Sosyal Medya

Ömer Dinçer: Cumhurbaşkanlığı sisteminin kurgusunda hatalar ve eksiklikler var

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'yi kurmasının ardından siyaset basamaklarını hızla tırmandığı yıllarda Erdoğan'ın en yakınında bulunan birkaç isimden biri olan eski bakan Ömer Dinçer, yeni kitabını Independent Türkçe'ye anlattı



Prof. Dr. Ömer Dinçer yıllar boyunca CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın en yakınında bulunmuÅŸ bir isim. Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi’nden BaÅŸbakanlık MüsteÅŸarlığı’na yükselmiÅŸ ardından kabineye girmiÅŸti. 2005 yılında büyük bir fırtına koparan Kamu Yönetimi Reformu’nun altında imzası olan Dinçer, 2009 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı 2011’de ise Milli EÄŸitim Bakanı oldu. 2013 yılına gelindiÄŸinde artık bakan deÄŸildi. Milletvekili görevi bitince siyasetten çekildi ve akademik hayata döndü. AK Parti’nin ilk yıllarındaki önemli icraatlarının birçoÄŸunda imzası bulunan isimlerden biri olan Dinçer geçtiÄŸimiz günlerde “Kamu Yönetimi Adabı” ismiyle bir kitap yazdı. Yönetim bilimci Prof. Dinçer bu kitabı CumhurbaÅŸkanı’na hitap eden bir “Siyasetname” olarak yazdığını belirtiyor. 
 
Klasik Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım metninde, siyaset düÅŸüncesinden çok yönetim pratiÄŸiyle ilgili olduÄŸu vurgulanıyor. Bazı eleÅŸtiriler ve önerilerde bulunuyor. Kitabı konuÅŸmak için Ömer Dinçer’in kapısını çaldım. Dinçer bu vesileyle aylar sonra ilk kez bir röportaj vermiÅŸ oldu. Röportajın çerçevesini yeni çıkan kitabıyla sınırlı tuttuk. Tıpkı siyaset yaptığı günlerdeki gibi yoÄŸun bir akademik temponun içinde. Türkiye’nin bir dönemine damga vuran ekibin perde arkasındaki isimlerden biri olan Dinçer’le kısaca CumhurbaÅŸkanlığı sistemini ve Türkiye’nin reform ihtiyacını konuÅŸma ÅŸansı da bulduk.
Daha önce Siyasetnameleri Yeniden Okumak isimli bir kitabı okuyucularıyla buluÅŸturmuÅŸtunuz. Åžimdi Kamu Yönetimi adabı geldi. Ä°ki kitap arasındaki fark nedir?
 
Ä°lk kitap çaÄŸlar boyunca yazılmış siyasetnameler üzerine bir analiz yapıyor. Kamu Yönetimi Adabı ise kendisi bir siyasetname olarak yazıldı. Aslında iki kitap birbirini tamamlıyor. Ä°lk kitap ikinci kitaba geniÅŸ bir giriÅŸ gibi düÅŸünülebilir.
17. Yüzyıla kadar Ä°slam dünyasında çok yaygın bir siyasetname yazma geleneÄŸi vardır. Hz Ali’nin Malik bin EÅŸter’e yazdırdığı siyasetle alakalı genelgeden itibaren çokça siyasetname yazılmıştır. Bu siyasetnameler daha çok Sasani etkisi altında geliÅŸir. Gerçekte yönetim ve siyasetle ilgili öÄŸütlerin yazılmasına hemen hemen bütün kültürlerde vardır ve çok eskilere dayanır. Çin’de SavaÅŸ Sanatı, Hint’de Arthasastra, Ä°slam dünyasında Pendnameler ve Nasihatnameler önemli bir literatür oluÅŸturur.
 
