Sosyal Medya

Betonların ördüğü duvar çağında bizi birbirimize ne bağlar?

Bizi birbirimize ne vatandaşlık bağı ne de Almanlar gibi hukuki bir bağ bağlayabilir. Bizi birbirimize bağlayan ne olursa olsun ‘etik’ bağdır. Kardeşimizden sorumlu olmamızın bilincidir. Etik bize komşumuzu sevmemizi, ona sahip çıkmamızı buyurur.



Sosyal bilimlerin bize tanıdığı en büyük imkân hadiselere tek yönlü deÄŸil, çok yönlü bakabilmemizdir. Sosyal bilimlerin fizik bilimlerden en önemli farkı da bu imkâna sahip olmasıdır. Sosyal bilimciler uzun yıllar bilimin parlak baÅŸarılarının tesiri altında kalıp disiplinlerini fizik bilimlere benzetmek istediler. Onun metotlarını karşılaÅŸtıkları sosyal fenomenleri açıklamada kullandılar. Sonuç tam bir baÅŸarısızlıktı. Sosyal fenomenler yasa tanımazlıklarıyla ve deÄŸiÅŸkenlikleriyle her seferinde sosyal bilimcinin elinden kayıp gidiyordu. Bugün neyse ki sosyal bilimleri fizik bilimlerin yöntemlerindense yorumcu/anlamacı/hermeneutik disiplinlerle iliÅŸkilendirmek daha makul ve kabul edilir hale geldi. Bireycilik, komÅŸuluk hakkında yazdığım bu yazıda bazı deÄŸerlendirmeler yapmak istiyorum. Öncelikle, sosyal bilimlerin bana tanıdığı imkân ölçüsünde meseleye çok yönlü bakmaya çalışacağım.
 
Çağımız demokrasi çağı. Demokrasi bundan yüz yıl önce belki de pek sevilmeyen bir sözcüktü. Platon’un hocası Sokrates’i ölüme göndermekle suçlanan bir rejimdi. Ancak iki büyük dünya savaşının yaÅŸattığı totalitarizm tecrübeleri demokrasiyi kutsanan, meÅŸhur bir sözcük haline getirdi. Demokrasinin en büyük özelliÄŸi ise eÅŸitlenme ve bireyciliktir. EÅŸitlenme ve bireyciliÄŸin geliÅŸebileceÄŸi yerler ise kent ortamıdır. MeÅŸhur bir Alman atasözü “Kentin havası özgür kılar” der. Kent özgür insanların bir arada yaÅŸadığı yerdir. Kentlerin geliÅŸmesinin getirdiÄŸi en önemli sosyolojik dönüÅŸümlerden birisi komÅŸulukta yaÅŸanan deÄŸiÅŸmelerdir. “KomÅŸulardan vazgeçme eÄŸilimi yakın tarihli bir eÄŸilimdir: Kent çevresine yerleÅŸme dalgasıyla eÅŸ zamanlıdır.” (L’HeuilletHelene, KomÅŸuluk: Ä°nsanların Birlikte VaroluÅŸu Üzerine DüÅŸünceler, Yapı Kredi Yayınları, Ä°stanbul, 2019, s.7)Kent yaÅŸamı komÅŸulardan korkuyu da beraberinde getirmiÅŸtir. Helene’e göre, baÅŸkasının bakışından korkma melesi 18. Yüzyılda zuhur eder. Bu dönem Fransız Devrimi arifesinin tarihçisinin söylediÄŸi üzere yeni bir mahremiyet ihtiyacı olan bireyci bir yaÅŸam biçimini beraberinde getirir. ”Yüzyılın sonuna yaklaÅŸtığımızda devir deÄŸiÅŸir ve yeni ihtiyaçlar tezahür eder. KomÅŸunun haneye davetsiz giriÅŸine karşı herkes mücadele etmeye baÅŸlar” (aktaran Helene, a.g.e, s.36) Bireycilik yeni toplumsal düzenin temel özelliklerinden biri haline gelir. Bugün küresel dünyada uzağımızdaki pek çok insanla iletiÅŸim araçları vasıtasıyla iletiÅŸime geçebilirken Kentin sonsuz cangılın da yanı başımızdaki insanlarla diyaloga girmeye korkuyor ve çekiniyoruz.
 
‘BaÅŸkaları cehennemdir!’
 
