Sosyal Medya

Güncel

Türkiye’de Televizyonun Kısa Tarihi

Hayatımıza girdiği günden beri günlük yaşantımızın vazgeçilmezleri arasına giren televizyon, gerek sosyal yaşantımızı gerekse de toplumsal dönüşümümüzü tetikleyen önemli bir teknolojik unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Madonna’nın giydiği kot pantolonu günlük kıyafetimiz haline getiren de Türkiye’de basketbolun yaygınlaşmasını sağlayan da bizleri pizzayı sevdiren de bu küçük kutu. Her şeyin tarihi olduğu gibi günlük ve sosyal hayatımıza bu denli etki eden bu görüntülü kutunun da ülkemize gelişinin bir tarihi var elbet. Gelin televizyonun Türkiye’deki kısa tarihini birlikte inceleyelim.



Popüler kültür günümüzde televizyon, sinema ve internet gibi önemli ve etkili kitle iletiÅŸim araçlarıyla gündelik hayatın içinde yer almakta TV dizileri gibi önde gelen ürünleriyle de kitleleri ekran başına toplamaktadır. 
 
GeçtiÄŸimiz yüzyılda iletiÅŸim bilimcilerin üzerinde hem fikir olduÄŸu konulardan birisi televizyonun çaÄŸdaÅŸ toplumlardaki en yaygın ve en etkin "kültür üretme makinası” olduÄŸu düÅŸüncesiydi. Günümüzde ise internet, yeni iletiÅŸim teknolojilerinin geldiÄŸi yer itibariyle çeÅŸitli elektronik kül­türel dışavurum araçlarıyla birlikte yaÅŸadığımız çaÄŸa damgasını vurabilecek güce eriÅŸmiÅŸ bulunmaktadır. Aynı televizyon gibi, bu yeni Ä°nternet’te de eÄŸleniyoruz ve televizyondan bile daha beter bir ÅŸekilde, mevcut inanç ve kanaatlerimizi burada olumluyoruz. Burada düÅŸünmekten çok hissediyoruz; kendimizi zorlamaktansa konformizme kapılıyoruz. Sonuç ise bölünmüÅŸ, kendi ait olduÄŸu grup dışında bilgi sahibi olmayan, duygularıyla hareket eden bir toplum… Post-gerçek, yani ‘nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kiÅŸisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu’ olarak adlandırılan bir kavramla karşı karşıyayız.
 
Daha az metin ve daha az hiperlinke dayanan bugünün interneti televizyonun bu kötü yanlarını taşımakla kalmıyor, yeni kötülükleri de beraberinde getiriyor. Geleneksel televizyon ile onun modern hâli olan internetin en temel farkı internette kiÅŸiye özel içerik sunulabilmesi olsa gerek. Geleneksel televizyon, sürprizleri bünyesinde barındırabilmekte, televizyonda gördüÄŸümüz içerikler editörler tarafından derlenmekte. Her ne kadar bu derleme sürecinde içeriklerin, yayın masraflarını çıkarıp yayıncıyı kâra geçirebilmesi için eÄŸlenceli ve izleyici açısından çekici olma kaygısı güdülse de, bu yayınlarda kendi kanaatiniz ya da duygularınız dışında bir içerikle karşılaÅŸmanız oldukça olası.
 
Sosyal bilimciler açısından bir olguyu açıklamanın en iyi yolu geldiÄŸi son noktadan baÅŸlangıcına kadar olan süreçleri, tarihsel ve toplumsal gerçeklikleri analiz etmekten geçer. Peki, Türkiye’de yayıncılık ve TV dizileri nasıl baÅŸladı ve geliÅŸerek günümüzdeki düzeyine eriÅŸti?..Türkiye’de televizyon yayıncılığı 31 Aralık 1968’de Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ile baÅŸlar. Ancak televizyon yayıncılığının ilk baÅŸlangıç serüveninde TRT’nin öncesinde de incelenmesi gereken bir dönem mevcuttur.
 
