışları tüm kesimlerce “mercek altına” alınarak inceleniyor. Halbuki bu gençler de anneleri, babaları ve dünyanın tamamı gibi öncelikle iyi eÄŸitim, iyi-rahat-bol maaÅŸlı iÅŸ, konforlu bir hayat beklentisi içinde… Bunu gerektirecek eylemlerin yanında, çağın araçlarını kullanmanın ötesinde bunları baz alarak bir zihniyet evreni teÅŸekkül ettiriyorlar. Haliyle dijital tekno-kültür kuÅŸağın dini inançları, beklentileri milenyum öncesinin çevrede yer alan, merkezin nimetlerinden ve tercihlerinden yoksun bırakılan kuÅŸaklarından farklı.
 
 
Eko-politik din anlayışına mündemiçtir. Sosyo-kültürel yapı, kır-kent farklılığı, sınıf ayrımı, entelektüel düzey dini düÅŸünceyi belirler. Bu farklılıklar, küresel kültür, neoliberal iktisadi yapı, tüketim toplumu, kredilendirme, konfor, görünür dindarlık yeni kuÅŸakların dinden uzaklaÅŸtığı, deizmi seçtiÄŸi yorumlarını koyultuyor, hatalı biçimde.
 
Türkiye’de hiçbir zaman bırakın ateizmi, deizmi, laikliÄŸi, Batı’daki ideolojilerden herhangi birini bile olduÄŸu gibi bu topraklara taşıyamaz, aynı biçimde savunmazsınız. Farklı insan gerçeklikleri, iktisadi, sosyal, kültürel ÅŸartlar Türkiye’dekileri kendine özgü tercihlerde bulunmaya iter.
 
Günümüz kültürü
 
2002 yılı itibariyle dünya konjonktüründe finansal geniÅŸleme üzerinden bir eko-politik inÅŸa eden neoliberalizmin “nimetleri” Türkiye’ye de ulaÅŸtıktan sonra ülkede kredilendirmeye, tüketime, para bolluÄŸuna dayalı bir zemin oluÅŸtu. Alt gelir grubu sosyal politikalarla desteklenirken orta sınıf geniÅŸledi, üst-orta sınıfa ciddi taşınmalar gerçekleÅŸti, dindar-muhafazakar kesim merkezde yerini almaya baÅŸladı.
 
Erken dönemlerde bu siyasallığı kalıcı hale getirmeye çalışan Ä°slami kesim ciddi bir kenetlenme içine girerek hayattan, Ä°slami düÅŸünceden, siyasetten beklentilerini, kendi amaçlarını, dünyaya bakışını yavaÅŸ yavaÅŸ “korumacılığın” bünyesine aldı. Dolayısıyla siyaseti “araç” görmeyi bırakarak örneÄŸin ancak 2012 yılında serbestleÅŸen baÅŸörtüsü gibi kazanımları derinleÅŸtirmeye çaba harcadı. Dolayısıyla Ä°slami dönüÅŸümün ötesinde iktisadi, siyasi, kültürel bir muhafazakarlık siyasal alanı domine etti. Buna kültür kavgaları, dini-seküler-laik kesim arasındaki klasik tartışmalar, dış hadiseler eklenince ortaya küresel kültüre açık, neoliberal konformizme eklemlenmiÅŸ, siyasal alandaki tezlerini konjonktüre entegre etmiÅŸ geniÅŸ bir kesim çıktı.
 
Milenyum itibariyle dijital kültürün yaygınlaÅŸması, sosyal medya, farklı beslenme kaynakları, neoliberal siyasallığın ve postmodernizmin beslediÄŸi hakikatin çoÄŸulluÄŸu gibi hususlar insanların ihtiyaçlarını, beklentilerini artırdı.
 
Özgürlük, otoritesizlik, baÄŸlanmama, cari cemaat anlayışlarını aÅŸan bireyselleÅŸme, para ve kariyeri temel hedef kılma, dijital kanalların çokluÄŸu nedeniyle her tür beslenme, aidiyet, iletiÅŸim ve ortaklıklar kurma ihtimallerinin çoÄŸalması, farklılıklara saygı ve aile tanımlarının etkisiyle otorite reddi, üretim ekonomisinden ziyade hizmet sektörü ve kamuda yer alma nedeniyle sınırlı sektörlerde çalışmayı isteme, az iÅŸ çok para eksenli maaÅŸlı burjuva talebi dönemin genel felsefesini belirledi.
 
