Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Alev Alatlı: Batı Zehirlenmesinin Yeni Adı; Erdoğan Korkusu

Yazar Alev Alatlı’dan Yörüngeye Açıklamalar: Türkiye’den baktığımızda görünmeyen bir buzdağıdır karşımızdaki. Başkan Erdoğan bu büyük resme, buradan giriyor. İslam, Yahudi-Hristiyan füzyonu ve revaç verdiği ekonomik modelin önündeki en büyük örgütlü engel olduğu sürece, başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere unutturulmak istenen kadim insani değerleri ısrarla hatırlatan, savunan önderlerden nefret edeceklerdir.



Batı, SoÄŸuk SavaÅŸ’ın bitimiyle birlikte kendi varlığını sürdürmek için komünizm tehdidinin yerine yeni bir tehdit
buldu: Ä°slam!
 
Türkiye’nin, savunma sanayii baÅŸta olmak üzere birçok alandaki yerli ve milli adımları ise Batı’da alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Özellikle 2007’den sonra Ä°slamofik zemin üzerinden yükselen ErdoÄŸanofobi, en üst seviyeye çıktı.
 
24 Haziran seçimleri öncesinde ve sonrasında ErdoÄŸan korkusu ve bu korku üzerinden koparılan fırtınaya tanık olundu. Futbolcular Mesut Özil, Ä°lkay GündoÄŸan ve Cenk Tosun’un, Mayıs ayında CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan’la Londra’da yaptıkları görüÅŸmede çektirdikleri fotoÄŸraf, gündemi günlerce meÅŸgul etti. Almanya’da bazı siyasetçiler, Mesut Özil ve Ä°lkay GündoÄŸan’ın “Almanya’nın demokratik deÄŸerlerine baÄŸlılıklarını” sorguladı. Almanya’da, Milli Takım’ın beklenmedik ÅŸekilde ilk turda Dünya Kupası’ndan elenmesi sonrasıysa Mesut Özil ve Ä°lkay GündoÄŸan’a yönelik eleÅŸtiriler yeniden arttı.
 
Peki, ErdoÄŸan ve Türkiye neden hedefte? “Türkiye’nin kendisine biçilen rolü, yönetmenin istediÄŸi repliklerle oynamayacağı ortaya çıktı” diyerek açıklayan Yazar Alev Alatlı, Ä°slam düÅŸmanlığı ve ErdoÄŸan korkusuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
 
Batı’nın üzerinde bir ErdoÄŸanofobi hayaleti dolaşıyor. Konunun uzmanları, ErdoÄŸan karşıtlığıyla verilmek istenen mesajın, oluÅŸturulmak istenen algının sadece buzdağının görünen yüzü olduÄŸunu belirtiyor. Perde gerisinde ise çok daha sistematik ve planlı bir proje yani Ä°slamofobi olduÄŸu kaydediliyor.
 
Åžöyle söyleyeyim, “Ä°slamafobi” bir proje deÄŸil, strateji. Asıl proje, yeryüzünün “Goyim”den temizlenmesi. “Goyim” kim? Goyim, meÄŸerki Yahudilere hizmet ediyor olsunlar, “yeryüzünde onlara yer olmayanlar.” Tanımı yapan Hahambaşı Ovadia Yosef (1918-2013). Kısaca “Shas” olarak bilinen Tevrad’ın Sefarad Askerleri isimli aşırı radikal siyasi partinin kurucusu ve ruhani lideriydi. 1984 yılında kurduÄŸu SHAS, o gün bugün koalisyonun küçük ortağı olarak Ä°srail hükümetlerinde yer alır. Ä°ster sol eÄŸilimli Ä°ÅŸçi Partisi, ister milliyetçi/ muhafazakâr LÄ°KUD çoÄŸunlukta olsun, fark etmez.
 
