Sosyal Medya

Şükrü Hanioğlu: İstiklal Marşımız ırkçı mıdır?

"Irk"ın yaptığı atıflar alanında yaşanan değişimin ayrıntılarını bilmemek mümkündür. Buna karşılık, Birinci Meclis'in 1921'de millî marş olarak kabûl ettiği metindeki "kahraman ırkıma" ve "ırkıma yok izmihlâl" ifadelerinden "ırkçılık" türeterek otoriterlik savunusu yapmanın sadece bilgisizlikten kaynaklanmadığı ortadadır.



ÖÄŸrenci andı" ritüelini savunan siyasetçiler, son günlerde, Ä°stiklâl Marşı'nda açık "ırkçılık" vurguları bulunduÄŸu gerekçesiyle çok daha masum içeriÄŸe sahip olduÄŸunu düÅŸündükleri söz konusu yemine karşı çıkılmamasını talep etmektedir.
 
Ä°lk bakışta, "mugalatacehalet melezi" böylesi bir tezin çürütülmesinin gereksiz olduÄŸu düÅŸünülebilir. Buna karşılık, "millet" ve "millî" kavramlarında olduÄŸu gibi "ırk"ın da güncel anlamından yola çıkarak yapılan retrospektif yorumlar ciddî hatalara düÅŸülmesine neden olduÄŸu için konunun deÄŸerlendirilmesi yararlı olacaktır.
 
Yeni kavramlar, eski kelimeler
 
Modernlik sonrası gerçekliÄŸine cevap vermeye çalışan tüm toplumlarda görüldüÄŸü gibi Osmanlı entelektüelleri de deÄŸiÅŸim sürecinde yeni bir siyaset lisanı yaratmaya çalışmışlardır. Bu çerçevede "vatan," "millet," "kavim" benzeri kelimeler "yeni" kavramları tanımlama amacıyla kullanılmıştır. ÖrneÄŸin, kiÅŸinin "doÄŸup büyüdüÄŸü" yer anlamındaki "vatan" kelimesi çok daha geniÅŸ ve soyut bir kavramı dile getirmeye, "dinî cemaat"e atıfta bulunan "millet," "nation" karşılığı olarak istimâl olunmaya, "kavmiyetçilik" ise "milliyetçilik/ nasyonalizm"i ifade etmeye baÅŸlamıştır.
 
Bunun neticesinde aynı kelimeler farklı mânâlarda kullanılmış, Namık Kemal "vatan" ile yeni bir kavramı dile getirirken, Osmanlı gazetelerinde "ticaret için azimet buyurdukları Dersaadet'ten vatanları olan Manisa'ya avdet ettiler" benzeri açıklamalar yer alabilmiÅŸtir. Benzer ÅŸekilde "Osmanlı milleti" ile "Ermeni Katolik milleti" eÅŸzamanlı olarak kullanılabilmiÅŸ, Müslümanlar "millet- i merhume"nin mensubu olduklarını düÅŸünmüÅŸlerdir.
 
Damar, nesil, sülâle, soy, neseb, cins anlamları taşıyan "ırk" sözcüÄŸü de bu çerçevede deÄŸiÅŸik kavramlara atıfta bulunmaya baÅŸlamıştır. Bu Osmanlı toplumuna özgü bir geliÅŸme olmamıştır. Avrupa lisanlarında da benzer karşılıkları bulunan "race/ırk ('rasse/ırk' kelimesi Almancada ancak on sekizinci asırda kullanıma girmiÅŸtir)" Batı'da on altıncı asır sonrasında "millet" ve "milliyet"leri, Kant'ın "dört temel ırkı (Grundrassen)" ele alan 1775 tarihli eseri, Blumenbach'ın çalışmaları akabinde ivme kazanan fizikî/biyolojik antropoloji araÅŸtırmaları ve ilerleyen dönemlerde de Darwinizmin etkisiyle yeni kavramsallaÅŸtırmalara iÅŸaret etmeye baÅŸlamıştır.
 
Ancak Osmanlı ve Batı toplumlarında "ırk"ın eski anlamlarında da istimâli sürmüÅŸtür. ÖrneÄŸin, Türbedâr Ahmed AmiÅŸ Efendi, gençliÄŸinde Yanık Selvi (Sevlievo) BektaÅŸî dergâhına giderek Sadık Efendi'ye intisab etmek istediÄŸinde kendisine "oÄŸlum daha gençsin, vaktin gelince ırkı temiz birisi gelib seni bulunduÄŸun yerde irÅŸâd eder" cevabı verilmiÅŸtir.
 
Buna karşılık Jön Türk neÅŸriyatında Türklerin "ırk-ı asfer (sarı ırk)"a deÄŸil "ırk-ı ebyaz (beyaz ırk)"a ait olduÄŸu vurgulanırken, Yusuf Akçura "Üç Tarz-ı Siyaset" çalışmasında Osmanlı devletinin önündeki en anlamlı seçeneÄŸin "ırk esasına müstenid Türk milliyetçiliÄŸi" olduÄŸunu dile getirmiÅŸtir.
"Türk Yurdu" dergisi de Cemaleddin Efganî'nin Hindistan'da "Makalât-ı Cemâliye" baÅŸlığıyla neÅŸrolunan derlemesi içinde "lisan birliÄŸi"nin önemine deÄŸinen yazısının tercümesini 1912'de "Vahdet-i Cinsiye (Irkiye) Felsefesi" baÅŸlığı altında yayımlamıştır. Efganî'nin "cins/cinsiyet" ifadeleri, çeviriyi yapan Resulzâde Mehmed Emin tarafından Türkçeye bazen "ırk" bazen de "milliyet" sözcükleriyle aktarılmıştır. "Millet"e atıf, "ırk"ın bu dönemdeki yaygın anlamını yansıtmıştır.
 