Yokluk, yoksunluk, eksiltili yaÅŸam içindeki, acıyı isyan deÄŸil terbiye aracı gören önceki kuÅŸakların aksine 2000’lerden sonra hedonizm, pragmatizm öne çıkarken takva arayışı, züht, çilecilik, pasifizm, ölüme hazırlanmaktan çok ondan kaçma, dünyayı imar edebilme, insanların kendi kaderini belirleyebildiÄŸi fikrinin iktidar devamlılığıyla artışı, nimeti verenin Yaradıcı olduÄŸunun unutulması, insanların çalışıp çabalayıp metodunu geliÅŸtirdikten sonra her ÅŸeyi gerçekleÅŸtirebileceÄŸi kanaati, liberal politikaların kültürel ve iktisadi kazançları karşılığında eksiklerini, hatalarını görmeme tercihi güçlendi.
 
Bilhassa dindar kesimlerde aktif bir sinizm yani hataları, kötülükleri gördüÄŸü, bildiÄŸi halde onu yaÅŸatmaya devam etme iÅŸtiyakı duyargaları zayıflattı, akabinde dini mensubiyete kadar indi.
 
Olma’nın yerini sahip olma’nın alması, ÅŸüphenin, güvensizliÄŸin, korumacılığın zirveye çıkışı, iliÅŸkileri kariyer ve para düzleminde okuma, dostlukları bitirdiÄŸi gibi, dostluk kavramını da iyiden iyiye zayıflattı. Küresel kültürün sürekli deÄŸiÅŸken imgeleri, teknoloji yoÄŸun kültürelliÄŸi fikirlerin, kaygıların yer tutma imkanını ortadan kaldırdı. Son yıllarda doÄŸada meydana gelen afetler, tabiat düzeninin bozulması, varoluÅŸun sıradanlaÅŸması, sele, çığa, orman yangınlarına, küresel ısınmaya, salgınlara raÄŸmen Allah’a yaklaÅŸmaktan ve maddi olana ontolojik anlam yüklemekten vazgeçmeyip insanların gidiÅŸatı kendilerinin deÄŸiÅŸtirebileceÄŸi fikrinin peÅŸine düÅŸmesi anlamlandırma krizini doÄŸurdu. Merkezde yer alan dindarlar eylemlerin amacını, manasını sorgulamaya bu da deizme yöneliÅŸ ÅŸeklinde yersiz bir yoruma ulaÅŸtı.
 
Deizm ithamının boyutları
 
Günümüzdeki anlam krizinin deizme geçiÅŸ biçiminde yorumlanması çok ciddi bir hatadır. Türkiye’de hiçbir zaman Allah’ın dünyayı yarattıktan sonra insanlara teslim ettiÄŸi, olan bitene karışmadığı, Peygamber Efendimizin bulunmadığı bir din anlayışı taban tutmaz; tam tersi Allah’ın gidiÅŸat kötüye giderken “neden müdahale etmediÄŸi”, “Müslümanların hangi yanlışa düÅŸtüÄŸü için” Allah’ın yardımının gelmediÄŸi tartışılır.
 
Bu açıdan deizm meselesinin Türkiye’deki boyutlara genel hatlarıyla ÅŸu ÅŸekildedir:
 
Belki düÅŸünülmesi ve kaygılanılması gereken, gündelik hayatımızı yönlendirirken Allah’ı ne kadar düÅŸünerek hareket ettiÄŸimiz, meselelerin çözümünde dini yani Ä°slam’ın emir ve yasaklarını ne ÅŸekilde iÅŸlettiÄŸimizdir. Bu anlamda deizme yaklaÅŸmaktan çok Müslümanların sekülerleÅŸmesi, özel ve kamusal alanda Ä°slami olanı “hakem ve hakim” kılmaktan vazgeçmesini önemsemek gerekir.
 