Sanmayın ki Ovadia Yosef’in Goyim tanımı, iktidara talip bir siyasinin popülist hamasetinden ibarettir. Farklı içtihatlar olmakla birlikte Yahudi akaidinde “Goyim”, “sadece bize /Yahudilere/ hizmet için” doÄŸanlar anlamındadır. Müslüman, Hristiyan, Budist, pagan fark etmez, “Çalışacaklar, saban sürecekler, hasat biçecekler. Biz /Yahudiler/ bir efendi gibi oturup yiyeceÄŸiz. Yahudi olmayanlar iÅŸte bu yüzden yaratıldı” ÅŸeklindeki binlerce yıllık dünya görüÅŸünün aksiyomlarından biridir.
 
Yahudi ve Goyim ayrımının, firavun-köle, sömürgeci-köle, derebeyi-serf, kapitalist-proleter ikiliÄŸinin Eski Ahit’in tanrısı Rab Yahova’nın onay, emir ve kutsamasıyla oluÅŸtuÄŸunu idrak etmelisiniz. Zaman içinde “haves and have nots” yani zenginler-yoksullar ikilemine de mesnet teÅŸkil eden bu dünya görüÅŸünün, “Ä°sa’nın hakkını Ä°sa’ya, Kayzer’in hakkını Kayzer’e” teslim etmek suretiyle dünya iÅŸlerine karışmamayı tercih eden Hristiyanlar tarafından yadırganmadığına dikkat edin. Nitekim yüzyıllar süren devasa köle ticareti böyle mümkün olabilmiÅŸtir. Halen de öyledir.
 
Öte yandan, 1900’lü yılların baÅŸlarından itibaren Eski Ahit-Yeni Ahit, yani Musevi ve Ä°sevi yakınlaÅŸması söz konusudur. Günümüze, Yahudi-Hristiyan füzyonu olarak yansıyan bu yakınlaÅŸma, çalışkan, alçak gönüllü, yardımsever, cömert ilk Ä°sevilerin saf dışı edilmeleri, yerlerini Yahova’nın Åžahitleri, Yedinci Gün Adventistleri vb. Rab Yahova köktencisi, nevzuhur tarikatlara bırakmalarıyla sonuçlanır. Gelinen noktada Ä°brahimi dinlerin kadim silsilesi bozulmuÅŸ, tedavüldeki Hristiyanlık, Rab Yahova’nın himaye ve önderliÄŸinde YahudileÅŸmeye durmuÅŸtur. Vatikan dâhil kalelerin birer birer teslim bayrağı çektiÄŸi bu süreçte, Ä°slam’ın Kitaplı dinlerdeki yeri yok edilmeye çalışılır.
 
Yeni Dünya Düzeni’nde, “Goyim”in yerini ne alıyor?
 
Siyasete gelince, Amerika’da neÅŸvünema Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunun politik tezahürüdür. ABD’de, Paleo-Con dedikleri muhafazakâr Hristiyan hareketinde galebe çalan Neo-Con hareketi, Yahudi-Hristiyan füzyonunu Ä°srail-ABD birlikteliÄŸine taşıyan harekettir.
 
Yeni Dünya Düzeni’nde “Goyim”in yerini, bu iki devletin başını çektiÄŸi finans kapitale “hizmet için doÄŸan” toplumlar alır. Bir söyleÅŸide boylanabilecek konular olmayıp, hele de Türkiye’den baktığımızda görünmeyen bir buzdağıdır karşımızdaki. BaÅŸkan Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın bu büyük resme, buradan girdiÄŸini söyleyip bitireyim. Ä°slam, Yahudi-Hristiyan füzyonu ve revaç verdiÄŸi ekonomik modelin önündeki en büyük örgütlü engel olduÄŸu sürece, baÅŸta CumhurbaÅŸkanımız olmak üzere unutturulmak istenen kadim insani deÄŸerleri ısrarla hatırlatan, savunan önderlerden nefret edeceklerdir.
 
“DoÄŸru Okuyan Varsa Kendisine Saklıyor”
 
Bu planlı proje sizce Türkiye tarafından doÄŸru okunabiliyor mu?
 
