Sosyal Medya

Akif Emre Arşivinden: Müslümanca duruş ve sağcılaşma arasındaki tezat

Müslümanca duruş ile sağcılaşma arasındaki derin çelişki, başka terminolojilere sığınılarak, başvurularak ifade edilmeye çalışılsa da muhteva ve öz olarak uzlaşmaz bir zıtlık barındırıyor.



StatükolaÅŸan her düÅŸünce dinamizmini kaybeder. Statükoya eklemlenen her hareket umut olma kabiliyetini yitirir.
 
Teklif sahibi olmak, sorumluluÄŸu da yüklenebilmek demektir. Çözüm üretmek; dinamik, temelli bir düÅŸünce sistematiÄŸine, ahlaki bir erdeme ve adalet duygusuna sahip olmayı gerektirir.
 
Statükoya eklemlenmek, eski köke payanda olmayı kabullenmek demektir.
 
Alternatif bir hareket, düÅŸünce ‘devletleÅŸtikçe’ dinamizmini kaybeder. Devlet denilen müesses nizamla özdeÅŸleÅŸtikçe muhalif olma yeteneÄŸini, refleksini, yani alternatif olma imkanını kaybeder.
 
Türkiye’de Müslüman bilinciyle, iÅŸgal ettiÄŸi yerin farkında olarak, bu memlekette, yeryüzünde kendini konumlandırma iddiasındaki her fert, her hareket, her düÅŸüncenin yüzleÅŸmek zorunda olduÄŸu temel meselelerden biri, güç ve iktidar olgusu karşısındaki tutumudur. Güç ve iktidarın salt ekonomik ve siyasal pozisyonla alakalı olmadığı göz önüne alındığında bu durum temel insanlık sınavından baÅŸka bir ÅŸey de deÄŸildir.
 
Özelde Türkiye’deki Müslümanların farkına varması gereken husus memleket meseleleri ile statükonun, devletle memleketin birbirine karıştırılması, birinin diÄŸeri yerine ikame edilmesidir. Daha açık konuÅŸmak gerekirse Türkiye’de devlet karşısında Müslüman olmanın bilincinde olarak bir duruÅŸ sergilemekle genelde sistemle, statüko ile özdeÅŸleÅŸmeyi, eklemlenmeyi anlayanlar çoktur ve bunun böyle anlaşılması için de bizzat müesses nizama yön verenlerin çabaları söz konusudur. Devlet ve devletli olmak, çözüm sahibi olmakla statükoya eklemlenmek, nihilist bir itirazla muhalif olmak, yıkıcı bir anarÅŸizmle alternatif olmanın birbirine karıştırıldığı bir zaman aralığındayız.
 
Memlekete sahip çıkmak, memleket meselelerine dair söz sahibi olmak yerine devlete eklemlenmek, statükolaÅŸmak ayartıcı, ayartıcı olduÄŸu kadar da çürütücüdür.
 
Bu memlekette müslümanca yaÅŸamak ve teklif sunmak aynı zamanda hem görünür planda hem metafizik planda muhalif olmayı gerektirir. Muhalif olmayı nihilist bir karşı duruÅŸla karıştıranlar muhalif olmanın aynı zamanda alternatif olma yükümlülüÄŸünü de omuzlarına yüklediÄŸinin farkına varmayanlardır. Muhalif olma imkanını elden çıkaranlar aynı zamanda alternatif olmaktan da gönüllü vazgeçenlerdir.
 
“Zorunlu ahlakilik” ve erdemlilik bahsinde, Müslümanı statükonun çürümüÅŸlüÄŸünden uzak tutan siyasal duruÅŸ, metafizik bir gerilim alanı olarak “dünyalık güç-iktidar” tutkusundan sıyrılmayı, ilkelerin zorunluluk zırhına büründürülmüÅŸ dünyevileÅŸmeye kurban edilmemeyi gerektirir.
 
Bu halin en müÅŸahhas biçimde kendini gösterdiÄŸi siyasal tavır saÄŸcılaÅŸmaktır. Çürütücü bir statüko derinleÅŸmesiyle ortaya çıkan bu durum sadece politik konum ve güç iliÅŸkileriyle sınırlı deÄŸil; bilakis düÅŸünüÅŸ biçimi, hatta ahlaki bir tutumdur.
 
Müslümanca duruÅŸ ile saÄŸcılaÅŸma arasındaki derin çeliÅŸki, baÅŸka terminolojilere sığınılarak, baÅŸvurularak ifade edilmeye çalışılsa da muhteva ve öz olarak uzlaÅŸmaz bir zıtlık barındırıyor.
 
SaÄŸcılaÅŸmanın alternatifi solculaÅŸmak olmadığı gibi Müslümanlık da zorunlu olarak saÄŸcılaÅŸmayı iÅŸaret etmez. Bilakis Müslümanca bir duruÅŸun içini boÅŸaltan, pelteleÅŸtiren, gelecek umudunu karartan “bir dil” ve ruh halidir.
 
Tüm bu genellemelerin bugünün dünyasında, yaÅŸadığımız zaman diliminde bir karşılığının olması beklenir.
 
Dünya sistemi açısından, bu sistemin cari sosyo-politik, sosyo-ekonomik deÄŸerleri açısından Ä°slami düÅŸünüÅŸ biçimi uzlaÅŸmaz bir muhalefeti iÅŸaret eder. Kutsanan mutlak bir deÄŸiÅŸim anlayışının efsunlaması altında Marksçı sürekli deÄŸiÅŸim anlayışının neo-liberal düzeye entegre edildiÄŸi bir dünya sistemiyle Ä°slamcılığın uzlaşır hali olamaz elbette. UzlaÅŸanların, sisteme entegre olmayı baÅŸarı sayanların da Ä°slamcılık ya da alternatif olma iddiasıyla baÄŸdaşır yanı olamaz elbet.
 
Türkiye özelinde Müslüman hüviyeti haiz insanların müesses nizamda iÅŸ yürütmesi, devletliler katında olması ile bunun Ä°slamcılık iliÅŸkisi; ölçülerin karıştığı, pragmatizmin ve siyasal rekabetin zirveye çıktığı bir vasatı oluÅŸturuyor.
 
Ä°slami tutum adına bir dönem en radikal iddialara, zihinleri biçimlendiren yazılara imza atanların bile kiÅŸisel çıkarlarından dolayı olmasa bile devletli olmanın ayartıcı iÄŸvasına kapılmaları tam da bu dönemin alamet-i farikası olarak düÅŸünce tarihine geçecektir. Statükoyla özdeÅŸleÅŸerek saÄŸcılaÅŸan, artık devletliler nezdinde kalem oynatan, iÅŸ eyleyen kalem erbabının ve sivil yapıların kamburu sırtlanma ya da gönüllü eski köke payanda oluÅŸ halleri etrafımızda bolca görülmeye baÅŸladı. Hayra alamet deÄŸil.
 
 
Yenişafak- 29 Kasım 2014

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.