Sosyal Medya

Hırs gözümüzü kör ederse...

Eğer herhangi bir şeyi hırs içinde istiyorsak, farkında olmasak da günlük hayatımız bir çatışma alanına dönüşmüştür. Tabii, öncelikle kalbimiz...



Hayatımızı, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı, amaçlarımızı dikkatli bir ÅŸekilde gözlemliyor, anlamaya çalışıyor muyuz? 
 
Neler yediÄŸimize, izlediÄŸimize, dinlediÄŸimize, beÄŸendiÄŸimize; nasıl düÅŸündüÄŸümüze ve neleri arzuladığımıza dikkat ediyor muyuz?
 
EÄŸer bunu yapıyorsak, yani hayatımızı, içinde deney farelerinin dolaÅŸtığı bir labirent gibi yukarıdan gözlemliyorsak, kendimizle ilgili bazı ÅŸeyleri görmemiz daha da kolaylaşır.
 
Åžayet bunu yapıyorsak, iÅŸ hayatımıza hırsın, iliÅŸkilerimize hükmetmenin, genel anlamda hayatımıza da baÅŸarının hakim olduÄŸunu görürüz kolaylıkla. Hırs, hükmetme ve baÅŸarı...
 
Bütün bunlar ruhsal bir çatışmayı zorunlu kılıyorlar.
 
EÄŸer herhangi bir ÅŸeyi hırs içinde istiyorsak, farkında olmasak da günlük hayatımız bir çatışma alanına dönüÅŸmüÅŸtür. Tabii, öncelikle kalbimiz...
 
Hükmetmek de daha büyük bir çatışma içine girmek demek. Kime hükmetmek, kimi uyruÄŸumuz kılmak istiyorsak, onu bir insan olarak göremiyor, nesneleÅŸtiriyoruz demektir. BaÅŸarıya gelince, o, talihle giriÅŸilen öyle büyük bir savaÅŸtır ki oradan galip ayrılabilirsiniz ama yara almadan asla... 
 
Hayatımızın üzerinde ilerlediÄŸi raylar neden hep bir çatışma alanının içinde dolaÅŸtırıyorlar bizi? Hayatımız, neden huzura deÄŸil de daha fazla ve daha yoÄŸun bir çatışmaya doÄŸru ilerliyor? 
 
Neden mutluluk hedefine ancak bu çatışma alanlarını geçerek varabileceÄŸimizi düÅŸünüyoruz?
 
Bunun, içinde yaÅŸadığımız kültürle bir alakası olabilir mi?  
 
Alfred Adler bu çatışmanın temelinde yatan nedenlerle ilgili ÅŸöyle bir açıklama yapıyor: “Tarih ve deneyler bize göstermiÅŸtir ki, mutluluk yalnızca birinci olmak ya da en üstün olmak demek deÄŸildir. ÇocuÄŸa böyle bir ilkeyi telkin etmek onu tek yönlü bir insan haline getirecek, her ÅŸeyden önce de iyi bir insan olma imkanını ortadan kaldıracaktır.” 
 
Åžöyle bir düÅŸünelim…
 
Herkesten önde olma isteÄŸi, içten içe çoÄŸumuzu kemiren bir hastalıktır aslında. Pek çoÄŸumuz ilkokul sıralarında tanışmışızdır bu istekle. Bir konuda iyi olmak çoÄŸu zaman yeterli olmaz, ne bize, ne de sevdiklerimize. Anne ve babası tarafından “herkesi geçmesi” gerektiÄŸiyle ilgili telkin duyan çok insan vardır. Bu, “herkesi geride bırakma” tutkusu o kadar ruhumuza iÅŸler ki mahallede, okulda baÅŸlayan bu yarış, iÅŸ hayatımızda, hatta kurduÄŸumuz aileler de bile sürüp gider.
 
ÇoÄŸu insan tıka basa bu hırsla dolu olarak iÅŸ hayatında var olur. Ä°ÅŸyerinde kimseyi arkadaÅŸ olarak görmez ve imkan bulursa onlara hükmetmek için yanıp tutuÅŸur. Bencilce hırsı nedeniyle çalışma arkadaÅŸlarını çekiÅŸtirir, kötüler, hata yaparak gözden düÅŸmelerini ister. Çünkü ancak bu sayede birincilik yarışında çok gerilerden gelen kendisine yol açılabilecektir…
 
Bir aile kurmuÅŸ olmanın saadeti tatmin etmez kimilerini… Asıl saadet, diÄŸer ailelerin sahip olduklarından daha fazlasına sahip olmaktır. Daha sevgili bir eÅŸ, daha şık bir ev, daha müreffeh ÅŸartlar ve Instagram’da diÄŸerlerinden daha ÅŸirin görünen bir çocukla, “herkesin geçilmesi” gerektiÄŸine dair amaç yeniden ihya edilir. Herkes “daha azına” sahip olmadan, mutlu olunamaz bir türlü.             
 
BaÅŸarı ancak “herkesi geçerek” elde edilebiliyorsa ve bu da; “herkesin” insani yanını görmezden gelmekle, onları yarıştaki bir rakip gibi görmekle, onları geçmek için her türlü yolu mubah kabul etmekle, acımasızlaÅŸmakla oluyorsa, bunları tereddüt etmeden yapar bazıları. Ä°yilik baÅŸarıyla takas edilir.    
 
Bu gibi insanlar Adler’in dediÄŸi gibi tek yönlü, tek boyutlu insanlardır. Ä°nsan doÄŸasının zenginliÄŸini bencillikle budayarak, bitmeyen ve sürdükçe de hırpalayıcılığı artan bir yarış gibi yaÅŸarlar hayatlarını. MutluluÄŸu, herkes geçildikten sonra tek başına yenecek bir yemek gibi hayal ederler. O sofrada kendilerinden baÅŸka kimseye yer olmadığını düÅŸünürler. PaylaÅŸmanın eÅŸsiz hazzını, saÄŸaltan yanını göremezler. Çünkü bakışları sadece ve sadece birilerinin kendilerini geçip geçmeyeceÄŸine yoÄŸunlaÅŸmıştır. Kimseyi geçmeden de, daha fazlasına sahip olmadan da, daha güzel veya yakışıklı olmadan da mutlu olunabileceÄŸi akıllarına bile gelmez. Sahip oldukları için ÅŸükretmek yerine, “herkesi geçebilme” kudreti vermediÄŸi için Allah’ın takdirine içerler dururlar.       
 
Ä°nsanın kendini düÅŸünmesi bir dereceye kadar doÄŸru ve anlaşılır bir ÅŸeydir. Ama insanın sadece kendini düÅŸünmesi ve baÅŸka “herkesi” rakip görmesi saÄŸlıklı bir durum deÄŸildir. Bütün bu sorunların temeli baÅŸarı ve mutluluÄŸa hastalıklı bir anlam yüklememiz olabilir. Yahut en hafif tabiriyle bu ikisinin hayattaki yerini abartıyor olabiliriz. Bu konudaki bakış açımız deÄŸiÅŸmeden rahatlayamayacağımız, normalleÅŸemeyeceÄŸimiz; huzur, güven ve iyiliÄŸe eremeyeceÄŸimiz kesin. Çünkü bunlar ancak yıkıcı bencillik duygusunu yendiÄŸimizde, kendimizden baÅŸkasını da düÅŸünmeye baÅŸladığımızda, baÅŸkalarını geride bırakmak inancından sıyrıldığımızda var olabilirler. 
 
 
 
Ali Osman Aydın / Yeni Akit

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.