TRT, Yabancı Diziler ve Toplumsal Değişim
 
Ä°stanbul Teknik Üniversitesi’nin TaÅŸkışla Kampüsü’nde öÄŸrencilerine eÄŸitim amaçlı baÅŸlattığı televizyon yayınlarını ülkemizde televizyon yayıncılığı alanındaki TRT’nin kuruluÅŸundan çok daha önceki öncü faaliyet olarak deÄŸerlendirmek mümkündür. 1938 yılında Ä°stanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Frekans Kürsüsü BaÅŸkanı Prof. Dr. Mustafa Santur savaÅŸ sonrası yaptığı gezilerde televizyon denilen canlı kutuyu yakından tanıma fırsatı bulmuÅŸtu. Hayran kaldığı bu sıra dışı olayı Türkiye’de yapmaya karar veren Santur 16 Temmuz 1951 tarihli bir mektupla üniversite yönetimine baÅŸvurarak eÄŸitim amaçlı olarak televizyon yayınları yapmanın önemini ve bu konuda gerekli araç gereç teminini talep etti.    1952 yılında 15 günde bir 60 dakika deneme yayınlarıyla Ä°.T.Ü Elektronik laboratuvarında baÅŸlayan televizyon yayıncılığı ile ülkemizde bir ilk gerçekleÅŸtirdi. Üniversitenin yayıncılık alanındaki bilgi birikim ve teknik ekipmanlarıyla birlikte yayınlarına 1971 yılında resmi olarak son verilen Ä°.T.Ü televizyonu, televizyon yayıncılığı alanında birçok ilke imza attı. Bu süre zarfında geliÅŸen kurumsal birikim ve teknik olanaklarıyla 1968 yılında resmi yayınlarına baÅŸlayan TRT’nin kuruluÅŸunda ve yayıncılık faaliyetlerinde de Ä°.T.Ü televizyonunun önemli katkıları bulunmaktadır.
 
 
Düzenli olarak televizyon yayınlarını gerçekleÅŸtirmek amacıyla 1963 yılında TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) kurulmuÅŸ,  2 Ocak 1964’te yayımlanan Radyo Televizyon Kurumu kanunuyla yayıncılık yapma yetkisi TRT’ye devredilmiÅŸtir. 1 Mayıs 1964’te, özel yasayla özerk tüzel bir kiÅŸiliÄŸe sahip olarak kurulan TRT, 1972’deki anayasa deÄŸiÅŸiklikleri ile  “tarafsız” bir kamu iktisadi kuruluÅŸ olarak tanımlanmıştır. 1967 yılında Alman hükümetinin yaptığı yardımla TRT Ankara Televizyonu 31 Ocak 1968 tarihinde deneme yayınlarına, 31 Aralık 1968’te ise resmi yayınlarına baÅŸlamıştır. Bu dönemde sadece Ankara ile sınırlı olan yayınlar 1972’den itibaren yavaÅŸ yavaÅŸ diÄŸer ÅŸehirlere de ulaÅŸmıştır.  
 
TRT tarafından yapılan televizyon yayınlarında 31 Ocak 1968 tarihinde Nuran Devres tarafından gerçekleÅŸtirilen ilk anons. (Bugün 31 Ocak 1968. Bu akÅŸamki deneme yayınına baÅŸlıyoruz.)
 
31 Ocak 1968’de Türkiye’nin ilk deneme televizyon yayını Ankara’da Mithat PaÅŸa Stüdyosu’nda Mahmut Tali Öngören’in açılış konuÅŸmasıyla baÅŸladı. Haftada 3 gün, üçer saat olarak baÅŸlayan deneme yayınları 1 yıl sonra haftada 4 güne çıktı. 1970’de Ä°zmir Televizyonu, ardından 1971’de Ä°stanbul Televizyonu faaliyete geçti. 1969’da astronotların Ay’a ayak basmaları ve Zeki Müren’in Ankara’da verdiÄŸi konser televizyon ekranından yansıdı. 1973’de ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. CumhurbaÅŸkanı Ä°smet Ä°nönü’nün cenaze töreni naklen yayınlandı. 20 Temmuz 1974’de baÅŸlayan Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan tüm Türkiye ve Avrupa TRT yayınlarıyla haberdar oldu. Eurovision Åžarkı ve Beste Yarışması’na Türkiye, ilk kez 1975’de TRT’nin organizasyonuyla girdi. 1978’de ilk kez su altı kameraları kullanılarak “Derinlerdeki GeçmiÅŸ” adlı belgesel renkli film çekildi. 1979 yılında, 5 ülkeden 133 çocuk 31 liderin katıldığı ilk 23 Nisan Çocuk ÅženliÄŸi düzenlendi. 1974 yılında Televizyon yayınları haftanın her günü gerçekleÅŸtirilirken, yayınlar ülke nüfusunun %55’i (19 milyon) ve ülke yüzölçümünün %28 i (210.861 km2) tarafından izlenilir oldu.
 
