Sosyal Medya

Kürsü

Mehmet Salkım'ın kaleminden: Göz Ağrısı

Seni kollarıma verdiklerinde küçücüktün; bakışların donuk, rengin birazcık soluktu. Benim için zor olmadı; ufak dokunuşlarla kendine gelmiştin. Tebessüm bahçesini andırıyordu; sevimli bir görünüme kavuşmuştu çehren.



DoÄŸumunu hatırlamıyorum; o heyecanı yaÅŸamak bana nasip olmadı. Halbuki o masada olmayı ne kadar çok arzu ederdim. Olsun... Benim için sen Üstad'ın Büyük DoÄŸu'su, Mona Rosa’nın DiriliÅŸ'i, Yedi Güzel Adam'ın Mavera’sıydın.

Kapıkulu olduÄŸumun farkındaydım; fakat gönül bu, padiÅŸah için ÅŸehzade ne ise sen de benim için oydun.

Dalları ve yaprakları ile köklü bir aÄŸacı gagasıyla yerinden söküp gökyüzüne yükselen minik beyaz güvercinle mesaj veriyordun kardeÅŸlerimize; inanırsan her ÅŸey "Sana teslim olacak!.." diye haykırıyordu sesin. Ä°çinde gizlediÄŸin cevherin farkındaydık; dürüstlük, adalet, hakkaniyet, birlik, beraberlik, kanaat, azim, cesaret ve kısaca örnek tüccar olmanın yollarını gösteriyordun çizgilerinle bize.

Göze gelmiÅŸ büyümüÅŸtün; kısa sürede kabına sığmayan genç bir delikanlı oluvermiÅŸtin. Ziyaretlerimizde adeta ayrılmaz bir parçamız gibiydin. Kendimizi anlatmakta zorlandığımız anlarda anında devreye girip bizi tanıtıyordun resmi zevat ile akademisyenlerimize. Takdir dolu bakışlarla süzüyorlardı seni. Ä°ftihar kaynağımız olmuÅŸtun; onur duyuyorduk seninle.

Geziler, ziyaretler, panel, konferans ve seminerler, müzakere toplantıları, iftar, piknik, eÄŸitim ve atölye çalışmaları... Kısaca bize dair haberlerin hepsi sendeydi. “Helal kazancın adil bölüÅŸümü” için "Asgari Geçim Ücreti"nin en az ne kadar olması gerektiÄŸini hatırlatıyordun senede bir iÅŸverenlerimize.

Sermaye sahipleri ilk defa senden duyuyordu “Hak eksenli bir iÅŸ hayatı”nı. "Ahlâk" müslüman iÅŸ adamlarının markası olmalı diyordun. Ä°ÅŸ birliÄŸinin mükemmelliÄŸine vurgu yapıyordun kafamızı patlatırcasına. Küçücük olsun benim olsun deÄŸil, "Büyük olsun, bizim olsun!.." sloganıyla ortaklığı teÅŸvik ediyordun giriÅŸimcilerimize.

Bazen geçmiÅŸten günümüze ahlâk köprüsü olan numune-i imtisal asırlık çınarlarımızın hatıralarından örnekler veriyor; soÄŸuk kış geceleri kasabaya uÄŸrayacak son trenden inmesi muhtemel yabancı bir yolcunun kapısını çalabileceÄŸi "Işığı yanan evler"le çıkıyordun karşımıza. Bazen de bizim Miskin Yunus, KaracaoÄŸlan ve "Tut atalar sözün kalb-i selim ol" diyen Nedîm gibi ÅŸairlerimizin dizeleriyle dokunuyordun kalbimize.

Kavga, dövüÅŸ, kahkaha muhabbet derken üç yılın sonunda "Bu kadar yeter!" dediler... Haksız sayılmazlardı... Öyle ya eÅŸyanın tabiatı bu, deÄŸiÅŸim kaçınılmazdı. Köhne bir medresede ömür boyu sadece emsile, bina, avamil ile nereye kadar?.. Vakti zamanı geldiÄŸinde rahle de deÄŸiÅŸmeli, yırtık kaplı kitap ile kisve de... O gün sana ait ne varsa tıka basa bir CD'ye yükledik; arkalarına bakmadan alıp götürdüler.

Yıllar yılları kovaladı; koyduÄŸum kırmızı tuÄŸlalar toprak altında kaldı. Bir rüyaydı geçti gitti, hepsi birer mazi oldu. Bazen diyorum boÅŸver, her ÅŸey geçer. Hayat bu, bazen ağıt bazen sükutla geçer. Gönüllere ÅŸenlik olan muhabbet kalır baki. Bir gün gelir musallaya, helalleÅŸir o da geçer.

Mehmet AktaÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.