16. yüzyıla kadar çok sayıda siyasetname yazılmıştır.17. yüzyılda Ä°slam dünyasında Osmanlılar Batı karşısında zayıflamaya baÅŸlayınca, ıslahat layihaları yazılmaya baÅŸlanır. Islahatnameler siyasetnamelerin özel bir türü olarak, devletin reform edilmesiyle ilgilenir. Koçi Bey'den Ahmet Cevdet PaÅŸa'ya kadar pek çok kiÅŸi devletin daha güçlü hale gelmesi için yeniden yapılanma teklifi sunarlar. Cumhuriyet'le beraber buna ara verilir. 1949 yılından itibaren bu kez Türkiye’de kamu yönetiminin daha etkin ve daha verimli hale gelmesi için raporlar hazırlanmaya baÅŸlanır.
 
Kamu Yönetimi Adabı aslında bütün bu Ä°slam dünyasındaki edebi bir türü olan siyasetname geleneÄŸini takip ederek, daha iyi bir yönetim için modern bir siyasetname olarak hazırlandı.
 
Kitabı hazırlarken nasıl çalıştınız?
 
Kitabı hazırlarken önce geniÅŸçe bir siyasetname literatürünü okumak ve analiz etmek istedim. Çünkü siyasetnameleri ahlaki nasihatlar içerdiÄŸi için ya ilahiyatçılar ya da tarihçiler ele almışlar. Hiç yönetim bilimci gözüyle bakılmamış. Yazacağım bu siyasetnameye giriÅŸ niteliÄŸinde diÄŸer siyasetnamelere genel bir bakış yapmak istedim. Fakat okurken soruyordum, sorulara cevap arıyordum, her cevap yeni sorular üretiyordu, derken bu bölüm artık kitaba giriÅŸ olmaktan çıktı ve kocaman, bağımsız, özgün bir kitap oldu. Bunları da Siyasetnameleri Yeniden Okumak baÅŸlığı altında bir kitap haline getirmiÅŸ oldum. 
 
Orada 4 soruya cevap aradık. Onlardan birincisi, "Siyasetnameler, Ä°slam siyaset düÅŸüncesi ve yönetim bilimleriyle uyumlu tavsiyeler içeriyor mu?" Ä°kincisi, "Yazılan siyasetnameler kendi döneminin sorunlarını tartışıyor ve onlara çözüm üretiyor mu?" Üçüncüsü, "Siyasetnameler yaptıkları tavsiyelerde kendi içinde tutarlılar mı?"  Siyasetnameler geleneksel monarÅŸik yöneticilere karşı yazılmış eserlerdir. Dördüncü soru da bu çerçevede geliÅŸti ve "Geleneksel devlet ve hükümdarlar için yapılan tavsiyeler modern devlette de geçerli olabilir mi?"
 
Ä°ÅŸte bunları inceleyen, analiz eden ve siyasetnamelerden önceki tarihe de bakan bir kitaptı.
 
Yöneticiye nasihat veya yönetim tavsiyelerinin çok eski bir geçmiÅŸi vardır. Çin ve Hint medeniyetinde, Antik Yunan ve Ä°ran’da, Müslüman Arap Dün yasında ve Ä°slam’dan önce ve sonra Türk dünyasında izlerini bulmak mümkündür.
 
"GeleneÄŸin izinden giden modern bir siyasetname yazmak istedim"
 
Kamu Yönetimi Adabı’nın geleneksel siyasetnamelerden farkı ne?
 
Ä°ÅŸte bu sorulara cevap ararken siyasetnamelerde gördüÄŸüm eksiklikleri de telafi edecek bir üslupla Kamu Yönetimi Adabı ismiyle bir siyasetname yazdım. Bana göre geleneÄŸin izinden gidiyor, onların iyi bir insan olmakla ilgili ahlaki öÄŸütlerini de devam ettiriyor ancak modern yönetim bilimini esas alarak günümüz modern devlet yöneticilerine tavsiye ve öÄŸütlerde bulunuyor. Kitabın özü ve temel farklılığı modern devleti esas alması, geleneksel bilgi ve hikmet yanında modern yönetim bilimlerinin bilgilerini de tavsiyelere dâhil etmesi.
 