DoÄŸru okuyan varsa da kendisine saklıyor, kamuoyuna intikal ettirmiyor diyelim. Bir kere Yahudilik ve Hristiyanlık hakkındaki bilgilerimiz, Ä°lahiyat Fakültelerinde bile Kur’an’daki referanslardan öteye gitmiyor. PratiÄŸini, güncel uygulamalarını, siyasete evrilme biçimlerini hiç bilmiyoruz. Kaba bir anti-semitist hezeyan dışında bilgimiz ve ilgimiz yok. Keza, Hristiyanlığa iliÅŸkin bilgilerimiz, görkemli kilise düÄŸünlerine duyduÄŸumuz hayranlıkla sınırlıdır. Oysa daha 2002 seçimlerinin akabinde, ortada fol yok yumurta yokken, AK Parti ve BaÅŸkan ErdoÄŸan’a saldırılar baÅŸlamıştı. Daily Telegraph mesela, karalama kampanyalarının başını çeken gazetedir. Sekiz yıl önce, Eylül 2010’da, “Ä°ran’ın AK Parti’ye 25 milyon dolarlık bağışta bulunduÄŸu” ÅŸeklindeki yalan haberi nedeniyle 25 bin sterlin tazminat ödemeye mahkûm oldu ama bu onları durdurmadı, çünkü genel stratejinin küçük kalemlerinden biri sayıldı. Bakın, Neo-Con hareketinin “Godfather”ı olarak tanınan bu kamuoyu önderi gazeteci Irving Kristol’ü tanımaz, baÄŸlantılarını merak dahi etmezseniz. Daily Telegraph’ın Türkiye BaÅŸbakanıyla ne alıp veremediÄŸi bir muamma olarak kalacaktır. Oysa adamın 2006’da bir demeci vardır: “SoÄŸuk SavaÅŸ bittiÄŸine göre, Amerika’nın gerçekten ihtiyacı olduÄŸu ÅŸey tevil götürmeyecek kadar aÅŸikâr bir ideolojik ve tehditkâr düÅŸmandır. Bu düÅŸman/ karşı koymaya deÄŸecek, bütün Amerikalıları direniÅŸte birleÅŸtirecek bir düÅŸman” olmalıdır. Ardından bir de aÅŸağılık espri patlatmıştı, “Amerika’nın düÅŸmana en çok ihtiyaç duyduÄŸu bir zamanda, nerede bu uzaylı iÅŸgalciler?”
 
DiyeceÄŸim, ne Ä°slamafobi bir günde oluÅŸtu ne de Tayyip ErdoÄŸan nefreti. Baksaydık, bakabilseydik, Daily Telegraph’ın “Down Jones gazeteleri” diye bilinen ve aralarında The Wall Street Journal, New York Post, Daily Mail ve The Independent’ın da olduÄŸu on dört gazeteden birisi olduÄŸunu görürdük. Kim bilir belki patronlarının kimliÄŸini araÅŸtırmak yoluna bile giderdik. Bunu yapsaydık, karşımıza FOX TV’nin sahibi, “Neo-Con’ların medarı iftiharı” Rupert Murdoch adındaki ünlü Forbes zengini- Yahudi militanı çıkardı. Irak Savaşı’nı, sahibi olduÄŸu medya yığışımına ait 14’ü uydu üzerinden yayın yapan 50’yi aÅŸkın küresel televizyon kanalı ile aklayan adamın BaÅŸkan ErdoÄŸan’a adil davranmasını beklemez, niye diye sormazdık.
 
“Türkiye’nin Kendine Biçilen Rolü Oynamayacağı Ortaya Çıktı”
 
Fransız siyaset bilimci Oliver Roy, “Siyasal Ä°slam’ın Ä°flası” çalışmasında siyasal Ä°slam’ın iktidar denemesinin modernizm karşısında kendisine yeni bir alan açamaması nedeniyle hüsranla sonuçlanacağı öngörüsünde bulunuyordu. Tabii Türkiye’yi dışarıda tutuyordu. Bu tezi 2004’te kaleme aldığında AK Parti’yi “Ä°slam’ın demokratikleÅŸen yüzü” olarak tanımlıyordu. 2007 sonrasında ise Avrupa’da, ErdoÄŸan’ın siyaset dili “muhafazakâr demokratlıktan radikal siyasal Ä°slam’a kaydı” ÅŸeklinde yorumlanmaya baÅŸladı. 2007 için bir “radikal” söylemden bahsetmek mümkün deÄŸilken 3 yıl gibi kısa bir sürede Avrupa basınındaki bu makas deÄŸiÅŸikliÄŸini neye baÄŸlıyorsunuz ve neyin habercisiydi?
 
