Sosyal Medya

Savaş Barkçin'in kaleminden: Fikri nasıl yükseldi?

Fikri'nin başkana tezviratları semeresini üç ay içinde verdi. Başkan ondan duyduklarına dayanarak muhasebe, zabıta ve imar işleri müdürlerini görevlerinden almıştı. Artık kimi görevden alacak veya atayacak olsa önce Fikri'ye danışıyordu. Tabii Fikri evvelden adamlara gidip onlar için referans olacağını haber veriyor, herifler de atandıkları zaman kâh hediyeler, kâh masraflarını çekerek Fikri'ye yan çıkıyorlardı.



Telefon çaldığında Fikri dükkânının kepenklerini indirmek üzereydi. Maltepe Pazarı'nda küçük bir ikinci el cep telefonu dükkânıydı burası. Elindeki asma kilidi yere bıraktı. Beline uzandı. Kemerine takılı kılıftan takoz gibi telefonunu itina ile çıkardı. Ekranına baktı. Hamdi abi arıyordu. "Buyur abi" dedi. Hamdi: "Fikri meraba, neredesin?" "Dükkânı kapatıyordum abi." "Haaa, tamam, kapat da bizim kahveye gel. Haberlerim var sana. Acele et, tamam mı?" Fikri heyecanlandı. "Yoksa?" Yoksa Hamdi abi müjdeyi mi verecekti? Kalbi güm güm atmaya baÅŸladı. Hemen kepenkleri indirdi. Kilitleri halkalara taktı. EÅŸiÄŸe bıraktığı portföyü kolunun altına sıkıştırdı. Otobüs durağına koÅŸtu. Demetevler otobüsüne yetiÅŸti. Kırk beÅŸ dakika sonra Demet'te Erenler Kahvesi'ndeydi. Hamdi, her zaman olduÄŸu gibi televizyonun tam karşısındaki masaya tek başına kurulmuÅŸ, günlük gazeteye gömülmüÅŸ, bilmem kaçıncı kere hatmediyordu. Fikri koÅŸar adım masaya geldi. "Hamdi abi selamun aleyküm" dedi. Hamdi gazeteyi yüzünden indirdi: "Ooo Fikri gel gel, aleyküm selam" dedi.

Fikri hemen oturdu. Hamdi iki çay söyledi. Fikri'ye heyecanla "Belediyedeki iÅŸin tamam gardaşım." dedi. Belediyenin baÅŸkan yardımcısı Fikri ve Hamdi gibi Haymanalıydı. Hamdi adamı tanıyor, uzun süredir Fikri'yi iÅŸe alması için ricada bulunup duruyordu. Nihayet bugün öÄŸleden sonra adam Hamdi'yi aramış, iki gün sonra Fikri'yi makamına beklediÄŸini söylemiÅŸti. Fikri yerinden fırladı, kendinden üç yaÅŸ büyük Hamdi'nin ellerine sarıldı. "Abi, Allah razı olsun senden. Valla çok sevindim. Åžey mi, masa başı iÅŸi mi acaba?" Hamdi sırıtıyordu. "Masa başı, masa sonu bilmem. Devlet iÅŸi ya, gerisini boÅŸ ver! Hadi hayırlı olsun" dedi. Fikri iki gün sonra sabah yedide daha ortada kimsecikler yokken belediye binasının önüne dikeldi. Evdeki tek takım elbisesini giymiÅŸti. Bu parlak gri renk takımı ve bordo naylon gömleÄŸi Ä°tfaiye Meydanı'ndan almıştı. Ortaokula giderken giydiÄŸi siyah kravatını da takmıştı. Mesai saati baÅŸlayana kadar onu içeri koymadılar. Saat sekiz buçukta kapıdaki güvenlik "Hadi geç" deyince Fikri asansörü boÅŸ verdi, merdivenlere koÅŸturdu. Nefes nefese dördüncü kata çıktı.

