Sosyal Medya

Şule Yüksel Şenler: ''Başörtülü'' Bir Kadının Ceberrut Devlet İndinde Yıktığı Putlar

Bundan 50 yıl önce Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Kurban Bayramı için alışılmadık bir mesaj yayınladı.



Aşırı sol ve aşırı saÄŸ hareketlere karşı uyaran CumhurbaÅŸkanı, mesajının bir yerinde ÅŸöyle diyordu: 
 
“Son zamanlarda bir kısım erkek ve kadın vatandaÅŸlarımızın dış kıyafetlerinde görülen deÄŸiÅŸiklikler dikkati çekmekte ve söz konusu edilmektedir. Bu deÄŸiÅŸiklikleri bertaraf etmek ve önlemek için geleneklerimiz dinimizin esaslarını aÅŸmamak ve Anayasamızın teminatı altında bulunan bu konuya ait devrim kanunlarını gözetmek zorundayız. Bu hususlarla ilgili olarak ifade etmek isterim kadınlarının baÅŸlarının açıklığı veya elbiselerinin kısalığı yahut uzunluÄŸu ile din arasında bir baÄŸlantı kurulamaz. Kadının iffetini ve namusunu kıyafetinde deÄŸil, onun ÅŸeref ve haysiyet duygularında aramak lazımdır. Bu sebeple bazı yerlerde kız ve kadınlarımızın baÅŸlarını örtmeleri ve uzun elbise giymeleri için yapılan münasebetsiz teÅŸebbüsleri ve yersiz ve mesnetsiz bulurum.”
 
O günlerde gazetelerde CumhurbaÅŸkanı’nın bu sözlerini okuyanlar kimden bahsettiÄŸini hemen anlamışlardı.
 
Sunay’ın adını vermeden eleÅŸtirdiÄŸi kiÅŸi 30 yaşında genç bir kadındı: 
 
Åžule Yüksel Åženler.
 
Falih Rıfkı Atay’dan, Can Yücel’e, Ä°lhan Selçuk’tan Çetin Altan’a kadar gazete köÅŸelerinde ondan bahsediliyor, attığı her adım, verdiÄŸi her konferans olay oluyor, hakkında üst üste davalar açılıyordu.
 
Peki neden?
 
Aslında 28 yaşına kadar dar bir çevre dışında pek bilinmeyen bir isimdi. 
 
Kıbrıs asıllı, Ä°stanbul’a yerleÅŸmiÅŸ seküler bir ailede yetiÅŸmiÅŸti. 
 
Cumhuriyet deÄŸerlerini benimsemiÅŸ ÅŸapkalı, modern bir babaanne ve dede, Türkiye’nin pek çok ilinde Sümerbank müdürlüÄŸü yapmış memur, udi bir baba ve çocuklarına evde müzik dersleri aldıran, danslı eÄŸlencelere giden Adalet Partisi kadın kollarında çalışan bir anne...
 
Demokrat Partili bir aileydiler. 
 
1955-56 yıllarında düzenlenen Kıbrıs Mitinglerinde, al bayraktan kıyafetler içinde başında Kıbrıs haritası çizilmiÅŸ yeÅŸil bir taçla kürsüden milliyetçi ÅŸiirler okuyan Kıbrıslı bir genç kız olarak gazetelere haber olmuÅŸtu. 
 
Siyaseten daha aykırı ve farklı fikirleri yoktu.
 
Annesinin hastalığı yüzünden ortaokulda okurken okulu terk etmiÅŸ, Kerime Nadir romanlarıyla edebiyata merak salmış, dergilerde yazıları çıkmaya baÅŸlamıştı. 
 
“Yüksel” adı yüzünden erkek zannedildiÄŸi (hatta nüfusa da erkek diye kaydedilmiÅŸti) için yazılarına Åžule Yüksel Åženler diye imza atıyordu. 
 
Bu arada Süleyman Nazif’in yeÄŸeni, milliyetçi  bir kadın yazar olan Ä°ffet Halim Oruz’un çıkardığı Kadın gazetesinde kız kardeÅŸiyle birlikte “DuyuÅŸlar” adlı bir köÅŸeleri olmuÅŸtu.
 
Ä°lk yazıları da kadim bir tartışma üzerineydi:  “Sanat sanat için midir yoksa toplum için midir?”
 