“Bizim çağımız bir duvar uygarlığı olabilir” diyor Helene. Çok katlı bir apartmanda oturuyorum. Üst komÅŸuları tanımadığım gibi taşındığımdan beri birkaç kere denk geldiÄŸim karşı komÅŸumla da karşılaÅŸmadan evime girmeye çalışıyorum. Çok katlı apartmanlarla çevrili, çok katlı bir apartmanda oturuyorum. Etrafta bir sürü komÅŸum var ama aslında hiç komÅŸum yok. Apartmanda yönetici krizi var ve birbirleriyle mahkemelik olan insanlar tartışma içerisindeler. Acaba yeni aldığım bu evi satsam mı diye düÅŸünüyorum… Karşı komÅŸumuzla bizi yalnızca bir duvar ayırır. KomÅŸumun varlığını aramızda bir duvar da olsa sürekli hissederim. Varlığı rahatsız edebilir. Bakışından, haset ve kem gözlerinden korunmak isterim. Bugün filmlere konu olan komÅŸuluk, Tvlerden güzel ve hoÅŸ vakit geçiren insanların deÄŸil, gerilimin kaynağı olarak izleniyor. KomÅŸum bir cinayet iÅŸledi! KomÅŸum kimi saklıyor? KomÅŸunun evinde neler oluyor? KomÅŸu ve komÅŸuluk kent hayatının yalnızlığını ele alan ya da psikopatların hayatını konu alan filmlerde korku ve dehÅŸet kaynağı. Ya da Sartre’ın oyununda ifade ettiÄŸi gibi felsefi olarak ifade edelim: “BaÅŸkaları cehennemdir!” BaÅŸkaları isterlerse hayatımızı cehenneme çevirebilirler. Ä°sterseniz Freud’a da baÅŸvurabilir, baÅŸkalarının sıkıntımızın kaynağı olduÄŸunu ondan da öÄŸrenebilirsiniz. Ya da tarihe bakıp, Almanların Yahudi komÅŸularını Gestapo’ya nasıl ihbar ettiklerini, hatta elleriyle teslim ettiklerini, Stalin Rusya’sında komÅŸuların sivil polise dönüÅŸmesini ve yan komÅŸuları için devlet düÅŸmanı ihbarında bulunduklarını, Polonyalıların komÅŸularını nasıl öldürdüklerini, Hutiler ve Tutsileri ve diÄŸer sayısız komÅŸu katliamı örneÄŸini düÅŸünebilirsiniz. Belki de Carl Schmitt’in dost düÅŸman üzerine anlattığı politik hikaye, ondan önce de Hobbes’un “insan insanın kurdudur” ifadesi gerçektir. Disraeli’nin dediÄŸi gibi, “modern toplum komÅŸuluÄŸu kabul etmez.”
 
Etiğin ilk kuralı
 
Konuya baÅŸka bir istikametten bakalım. KomÅŸu bir tehdit olabildiÄŸi gibi aynı zamanda bir güven sembolü de olabilir. KomÅŸuluÄŸun en önemli özeliklerinden birisi yardımlaÅŸmadır. Dışarı çıkarken doÄŸalgazlı ocağımda kaynayan çaydanlığımı sık sık açık unutur ve doÄŸalgazı dışarıdan kapatması için komÅŸumu ararım. Kapının önünde park etmiÅŸ duran arabama ben yokken bir ÅŸey olursa komÅŸum haber verir. ÇocuÄŸun servisine yetiÅŸemezsek çocuÄŸumuz geldiÄŸinde komÅŸumuz onu evine biz gelene kadar buyur eder. Anahtarımı, cüzdanımı ve telefonumu unutup kapının önünde kaldığımda peki bana kim yardım edecek? Tam kek yaparken görüyorum ki kabartma tozu kalmamış yan komÅŸumdan isterim. Levinas etiÄŸin ilk kuralını komÅŸulukla belirler. KomÅŸuluk etiÄŸi aynı zamanda sosyal ve siyasi etik demektir. KiÅŸilerin sosyalleÅŸmesini saÄŸlayan komÅŸuluk ve komÅŸuluk etiÄŸidir. Topluma komÅŸularımızla baÄŸlanırız. Batı’da toplumu toplum yapan ÅŸey Hıristiyanlık’ın “komÅŸunu kendin gibi sev” buyruÄŸudur. “KomÅŸunu seveceksin buyruÄŸunun kabulü insanlığın doÄŸumudur. Ä°nsanın ortak yaÅŸamının bütün diÄŸer rutinleri tıpkı önceden tasarlanmış ya da sonradan keÅŸfedilmiÅŸ kuralları gibi bu buyruÄŸun (asla tamamlanmayan) dipnotlarıdır. EÄŸer bu buyruk göz ardı edilir ya da reddedilirse, kimse bu listeyi oluÅŸturamaz ya da tamamlayamaz.” (Bauman Zygmund, “KomÅŸuyu Sevmenin GüçlüÄŸü Üzerine, Akışkan AÅŸk: Ä°nsan Ä°liÅŸkilerinin Kırılganlığına Dair, Versus Yayınları, Ä°stanbul, 2009, s. 112-113)
 
