Sosyal Medya

İslamcılık: Sahip çıkanın olmadığı bir söylem

İslamcılığı yeni veya yinelenmiş sorular etrafında tartışmaya açan Yetkin Düşünce dergisinin merkezi sorusu İslamcılığın iddialarıyla gerçekleştirdikleri arasındaki fark. Bununla bir muhasebe tutmaya çalışıyor, İslamcı iddialara sahip olanları hesap vermeye çağırıyor, belki kendisi de hesap vermeye çalışıyor. Bu bağlamda benimle gerçekleştirdikleri uzunca söyleşiden, derginin değerli yöneticilerinden müsaadeyle, konuyla ilgili bir kesitle daha baş başa bırakmak istiyorum.



Ä°slamcılık Türkiye’de nasıl bir imkan ve zafiyeti içinde barındırmaktadır?
 
Tabi böyle bir resim içinde Ä°slamcılık uzun yıllar Türkiye’de bir muhalif hareket olarak kendini konumlandırdı. Ama Ä°slamcılık derken hakkında konuÅŸabileceÄŸimiz yekpare bir hareket, bir söylem bir örgüt yok. Devletle mesafesi de, kendisiyle mesafesi de belirsiz bir söylemler bütününden söz edebiliriz ama bu söylemler bütününün tutarlılığını ölçebileceÄŸimiz, tutarsızlığını ÅŸikayet edebileceÄŸimiz bir makam yok. Bu Ä°slamcılığın önemli bir zafiyeti olarak görülebilir ama bir açıdan da onun en önemli avantajlarından biri durumunda. Bir kilisesi yok Ä°slamcılığın, dolayısıyla çağın geliÅŸmelerine karşı kendini baÄŸlayacak bir kez ve bütün zamanlar için sabitlenmiÅŸ tabuları yok. Dışarıdan bu, hızla geliÅŸmelere adapte olabilen, dışarıdan bir pragmatizm gibi gözlemlenebilecek siyasi ve toplumsal eklemlemeleri, ifadeleri görmemize yol açıyor. Ama bir açıdan da bir tür zayıf ilahiyat olarak insan özgürlüÄŸüne, yaratıcılığına, içtihadına açılan geniÅŸ alanda Ä°slamcılığın gelmekte olan insan için, gelmekte olan insanın söyleyeceÄŸine dair ihtimalleri ve umudu hep açık tutuyor. Ä°slamcılık tüketilemeyen bir potansiyeldir, çünkü her gün kendini namaz gibi, oruç, hac, kurban, ÅŸehadet, zekat gibi en temel eylemlerde ortaya koyuyor. Bu eylemler üzerine hiçbir politik söylem geliÅŸtirilmese bile bunların kendiliÄŸinden felsefesi Ä°slamcı duyguyu, iradeyi ve duruÅŸu her zaman yeniden üretmeye yetiyor.
 
Siyasette İslamcılığı kim temsil ediyor? Bu temsiliyetin başarısını nasıl değerlendirebiliriz?
 
Ä°slamcılığı aslında bir açıdan bütün Müslümanlar temsil ediyor, bir açıdan da kimse temsil etmiyor. Bu belki yaÅŸadığımız çaÄŸa özgü bir durum. 1924 yılına kadar dünyada Ä°slamcılığı devlet düzeyinde, politik beden düzeyinde temsil eden bir Osmanlı vardı. Ä°slam’ın siyasi sorumluluÄŸu resmen halifenin omuzları üzerindeydi. Osmanlı’dan önce diÄŸer halifeler, iyi veya kötü temsil ediyor olup olmadıklarına bakmaksızın, Ä°slam’ın siyasal bedenini temsil ediyorlardı. Bir beden olarak bazen capcanlıydı, tazeydi, etkiliydi, ama bazen de yorgun düÅŸüyor, yaÅŸlanıyor çaÄŸa ayak uydurmakta zorlanabiliyordu ama bir hayatiyeti vardı.
 
