Sosyal Medya

Almanya'nın mazisindeki kara leke: Namibya Soykırımı

Derin Tarih yakın tarihin tabularına cesaretle dokunduğu Aralık sayısıyla raflardaki yerini aldı. Kaiser’s Holocaust (Kayzer’in Soykırımı) adlı ses getiren kitabın yazarı, Nijeryalı ünlü yönetmen ve yapımcı David Olusoga, Almanya’nın Namibya Soykırımı’nın acı veren bütün detaylarını Derin Tarih’e özel olarak kaleme aldı.



David Olusoga'nın yazısı:
 
1884-1915 yılları arasında Alman Güneybatı Afrikası diye bilinen bir koloni olan Namibya, sözünü ettiÄŸimiz sömürgecilik amnezisine (hafıza kaybı) iyi bir örnek. Almanlar geride o kadar az iz bırakmıştı ki, neredeyse hiçbir yerde bu ülkedeki 30 yıllık sömürgeci geçmiÅŸten bahsedilmiyordu. Ä°skelet kıyısının güneyindeki küçük ve tenha liman kasabalarındaki Bavyera tarzı evler, sömürgeci Alman ‘kahramanların’ saÄŸa sola dikilmiÅŸ heykelleri, sayıları birkaç bini bulan ve Namibya’nın ortasındaki verimli platoya dağılmış Alman kökenli çiftçilerin de aralarında olduÄŸu bazı gariplikler dışında hiçbir ÅŸey yoktu geride. Bu büyük ve seyrek nüfuslu ülkenin bir zamanlar Kayzer II. Wilhelm’in imparatorluÄŸuna baÄŸlı bir toprak parçası olduÄŸunu gösterecek hiçbir delil kalmamıştı.
 
Günümüzde ise Almanya’da hemen herkes, ülkeleri ile Namibya arasındaki iliÅŸkinin ziyadesiyle farkında, çünkü Kalahari Çölü’ndeki kumların altında ve Namibya Millî ArÅŸivlerinde Almanya’nın burada iÅŸlediÄŸi en büyük günahların delilleri gün yüzüne çıktı. Ä°nsanlar 100 yıllık bir suskunluÄŸun ardından ilk kez Almanya’nın uzun süre önce tarihe gömülen sömürge imparatorluÄŸu üzerine tartışıyor. Üstelik bu tartışmalar, hükümetler arasında ve en yüksek düzeyde gerçekleÅŸtiriliyor. Namibya’daki iki etnik grubun adına -Herero ve Nama- Alman gazetelerinin ilk sayfalarında rastlanıyor.
 
“Teslim olsanız da öleceksiniz”
 
20. yüzyılın ilk yarısında yaÅŸamış Almanlar bu isimlere yakından aÅŸinalar. Herero halkı 1904’te Alman yerleÅŸimcilerin dur durak bilmeyen kötü muameleleri ve sömürgecilerin topraklarına yavaÅŸ ama sistematik bir ÅŸekilde el koymalarına duydukları öfkeyle Alman yönetimine karşı ayaklandı. Berlin’in bu isyana verdiÄŸi cevap, Avrupa’da erken sömürgeci dönemin düÅŸük standartlarına göre dahi aşırı sayılırdı. Bir “sömürgecilik uzmanı” olan ve Boxer Ä°syanı’nda savaÅŸan General Lothar von Trotha isyan haberi üzerine Namibya’ya gönderildi.
 
Nijerya asıllı Ä°ngiliz tarihçi David Olusoga
 
1904 yazındaki Waterberg Muharebesi’nde bütün Herero halkını tek bir savaÅŸla ortadan kaldırmayı hedefledi. Her ne kadar Trotha’nın planı baÅŸarıya ulaÅŸamadıysa da, Alman askerleri Herero halkını Kalahari Çölü’ne kadar çekilmeye zorladı. Almanların hesabı ve umudu, Hereroların burada susuzluk ve yorgunluktan ölmesiydi. Binlercesinin başına gelen de bu oldu.
 
Trotha daha sonra 20. yüzyılın en ÅŸok edici belgelerinden birini kaleme aldı. Bu belgenin adı, Ä°mha Emri idi. EÅŸine rastlanmayan ve kopyaları bugüne ulaÅŸan bu belgede, yazılı ve açık bir ÅŸekilde soykırım emri veriliyordu. Herero halkına hitaben yazılan emirde, ÅŸu sözlere yer verilmiÅŸti:
 
“Hererolar derhal ülkeyi terk etmelidir. EÄŸer kendi rızalarıyla çıkmazlarsa, bunu top mermileri ile zorla yapacağım. Almanlara ait bölgede görülen bütün Hererolar, silahı ve hayvanı olsun ya da olmasın, derhal idam edilecektir. Ne kadınlara ne de çocuklara merhamet gösterilecektir. Bu kiÅŸilerin Almanlara ait topraklardan çıkarılıp öldürülmeleri için gerekli emirleri vereceÄŸim. Herero halkına son sözüm budur.”
 
