Sosyal Medya

Dücane Cündioğlu: Ey talib büyüklenme, akşamı olan bir günsün sen

Amiş Efendi de, "Cenab-ı Hakk zatı gereği (bizatihi) en büyüktür. Başkasına nisbetle değil!" der. (Bu, şerhi uzun sürecek bir bahistir.) Kullarına gelince, insanoğlu bir damla sudan yaratılmıştır. Büyüklükleri de, küçüklükleri de bizatihi olmayıp li-gayrihidir, kendi kendine değil, başkasına nisbetledir.



KiÅŸinin kendisinde en deÄŸerli, pek deÄŸerli, çok deÄŸerli gördüÄŸü ÅŸeyleri baÅŸkalarına göstermek için didinmesi, yani zenginliklerinin (!) baÅŸkalarınca görülmesini tutkuyla arzulaması pek sıhhat alâmeti deÄŸildir.
 
GösteriÅŸ yapmak ayıptır. Daha doÄŸrusu bir zamanlar gösteriÅŸ yapmak ayıptı.
 
GösteriÅŸin biraz abartılı formu olan "teÅŸhir" ise bir tür sapıklıktı. Ruh saÄŸlığının bozulduÄŸunun alâmetiydi yani.
 
Peki ÅŸimdi öyle mi?
 
Hayır! Bilâkis gösteriÅŸ yapmak, argo tabiriyle "caka satmak", neredeyse modern yaÅŸamın gereklerinden.
 
Eskiden bu hâllere "nisbet yapmak" denirdi. Nisbet yapmak, yani "Kendini bir benimle kıyasla da ne kadar zavallı olduÄŸunu anla!" yahut "Bir kendine, bir bana bak da benim ne büyük bir adam olduÄŸumu gör!" demeye çalışmaktı. Ve bu çok ayıptı. Çocukçaydı. Dahası kadıncaydı. Kadınların birbirlerine nisbet yapmaları, nedense (!) hoÅŸ görülür ama, erkek taifesinde bu tür tafralar hamlık, piÅŸmemiÅŸlik göstergesi olarak algılanırdı.
 
Åžimdiyse kocaman adamlar gece gündüz birbirlerine nisbet yapıyorlar; ve ayıplanmıyorlar. Sonradan görmelerin sıklıkla yaptığı iÅŸin adı ''gösteriÅŸ''. Ne garip ki artık gösteriÅŸ doÄŸal. Show.
 
***
Kibir ve tekebbür, "büyüklenme" demek. KiÅŸi, kendisini büyük hissedebilmek için baÅŸkalarına ihtiyaç duyar. BaÅŸkaları ne kadar küçükse, baÅŸkalarını ne kadar küçültebilirse, kendisinin büyüklüÄŸü o derece görünür hâle gelir.
 
Kibir ve tekebbürün nefsin çiÄŸliklerinden addedilmesinin nedeni, bu büyüklüÄŸün baÅŸkalarına nisbetle olmasıdır. BaÅŸkalarına nisbetle büyüklük. BaÅŸkalarına nisbetle, yani baÅŸkalarının küçüklüÄŸüne nisbetle...
 
AmiÅŸ Efendi''nin yanına bir molla gelmiÅŸ, "Efendim" demiÅŸ, "Biz müslümanlar Allahu Ekber derken Cenab-ı Hakk hakkında "O en büyüktür" demiÅŸ, yani onu baÅŸkasına nisbetle yüceltmiÅŸ, büyültmüÅŸ oluyoruz. Acaba bu baÅŸkası nedir, kimdir?" diye sormuÅŸ. (Büyük... Daha Büyük... En Büyük. Peki ama kime nisbetle?)
 
AmiÅŸ Efendi de, "Cenab-ı Hakk zatı gereÄŸi (bizatihi) en büyüktür. BaÅŸkasına nisbetle deÄŸil!" der. (Bu, ÅŸerhi uzun sürecek bir bahistir.)
 
Kullarına gelince, insanoÄŸlu bir damla sudan yaratılmıştır. Büyüklükleri de, küçüklükleri de bizatihi olmayıp li-gayrihidir, kendi kendine deÄŸil, baÅŸkasına nisbetledir.
 
"Nefsini bilen rabbini bilir." Yani nefsini bilen kendisinin bir rab olmadığını da bilir. Nefsini bilen, her ÅŸeyden evvel yüceltmesi, büyüklüÄŸünü idrak etmesi gerektiÄŸi zatın kendisi deÄŸil, Hakk olduÄŸunu da bilir.
 
Nefsi bilmek, kiÅŸinin aÅŸağıya bakıp yukarıda olduÄŸunu bilmesi demek deÄŸildir, aksine yukarıya bakıp aÅŸağıda olduÄŸunu bilmesi demektir. Nefsinin ne menem bir ÅŸey olduÄŸunu bildiÄŸi için de böbürlenmemesi, büyüklenmemesi demektir.
 
***
GösteriÅŸ ve teÅŸhir ham ervahın, yani piÅŸmemiÅŸ, olgunlaÅŸmamış nefislerin ÅŸânından.
 
Büyüklenme de öyle.
 
Ben... ben.... ben.... diyoruz hiç durmadan. Sanki bir an dursak, sanki bir an durup ''ben'' diyemesek, kendisine iÅŸaret ettiÄŸimiz ''benliÄŸin'' yok olacağını sanıyoruz. Kendimizi unutmamak, benliÄŸimizin avuçlarımızın arasından kayıp gitmesini önlemek için, benliÄŸimizin hep orada durup bizi beklediÄŸini duyumsamak için ben... ben... ben... diyoruz. Demek zorunda hissediyoruz kendimizi.
 
Hâl böyle olunca, elimizde neyimiz varsa ortalığa saçıyoruz, gösteriÅŸimizden, gösterdiklerimizden hareketle biteviye ''ben'' diyor, ne yapıp edip kendimize iÅŸaret etmenin bir fırsatını buluyoruz.
 
Görülmeye ihtiyacımız var. Bilinmeye yani. Görülmek, bilinmek istiyoruz. Sanıyoruz ki görüldükçe görüneceÄŸiz, göründükçe bilineceÄŸiz, bilindikçe varolacağız. SessizliÄŸe, yokluÄŸa, yalnızlığa, karanlıkta kalmaya tahammül edemeyiÅŸimiz bundan. Ne kadar çukurdaysak, kendimizi ne kadar aÅŸağıda hissediyorsak, o denli gösterme, gösteriÅŸ yapma, o denli büyüklenme ihtiyacı hissediyoruz.
 
Kısacası küçükler büyüklenir. Çünkü ihtiyaçları var. Büyüklerse tevazu gösterir. Evet, gerçekte büyükler küçüklenir.
 
"Dehr içinde hangi gün gördüm ki akÅŸam olmaya..." demiÅŸ ÅŸair.
 
Ey talib, hiç büyüklenme, en nihayet akÅŸamı olan bir günsün sen!
 
 
YeniÅŸafak-ArÅŸiv

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.