Tarihte siyasetnameler devlet kötüye gitmeye baÅŸlayınca yazılır? Siz de ÅŸu anda öyle bir fikir mi edindiniz?
 
Öyle söylemek çok doÄŸru deÄŸil. Siyasetnameler genellikle kamu yöneticilerine yönelik yazılıyorlar. Yazılma gerekçeleri birbirinden farklı. Ben bir ıslahatname yazmadım. Gerçi günümüzdeki yönetim sorunlarını içeren, onlara yönelik tavsiyeler yapan bir bölümü var; o yönüyle kısmi bir reform önerisi de getiriyor ama özü itibariyle bir ıslahatname deÄŸil. GeliÅŸmiÅŸ, modern, hayat kalitesi yüksek bir Türkiye hayal ettim ve böyle bir ülkenin nasıl kurulabileceÄŸine dair tavsiyeler yaptım.
 
Kitapta Sayın Cumhurbaşkanı'na hitap ettim
 
Bu kitabın hedef kitlesi kimler?
 
Hedef kitlem genelde kamu yöneticileri ama özelde Sayın CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan. Çünkü siyasetnameler kendi geleneÄŸi içinde dönemin tepe yöneticisine yazılan eserlerdir. Ben de o geleneÄŸi devam ettirdim biraz. Ama burada küçük bir ayrıntı var onu gözden kaçırmamak lazım. Geleneksel siyasetnameler bir hükümdara atfen yazılırlar. O dönemde devlet diye ayrı bir aygıt, kamu yöneticisi diye ayrı bir kadro yok. Devleti hükümdar temsil ediyor. Siyasetnameler de tüm kamu yöneticileri nezdinde hükümdara yönelik yazılıyor. Ben öyle yapmadım ve zamanın ruhuna da uydum. Günümüzde devlet diye ayrı bir aygıt, tüzel bir kiÅŸilik var. Günümüzdeki kamu yöneticileri ise ister CumhurbaÅŸkanı olsun ister bakan olsun ister genel müdür olsun isterse de belediye baÅŸkanı, bu tüzel kiÅŸiliÄŸi geçici süre yönetmek üzere seçilir ya da atanır. Ben bu anlamda bakıldığında devleti yöneten tüm kamu yöneticilerini temsilen cumhurbaÅŸkanına hitap ettim.
CumhurbaÅŸkanlığı sisteminin ardından geleneksel bürokrasinin tıkandığına ve sadece birkaç kilit ismin bu süreçlere hâkim olduÄŸuna yönelik bazı eleÅŸtiriler var. Bir yönetim bilimci olarak bu eleÅŸtirilere katılır mısınız?
 
Köklü deÄŸiÅŸiklikler yapılıyorsa sistemin amaçlandığı ÅŸekilde iÅŸlemesine daha çok çaba sarf etmek gerekir. DeÄŸiÅŸimi yapıp bırakmak yetmez, yeni ilkeleri, süreçleri, tarzları vs. iyi tanımlamak ve etkin uygulanması için stratejiler üretmek gerekir. Bizdeki temel sorunlardan biri baÅŸkanlık sistemi kurgulanırken, yeni yönetim paradigmasının ilke ve politikaları geliÅŸtirilmedi, ÅŸimdi her yönetici el yordamıyla bulmaya çalışıyor. Bu ise süreçleri kurumsallaÅŸtırmak yerine hem bireysel tarzlara dönüÅŸtürüyor hem de sorun çıktıkça merkezileÅŸtiriyor.
Sistemin kurgusundaki eksiklik ve hatalar ile yönetim zihniyetinin sorunları için kitapta kısa bir bölüm var. 
 