BaÅŸkan yardımcısının makamını saÄŸa-sola telâÅŸla sorarak buldu. Orada sahte sarışın bir sekreter oturuyordu. Selam verdi, içeri girdi. Sekreter Fikri'ye oturacak sandalye gösterdi, bir çay söyledi. Fikri kırk beÅŸ dakika bekledi. Nihayet sekreter, Fikri'ye baÅŸkan yardımcısının içeride beklediÄŸini söyledi. Fikri zıpkın gibi ayaÄŸa kalktı, önünü ilikledi ama yanlış sırada... Makam odasının kapısına üç adımda vardı. Dev kapının her tarafı deri kaplı olduÄŸu için tıklatacak yer bulamadı. Ä°ÅŸaret parmağını bükmüÅŸ, kafasını kapıya yaklaÅŸtırmış, kapıda tıklatacak ahÅŸap bir yer arıyor ama bulamıyordu. O böyle aranıp durunca sekreter: "KardeÅŸim hadi girin, baÅŸkan beyi bekletmeyin ama!" diye kızdı. Fikri parmağı bükülü vaziyette kaldı. Ama kapıyı mutlaka vurmalıydı. Çaresi kalmayınca kafasını kapının çerçevesine vurdu. "Güm" diye bir ses çıktı. Ä°çerden "gel" sesi gelmesini bekledi, gelmedi. Merakla sekretere baktı. Kadın sinirli bir ÅŸekilde kafasını kapıya doÄŸru sallıyor, gözleriyle sanki "Açsana be!" diyordu. Fikri sonunda kapı kolunu çevirdi. Kapı açıldı. Ä°ÅŸte baÅŸkan yardımcısı koskoca masasının arkasında oturuyordu.

Fikri iki büklüm, ördek adımlarıyla adamın yanına kadar gitti. Masayı da geçti, adamın oturduÄŸu tepesi ve kolçakları beÅŸ beden büyük koltuÄŸun yanına kadar geldi. Rükû vaziyeti aldı, aklınca adamın elini öpecekti. Eline uzandı ama baÅŸkan yardımcısı hızla elini çekti: "Gerek yok, geç geç bakıyim ÅŸuraya." diye masanın önündeki koltuÄŸu iÅŸaret etti. Fikri rükû vaziyetini bozmadan topuk üzere geri dönüÅŸ yaptı. DüÄŸmelerini çözmeden koltuÄŸa iliÅŸti. GöbeÄŸi ceketin düÄŸmelerini neredeyse patlatacaktı. BaÅŸkan yardımcısı önce Hamdi'yi nereden tanıdığını sordu. Fikri, "Mahalleden abimiz olur." dedi. BaÅŸkan yardımcısı Haymanalı olup olmadığını sordu. Fikri gururla "Evet baÅŸkanım." dedi. BaÅŸkan yardımcısı "Güzel," dedi, köyünü sordu, Fikri söyledi. BaÅŸkan yardımcısı: "Fikri, artık burada baÅŸlıyorsun. Aman yüzümü kara çıkarma. Güzel güzel çalış tamam mı?" dedi. Fikri: "Ne demek hemÅŸerim, pardon baÅŸkanım, evvel Allah it gibi çalışırım." dedi. Adam yüzünü ekÅŸitti: "Bak hele, ne iti yav?! Adam gibi çalış iÅŸte." dedi.

Fikri: "Kusura bakmayın, ÅŸeyime geldi. Allah sizden razı olsun baÅŸkanım. Siz ne emrederseniz yaparım. Öl deyin, valla geberirim." deyince adam memnuniyetsiz bir yüz ifadesiyle masasına doÄŸru eÄŸildi: "Ne ölmesi yav! Alt tarafı makamın çay, çorba, getir-götür iÅŸlerine bakacan. Ölmek de neymiÅŸ?!" dedi. Fikri masa başı görev olmadığını duyunca biraz bozulmuÅŸtu. "Anlayamadım efendim, ne buyurdunuz?" dedi. Adam: "Burada sekreter hanıma yardım edecen diyom. Getir-götür iÅŸleri iÅŸte. Yardım edecen." dedi. Fikri kalakaldı. "Peki, tabii, nasıl isterseniz, saÄŸ olun." gibi kelimeleri kekeleyerek heceledi. Adam: "Åžimdi sekreter hanıma git, o sana yapacaklarını anlatır. Hemen baÅŸla. Hadi göreyim seni." dedi. Fikri hemen o gün vazifesine baÅŸladı. BaÅŸkan yardımcısının ziyaretçilerine çay-kahve getiriyor, onun ayakkabılarını boyatıyor, elbiselerini kuru temizlemeciye götürüyordu. ÖÄŸle ve akÅŸam yemeklerini makam ÅŸoförüyle beraber gidip pideciden, kebapçıdan paketletip getiriyor, tepsi üzerine itinayla tabaklara dizerek baÅŸkan yardımcısına ve hiç bitmeyen misafirlerine ikram ediyordu