Televizyonunun Türkiye’ye geliÅŸinin 10. yılında PTT merkezlerine kayıtlı televizyon alıcı sayısı 2 milyon 250 bine ulaÅŸtı. Yurt içinden verilen ve yurtdışında alınan eÅŸgüdüm, yayın, kayıt ve kurgu iÅŸlemlerini yapabilecek kapasitede olan Eurovision baÄŸlantı merkezi 1982 yılında hizmete girdi. Giderek artan yayın saatleri ile birlikte ekran, 31 Aralık 1981 yılbaşı gecesinden itibaren renklenmeye baÅŸladı ve 1984 yılında tamamen renkli yayına geçildi. 1986 yılında televizyonun 2. kanalı TRT-2 yayın hayatına merhaba dedi. 1987’de “Ä°ntelsat” uydusundan kiralanan bir aktarıcıdan TRT-1 ve TRT-2 programları uydu yoluyla bütün Türkiye’ye ulaÅŸtı. TRT-3 ve GAP-TV, 1989 yılında hizmete girdi ve TRT’nin kanal sayısı 4’e çıktı. 1990’da ise eÄŸitim ağırlıklı TRT-4 ile Avrupa yaÅŸayan Türk iÅŸçilerine yönelik TRT-INT yayınları baÅŸladı. 1993’te Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik programların yer aldığı TRT-AVRASYA kanalı, 1995’te ise TBMM TV yayına girdi. (https://www.trt.net.tr/Kurumsal/Tarihce.aspx)
 
TRT’nin kurulması ve ülkemizde televizyonun yaygınlaÅŸarak önem kazanmasıyla özel televizyonların kurulmaya baÅŸlandığı 90’lı yıllara kadar oluÅŸan görünüm bu ÅŸekilde olsa da yayıncılık açısından 1960’ların ve 1970’lerin önemi, TRT’nin kurulması ve bu kurumda yaÅŸanan geliÅŸmeler kaynaklıdır. Ä°smail Cem’in 1974 yılında TRT’de genel müdürlük görevine atanması hem TRT tarihinde hem de dizi yayıncılığında bir dönüm noktası oldu. Ünlü yazar Kemal Tahir’in görüÅŸlerinden etkilenmiÅŸ olan Ä°smail Cem, göreve geldikten sonra yerli yapımlara öncelik tanınacağı bir yayıncılık anlayışını benimsemeye baÅŸlamıştır. Ä°smail Cem dönemi, TRT için bir atılım dönemi olur. Öncelikle televizyonda gündüz yayınları baÅŸlar; spor programları, belgeseller, edebiyat uyarlamaları ve yeni diziler yayımlanır. Ä°smail Cem’in iktidar deÄŸiÅŸikliÄŸi sonrası Süleyman Demirel hükümeti döneminde olaylı bir ÅŸekilde görevinden uzaklaÅŸtırılması sonrasında TRT’nin yayın politikası da deÄŸiÅŸir. Eski dönemdeki yerlileÅŸme çabalarına raÄŸmen dış kaynaklı yapımlar tüm yayınların yüzde 37,87’sini oluÅŸturmaktadır.
 
Böyle bir kamu yayıncılığı ortamında seksenli yıllar Türkiye’de ve tüm dünyada deÄŸiÅŸim rüzgârlarının yaÅŸandığı bir zaman dilimi olarak önemli bir tarihsel kırılma noktasıdır. Türkiye’de basının yapısını da etkileyen 24 Ocak 1980’de önemli ekonomik kararlar alınmış ve dünya ekonomisine entegrasyon anlamında önemli adımlar atılmıştır. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle genel seçimlerin yapılacağı 1983 yılına kadar sürecek askeri rejim yönetimine girmiÅŸtir. Dünya’da ise tıpkı 1905 yılında da olduÄŸu üzere Sovyetler BirliÄŸi ve Ä°ran’da geliÅŸmeler yaÅŸanmış, Ä°ran’da mollalar rejimi kurulmuÅŸ, Sovyetler BirliÄŸi Afganistan’ı iÅŸgal etmiÅŸ, ABD’de Ronald Reagan baÅŸkan seçilmiÅŸtir.
 