Deizm tartışmalarının temelinde milenyum kültürünün geleneksel mensubiyet baÄŸlarını bütünüyle kesmesi bulunur. Klasik tarikat ve cemaat yapılanmaları iletiÅŸim ve ulaşım teknolojisinin evvelinde ciddi bir sosyalleÅŸme, Ä°slamlaÅŸma yolu iken özellikle Cumhuriyet uygulamaları ve 27 Mayıs sonrasında para ve kariyer için basamak manasına geldi.
 
ÅžirketleÅŸme ve sivil toplumculuk tarikat-cemaat yapılarını manevi beslenme kanalı, takvayı artırma, dünyanın cüruflarından arınma vesilesi kılma yerine daha çok dünyevileÅŸme, faiz, kredi gibi iktisadi meseleleri meÅŸrulaÅŸtırma, baÅŸka cemaat ve tarikattan olanı adeta tekfir-dışlama, kamusal alanda daha çok görünme gibi yönlere ilettiÄŸi, aşırı siyasallaÅŸtığı için deÄŸersizleÅŸti.
 
Kanaat önderi, kült, postniÅŸin, aydın, üstad gibi her tür kiÅŸi ve cemaat yapılanmaları dijital tekno-kültür döneminde gözden düÅŸtü, meÅŸruiyetini yitirdi. Deizme sapıldığı yakınması içindekiler, ÅŸovmen hoca, aydın, efendi, üstad taifesi gençlerin kendilerine iltifat etmemesine, sözlerinin eleÅŸtirilmesine hatta hafifsenmesine içerler; çünkü dijital tekno-kültür bir kültün sözlerini kendi benliÄŸinin ve iradesinin önüne geçirmeyecek beslenme kanallarına sahiptir.
 
Korumacı muhafazakarlık
 
Bu dönem dindarların iktidarı, statüko karşısında farklı darbe, müdahele ve operasyonlar karşısında kazanımları koruma güdüsü, iktidarda kalmayı beslediÄŸi için yeni bir inÅŸa, düzen fikrini yok etti. Bu varolma-yokolma dikotomisi, ideal bir devlet, sistem anlayışını bilhassa 2000 sonrasında doÄŸanlar için geçersiz kıldı.
Bir toplum modeli, Ä°slam’a uygun bir ekonomik program, hukuki yapının Ä°slamileÅŸtirilmesi gibi hususlar, kerim devletin ihyası, Asr-ı Saadet düÅŸüncesinin güncellenmesi gibi kaygılar dindar-Ä°slamcıların gündeminden, zihninden çekildi; korumacılık kendini sekülerizm ve laiklik olarak yansıttı. Yasa yapma, düzeni kuracak ilkeleri belirlemede Ä°slami olanı göz önüne almayan laik bakış Ä°slamcı-dindarlarda da tartışılmayacak kadar normalleÅŸti.
 
Neoliberal dönemde en yüksek iyi olarak maddi refah, konfor, tüketim belirlendiÄŸi için gençler kendilerini bu kültürün içinde buldu. Kariyer, para, az iÅŸ çok para, otoriteden bağımsız bir çalışma hayatı, hiyerarÅŸi gözetmeyen kamusal hatta özel alan arayışı esas amacı oluÅŸturdu.
 
EÄŸitim yalnızca rahat bir iÅŸ bulmanın basamağı görüldüÄŸünden iyi bir sınav puanı alacak çok yoÄŸun çalışma programı hazırlamak, sınavı kazanmak, iÅŸe girmek neredeyse “hayatın anlamı” oldu. Fakat hem iÅŸe yerleÅŸemeyenler hem hedeflediÄŸi kariyeri yapanlar “aynı anlamsızlık ve amaçsızlık” içine düÅŸtüler. Varolanları korumaya ve yalnız kariyer ve paraya odaklanmadan dolayı gittikçe büyüdü; hayatı deÄŸiÅŸtirme, kapitalist dünya sistemine alternatif getirme, Ä°slami dönüÅŸüm hedefleri silindiÄŸinden anlam krizi amaç krizine bu da ontolojik emniyet sahasının tehdit edilmesine yol açtı.
 
Kamusal ve özel alanda dini görünürlüÄŸün serbestliÄŸi, simgelerin rahatça kullanımı, din dilinin hemen her durum ve olay için kullanılması din doygunluÄŸuna baÄŸlı din yorgunluÄŸunu getirdi. Buna neoliberallizmin iktisadi krizinin ülkeye de sirayet etmesi, genç istihdamının zorlaÅŸması eklenince din dilinin fütursuz kullanımına karşı gençlerin ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanamaması doygunluÄŸu, yorgunluÄŸu akabinde tepkiselliÄŸi getirdi.
 