BoÅŸalan tabakları tepsiye yükleyip yıkanması için çay ocağına götürüyordu. Fikri saygılı bir insandı. Makam sahibi herkese hürmeti vardı. Önünü iliklemeden bir ÅŸube müdürünün bile önünden geçmezdi. Ürkek ve mahcup bir ceylan gibiydi. Makam sahibi kim ne dese "Tabii, mutlaka öyledir efendim." demeyi ihmâl etmezdi. Bundan olsa gerek daha üç ay geçmeden sadece baÅŸkan yardımcısının katında deÄŸil iÅŸi gereÄŸi gittiÄŸi kantinden tutun muhasebeye, ÅŸoförler odasından güvenlikçilerin odasına kadar ÅŸöhret yapmıştı. Fikri, Hamdi abisini de unutmamıştı. Ä°lk maaşıyla ona Kızılay'daki her altı ayda bir ismi deÄŸiÅŸen büyük maÄŸazadan ışıltılı, ayna tadında bir takım elbise almıştı. Hamdi hediyeyi alınca giydi, pek beÄŸendi. Fikri'ye anlamlı anlamlı bakarak: "Yav bizim karı bunu görünce akÅŸam parçalar beni ha! Hani bana diye yani…" diyerek sinyali çaktı. Fikri sinyal alan bir insandı. Ertesi akÅŸam mesai dönüÅŸü kahveye uÄŸradı. Elindeki hediye poÅŸetini Hamdi'nin masasına bıraktı.

Hamdi: "Aaa, bu ne yav Fikri?" dedi. Hamdi: "Abi, yengemiz için" dedi. Hamdi poÅŸetin içine baktı ki hediyelik sarılmış kıyafet türü bir ÅŸey vardı. Sırıtarak: "Ulan ne zahmet ettin be! Beni de karıyı da hediyeye alıştıracan ha!" dedi. Fikri kibarca Hamdi'ye tekrar minnetini ifade edip oradan ayrıldı. Hamdi ve karısına artık her ay çeÅŸit çeÅŸit hediyeler alıyordu. Bir sene geçti. Fikri bu arada baÅŸkan yardımcısını taklit ederek pos bıyığını ülkücü bıyığına çevirmiÅŸ, gümüÅŸ yüzük takmaya baÅŸlamıştı. Patronu sayesinde cuma namazlarına gitmeye de baÅŸladı. BaÅŸkan yardımcısının önünden koÅŸarak camiye hızla girer, ilk safa kadar millete yara yara, omuzlarına vura vura öne geçer, yol açardı. Kızanlara "Eee, devlet adamı geliyor! Susun da adam görün." derdi. Fikri, her sabah patronu gelmeden önce binanın ana kapısının önüne çıkar, çevredeki herkesi fırçalayıp "Sayın baÅŸkanımız geliyor. Lütfen yolu açalım! Lütfen ama lütfennnn!" diye bağırırdı. BaÅŸkan yardımcısı ana kapıdan girer girmez namazda imiÅŸ gibi bir huÅŸû ve huzû içinde millete bile böyle bağırmaya devam ederdi.

BaÅŸkan yardımcısı binada olmadığı zamanlarda ise kat kat gezer, dedikodu toplardı. Çünkü Fikri sosyal bir insandı. Her müdüre yanaşıp güvenlerini kazanmış, onların aÄŸzından aldığı lâfları, eleÅŸtirileri iki katına çıkarıp baÅŸkan yardımcısına jurnalleyerek adamın belediyedeki anteni hâline gelmiÅŸti. Kim kimi seviyor, kim kimi övüyor, kim kime sövüyor hepsini biliyordu. Ama bilmiyormuÅŸ gibi yapıyordu. Fikri'nin ÅŸöhreti belediyede yayılmıştı. Åžöhretini duyan belediye baÅŸkanı bir gün onu çağırttı. Fikri koÅŸarak makama gitti. BaÅŸkanın makamına girmek onda büyük bir heyecan yaratmıştı. Kolu, omzu gayri ihtiyari oynayıp duruyordu. BaÅŸkan onun bu hâlini görünce gülmeye baÅŸladı. Fikri'ye kendi yanında çalışmasını istediÄŸini söyledi. Fikri her zamanki ürkekliÄŸiyle "Emredersiniz baÅŸkanım. Benim için onur olur, ÅŸeref olur. Allah birinizi bin etsin. Başımızdan eksik etmesin. Siz olmasanız Allah korusun, belediye ne hâle gelir?" dedi. Son cümlesi kasıtlı bir fitne kıvılcımıydı. BaÅŸkan mesajı hemen anladı. Niye öyle söylediÄŸini sorunca Fikri bir döküldü pir döküldü.