Oliver Roy’u tanımıyorum ama siz daha “siyasal Ä°slam” derken, lâfın nereye gideceÄŸi açık diye düÅŸünürüm. Bakın, “siyasal Ä°slam” diye tanımladığınız bir kavramdan yola çıkarsanız dünya pratiÄŸine dair yorumlarınızda sıkıntı olur. Bunlardan birisi, Ä°slami insan görüÅŸü ve deÄŸer yargılarının modernizmle uzlaÅŸmaz çeliÅŸkisidir. Meselâ hem ulus-devlet yanlısı hem de tevhidi Müslüman olunmaz. Bu baÄŸlamda “siyasal Ä°slam’ın iktidar denemesinin” hüsranla sonuçlanacağı malûmu ilâmdan ibarettir. MeÄŸerki Ä°slâm’ın akidesini revizyona tabi tutasınız, yani dillerine pelesenk ettikleri “Light Ä°slam” formülüne geçersiniz, insan yaÅŸamının kendisini aÅŸan bir anlamı olduÄŸuna inanan, ÅŸehadet mertebesinde huzur bulan, hatta komÅŸusu açken tok uyumaktan hicap eden bizcileyin insanları modernizm, demokrasi gibi Batı menÅŸeli kurgularla test etmeye kalkmazsınız. Dahası, AK Parti ya da deÄŸil, ErdoÄŸan kıratında bir liderin, kitlelerin teveccühünü kazanıyor olmasının dini inançlarının ötesinde baÅŸka nedenleri vardır. Oryantalist ÅŸartlanmalar olaylara gerçekçi bakmayı önlemese de kısıtlar. Tayyip ErdoÄŸan, modernist anlayışın dışlaya geldiÄŸi kesimlerin sesine kulak verebildiÄŸi için (ve verebildiÄŸi sürece) liderdir. Bunlar kısık seslerdir. Batıların demokrasi gibi yönetsel yöntemlerle, bizim Ä°slami akidemiz mucibince duyduÄŸumuz da savunulabilir.
 
DiyeceÄŸim, demokrasi ne özgürlüÄŸün ne de eÅŸitliÄŸin ilk ve son ÅŸartıdır. 2007’den sonra ne oldu diye soruyorsunuz. Türkiye’nin kendisine biçilen rolü yönetmenin istediÄŸi repliklerle oynamayacağı ortaya çıktı. Irving Kristol’un demecinin tarihine dikkat edin. Bir de Avro-Amerikan basınını bir ucu renkli gazoza, diÄŸer ucu uzay sanayine uzanan yığışımları oluÅŸturan ticari kuruluÅŸlar kapsamında görmeyi öÄŸrenmeliyiz. Dördüncü kuvvet, hatasıyla sevabıyla eskide kaldı. Günümüz medya mensupları, sahici düÅŸüncelerini yayın organlarına sokmamak için maaÅŸ alır.
 
ErdoÄŸanofobi’nin temellerinde DoÄŸu-Batı çatışmasının da bulunduÄŸu kaydediliyor. ÖrneÄŸin, Abdülkadir Özkan, Kopernik Yayınları’ndan çıkan ‘ErdoÄŸanofobi (Siyasette ErdoÄŸan Korkusu)’ adlı eserinde, ErdoÄŸanofobi’nin salt CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ile Batı arasındaki iliÅŸki üzerinden okunamayacağını, DoÄŸu – Batı çatışması baÄŸlamında tarihsel ve felsefi temelleri olduÄŸunu söylüyor. Hatta Ä°slam’a yönelik önyargı ve oryantalizmin tahripkâr bakiyesinin çoÄŸu zaman ErdoÄŸan üzerinde yoÄŸunlaÅŸtığından bahsediyor.
 