Bütün bu yaÅŸanan olaylar silsilesi Türkiye ve dünya konjonktürünü etkileyen geliÅŸmelerdir. Neoliberalizmin yükseliÅŸindeki öncü ülkeler ABD ve Ä°ngiltere’nin uyguladığı politikalar, önce Avrupa’yı, sonra tüm dünyayı etkisi altına alır. Türkiye de kısa bir süre içinde bu etki alanına girer. 12 Eylül 1980 askerî müdahalesi öncesindeki 24 Ocak kararları yeni bir dönemin baÅŸlangıcı olur. Ä°ktisadi neoliberalizmi benimseyen, bireysel ve hazcı bir yaÅŸam tarzının peÅŸinden giden, sosyal devletin herhangi bir biçimini hastalıklı kabul eden karmaşık bir orta sınıf oluÅŸur. Bu yeni dönem kaçınılmaz bir biçimde yayıncılığı da etkiler. Toplumsal çalkantılar ve bozulan ekonomik durum, sinemaya gitme alışkanlığını yitirtirken kitlelerin televizyon izleme alışkanlığını pekiÅŸtirmiÅŸtir. Tüm dünyada yükselen yeni saÄŸ ve yükselen yeni deÄŸerler Türk televizyon izleyicisini de etkilemiÅŸtir. Bu dönemde özellikle ABD üretimi dizilerin yükseliÅŸe geçmesi de böyle bir kültürel ve ekonomik ortamda elbette tesadüf deÄŸildir.
 
Televizyonu, medyayı oluÅŸturan diÄŸer türlerden daha önemli kılan ve daha çok tüketilmesine yol açan faktör bünyesinde birçok etkileme unsurunu (görüntü, ses, müzik, hareketlilik ) bir arada barındırıyor olmasıdır. Televizyon çeÅŸitli imge ve imajların, mitlerin ve deÄŸerlerin yaratılmasının yanı sıra onların yaÅŸatılmasında da büyük bir öneme sahiptir. Bu alanda yapılan pek çok araÅŸtırma (Bourdieu 1997; Kellner 1992; Burton 1995; Williams 1974) bu etkili iletiÅŸim aracının, yaydığı mesajlar ve imgelerle, bireylerin dünya görüÅŸlerini biçimlendirdiÄŸini, bu yönüyle günlük yaÅŸam aktivitelerinden bireysel davranışlara, sosyal iliÅŸkilerden toplumsal yapıya kadar etkisini her alanda hissettirdiÄŸini göstermektedir.
 
“Ä°zleyicinin bir televizyon dizisini daha gerçek olarak anlamlandırmasını etkileyecek bir kodlama, programın üretim evresinde de yapılmaktadır. Bu kodlama kostümden dekora, kameranın kullanılış biçimine, kurguya, aydınlatmaya, oyuncuların performansına ve dizideki karakterlerin bireyselliÄŸine kadar uzanmaktadır” (Binark, 1994: 188). Televizyon izleyicisinin kendisine sunulan ürünlerden kolay etkilenmesi bu gerekçelerle mümkün olabilmektedir. Dizilerin mesajı nasıl aktardığını analiz ettikten sonra neyi aktardığı da gözlemlenmelidir. “Tüm dünya televizyonlarında varlıkları artış gösteren dizi filmler, kullandıkları motiflerle, ulusların tarihsel ve kültürel yapılarını etkilemektedir. Ä°lgi ile izlenen dizilerin, ortak kodları ile bireylere aynı duygu ve yaÅŸantı birliÄŸi sunulmaktadır” (Zebil, 1995:46). Raymond Williams ise televizyonu, “hem teknolojik, hem de kültürel bir biçim” olarak niteler; yani televizyon bir yanıyla teknik bir araçtır, diÄŸer yanıyla ise kültür üretim, aktarım ve tüketim (yeniden-üretim) ortamıdır (Mutlu, 1999: 11).
 