Temel ihtiyaçların karşılanmamasına raÄŸmen din dilinin, ahlakçılığın güçlü bir ÅŸekilde sergilenmesi, bilhassa dini kurumların, tarikat ve cemaatlerin, dini kimliÄŸiyle ön plandakilerin “hayatın gerçekleri”ni görmeden konformist gündemleri bilhassa gençler nezdinde tepkiyi artırdı.
 
Bu deizme kaymayı deÄŸil, cari söylemlerin içeriksiz, temelsiz, gerçeklikten kopuÅŸu gösterir. Sonuçta dindarlar da, gençler de dini olanla siyasalı, kültüreli ayırdılar; ortaya deizme kaymaktan çok hayatı sekülerleÅŸtirme, “düzeni kabul”, “hayatın gerçeklerine göre hareket” ve laikleÅŸme gerçeÄŸi çıktı.
 
Küresel insan portresinde her ÅŸeyin dünyada baÅŸlayıp bittiÄŸine iliÅŸkin genel bir eÄŸilim hakim. Türkiye’de de insanların “hesap verme” ahlakı gittikçe aşındığı, “dünyada yapılanların ahrette karşılığının görüleceÄŸi” itikadı zayıfladığı için sorun da çözüm de yeryüzünde aranıyor. Bu açıdan Allah’tan isteme yerine adamını bulma, bir hâmi arayışı daha önde.
 
Bir taraftan kültler gerilerken öte taraftan özcü ulusçu simgesellik, mitçi tarih, lümpen ulusçu duyarlılık sekülerliÄŸi, içi boÅŸaltılmış dinselliÄŸi artırıyor.
 
Yeni bir din anlayışı uç verirken…
 
Son yıllarda din dilinin olur olmaz kullanımına baÄŸlı din doygunluÄŸu ve din yorgunluÄŸunun karşısına seküler ahlak ile yalnız Tanrı varlığında birleÅŸme yani Åžeriatsız Ä°slam, Ä°slamsız din gibi eÄŸilimler yerleÅŸtirilmeye çalışılıyor. Avrupa’da din deÄŸiÅŸtirmede en çok tercih edilen Ä°slam olurken Müslüman ülkelerde içeriksiz bir Müslümanlık uç veriyor.
 
EÄŸitimli kiÅŸilerde artan sekülerizm, laikleÅŸme, hayatı Ä°slam’a göre dizayn etme fikrinden sapma kapitalist dünya sisteminin artık yenilmez olduÄŸu fikrinin güçlenmesinden neÅŸ’et ediyor. Tüketime baÄŸlı konformizm Ä°slami bir toplum ve devlet hedefini bastırıyor.
 
Bugün karşısına geçip vaaz vereceÄŸi cemaati toplama hevesindekilerin sıklıkla tekrar ettikleri deizme yöneliÅŸ yok; tam tersine sekülarizm ve laikleÅŸme ağırlıkta. O da yeni bir hayat, yeni bir nizam fikrini gündeme getirmeden din dilini haraç – mezat kullanmaktan ileri geliyor.
 
Dijital tekno-kültürün avantajı; kültlere, para, kariyer, sekülerlik dışında sözü olmayan tarikat ve cemaatlere, yapılara yüz vermeyen milenyum gençliÄŸinin beslenme kaynaklarındaki çokluÄŸun, kitabi Ä°slam’ın, senkretik yönelimlerin, sorgulama, eleÅŸtiri geleneÄŸinin güçlenmesidir.
 
Halisane niyetleri kötüye kullandıkları, yetersizlikleri yüzünden karşısında diz kırılıp boyun bükülüp hikmetinden nimetlenecek önderler ve karizmalar kalmadığı için dijital tekno-kültürün açtığı alan, kitabi ve senkretik kaynaklar milenyum kuÅŸağına sahih ve sahici bir din anlayışı, Ä°slami bir toplum ve devlet mekanizması teÅŸekkül ettirme imkanı saÄŸlıyor.
 
 
Müellif: Ercan Yıldırım / Kaynak: Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.