Sosyal Medya

Cemil Koçak: Geçmişiniz itina ile temizlenir

Prof. Dr. Cemil Koçak, akademik çalışmalarını yakın tarihin itinayla temizlenen sayfaları üzerine bina eden bir tarihçi. 35 yıldır bu alanda çalışıyor. Cumhuriyet dönemi değişen siyasetlerine göre arka planda tutulmaya çalışılan, “Sözü edilmeye değmez” kabul edilen temaları günışığına çıkarmaya çalışıyor.



Geçtiğimiz hafta onu Türk Kahvesi programında konuk ettim. Programda sohbet ederken geçmişi hatalı ve eksik bilmenin sebep olduğu yanlışların bugün de devam ettiğini düşünmeden edemedim. Her iktidar tarihi yeniden yazmış, yazdırmış; kendi kahramanlarını ve hainlerini oluşturmuş. Ta oralarda başlayan tartışmalar bugüne kadar geliyor. Ne yazık ki kutuplaşma dediğimiz şey de tam da bu cinsten argümanlar üzerine yükseliyor. Cemil Koçak, tarihin değişen siyasi pozisyonlara göre nasıl temizlendiğini örnekleriyle anlatıyor. Hatırlanması istenmeyen olaylar, kişiler, tarih sayfalarından nasıl düşürülüyor, nasıl unutturuluyor, sanki hiç yaşanmamış gibi nasıl davranılıyor? İnönü’den, Kazım Karabekir Paşa’ya, Halide Edip’ten Rauf Orbay’a böylesine geniş bir liste uzanıyor önümüzde.
 
GEÇMİŞİNİZ İTİNAYLA TEMİZLENİR…
 
Cumhuriyet siyasetini şekillendiren iktidar da muhalefet de aynı muhitin, aynı arkadaş grubunun içinden çıkmış. Ancak her siyasal grup kendi resmi tarihini ve kahramanını icad etmiş sonra da onu mitoloji haline getirmiş.
 
Atatürk’e ilişkin bilgiler hep bir filtreden geçirilmiş, bazı sözleri dönemlere göre değişen ölçütlerle sansürlenmiş. Kürtler konusundaki görüşleri gibi... Herkes 1918’den 1938’e kadar Atatürk’ün yaptığı, söylediği şeylerin içinden kendine göre bir kesit bulabilmiş. Mesela 1923’te ekonomi liberaldi, 1930’da Serbest Fırka kurulduğunda bakılıyor ki devletçi olunmuş… Ahmet Ağaoğlu, “Hayretle karşıladım. CHP olarak kendimizi liberalin liberali görüyordum, nereden çıktı şimdi bu!” diyor. Atatürk’ün yanındaki isimler de bu sansürden payını almış, resmi tarih metinlerinden çıkarılmış. İnönü ve beraberinde pek çok kişinin Lozan görüşmeleri dâhil tarih sayfalarından çıkarılması gibi.
 
“Atatürk Avrupa’ya bakınca demokrasiyi değil uygarlığı görüyordu… Bugün çağdaş olmak mutlaka demokrasiyi getirir diyoruz, oysa bu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çıkmış bir teoridir.... Cumhuriyet otoriter devletçiliğin bütün ayırt edici vasıflarını taşır” diyen Prof. Koçak, Atatürkçülüğün demokrasi değil kalkınma derdi olduğunu söylüyor.
 
Cemil Koçak, kendi zamanında reformist ve radikal bir şekilde otoriter modernleşmeyi taşıyan bir ideoloji olan Kemalizm’in, solculara bırakmış olabileceği hiçbir kavramsal düşün olmayacağını da söylüyor. Koçak’a göre Kemalizm, pozitivist ve ilerlemecidir ama asla sol değildir. Siyasal-kültürel Kemalizm’i solculuk sayanlar kategori hatası yapmıştır.
 
“CHP ilerici, DP gerici” bir klişe olarak bugüne kadar geldi ancak bu, gerçeği yansıtmaz… İkisi de aynı muhitin, aynı siyasetin içinden çıkmış ekiplerdi. Nazım Hikmet CHP iktidarında hapis, DP iktidarında serbestti. Nutuk CHP döneminde değil, DP döneminde yeniden basıldı. Atatürk’ü koruma kanunu çıkaran, Anıtkabir’i yapan, Kemalizm’in ideolojik çatısına sahip çıkan CHP değil, DP oldu…
 
Tarihin sayfalarını karıştırırken, “İskân Kanunu, Varlık Vergisi, 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, 1949’da Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması” gibi konuların çok partili hayata geçiş dönemi kadar bugüne yansıyan sonuçları da dikkat çekiyor. Ayrıca dindar kesimin muhalefeti sadece Hilâfetin kaldırılması, Harf Devrimi gibi alanlarla sınırlandırması da bence önemli bir başka başlık.
 
IVIR ZIVIR PARTİLER
 
Cemil Koçak’ın yokmuş gibi yapılan tarih sayfalarına ilişkin dikkat çeken pek çok nokta var. Bunlardan birisi de; 1946’da çok partili hayata geçişle birlikte ortaya çıkan “ıvır zıvır partiler.” O dönemde 20’ye yakın parti kuruluyor. Arıtma Koruma Partisi, ev sahiplerinin mağduriyetini azaltmak isteyen Toprak Emlak ve Serbest Teşebbüs Partisi, Öz Demokratlar Partisi, İslâm Koruma Partisi bunlardan sadece birkaçı.
 
Batıcı davulcular…
 
Samuel Huntington 2012 yılında yaptığı bir konuşmada, “İslâm’ın sınırları kanlıdır, bağırsakları da öyle! Batı için temel problem İslâmî kökten dincilik değil, İslâm’ın bizatihi kendisi…” diyordu… Bu fikir sadece Huntington benzeri kuramcıların fikri olsa gam yemem. Ama son günlerde buna benzer lafları çokça işitiyorum. Osmanlı batarken Batıcı aydınların “kurtuluşumuz Hristiyan olmakta” babından lafların sanki günümüz versiyonları yeniden dillerde yankı buluyor. 1853 yılında Çar Nikola’nın Osmanlı’yı “Hasta Adam” ilan eden klişesi bizim aydınımızın zihninde nesillerce süren bir evhama dönüşmüş durumda. Bu arada Çar’ın başına gelenler ayrı bir konu… Bu bahse ilave olarak İlber Ortaylı’nın bir lafını da buraya eklemek isterim: “Türkler Batı ile birlikte olmak zorundaysa bile her zaman için ölçülü gitmek zorundayız. Yani trene bindikten sonra bir de pencereden sarkıp davul çalınmaz…” Bizim Batıcılarımız ille de davul çalalım diyorlar…
 
 
 
Ayşe Böhürler / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.