Televizyon, modern belleÄŸi benzersiz biçimlerde ÅŸekillendirmiÅŸtir. Toplu üretimin ürünü eÄŸlence paketlerini, ağırlıklı olarak tekrarlanan karakterler ve sahnelerle birlikte planlanan hikaye dizileri içerisinde sunma konusunda farklı bir geçmiÅŸe sahiptir. Bu, belleÄŸin medyasının ta kendisidir, çünkü en başından beri tekrar etmiÅŸ ve izleyicileri tekrarını beklemeye ve hatta arzu etmeye alıştırmıştır. (Cross;2018:146) Connerton (2009:84) ürünlerin ve iletiÅŸim araçlarının sahip olduÄŸu akışın hızlı olmasının, herhangi bir anıyı sürdürmemizi engellediÄŸinden bahsetmektedir. Bilgilendirici aşırı yükleme, bir ÅŸeyi unutturmak amacıyla kullanılan en iyi aygıtlardan birisidir ve haber yayın organlarının iÅŸlevi ne üretmek ne de tüketmektir, bunun aksine yakın zamanda yaÅŸanan tecrübelerin mümkün olduÄŸunca hızlı bir ÅŸekilde unutulmasını saÄŸlamaktır. Hala hatırlanan ancak artık kısa olan anılardan bahsetmek durumundayız.
 
Yabancı dizilerin yükseliÅŸe geçtiÄŸi 80’li yıllardan günümüze pek çok toplumsal deÄŸiÅŸim ve geliÅŸmeler yaÅŸansa da deÄŸiÅŸmeyen bir olgu olarak özdeÅŸleÅŸme kavramı karşımıza çıkar. Pek çok çocuk, genç, her yaÅŸtan izleyicinin, izledikleri beÄŸendikleri kahramanlarla kendilerini özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸi en azından böyle bir eÄŸilim gösterdiÄŸi bilinmektedir. Dizi filmlerle, kahramanları ile özdeÅŸleÅŸmek, dizi süresince olup biten bir olgu deÄŸildir. Özellikle, dizi filmlerin TV dışında da her türlü fırsatta gündemde tutulduÄŸu günümüzde, bu tür karakterler, gerçek yaÅŸamdaki karakterlerle özdeÅŸleÅŸmeden farklı bir kavram olarak çıkar izleyicinin karşısına. Burada özdeÅŸleÅŸilen model olarak alınacak, her an görülebilen bir eylemler zinciri ya da bir birey deÄŸildir. En önemli özelliklerini soyut düÅŸsel eylemlerden ve düÅŸsel iletiÅŸim ortamlarından alan kahramanlar bireylerin kendilerini “-miÅŸ gibi” hissetmelerine sebep olabilecek kadar somutturlar da. TV’de birkaç dakika için tanışılan kahramanlar, gerek oyuncaklar gerekse basılı iletiÅŸim araçları ile insanların dünyasında somut, vazgeçilmez bir yer almaktadır.
 
Türkiye’ye basketbolu sevdiren “Beyaz Gölge” dizisinden bir kesit.
 
Televizyon dizilerinin bireyler üzerindeki en önemli etkisi dönemsel olarak eÄŸer etkisi altında kaldıkları dizi/diziler varsa, izledikleri karakterleri kendilerine örnek almasıdır. Bir dönem çocukların hepsi birer basketbol koçu veya oyuncusuydu. Her sokakta bir basketbol potası bulunmakta, her mahallenin kendi takımı diÄŸer mahallelerle düzenli karşılaÅŸmalar gerçekleÅŸtirmekteydi. Bu durumun nedenlerinin en başında ergenlik çağındakileri spora ve basketbola özendiren 80’li yıllardaki popüler olan “Beyaz Gölge” dizisindeki Koç Reeves tiplemesidir. Gerçi dizi çocuklara deÄŸil çoÄŸunlukla yetiÅŸkinlere yönelikti, ancak çocuklar ve gençler basketbolu sevdiren bu diziden çok etkilenmiÅŸlerdir. Bu dönemde hem basketbola yatırım yapan spor kulüplerinin sayısının hem de spor kulüplerinde 18 yaÅŸ altı basketbola yönelen genç sporcu sayısının arttığı söylenebilir. 80’li yıllarda TRT’de yayınlanan yabancı diziler, 7’den 70’e herkesin beÄŸeniyle izlediÄŸi diziler olmuÅŸtur. PopülerliÄŸiyle dikkat çeken öyle diziler vardı ki, yayınlandığı saatte dışarıda kimselerin kalmadığı dizilerdi. Belli yaÅŸtaki insanların hayatlarında tatlı hatıralar bırakan ünlü yabancı dizilerin bazılarından bahsetmek gerekirse Beyaz Gölge, Kara ÅžimÅŸek, MacGyver ve Mavi Ay gibi diziler bu dönemin popüler izlerliÄŸe sahip dizilerinden bazılarıdır.
 