Türkiye ÅŸu anda yeniden yapılanma süreci içerisinde. Dikkat ederseniz cumhurbaÅŸkanlığı sistemi bazı yönleriyle baÅŸkanlık sistemini de çaÄŸrıştırıyor. Ve baÅŸkanlık sistemine dair bir yapı oluÅŸturulurken baÅŸbakanlık kaldırıldı. CumhurbaÅŸkanlığı bünyesinde birtakım yeni birimler oluÅŸturuldu. Tabi bunların hepsinin isabetli olduÄŸunu ve yerli yerine oturduÄŸunu -veya tersini- söylemek için henüz çok erken ama bir yönetim bilimci gözüyle, daha baÅŸlangıçta kurgulanırken bazı eksikliklerin olduÄŸunu söylemek de gerekir.
 
"Türkiye sürekli deÄŸiÅŸim yapmak zorunda"
 
Kitapta reform kavramına atıflar var. Reformların sürekli bir halde olması gerektiÄŸini savunuyorsunuz? GeldiÄŸimiz noktada, Türkiye’nin ihtiyacı olan reformların tıkandığına yönelik eleÅŸtiriler var bu eleÅŸtirilere katılır mısınız?
 
DeÄŸiÅŸim, çağımızda en çok vurgu yapmamız gereken kavramlardan birisi. Mesela 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı’daki ıslahat layihalarına atıfta bulundum biraz önce. Orada deÄŸiÅŸim çok fark edilmez. Devlet gücünü kaybetmeye baÅŸlamıştır, bunun sebebi devletteki yozlaÅŸmadır, dolayısıyla tıpkı hastalanan bedenin, yeniden saÄŸlığına kavuÅŸması gerektiÄŸinden bahsedilir. 19. Yüzyılda yazılanlar hariç ıslahat layihalarındaki çözüm önerileri Osmanlı’nın atalarının kurduÄŸu dönemdeki devlet yapılanmasını ve uygulamalarını yeniden ihya etmekten geçer. Reform diye baktıkları aslında odur. Ama günümüzde artık deÄŸiÅŸim o kadar gerçek bir ÅŸeydir ki organizmanın eski haline gelmesini saÄŸlamaya çalışmak geçerli deÄŸildir. Çünkü her an her ÅŸey deÄŸiÅŸmektedir ve her deÄŸiÅŸim kendi çözümünü dayatıyor. Her durum ve her yeni hal yeni çözümler, yeni stratejiler ortaya koymayı gerektirir. Bu yüzden Türkiye’de de, diÄŸer ülkelerde de, örgütlerde de her deÄŸiÅŸimi ayrı okumak ayrı analiz etmek, teÅŸhis etmek ve her deÄŸiÅŸime uygun cevap üretmek lazım. Türkiye de bu açıdan bakıldığında sürekli deÄŸiÅŸim yapmak durumunda. Ama maalesef çoÄŸu kez deÄŸiÅŸim tek seferlik bir adım gibi düÅŸünülüyor.
 
"Zihniyet deÄŸiÅŸimine ihtiyaç duyuyoruz"
 
Reformlar durdu ve değişim yapılmıyor mu?
 
Bazı deÄŸiÅŸiklikler yapıyor. Bu deÄŸiÅŸikliklerin etkisi zaman içerisinde görülecek. ‘Eksikler var’ diyerek bir takım radikal tavsiyelerde bulunmak doÄŸru deÄŸil. Zaman içinde görülecek ama bazı ÅŸeyleri tahmin etmek de ortaya çıkacak sorunları önceden görüp tedbir almak da mümkün. Türkiye’de deÄŸiÅŸime ihtiyaç var, mevcut yapının sorunlarını hemen görüp operasyonel deÄŸiÅŸikler yapmak da mümkün, ama esas olan nasıl bir devlet istediÄŸinize dair saÄŸlam ve geçerli bir vizyon oluÅŸturmaktır. Bu bir ortak tasavvur olmalıdır. Devletin günümüzden itibaren adalet, insan hakları, vatandaşının yaÅŸam kalitesi, diÄŸer ülkeler arasındaki konumu, vs. iliÅŸkin vizyonu net deÄŸilse, o zaman bocalama olur, ilkesel bir duruÅŸ ve tutarlı bir bütünlük olmaz, yapılan deÄŸiÅŸiklikler de amacına ulaÅŸmaz. Türkiye’de böyle bir ortak bir vizyon ve zihniyet deÄŸiÅŸimine ihtiyaç olduÄŸu kanaatindeyim.
 