Daha önce çalıştığı baÅŸkan yardımcısının gönül iÅŸlerini, rüÅŸvet aldığı müteahhitleri, baÅŸkan aleyhinde atıp tutan müdürleri sanki aÄŸzından kaçırıyormuÅŸ gibi bir çırpıda anlattı. BaÅŸkanın yüzü duyduklarından giderek asıldı. Fikri'ye "Tamam tamam, sen bunları bırak da sekreter hanıma git. O sana yapacaklarını anlatır" dedi. Fakat baÅŸkan, bildiklerinden daha fazlasını ondan duyduÄŸu için nem kapmıştı bir kere. O günden sonra Fikri baÅŸkana ne zaman çay veya yemek getirse baÅŸkan ona, "Eee, kim n'apıyor, ne söylüyor, anlat bakalım Fikri." diyor, Fikri'nin zengin yorumlarıyla son dedikoduları alıyordu. Fikri'nin baÅŸkana tezviratları semeresini üç ay içinde verdi. BaÅŸkan ondan duyduklarına dayanarak muhasebe, zabıta ve imar iÅŸleri müdürlerini görevlerinden almıştı. Artık kimi görevden alacak veya atayacak olsa önce Fikri'ye danışıyordu. Tabii Fikri evvelden adamlara gidip onlar için referans olacağını haber veriyor, herifler de atandıkları zaman kâh hediyeler, kâh masraflarını çekerek Fikri'ye yan çıkıyorlardı. Fikri'nin baÅŸkan üzerindeki etkisini haber alan müteahhitler ve tedarikçiler de Fikri'ye yanaÅŸtılar.

Onu akÅŸamları lüks lokantalara götürüyor, pavyon masraflarını da çekiyorlardı. BaÅŸkan cuma namazına nereye gidecekse Fikri onlara önceden telefonla haber veriyor, onlar da namaz çıkışlarında baÅŸkanla iÅŸ konuÅŸuyorlardı. Bu dostluk elbette karşılıksız deÄŸildi. Müteahhitlerin arka çıkmaları sayesinde Fikri iki sene sonra Demet'te kiracı olduÄŸu otuz yıllık daireden taşındı. Çukurambar'da müteahhitlerin ortak hediyesi olan yüz altmış metrekare lüks bir daire satın almıştı. Fikri bu arada dinden-imandan da zerre taviz vermiyordu. YediÄŸi herzelerin hepsini belediye baÅŸkanı ve müdürlerin de aynısını yaptıklarını söyleyerek hak görüyordu. "Bunlar baÅŸkasına haram, bize helâl arkadaÅŸ. Devlette böyle ÅŸeyler olur. Harp hiledir." diyordu. O sabah Fikri belediye binasına yine erken geldi. Kapının kenarında hazır olda duran güvenlikçileri selâmladı. Asansöre bindi, dördüncü katta indi. Koridorda odasına doÄŸru yürürken bir yandan da düÅŸünüyordu. Belediyede iÅŸe giriÅŸinden beri üç sene geçmiÅŸti. Bu kısa sürede büyük iÅŸler baÅŸarmıştı.

Yolunu okumadığı kitaplardan, kapısından geçmediÄŸi üniversiteden deÄŸil, babasının bir nasihatinden çizmiÅŸti. Babası bir gün evde otururlarken ona bir kaç cümle etmiÅŸti. Ne demiÅŸti rahmetlik? "OÄŸlum, bal tutan parmağını yalar. UyaroÄŸlu ol. El öpmekle dudak eskimez. Devlet olmak istiyorsan devlete kapılan. Gemisini yürüten kaptan evlâdım. Bil ama bilmiyor görün. Bizim millet bilmiÅŸten hoÅŸlanmaz. Senin üstündeki her adam bir basamaktır. Vaktini kolla, vakti geldi mi üstüne bas geç. DüÅŸenin dostu olmaz. Bi' tekme de sen vur geç." Fikri'nin zihninde bu hikmetli sözler çınlarken gözleri yaÅŸardı. Babasının ruhuna bir Fatiha okudu. Sonra gözlerini sildi. Makam odasının kapısına varmıştı. "Hadi bismillah" dedi, kapıyı açtı, içeri girdi. Kapı kapandı. Deri kaplı makam kapısının üstüne vidalanmış parlak pirinç levhada "BaÅŸkan Yardımcısı Fikri Fırtına" yazıyordu.

Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.