Hererolar yenilmiÅŸ, dağılmış, pek çoÄŸu Kalahari Çölü’ne kaçmış, hayatta kalanlarsa yakalanıp çöl sınırındaki özel toplama kamplarına götürülmüÅŸtü. Dolayısıyla Alman kolonisinin Hererolara ait bölgelerinde bastırılacak organize bir gerilla savaşı yoktu.
 
Almanların toplama kamplarını inÅŸa etmelerinin ardında baÅŸka bir hedef yatıyordu: Hereroların sayısını azaltmak. Aynı mantık ve aynı yöntemler, ertesi yıl isyana kalkışan Nama halkına da uygulandı. Önce teslim oldular, ardından toplama kamplarında katledildiler.
 
Ä°mha Emri’nin yayınlanmasından sonraki üç yıl içerisinde Hereroların yüzde 80’i, daha küçük bir etnik grup olan ve Namibya’nın güneyinde yaÅŸayan Namalarınsa yüzde 50’si hayatını kaybetti. Ne var ki Almanların sömürgeci savaşındaki ölümlerin tamamı savaÅŸ meydanında ya da Kalahari Çölü’nün dayanılmaz sıcağında yaÅŸanmadı. Binlercesi toplama kamplarında katledildi. Modern Almanya’yı bugün bu kadar rahatsız eden detay, Herero ve Namaların uÄŸradığı bu soykırımdır.
Toplama kampları 1904 yılı için yeni bir icat deÄŸildi. 1896’da patlak veren isyanı bastırmak üzere Ä°spanyollar tarafından Küba’da, sonrasında Ä°ngilizler tarafından Boer Savaşı’nda da bu yönteme baÅŸvurulmuÅŸtu. Hatta ‘toplama kampı’ deyimini ilk kullanan da bir Ä°ngiliz milletvekiliydi. Her iki durumda da toplama kampları, siviller için kitlesel ölümler, dolayısıyla bir felaket anlamı taşıyordu. Güney Afrika’da bulunan Ä°ngilizler için toplama kamplarının mantığı, gerilla gruplarına verilen halk desteÄŸinin kesilmesini saÄŸlamaktı.
 
Fakat Namibya’daki Alman birlikleri 1905’te Hereroları hayvan kamyonlarına bindirip yeni inÅŸa ettikleri toplama kamplarına götürdüklerinde, savaşın sonucunu nihai olarak belirleyen Waterberg Muharebesi geride kalmıştı. Yani Almanlar savaşı zaten kazanmışlardı.
 
Hererolar yenilmiÅŸ, dağılmış, pek çoÄŸu Kalahari Çölü’ne kaçmış, hayatta kalanlarsa yakalanıp çöl sınırındaki özel toplama kamplarına götürülmüÅŸtü. Dolayısıyla Alman kolonisinin Hererolara ait bölgelerinde bastırılacak organize bir gerilla savaşı yoktu.
 
Almanların toplama kamplarını inÅŸa etmelerinin ardında baÅŸka bir hedef yatıyordu: Hereroların sayısını azaltmak. Aynı mantık ve aynı yöntemler, ertesi yıl isyana kalkışan Nama halkına da uygulandı. Namaların da kaderi Hererolarla aynı oldu: Önce teslim oldular, ardından toplama kamplarında katledildiler.
 
Namibya’daki toplama kamplarının Küba ve Güney Afrika’dakilerden farklı bir tarafı vardı. Alman askerleri ve sömürge yetkilileri, denkleme bir deÄŸiÅŸken daha eklemiÅŸlerdi: zorla çalıştırma. Almanların inÅŸa ettiÄŸi kamplar yalnızca toplama deÄŸil, aynı zamanda çalışma kampıydı. Bu kombinasyon, ölümlerinin sayısının ciddi oranda artmasına yol açmıştı.
 
Herero ve Nama halklarının uÄŸradığı soykırımın iÅŸlendiÄŸi belgelerdeki en dikkat çekici taraf, hem sayıca çok fazla olmaları, hem de iÅŸlenen bütün suçların çok açık bir dille ifade edilmesidir. Almanların bu kolonideki varlıklarının ve yönetimlerinin pek çok unsurunu detaylarıyla ortaya koyan ve günümüze büyük oranda eksiksiz biçimde ulaÅŸmış olan bu kayıtlar, 1915’te bölgeyi iÅŸgal eden Ä°ngiliz ve Güney Afrikalı askerlerce ele geçirilmiÅŸtir.
 