SöyleÅŸimizin başından beri anlatmaya çalıştığım budur. Åžu farkla ki ben, DoÄŸu-Batı diye bir ayırım yapmam. Avrupa Aydınlanmasının tezgâhından geçenlerle geçmeyenler arasındaki bir ayırımı daha gerçekçi buluyorum. Kamçatka’dan daha doÄŸusu yok ama bir bakmışsınız, Batılıdan daha Batılı. Suudi prensi bilmem kime “DoÄŸulu” diyebiliyor musunuz? Hâsılı DoÄŸu, Batı, Kuzey, Güney diyoruz ama Batı her yerde!
 
“Oryantalist Akım, Batı’nın En Yetkin Zekâlarını Hadım Etti”
 
Burada Edward W. Said akla geliyor. Said’in ifadesiyle Batı, ‘öteki’ olarak konumlandırdığı Ä°slam toplumları hakkında, Ä°slam düÅŸmanlığı kodları üzerinden hareket ediyor ve bir fikir birlikteliÄŸi oluÅŸturuyor. Batı’nın tarihsel altyapısına göre de DoÄŸu ‘öteki’ ve Ä°slam da DoÄŸu’ya ait bir din. Bu nedenle Batı siyasetinin ve medyasının ‘otoriterlikle eÅŸitleyici bir söylem’ üzerinden ErdoÄŸan’ı bir numaralı hedef haline getirmesi, Said’in ‘ÅŸarkiyatçılık’ teziyle doÄŸrudan irtibatlı mı?
 
Elbette, irtibatlı. Bakın, oryantalist akım, Batı’nın en yetkin zekâlarını hadım etti. KörleÅŸtirdi, kısırlaÅŸtırdı, bıraktı. Geride bıraktıkları ile ne kendileri rahat etti ne de bize huzur verdiler. Oysa istediklerine kavuÅŸmalarının daha kolay yolları da vardı. Kızılderili Povhatan kabilesinin ünlü bir reisi vardır. Virginia’ya gelen Ä°ngiliz sömürgecilerin liderine, “Sevgi ile anında sahip olabileceÄŸiniz ÅŸeyleri zor kullanarak almaya veya size yiyecek saÄŸlayanları yok etmeye iten nedir sizi?” demesi vardır, “Biz erzakımızı saklayıp, ormanda kaybolabilecek durumdayken, vuruÅŸarak elde edeceÄŸiniz nedir? Bize yanlış yaparak kendinizi açlığa mahkûm etmeniz nedendir? Silâhsız olduÄŸumuzu, sizi beslemeye gönüllü olduÄŸumuzu görüyor olmanıza raÄŸmen neden bu kadar güvensizsiniz, hele de bizim yardımımız olmadan yiyecek tedarik edemeyeceÄŸiniz halde?” Reisin bu konuÅŸmayı yaptığı yıl, 1610. Bizim erzakımız, medeniyetimiz. Her an paylaÅŸmaya hazırken biz, bu öfke nesi demez misiniz?
 
Sizce Türkiye, bu ÅŸekilde algılandığı dünya arenasında gerek entelektüel düzeyde gerekse politika anlamında ne tür adımlar atmalı?
 
Bana sorarsanız dünya entelektüel arenasını bir yana bırakıp, kendi iÅŸimize bakmalıyız. Ä°ÅŸin aslını bilmediÄŸimiz, meselelerin derinine inmediÄŸimiz sürece dünyayı doÄŸru okuyamayız bile, nerde kaldı etkilemek hele de deÄŸiÅŸtirmek. BoÅŸ verin, biz bilgilenmeye bakalım. Yolumuz çok uzun.
 
Batı’nın, bağımsız hareket eden bir Türkiye’den rahatsız olduÄŸu yorumları yapılıyor. ErdoÄŸan karşıtlığının da bundan dolayı Avrupa baÅŸkentlerinde karşılık bulduÄŸu savunuluyor. Ancak görüyoruz ki NATO’dan çıkmak gündemde yok. Avrupa BirliÄŸi hedefleri de devam ediyor. ErdoÄŸan karşıtlığı tezi, “Tüm Batı bize düÅŸman” denilerek iç politikada seçmeni konsolide etmek için fazla mı abartılıyor?
 