Ama o günlerde aileyi kökünden sarsacak bir geliÅŸme yaÅŸanıyordu.
 
Vakıfbank’ta çalışan abisi Özer Åženler, Bediüzzaman Said Nursi ile tanışmış, Nursi’nin Üzeyir adını verdiÄŸi yakın bir talebesi olmuÅŸtu. 
 
O yıllarda Nurculuk en büyük tehlikeydi. Özellikle de Ä°stanbullu seküler bir aile için. 
 
Abisindeki büyük deÄŸiÅŸim, ailede önce büyük krizlere neden olmuÅŸ ama sonra aÄŸabey üç kız kardeÅŸini de etkilemeye baÅŸlamıştı.
 
Bu deÄŸiÅŸimin Åžule Yüksel’in yazılarına da yansıması gecikmedi. 
 
KöÅŸesindeki fotoÄŸrafta kısa kollu, Avrupai kıyafet içindeki genç kız artık din ve ahlak temalı yazılar yazıyordu. Bu durumdan rahatsız olan Ä°ffet Hanım “Sizin gibi modern bir kız gerici fikirlerden deÄŸil, aÅŸktan bahsetmeli” diye onu uyarmıştı ama zamanla aralarındaki fikri çatışma büyümüÅŸ, sonunda gazetedeki köÅŸesini kaybetmiÅŸti.
 
Yazarlığı bırakan Åžule Yüksel, kadınların katıldığı Risale sohbetlerine gidip gelmeye baÅŸlamıştı. Bu sırada hala başı açıktı ve bu gittiÄŸi sohbetlerde tepki çekiyordu. 
 
Åžehirli bir genç kız için başını örtmek radikal bir karardı. Ailesini karşısına almak, bulunduÄŸu sosyal çevreden dışlanmak demekti bu. 
 
Ä°lk denemeleri babaannesi ve annesi tarafından “hizmetçi kadınlar gibi olmuÅŸsun”, “Kürtlere benzemiÅŸsin”  gibi yorumlarla karşılanmıştı.
 
BaÅŸörtüsünün köylülükle, fakirlikle eÅŸit görüldüÄŸü zamanlardı. Köylerden ÅŸehirlere göçler yeni baÅŸlamıştı. Åžehirlerde kapıcı eÅŸleri, hizmetliler dışında başını örtene rastlamak zordu. Åžehirli, genç bir tesettür modası da henüz oluÅŸmamıştı. 
 
1966 yılında, 28 yaşındayken kararını verdi. 
 
Moda dergilerini karıştırdı,  denemeler yaptı sonunda, ayıplanmayacağı ya da ona  “hizmetçi kız, köylü ya da yaÅŸlı” denmeyecek, baÅŸka ÅŸehirli genç kızları da örtünmek için teÅŸvik edecek şık bir baÅŸ örtme biçimi buldu. Bu baÅŸ örtme ÅŸekli yıllarca onun adıyla anıldı ve hala kullanılıyor; ÅžulebaÅŸ.. 
 
O yıllarda gazetelerde baÅŸörtülü tek yazar Ä°nci BeÅŸoÄŸul, yemek, aile, çocuk bakımı yazıları yazıyordu. Ama Åženler’in aklı artık ciddi siyasi meselelerle meÅŸguldü. 
 
Bu sırada abisinin arkadaşı olan Mehmet Åževket Eygi’nin çıkardığı Yeni Ä°stiklal Gazetesi’ne bir okuyucu mektubu gönderdi. “Ä°slam Kadınına Hitap” baÅŸlıklı mektupta Kuran’daki baÅŸörtüsü farzı, sert bir üslupla hatırlatılıyordu: 
 
“Seni binlerce, yüzbinlerce aç bakışın nazarlarına sunan, erkeÄŸin tarafından bile kıskanılmayan kıymetsiz bir varlık haline getiren sebep ve zihniyetin suratına indireceÄŸin ÅŸamar, tarihe en büyük zaferin olarak geçecektir. Artık silkin, uyan ve düÅŸtüÄŸün bu zilletten kendini kurtar aziz ve muhterem Müslüman Türk kadını...!”
 
25 Ocak 1967 günü mektup gazetenin manÅŸetinden yayınlandı.
 
Ama yazıdan çok Eygi’nin manÅŸete koyduÄŸu fotoÄŸraf tepkileri artırmıştı. FotoÄŸrafta ellerinde kitaplarla üniversiteye giren, biri peçeli üç çarÅŸaflı Pakistanlı kız görünüyordu.
 
