Sosyal Medya

Akif Emre Arşivinden: Bir fili öldürmek üzerinden sömürgecilik

Dünyada daha çok 1984 romanı ile tanındı George Orwell. 'Bir Fili Öldürmek' üzerinden sömürgecilik, beyaz adam, yerli halk arasındaki insani gerilimi anlatan öyküsü, birey olarak sömürgecinin iç dünyasını anlatan müthiş bir metindir. Yine bunun devamı sayılabilecek “Burma günleri” tam anlamıyla sömürgeci kibrin toplumsal ve ekonomik yansımalarını ustaca ele alır.



Dünyada daha çok 1984 romanı ile tanındı George Orwell. Bir distopya olarak tahayyülündeki modern devlet-iktidar ve medya ilişkileri, toplum üzerindeki hegemonyayı pekiştirme yöntemleri öngörü olarak hayli çarpıcıydı... Orwell'in bir distopya (karşı ütopya) örneği olarak edebiyatta yerini alalı epey oldu. Ancak onun daha da önemsenmesi gereken, hatta bugün Ortadoğu'da yaşananlara ışık tutması anlamında yazdıkları gölgede kaldı. Eleştirel bakış açısıyla modern Batı uygarlığını içerden okuyan biri olarak ufuk açıcı metinler kaleme aldı.
 
Muhalif bir edebiyatçı olarak, onun 'Bir Fili Öldürmek' üzerinden sömürgecilik, beyaz adam, yerli halk arasındaki insani gerilimi anlatan öyküsü, birey olarak sömürgecinin iç dünyasını anlatan müthiş bir metindir. Yine bunun devamı sayılabilecek “Burma günleri” tam anlamıyla sömürgeci kibrin toplumsal ve ekonomik yansımalarını ustaca ele alır. Arada kalmış, uyumsuz bir beyaz adamın ait olduğu toplum, devlet ve ötekilerle ilişkisi, çelişkiler ve ekonomik çıkarlar, sömürgecisine hayran yerli unsurlar...
 
George Orwell'in yaşamakta olduğumuz süreçle bir şekilde ufuk açıcı olabilecek bir erken öngörü, çözümleme örneği olarak “Katolonya'ya Selam” kitabı bölgemizde yaşananları anlamak için de şaşırtıcı çözümlemeler içeriyor. İspanya iç savaşına bir milis olarak katılan Orwell'in gözlemleri, analizlerini okurken ustalıkla yaptığı çözümlemelerinde ister istemez bugüne dair göndermeler, bağlantılar bulabilmek daha da anlamlı geliyor.
 
Oysa kitap İspanya iç savaşına katılmış bir savaşçı olarak kendi deneyimleri ve siyasal gözlemleriyle alakalı. İspanya iç savaşından seksen yıl sonra üstelik Ortadoğu'da yaşananlar arasında nasıl bir benzeşim kurulabilir? Sonuçta büyük romanları kalıcı kılan, klasikler arasına alan da yaşanmışlıkları insan çözümlemelerini belli bir coğrafya ve zamanı aşarak ortak insanlık durumuna dair ipuçları verebilmesidir. Orwell'in Katalonya cephesinde yaşadıkları cephede çarpışan taraflar ideolojik mücadelelerle bugün yaşadıklarımız arasında doğrudan hiç alaka yok. Ancak savaşanlarla savaşı yönlendirenler arasındaki ilişki, ölümü göze alarak İngiltere'den gelmiş bir yabancının yaşadıkları, onu cepheye gönderen motivasyon... Farklı zaman ve coğrafyalarda özellikle sol direniş edebiyatında bunun bol miktarda örnekleri var. Ancak bir yabancı olarak dışarıdan bakabilmesi, içerdeki çelişkileri görebilmesi, büyük resmi erkenden görüp oyundan çekilmesini bilen bir düşünür-romancının çözümlemeleri karşısında yeni ufuklar açılabiliyor. Üstelik ölmeye değer bulduğu bir ideal uğruna savaşırken yaşadığı derin çelişkiler karşısında bir yabancı savaşçı açmazları...Siyasal gözlem ve çözümleme yapmadan önce, doğruları adına ölümü göze almış bir savaşçının iç dünyası ile fikriyatındaki sarsıntıları okurken ortak çok şey bulabiliyorsunuz.
 
Devrimci bir heyecan ve büyük umutla savaşa katılan yazar kısa zamanda cephede savaşanlarla cephe gerisindeki siyasetçiler arasındaki çelişkiyi fark edecektir. Barselona'da anarşistlerle Komünistler birbirini tasfiye etmek için silahlı çatışmaya bile girerken cephede olup bitenden habersiz gençler faşistlere karşı kurşun sıkmaktadır.
 
Her iç savaşta yaşanan benzer çelişkileri resmederken “devrimin” Sovyetler eliyle nasıl sağcılaştırıldığını, batılı medya eliyle de nasıl algı haberciliği yapıldığını çok titiz bir analizle ortaya koyuyor. Silah veren Sovyetler Franko karşıtı cepheyi istediği gibi şekillendiriyor, medya hâkimiyetini elinde tutan Batılılar da savaşı bir demokrasi, diktatörlük mücadelesi olarak sunuyor. Oysa dünyanın dört bir tarafından gelen uluslararası gönüllüler ne farklı ütopyalar, devrim hayaliyle ordadır. Ve dün faşistlerin safındayken ertesi gün devrimcilere geçen İspanyol gençlerinin trajik çelişkisi...
 
Sonuç olarak silahı veren savaşın hedefini ve rengini de değiştiriyor. Büyük devrimci idealler uğruna savaşmak için gelmiş, ölümüne savaşmış yabancı gönüllüler bir anda cepheleri dağıtılarak kendilerini devrim hapishanelerinde buluşunun düş kırıklığıyla dolu hikayesi. Ve Orwell'in kılpayı bu kapandan kaçışı ya da kaçırılışı... Bu satırları okurken bir iç savaşın nasıl yön değiştirebileceği, hangi güç ilişkilerinin kimleri tasfiye edip hangi dengelere oynayabileceğinin roman tadında keşfi hiç de anakronik durmuyor.
 
Suriye iç savaşını, IŞİD'i, biraz Irak'taki çatışmaları bulursunuz Orwell'i okurken. İspanyaya gelen Avrupalı savaşçılarla, Avrupa'dan Ortadoğu'ya gelen savaşçılar insan tipi, ideolojisi farklı da olsa iç savaşın siyasetinin mantığı benzer şekilde işliyor.
 
Söz eskilerden açılmışken biraz da tarihimize gidip, Türkiye'de olup bitenleri ve olması muhtemel gelişmelerin en azından psikolojisini anlamak açısından Avlonyalı Ekrem Bey'in anılarını da okumak yararlı olmaktan öte anlamlar taşıyor. Osmanlı'dan kopan ilk Müslüman kavim olarak Arnavut milliyetçiliğini sosyal ve psikolojik arka planı, siyasal hatalar ve âdeta zorlana zorlana gelen isyan. İttihatçıların iktidar kibri, Arnavut milliyetçilerinin tam olarak ne istediklerini bilmedikleri bir etnik dava ve Müslüman halkın hoşnutsuzluğu ile çığırından çıkan süreç.
 
Tekrarlamakta yarar var, tarih dünü öğrenmek için değil geleceğimizi keşfetmek için okunur.
 
Yenişafak-Arşiv (Ocak 2016)
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.