Ä°slamcı irade bir bedende, ama beÅŸeri bir bedende hayat buluyordu. Bunu söylemenin anlamı onun bu dünyadaki varlığının hatadan masum olmadığını, Ä°slamcı siyasal bedenin her yaptığının doÄŸru olmayabileceÄŸi gerçeÄŸini hatırlatmak için. Ä°slamcılık Ä°slam’ın kendisi deÄŸil elbet. Bir ideal olarak bütün Müslümanların aradığı Ä°slam ile bu arayışların neticesinde kaçınılmaz olarak bir yorumsama pratiÄŸi olarak ortaya çıkan Ä°slamcılık arasındaki mesafenin her tahlilde bilincinde olmak lazım.
Hilafet-sonrası ÅŸartlarda ise Ä°slamcılığın temsili bambaÅŸka bir mesele haline gelmiÅŸtir. Ä°slamcılık bir varmış bir yokmuÅŸ efsanesi haline gelmiÅŸtir. Ciddi bir hermenötik soruna dönüÅŸmüÅŸtür. Bütün dünyada bütün Müslümanların itibar ettiÄŸi, kendilerini bir organı hissettikleri bir siyasal beden olarak temsili yok. Buna mukabil hep varmış ve her yerde etkisi varmış gibi adından söz ettirmiÅŸtir. Bazen bir hayalet-hortlak olarak, bazen gelmekte olan bir kurtarıcı olarak. Ama kimin etine kimin kemiÄŸine bürünmüÅŸ olarak?
 
Muhayyel bir ümmet varlığı var ve beden yokluÄŸuna raÄŸmen bütün Müslümanların kendilerini ait hissettikleri bir evrensel ümmet varlığı var. Bütün Müslümanların zihninde, kalbinde ve ibadetlerinde sürekli yeniden-üretilen bu varlığın muhayyellik düzeyinden ete kemiÄŸe bürünmenin yollarını araması mukadder. Bu belli bir odaktan, belli bir merkezden yönetilen bir programa tabi olmasa da Müslümanın en temel ibadetlerinde kendiliÄŸinden içkin siyasallık bu telosa akmaktadır.
 
Neticede bir muhalif duygu olarak sert bir örgütlülüÄŸe sahip olmayan Ä°slam, inananların dini pratikleri içinde, sosyal varlığıyla etkide bulunmaya devam etti. Hiç kimseye bulaÅŸmadan kendi halindeki varlığıyla bile onu diri diri gömmüÅŸ olanları, fiilen iktidarda olanları korkutmuÅŸtur. Bu anlamda bir baÅŸarıdan bahsedebilir miyiz? Edebiliriz. Ama bu baÅŸarı hangi örgütün, hangi partinin, hangi cemaatin dersen orada durup ÅŸu söylediklerimi biraz daha düÅŸünmek lazım.
 
Bu durumda, Ä°slamcılığın geçmiÅŸten bugüne temel iddiaları ile gerçekleÅŸtirimleri arasında nasıl bir fark ve iliÅŸki görüyorsunuz?
 
Hangi Ä°slamcılar? Biteviye yorumlanan bir Ä°slam’ın siyasal söylemi var ama bu söylemi gerçekleÅŸtirmeye dönük bir örgütü yok. Bir örgütlülüÄŸe kavuÅŸanlar ise Ä°slamcılığın siyasal söylemiyle aralarına mesafe koymak durumunda kalıyorlar. Hatta daha fazlasını söyleyeyim, Ä°slamcı olarak kategorize edilenler Ä°slamcı olmadıklarını söyleyerek baÅŸlıyorlar sözlerine ve üstlendikleri siyasal programlarına Ä°slamcı yaftasının yapışmaması için özel bir gayret bile gösteriyorlar. Bu da Ä°slamcılığın izini sürmeyi zorlaÅŸtıran bir ÅŸey tabi. Sahip çıkanın olmadığı bir söylem Ä°slamcılık, buna raÄŸmen varlığını herkesin hissettiÄŸi bir olgu, bir etki. Müslümanların toplam siyasal etkisi, Ä°slam’dan anladıklarıyla hayatta karşılaÅŸtıklarını yorumlayarak veya yorumsayarak ortaya koydukları bir siyasallıklar bütünü.
 
Neticede bunun üzerine konuÅŸuyoruz.
 
 
Müellif: Yasin Aktay / YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.