Sonuç
 
Dünyada en çok televizyon izlenen ülkelerin başında gelmekte olan ülkemizde; yapılan araÅŸtırmalara göre Türk insanı her gün yaklaşık 4-5 saatini televizyon karşısında geçirmektedir. 2016 yılında T.C. BaÅŸbakanlık Kamu Diplomasisi KoordinatörlüÄŸü tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’deki yapım ÅŸirketleri her yıl yüzlerce yeni yapım üretmekte, Türkiye’de yapılan dizilerin bir bölümü aynı zamanda OrtadoÄŸu, Balkanlar ve Latin Amerika ülkelerinde de ihracatı yapılmakta ve izleyicilerle buluÅŸmaktadır. Senaryosundan oyuncusuna, yönetmeninden kostümcüsüne çarpan etkisiyle on binlerce insan için önemli bir endüstri haline gelen diziler aynı zamanda kendi özel ‘hayran’ kitlelerini de oluÅŸturmaktadır.
 
Seksenli yıllardan bu yana kültürel, toplumsal, ekonomik pek çok olgunun deÄŸiÅŸtiÄŸi yeni bir dünyada yaşıyoruz. Popüler kültürün ve onun bir ürünü olan TV dizilerinin de bundan etkilenmediÄŸini söylemek pek mümkün deÄŸil. Eskiden TV dizilerinin bir hafta boyunca beklendiÄŸi ve o saatte ekran başında olunduÄŸu, kaçırıldığı takdirde telafisinin zor olduÄŸu (çünkü video kayıt cihazıyla boÅŸ bir VHS kasede kaydedilmesi gerekiyordu ki bu da oldukça zor ve masraflıydı, özellikle videosu olmayanlar için!..) düÅŸük teknolojili ve alternatifsiz bir iletiÅŸim ortamı söz konusu idi. Günümüzde iletiÅŸim teknolojilerinin geldiÄŸi noktada internet gibi çok geniÅŸ ve kolay ulaşılabilir bir mecranın konforundan ve mobil teknolojilerin tüm nimetlerinden yararlanan genç ve tüketmeye hevesli bir izleyici kitlesi mevcut durumdadır.
 
“Beyaz Gölge” dizisi ile basketbola baÅŸlayan gençler örneÄŸinde görüldüÄŸü üzere seksenli yıllardaki hayranlık ve özdeÅŸleÅŸme eÄŸilimlerinin günümüzde yerini baÅŸka kavramlara bıraktığını da görmekteyiz. Ä°zleyicinin hayranı olduÄŸu diziyi internet üzerinden ve sosyal medya hesaplarından takibe alması ve dizinin endüstriyel yan ürünlerini (günlük kıyafetler, aksesuarlar ve her türlü tüketime yönelik metalar) satın alma ve kullanma eÄŸilimleri günümüzün dizi takipçilerinin genel eÄŸilimi haline gelmiÅŸ sanki…Eskiyle karşılaÅŸtırıldığında ekonomi-politik bir okumayla analiz edecek olursak kültür endüstrisi, bireysel haz ve daha çok tüketim gibi anahtar kavramlar daha bir ağır basmakta…Böyle olunca da çok ciddi rakamların telaffuz edildiÄŸi ve kendi ekonomisini oluÅŸturan önemli bir pazarla karşı karşıya olduÄŸumuzu belirtmek gerekir. Yine de insan seksenli yılların o kendine özgü masumiyetini ve dizilerin heyecanına kapılıp giden ve o eskinin naif kahramanlarının rol model alındığı gençlik yıllarını özlemle anmadan geçemiyor tabii ki (Gündüz;2018:34-35).
 
 
Müellif: Doç. Dr. UÄŸur Gündüz/ Kaynak: Beyaz Tarih

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.