Gazete çıkar çıkmaz, Türk Kadınlar BirliÄŸi bir bildiriyle gazeteyi kınadı ve Åžule Yüksel Åženler hakkında irtica propagandası yapmaktan suç duyurusunda bulundu.  
 
Suç duyurusu üzerine harekete geçen savcılık, o günlerin meÅŸhur irtica maddesi 163’den dava açtı. 
 
Åžule Yüksel Åženler ilk kez kamuoyu önüne çıkıyordu. O güne kadar görülmemiÅŸ tarzdaki baÅŸörtüsü ve kendi tasarımı olan pardösüsüyle mahkeme salonuna gelen genç kadını bir gazeteci ordusu bekliyordu.
 
Ama mahkemeden beklenmedik bir karar çıktı. 
 
Yazı, “devlet iÅŸlerine karışılmadığı, yeni bir hukuki nizam propagandası yapmadığı için” 163’üncü maddeye aykırı bulunmamış ve Åženler’in beraatına kararı verilmiÅŸti.
 
Artık Åžule Yüksel Åženler, Türkiye ilk baÅŸörtülü köÅŸe yazarıydı. Önce Yeni Ä°stiklal’de ardından yine Mehmet Åževket Eygi’nin çıkardığı Bugün’de günlük yazılar yazmaya baÅŸladı. 
 
Bu arada üst üste konferans davetleriyle bütün Türkiye’yi dolaşıyordu. GittiÄŸi her yerde kadınlar salonları tıklım tıklım dolduruyor, dışarıya hoparlörlerle yayın yapılıyordu. Hatta bir keresinde Karabük’te verdiÄŸi konferansı, o sırada ÅŸehirde olan RahÅŸan Ecevit’in de hoparlörlerden dinlediÄŸini gazeteler yazmıştı.
 
Konferansları her seferinde olay oluyordu. Ä°zmir’de laik kadınlar konferans için ÅŸehre gelmesini, Zübeyde Hanım’ın mezarına yaptıkları bir yürüyüÅŸle protesto etmiÅŸler, EskiÅŸehir’de solcu öÄŸrenciler konferans salonuna saldırmışlar, Bandırma’da verdiÄŸi konferans yüzünden hakkında gözaltı kararı verilmiÅŸti. 
 
Herhangi bir din eÄŸitimi yoktu. Elindeki bir kaç kitaptan Ä°slam’da ve Kuran’da kadınlarla ilgili hükümleri anlatıyordu. En çok da baÅŸörtüsü ayetlerini. 
 
Konferanslarını izleyen ve onun kendine has şık tesettür stilini gören kadınlar ondan etkilenmeye, onu taklit etmeye baÅŸlamışlardı. 
 
Sadece konferanslar vermiyor, başını örtmek isteyen kadınlar, eÅŸinin başını örtmesini isteyen eÅŸler evine akın ediyor, neredeyse bir terapist gibi ÅŸehirli kızlara ve kadınlara rehberlik yapmaya baÅŸlamıştı. 
 
Ama konferanslarının ve yazılarının tek konusu baÅŸörtüsü de deÄŸildi. 
 
O dönemin bütün milliyetçi ve muhafazakar çevreleri gibi o da sıkı bir antikomünistti. 
 
Mehmet Åževket Eygi’nin Bugün gazetesinin “kızıl tehlike”, “Moskof uÅŸakları” çizgisi yazılarına yansıyordu.
 
O günlerde Türkiye’de oynanacak “Hair” müzikalinin yasaklanması için savcıları göreve çağırıyor, Ä°stanbul’daki kız yurtlarında komünist kızların silahlar ve Marksist kitaplar sakladıklarını yazıyor, konferanslarında kadın erkek eÅŸitliÄŸi, Kuran’daki eÅŸ dövme ruhsatıyla ile ilgili ayetlerden bahsettikçe de gazetelere haber oluyordu.
 
17 Kasım 1967 günü Dil Tarih CoÄŸrafya Fakültesi’nde verdiÄŸi konferans ise bardağı taşırmıştı. 
 
Hınca hınç dolmuÅŸ üniversite salonunda baÅŸörtülü bir kadının konferans vermesi günlerce gazetelerin gündeminden düÅŸmedi.
 
Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay “Olur ÅŸey deÄŸil” baÅŸlıklı yazısında “Bir konferans salonunun kürsüsünü Åžule’ye, Kısakürek’e düÅŸürmek. Olur ÅŸey deÄŸil. 29 Ekim devrimciliÄŸinin neredeyse 45’inci yılında BaÅŸkent’te bir üniversite fakültesinin Osmanlı Medresesi’ne soysuzlaÅŸtığını görmek” diye yazmıştı.
 
Gazeteler, konferans sırasında Atatürk’ün resminin salondan indirildiÄŸini iddia etmiÅŸ, Üniversite Senatosu acil olarak toplanıp, DTCF Dekanı, eski bir Türk Ocağı baÅŸkanı olan Prof. Emin Bilgiç’in salon tahsis yetkisini elinden almıştı. 
 
O konferansa katılan Ankara Ä°lahiyat Fakültesi öÄŸrencilerinden Hatice Babacan (Ali Babacan’ın halası), Åžule Yüksel’in de teÅŸvikiyle bir gün okul kapısında başını açmadan baÅŸörtüsüyle derse girince, 40 yıl boyunca çözülemeyecek baÅŸörtüsü sorunu baÅŸladı.
 
Üniversiteden kendisine destek veren bir erkek öÄŸrenciyle birlikte atılan Babacan’a destek için Ä°lahiyat öÄŸrencileri, üniversitelerdeki ilk boykot ve fakülte iÅŸgallerine imza atmışlar, gazeteler boykotçu öÄŸrencileri Paris’te üniversiteleri boykot eden Maocu öÄŸrencilere benzetmiÅŸti. 
 
Artık Åžule Yüksel’e bir dur deme zamanıydı. 
 
Hakkında açılan davalarda suç unsuruna rastlanılmadığı için beraat kararları çıkıyordu. Hukukun hala devlete raÄŸmen sürprizler yapabildiÄŸi zamanlardı.
 
Aranan gerekçe 1967 yılında Papa’nın Ä°stanbul ziyareti yüzünden yazdığı bir yazıda bulundu. “AÄŸlayın Ey Müslüman KardeÅŸlerim, AÄŸlayın” baÅŸlıklı yazıda “Ve Papa 6. Paul, Müslüman Türk halkının bütün arzu ve isteÄŸine raÄŸmen CumhurbaÅŸkanımız ve BaÅŸbakanımız tarafından hararetle ve son derece samimi bir ÅŸekilde karşılandı... AÄŸlayın ki kardeÅŸlerim, bugün Müslüman atalarımızın torunları olan bizler, bir Hristiyan liderinin önünde en büyük aÅŸağılık duygusuyla saygı ile eÄŸilen bir millet haline düÅŸtük” satırlarında CumhurbaÅŸkanı ve BaÅŸbakan’a hakaret ettiÄŸi gerekçesiyle hakkında dava açıldı. BaÅŸbakan Demirel ÅŸikayetçi olmadığını açıkladı ama CumhurbaÅŸkanı Cevdet Sunay ÅŸikayetçi oldu. 
 
Uzayan davada karar 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Yargıtay’ca onandı. Yüksel dokuz ay hapis yattı. Sabiha Sertel’den sonra hapse giren ilk kadın gazeteciydi. 
 
İki ay sonra Cumhurbaşkanı Sunay kendisini affetmek istediyse de bunu kabul etmedi ve cezasını hapiste tamamladı.
 
Peki neden bu kadar öfke toplamıştı?
 
Yazdıkları ve konuÅŸtuklarının daha sertleri erkek yazarlar tarafından yıllardır yazılıp, söyleniyordu. Muhafazakar dindar kesimin Samiha Ayverdi, Münevver AyaÅŸlı baÅŸka kadın yazarları da vardı. Onların da kalemlerinin ucu sivriydi.
 
Åžule Yüksel Åženler’i tehlikeli yapan ideolojik olarak çok da tutarlı olmayan siyasi fikirleri deÄŸildi. 
 
Bütün haberlerde ve yazılarda ondan bahsedilirken söylendiÄŸi gibi mesele “baÅŸörtülü” bir kadının bunları yapmasıydı.
 
Siyasi deÄŸil, sosyolojik bir tehlikeydi. 
 