Takip eden yıllarda bir Ä°ngiliz müfettiÅŸ, Herero ve Nama halklarından saÄŸ kalanlarla görüÅŸmeler yapmış, bu kiÅŸilerin vermiÅŸ olduÄŸu bilgiler, Almanlara karşı hukuki zeminde verilen mücadeleye delil teÅŸkil etmiÅŸtir. Buna raÄŸmen deÄŸindiÄŸimiz bu faktörler bile, hem günümüze ulaÅŸan belgelerin sayısının bu kadar fazla olmasını, hem de bu belgelerde soykırımın açık ve detaylı bir ÅŸekilde kayıt altına alınmış olmasını açıklamıyor.
 
Kafatasları niçin Berlin’e gönderildi?
 
Namibya’nın baÅŸkenti Windhoek’teki arÅŸivlerde yer alan binlerce belge ve fotoÄŸrafa bakınca, Herero ve Nama halklarına uygulanan soykırımın bu kadar titiz biçimde belgelenip bütün detaylarıyla fotoÄŸraflanmasının, bu suçu iÅŸleyenlerin, yaptıklarının suç teÅŸkil ettiÄŸini akıllarının ucundan bile geçirmemiÅŸ olmalarından kaynaklandığını anlamak zor deÄŸil. Bir deri bir kemik kalmış yarı çıplak kadın esirlerin yanında gururla poz verenlerin, kendilerinin ve ülkelerinin bu suçlarla ilgili hesap vermeyeceÄŸinden son derece emin oldukları belli. Nihayetinde onlara göre yaptıkları ÅŸey, iki küçük ve deÄŸersiz Afrikalı kabilenin tarih sahnesinden silinmesinden ibaretti.
 
1904-08 yılları arasında yaÅŸanan olayların utanmaz ve bürokratik yüzünü en çarpıcı ÅŸekilde ortaya koyan, Totenregister adı verilen ve toplama kamplarında öldürülen kiÅŸilere iliÅŸkin bilgileri bütün detaylarıyla içeren kayıtlardır. Totenregister, birkaç sütuna ayrılmış bir çetele. Kayıtların tutulmasından sorumlu askerin bu sütunlara hayatını kaybeden kiÅŸinin adını ve diÄŸer bilgileri yazması beklenirdi. Ne var ki ‘ölüm sebebi’ baÅŸlığını taşıyan sütun, önceden basılmış olarak gelirdi ve burada ‘yorgunluk, bronÅŸit, kalp hastalığı veya iskorbüt’ yazardı. Toplama kamplarını idare edenler, bu yerlerin düÅŸmanı kontrol altına almak için deÄŸil, bütün üyelerini öldürmenin bir aracı olarak kullanıldığını pekâlâ biliyordu.
 
Herero ve Nama halklarının başına gelen felaketler, ölümden sonra bile devam ediyordu. Kafatasları, ortadan ikiye ayrılmış kafalar ve diÄŸer uzuvlar toplanır, sandıklara konur, Alman ırk bilimciler tarafından incelenmek üzere Berlin’e gönderilirdi. Herero ve Namaların bedenleri, soykırımın arka planını meydana getiren ırk temelli teorilerin desteklenmesi ve ilerletilmesi amacıyla adeta bir hammadde gibi kullanılırdı.
 
Bugünlerde Almanya, ülkenin çeÅŸitli bölgelerinde bulunan koleksiyonlardaki vücut parçaları dahil olmak üzere Herero ve Nama haklarına uygulanan soykırımın sayısız delili ve artık seslerini duyurmak isteyen Herero ve Nama halklarının yürüttüÄŸü kampanya sonucunda Alman ordusunun ve Alman bürokratların 100 yıl önce Namibya’da iÅŸlediÄŸi suçlarla yüzleÅŸmek zorunda kaldı. 2016’da Alman DışiÅŸleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, 1904-08 yılları arasında yaÅŸanan olayları “savaÅŸ suçu ve soykırım” olarak nitelendirdi. Berlin’deki Alman Tarih Müzesi’nde ise yakın zamanlarda Namibya-Almanya: “BölünmüÅŸ Bir Tarih” baÅŸlığını taşıyan bir sergi açıldı. Åžimdi beklenti, Alman Hükümeti’nin soykırım için özür dilemekle yetinmek yerine, Herero ve Nama haklarına bir tür tazminat da ödemesi yönünde.
 
Almanya, 100 yıl süren derin uykusundan uyandırıldı, hem de ani bir ÅŸekilde.
 
 
Kaynak: Derin Tarih / Aralık 2019
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.