Sosyal Medya

Gökhan Özcan'ın kaleminden: Kendi anlamımızı bulmak

İnsanın geçmişten geleceğe yolculuğunu bir büyük romanmış gibi düşünelim. O kalın romanın içinde birer cümle gibiyiz her birimiz. Nasıl aradaki herhangi bir cümleyi çıkarıp attığınızda roman eksilmiş oluyorsa, hayatlar içinden kendi benzersiz hikayenizi çıkarttığınızda dünyanın hikayesi de bir hayat eksik kalır.



Herkesin önemli biri olmak için bu kadar abartılı bir çaba içinde olduÄŸunu görünce ister istemez yine herkesin kendini çok önemsiz, çok deÄŸersiz hissettiÄŸi fikri düÅŸüyor aklınıza. Bu sanıyorum dışarıdan iÅŸlene iÅŸlene bilinç altımıza sokulmuÅŸ bir düÅŸünce, bir yargı, bir inanç... Ä°nsanın herhangi bir ÅŸey yapmadan, daha hikayesinin en başında önemli ve deÄŸerli olduÄŸunu bilmemiz lazım. Bizler o kadar istisnai, o kadar kendine özgü, o kadar biricik bir kaderle doÄŸuyoruz ki, sadece bu dünyaya doÄŸmakla bile dünyaya yepyeni bir soluk, sadece bizim yaÅŸadığımız bir hikaye, bize özgü bir renk katıyoruz. Bizim kendimiz olarak kalmak, aynılaÅŸarak biricikliÄŸimizi kaybetmemek için mücadele etmemiz gerekiyor. Herkesin önemli olmak adına büyük bir telaÅŸla yapmaya çalıştığı ÅŸeyler, herkesi herkese benzettiÄŸi için insanları sadece aynılaÅŸtırıyor, dolayısıyla da önemsizleÅŸtiriyor. Kendi anlamımızı bulmakla, kendi dilimizi konuÅŸmakla, kendi içimizdeki güzellikleri keÅŸfetmekle dünyaya yeni bir ÅŸeyler katabiliriz ancak. Kendimiz olmadan, herkesin yaptığını herkesin yaptığı gibi yapmakla kapıldığımız aynılaÅŸma girdabından çıkamaz, önemli insanlar olamayız.
 
“Bugüne kadar hiç kimsenin aklına gelmeyen bir ÅŸey düÅŸündüm” dedi heyecanlı olan. “Bu seni dünyada ÅŸu dakikanın en önemli insanı kılıyor” dedi yanındaki.
 
“...hep büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, baÅŸka kimse yok ortalıkta -yetiÅŸkin hiç kimse yani- benden baÅŸka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuÅŸum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaÅŸan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koÅŸarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu iÅŸi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir ÅŸey bu, biliyorum, ama ben böyle biri olmak isterdim” diyor ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ isimli baÅŸ eserinde J. D. Salinger.
 
Ä°nsanın geçmiÅŸten geleceÄŸe yolculuÄŸunu bir büyük romanmış gibi düÅŸünelim. O kalın romanın içinde birer cümle gibiyiz her birimiz. Nasıl aradaki herhangi bir cümleyi çıkarıp attığınızda roman eksilmiÅŸ oluyorsa, hayatlar içinden kendi benzersiz hikayenizi çıkarttığınızda dünyanın hikayesi de bir hayat eksik kalır. Bütün hayatları birbirinin aynısı kılmak adına sürdürdüÄŸümüz anlamsız mücadele, dünyanın hikayesini ayrıntılarından mahrum bırakıyor, tatsız, kokusuz, renksiz bir ezbere dönüÅŸtürüyor.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; dünyaya baktığında kendi yerini bulamayan bir hayat ne hisseder?
 
“Kimileri, sen yalnızca bir damlasın, sözünde durmaman bir damla, önemi yok, diyecekler. Ama dünyadaki kötülüÄŸü destekleyen bu küçük damlalardır. Küçük damlaların önemsizliÄŸi üzerine konuÅŸmak saçmalıktır. Küçük damlalar ve okyanus aynı ÅŸeydir” diye yazmış John Fowles, ‘Koleksiyoncu’ ismini verdiÄŸi eserinde.
 
Eskiler biri kendilerine bir güzellik yaptığında teÅŸekkür babında “eksik olma” derlerdi. Bunun ne kadar derin bir temenni, bir niyaz olduÄŸu üzerinde düÅŸünelim mi biraz?
 
“Åžu süzülen toz zerresini görüyor musun” dedi meczup, “onun kitapta yeri var, senin nasıl olmasın!”
 
 
 
Kaynak: YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.