Köylerden kentlere göçün baÅŸladığı yıllarda, bir geçiÅŸ toplumunda, ÅŸehirlerde yaÅŸayan dindar kadınlar için onun tarzı bir rol model haline gelmiÅŸti.
 
Sadece giyim tarzıyla da deÄŸil. ÖrneÄŸin Kazablanka Gazinosu’ndaki düÄŸünü ilk ÅŸehirli Ä°slami düÄŸün örneÄŸi olmuÅŸtu.
 
BaÅŸörtüsü ve giyim tarzı, laik kesimlerden olduÄŸu kadar gelenekçi Ä°slami çevrelerden de tepki almıştı. 
 
Emine Hanım’ın (ErdoÄŸan) baÅŸkan yardımcılığını yaptığı derneÄŸine Ä°dealist Kadınlar DerneÄŸi adını vermesi bile “idealist” kelimesi yüzünden fazla Batılı bulunmuÅŸtu.
 
Ama tam da onu tehlikeli yapan da modernizmle Ä°slami birleÅŸtirme çabasıydı. Halbuki cumhuriyet modernleÅŸmesi ÅŸehirleÅŸme ve eÄŸitimle geleneksel kadın giyiminin yok olacağını, baÅŸörtüsünün köylerde kalacağını zannetmiÅŸti.
 
Åžule Yüksel Åženler, ÅŸehirli dindar bir kadın örneÄŸi oluÅŸturarak bu ilerlemeci tarih çizgisinde beklenmedik bir kırılmaya neden oldu. Gömülmeye çalışılan sosyolojik bir gerçek onun eliyle toprağı kazımasıyla tekrar ortaya çıkmıştı.
 
Gazetelerde yazarak, konferanslarda konuÅŸarak kamusal alana girmeyi baÅŸaran ilk baÅŸörtülü kadın olmayı baÅŸarmıştı.
 
Kamusal alana tek başına da girmedi, baÅŸka ÅŸehirli baÅŸörtülü kadınlara da bir yol açtı.
 
Åžule Yüksel Åženler, 81 yaşında hayatını kaybetti. Bundan 50 yıl önce aleyhine en sert haberlerin çıktığı Cumhuriyet gazetesi onun vefatını “ÅžulebaÅŸ’ın yaratıcısı Åžule Yüksel Åženler öldü” baÅŸlığıyla duyurdu. Bu 50 yılda öfkelerinden hiçbir ÅŸey kaybetmemiÅŸ görünüyorlar. 
 
Ä°nsanın aklına Fransa’nın, bir zamanlar komünist, bölücü, vatan haini ilan ettiÄŸi, siyahlara yönelik ayrımcılığa karşı mücadele baÅŸlatmış, Martinik için özerklik istemiÅŸ ÅŸair ve siyasetçi Aime Cesaire’ın adını, vefatından sonra Fransız büyüklerinin yattığı Pantheon’a bir plaketle asması geliyor.
 
Maalesef Türkiye kendi hatalarından öÄŸrenmeyi, onları böyle tecrübelere dönüÅŸtürmeyi baÅŸaramıyor.
 
Siyasi görüÅŸlerini, tarzını benimsememek mümkün ama Åžule Yüksel Åženler, 40 yıl boyunca Türkiye’nin kamusal barışını zehirlemiÅŸ, siyasetini derinden etkilemiÅŸ, bir ayrımcılığa karşı ilk direniÅŸi baÅŸlatmıştı. 
 
Yeni nesiller onu, bu mücadele hikayesinden çok, bir aÅŸk ve hidayet romanı olan Huzur Sokağı’nın yazarı olarak tanıyorlar. 
 
Halbuki Åžule Yüksel Åženler önce, farklılıkların bastırılması, susturulmasıyla saÄŸlanmış sokaktaki sahte huzuru bozan bir aktivistti. Hem de bunu sırtını devletin gücüne dayamadan yapmıştı. 
 
Mekanı cennet olsun. 
 
(Yazıdaki Åžule Yüksel Åženler’in hayat hikayesinden alıntıların kaynağı; Demet Tezcan- Bir Çığır Öyküsüdür Åžule Yüksel Åženler- Ä°lke Yayıncılık)
 
(Aime Cesaire’in hayatıyla ilgili kaynak için; AÅŸağılanmaya Hayır/Aime Cesaire- Alfa Yayınları)
 
Yıldıray Oğur / Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.