EÅŸitlenen bir toplumda komÅŸuyu sevmek zordur çünkü atalara, geleneÄŸe ve otoriteye saygı azalmıştır dolayısıyla bireycilik kaçınılmazdır. Bireycilik ise içe çekilme ve atomlaÅŸmayı getirir. Yalnız kalan birey kimi zaman boÅŸluk duygusuna, anomiye düÅŸüp depresyona girebilir. BireyciliÄŸin elbette pek çok eleÅŸtirisi var. Onları burada sayıp dökebilirim ancak söylemem gerekir ki karşıtı kolektivizmin de savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Kollektivist yapılarda bireyin hakları kaybolur. Haklarını bırakın birey kaybolur. Cemaat ve örgüt yapılarında bireyler cemaat ya da örgüt liderinin siyasi, ekonomik veya sosyal hedeflerinin aracı haline gelebilir. O yüzden bireye ve birey haklarına vurgu ne olursa olsun gereklidir. Bununla birlikte ölçü ne olacak? Åžimdilik, grubun içindeki bireyin haklarını savunmak makul bir yol gibi görünüyor. Aşırı bireycilik atomize haldeki bireylerden mürekkep bir kitle ile sonuçlanabilir ki bu da modern toplumda karşımıza çıkan baÅŸka bir tehlikedir.
 
Bugün kamuoyunda çok katlı mimari yerine yatay mimariden söz ediliyor ancak müstakil ev bölgesi meselesi de ayrı bir sosyolojik mesele. Yüksek duvarların ve çitlerin arkasına gizlenmiÅŸ zengin kesimin oturduÄŸu haneler yalıtılmış ve herkesin kendi hanesine kapandığı bir meskun mahali andırıyor. Ev deÄŸil, kale. Bir de azılı bir köpeÄŸi bahçeye baÄŸla tam olsun. KomÅŸuluk meselesi çağımızda bir krize dönüÅŸmüÅŸ durumda. Bu kriz de sadece yatay mimari anlayışıyla çözülecek gibi görünmüyor. Yatay mimarinin yanı sıra oluÅŸturulacak kentin düzeni üzerine hesaplamalar yapmak, kolayca ulaşılabilen buluÅŸma, sosyalleÅŸme yerleri hazırlamak ve kimlerin oraları mesken tutacağını da düÅŸünmek zorundayız. (Bu konuda James C. Scott’un Devlet Gibi Görmek adlı eserinde yazdığı kent hakkındaki eleÅŸtirilerine bakabilirisiniz.)
 
KardeÅŸin nerede?
 
KomÅŸu sadece yanı başımızdaki haneyi içermez. Sokakta da komÅŸularımız olabilir. Sokaktaki komÅŸularımızı, yani sokakta yaÅŸayanları eÄŸer çok yardımsever deÄŸilsek genelde görmezden geliriz. Hâlbuki onlar da komÅŸularımızdır. Ülke olarak da komÅŸularımız var ve son yıllarda kitleler halinde ülkemize gelen göçmenleriyle komÅŸularımız kendilerini daha fazla hissettirir oldular. Ve üst kattakiler de komÅŸularımız. Politik komÅŸularımız var. Ülkemizin politik ya da aydınlanmış! elitleri aslında üst katımızdaki komÅŸular. Onlara yakınlık duyabildiÄŸimiz gibi nefret veya hınç da duyabiliriz. KomÅŸuları çoÄŸaltmak mümkün. Daha önce de ifade ettiÄŸim gibi sosyal bilimlerden hareketle komÅŸular hakkında yapacağımız bir analiz menfi ya da müspet tespitlerde bulunmamızı saÄŸlayabilir. KomÅŸuluÄŸun, komÅŸularla aramızdaki sosyal bağın iyi ve nefretlik yanlarını vurgulayabilirim. Dayandığımız bir temel olmadığı için bu konuda ne düÅŸüneceÄŸimizi ÅŸaşırabilir ve neticede nihilizme düÅŸebiliriz. Bizi bu kargaÅŸa durumundan çıkaracak tek ÅŸey ‘etik’tir. Etik baÄŸ, komÅŸumuzu kendimiz gibi sevmemizi söyler. “KomÅŸusu aç yatarken tok yatan bizden deÄŸildir.” “KomÅŸu komÅŸunun külüne muhtaçtır.” “”Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir ÅŸeyi ortak koÅŸmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komÅŸuya, uzak komÅŸuya, yanınızdaki arkadaÅŸa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Åžüphesiz Allah kibirlenen ve öÄŸünen kimseleri sevmez.” (Nisa Suresi 36) Etik illaki ahlak demek deÄŸildir. Etik çok eskiye, Kutsal kitaplarda anlatılan bir hikâye olan Habil ve Kabil meselesine gider. Kabil kıskançlık nedeniyle kardeÅŸi Habil’i öldürmüÅŸtür. Allah Kabil’e kardeÅŸin nerede? diye sordu. Kabil cevap verdi: “Bilmiyorum, ben onun bekçisi deÄŸilim.” Etik baÄŸ bizi birbirimizden vicdanen sorumlu tutar ve Levinas’ın söylediÄŸi gibi önce etik vardı. Ä°nsan olabilmek için önce etik olmak, kardeÅŸimizi öldürmemek gerekir.
 