"2003 Kamu Yönetimi Reformu'nun hazırlanma nedeni"
 
Kamu Yönetimi Reformu’nu 2003’te siz hazırladınız, oradaki düÅŸünceniz de bu muydu?
 
Biz 2003 yılında kamu yönetiminde yeniden yapılanmaya dair projeyi ortaya koyarken evet, bu zihniyet deÄŸiÅŸimini esas aldık. Türkiye’de devlete, vatandaÅŸa, yönetime yeni bir bakış ön görmeye çalışıyorduk. Tabi onu ÅŸimdi daha geliÅŸtirmeden aynen tekrar etmek belki yeterli olmaz ama bu kadar deÄŸiÅŸiklik ve yıldan sonra Türkiye’de devleti, vatandaşı, daha doÄŸrusu bireyi ve yönetimi deÄŸiÅŸtirecek zihniyet deÄŸiÅŸimine ve bunlara paralel olarak yapıda, amaçlarda, süreçlerde deÄŸiÅŸiklik yapmaya gerek olur.
Ortak vizyon bunca yılda neden kurulamadı?
 
Türkiye ideolojik bir toplum. Bunun altını çizerek söylüyorum. Biz 2003 yılında Kamu Yönetimi Reformunu toplumla paylaÅŸtığımızda en fazla CHP muhalefet etmiÅŸti. O dönemdeki vesayet aktörlerinin hepsi, askerler, cumhurbaÅŸkanı hatta yargı ve merkez medya tavır koymuÅŸtu. Hâlbuki ÅŸimdi görmüÅŸ olmalılar. O zaman ortaya konulan vizyon Türkiye’nin ihtiyacı olan ve o dönemde yapılması gereken bir deÄŸiÅŸiklikti. Maalesef o fırsat kaçırıldı. 
 
2015 yılında seçim yapıldı. O seçime giderken CHP’nin seçim bildirgesine bakın, kamu yönetimiyle ilgili o dönemde topluma vadettikleri ÅŸeylerin neredeyse tamamı bizim 2003 yılındaki Kamu Yönetimi Reformu’nda vadettiklerimizdi. Aradan 12 yıl geçtikten sonra onlar bunu tekrar kamuoyuyla paylaÅŸtılar. Türkiye’de ideolojik bölünmeler ve kamplaÅŸmalar olduÄŸu müddetçe ortak bir vizyon oluÅŸturmak zor görünüyor. Önce Türkiye’nin üç meselesini halletmek lazım. Birincisi, devleti ideolojik devlet olmaktan çıkartmak lazım. Ä°kincisi, otoriter yönetim yapısını deÄŸiÅŸtirmek lazım. Bu ikisine baÄŸlı olarak kurgulanmış olan merkeziyetçi yapıyı da idari anlamda çözmek lazım.
 
Gelinen noktada Türkiye’deki statüko nereye evrildi? Askerin ve CHP’nin temsil ettiÄŸi statükonun ortadan kalktı yeni bir statüko oluÅŸtu mu?
 
Mutlaka bir statüko oluÅŸur. Bugün onun ipuçlarını görsek bile net bir ÅŸekilde tarif etmek zor. Kamu Yönetimi Reformu’nu anlattığım Türkiye’de DeÄŸiÅŸim Yapmak Neden Bu Kadar Zor diye bir kitabım var, orada bunun ayrıntısını vermiÅŸtim. Bugün söylenecek söz ÅŸu; bir yerde deÄŸiÅŸim varsa bilin ki karşı çıkanı var. O deÄŸiÅŸimden çıkarı zedelenen herkes mevcut statükoyu korumaya çalışır.  
© The Independentturkish
 
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.