Batı toplumlarında "race" kelimesinin kullanımı alanında da benzer bir geliÅŸme yaÅŸanmıştır. "Race/ ırk" bir yandan "iyi soydan gelme"ye atıfta bulunmayı sürdürürken, frenoloji çalışmaları ile antropometrik ölçümleri "bilimsel analiz aracı" olarak sunan, "sarı ve siyah ırklar"ın düÅŸük kalitesini vurgulayan antropoloji çalışmaları "race/ırk"ı farklı bir anlamda kullanmışlardır.
 
Kavram bu dönemde Batı'daki yaygın kullanımında da "milliyet/etnik gruplar"a atıfta bulunmuÅŸtur. ÖrneÄŸin, 1908'de Scotus Viator takma adı ile "Racial Problems in Hungary" kitabını kaleme alan R. W. Seton-Watson çalışmasında "ırk problemleri"ne deÄŸil Sloven ve Rumenler gibi "milliyetler"in Macar yönetiminden kaynaklanan sorunlarına odaklanmıştır.
 
Mehmed Âkif'in "millet"i
 
"Irk" kavramının yaygın biçimde "millet/milliyet"e atıfta bulunması Birinci Dünya Savaşı sonrasında da sürmüÅŸtür. ÖrneÄŸin, barış antlaÅŸmalarında deÄŸiÅŸik milliyetler ve etnik azınlıklar için "Nationalitäten" karşılığı olarak "races" ifadesi tercih olunmuÅŸtur.
 
1918 sonrası Osmanlı kullanımında ise "ırk" ağırlıklı olarak mutasavver "Müslüman milleti" ile bileÅŸenlerine atıfta bulunmuÅŸtur. ÖrneÄŸin, "Misak-ı Millî," iÅŸgal altındaki Arap vilâyetleri dışında kalan bölgelerde yaÅŸayan Müslümanların oluÅŸturduÄŸu, Mustafa Kemal PaÅŸa'nın "muhtelif anâsır- ı Ä°slâmiyeden mürekkeb" olduÄŸunu vurgulayacağı bir "millet"i oluÅŸturan unsurların "hukuki ırkiye"lerine vurgu yapmıştır. Bu günümüz anlamıyla "ırkçı" bir yorum deÄŸildir.
 
Ä°slâmcılığın önde gelen simâlarından Mehmed Âkif'in Ä°stiklâl Marşı'nı kaleme aldığı bu dönemde "ırk" ile "Müslüman milliyetçiliÄŸi"nin öznesi olan "millet"e atıfta bulunduÄŸu ÅŸüphesizdir. Mehmed Âkif, "Berlin Hatırâları" manzûmesinin da ortaya koyduÄŸu gibi "ırk"ın diÄŸer anlamının da farkında olmuÅŸ; ama buna eleÅŸtirel yaklaÅŸmıştır.
 
Ä°lerleyen yıllarda yükselen "ırkçılık," Avrupa'da olduÄŸu gibi Türkiye'de de "ırk"ın yaygın biçimde fizikî antropoloji temelli kavramsallaÅŸtırmalar ve bunlara dayanan "millet" tanımı için kullanımına yol açmıştır.
 
ÖrneÄŸin, Türklerin "sarı ırka mensup olmadıklarını" ispatlaması için Eugène Pittard'ın yanına tez yazmaya gönderilen Âfet Ä°nan, devlet desteÄŸiyle 64,000 denek üzerinde yapılan antropometrik ölçümler neticesinde "millet"i, "brakisefal kafataslıların oluÅŸturduÄŸu ırk birliÄŸi" üzerinden tanımlar, Türkiye'nin "millî ırk toprağı olduÄŸunu" savunurken, "Atsız Mecmua" Türklerin "Aryanî sayılması" gerekliliÄŸine iÅŸaret etmiÅŸtir. 1942'de yayına baÅŸlayan "Gök-Börü" dergisi ise kelâm-ı kibâr olarak "Her Irkın Üstünde Türk Irkı!" ifadesini seçecektir. Bu süreçte "ırk"ın eski kullanımları bütünüyle terkolunmuÅŸtur.
Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında diÄŸer mânâları sözlüklerde kalmış olan "ırk" kelimesi fazlasıyla olumsuz kavramsallaÅŸtırmalara atıfta bulunmaya baÅŸlamış ve "siyaseten doÄŸru olmayan" bir sözcük haline gelmiÅŸtir.
 
"Irk"ın yaptığı atıflar alanında yaÅŸanan deÄŸiÅŸimin ayrıntılarını bilmemek mümkündür. Buna karşılık, Birinci Meclis'in 1921'de millî marÅŸ olarak kabûl ettiÄŸi metindeki "kahraman ırkıma" ve "ırkıma yok izmihlâl" ifadelerinden "ırkçılık" türeterek otoriterlik savunusu yapmanın sadece bilgisizlikten kaynaklanmadığı ortadadır.
 
Kaynak: Sabah Gazetesi- 11 Kasım 2018

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.