İktidar tartışması
 
Elazığ merkezli 6.8lik bir depremle sarsıldık. Deprem ülkemizin bir gerçeÄŸi. Milletçe acılı günlerden geçiyoruz. KardeÅŸlerimiz, komÅŸularımız göçük altında kaldı, evleri yıkılıp bu soÄŸukta sokaÄŸa düÅŸtüler. Onların yerinde biz de olabilirdik. Depremin hemen sonrasında devlet bütün kolluk güçleriyle müdahalede bulundu. Elbette Ä°stanbul gibi büyük bir kentte olabilecek depremde yüksek nüfus nedeniyle bu kadar etkin müdahale yapmak mümkün olmayabilir. Toplum olarak mahalle mahalle hazırlanmalıyız. Bazı istisnalar hariç (bunlar deprem gibi acı bir olayda bile husumet güden ve siyasi rant peÅŸinde olanlar), ülke çapında kampanyalarla depremzedelere herkes elinden geldiÄŸince yardımda bulunmaya çalışıyor. Bizi birbirimize ne vatandaÅŸlık bağı ne de Almanlar gibi hukuki bir baÄŸ baÄŸlayabilir. Bizi birbirimize baÄŸlayan ne olursa olsun ‘etik’ baÄŸdır. KardeÅŸimizden sorumlu olmamızın bilincidir. Etik bize komÅŸumuzu sevmemizi, ona sahip çıkmamızı buyurur.
 
Ä°ktidar çoÄŸu zaman etiÄŸi dışlar. 1999 Gölcük depreminde, ordu hükümet ikiliÄŸi nedeniyle deprem olduktan hemen sonra iktidarı paylaÅŸamadıkları için insanlar ölürken 72 saat boyunca görevliler ortaya çıkamadılar. Üst kattaki komÅŸu alt kata, kendi halkına yetiÅŸemedi. YaÅŸları yetenler hatırlar: OlaÄŸan üstü hal ilan edelim mi etmeyelim mi? Yukarıdaki iktidar tartışması doÄŸrudan aÅŸağıya yansıdı. Depremin yarattığı can kaybına anında ve etkin müdahale edilemediÄŸi gibi, müdahale edildiÄŸinde de devlet tam olarak organize olamadı. Yardımlar zamanında ve tam olarak ulaÅŸmadı. Modern politika, modern iktidar etiÄŸi dışlar demiÅŸtim. Bu Machiavelli’den beri böyledir. Ama hayatımızı tam olarak yaÅŸayabilmemiz için dışlamaması gerekir. Ä°ktidar dışlasa bile biz onu yok saymamalıyız.Deprem hiçbir ÅŸey öÄŸretmediyse bize etik olmayı öÄŸretti diye düÅŸünüyorum. Etik olmayı unuttuysak, tekrar hatırlamalı, bilmiyorsak da öÄŸrenmeliyiz. Devlet adamından, bilim adamı, mühendis ve müteahhitine, sade vatandaÅŸtan, yan komÅŸulara, herkes öÄŸreniyor ve öÄŸrenecek. Hayat bize unuttuklarımızı zaten bir ÅŸekilde öÄŸretir. Ä°ÅŸte bu yüzden komÅŸuluk meselesine, bir sosyal bilimci olarak deÄŸil, etik bir varlık olarak yaklaÅŸmak istiyorum. Ne de olsa önce etik vardı.
 
Müellif: Doç. Dr. Bengül Güngörmez / Bursa UludaÄŸ Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
Kaynak: Star- açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.