Tüm dünya deÄŸil tabii ama Avro-Amerikalıları direniÅŸte birleÅŸtirecek bir düÅŸman yaratma peÅŸinde olanlar elbette ErdoÄŸan karşıtı. Ancak birine düÅŸman olmak, ondan yararlanmayı önlemiyor. Tersine domuzdan kıl kopartmak gibi bir telmihi de var. Bu bakımdan NATO’da devam ediyor olmamızın pek fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Ä°ç politikada seçmeni konsolide etme gayretini bilemem ama “Westoxication” diye bir ÅŸey olduÄŸunu bilirim, Batı zehirlenmesi. Åžahsen beni “Batılılar”ın husumetinden çok, Westoxication sendromu kaygılandırır. Daha tehlikeli olduÄŸunu düÅŸünürüm.
 
“Mama Mia! Erdogan Geliyor!”
 
Nisan ayında Center for Security Policy (Güvenlik Politika Merkezi) yayınlarından “Türkiye Artık Müttefik DeÄŸil. ErdoÄŸan’ın Yeni Türk HalifeliÄŸi ve Batıya Karşı Yükselen Cihadist Tehdit” isimli kitap yayımlandı. Bu kitabı nerede konumlandırıyorsunuz?
 
Bu kitabı da bilmiyorum. Ne kadar albenili hatta seksi bir baÅŸlık demez misiniz? Miami plajlarında, sosisli sandviç yiyen Amerikalı ev hanımları okurlar artık. Allah’tan baÅŸkan uzun boylu ve açık renk! Bir de sakallı falan olsaydı, rüyalarına girerdi artık. “Mama mia! Erdogan geliyor!” AÅŸağılık bir oportünizm vesselam.
 
ABD BaÅŸkanı Donald Trump ile damadı ve danışmanı olan Jared Kushner’in, Türkiye ve ErdoÄŸan ile ilgili büyük sorunlar yaÅŸamadığını gözlemliyoruz. Bu açıdan baktığımızda Trump’a üstü örtülü direnen bürokrasinin, Türkiye ve ErdoÄŸan bakışı nedeniyle yine Trump’a bir direniÅŸi olabilir mi bu sert söylemler?
 
Siz siz olun, Donald Trump’ın, AÄŸlama Duvarı önündeki kippalı fotoÄŸraflarını görmezden gelmeyin! Yahudi-Hristiyan füzyonunu yalamış yutmuÅŸ bir adamdır. SessizliÄŸini hayra yormak hamakat olur.
 
Söz konusu kitabın, Türkiye’ye iliÅŸkin Washington DC’deki baskın görüÅŸü yansıtmayacağı sonucunu çıkaranlar da var.
 
Kitabı bilmiyorum. BildiÄŸim tek ÅŸey tek bir kitabın veya yazarın veya akademisyenin veya generalin veya siyasinin veya sivil toplum önderinin Amerika BirleÅŸik Devletleri’nde bir başına etkin olamayacağı. Onların olayı bir yumurtayı dokuz kiÅŸinin kaldırması ve kırması olayıdır.
 
Kitabı yayımlayan Güvenlik Politikaları Merkezi’nin baÅŸkanı Frank J. Gaffney tarafından yazılan Önsöz, ÅŸu ifadelerle son buluyor: “Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın hükümeti artık müttefik deÄŸil, bu noktada düzeltici adımlar atmak istiyorsak önce bu realiteyi kabul etmeliyiz.” Yani baktığımızda ErdoÄŸan’ı devirmek deÄŸil de Türkiye’yi anlamak ve onunla yeni bir iliÅŸki türü geliÅŸtirmek öneresi çıkmıyor mu bu ifadelerden?
 
Bilemem. Spekülasyon yapmak da istemem. Bununla beraber, ABD’de bir yerlerde aklı başında birilerinin kalmış olması büyük ihtimal dâhilindedir. Ne de olsa akıllı düÅŸman, akılsız dosttan evladır.
 
Türkiye’de bir dönüÅŸüm yaÅŸandı. Ancak paradigma ve teorik açıdan altı çok dolu durmuyor eleÅŸtirileri var. Kurucu ideolojiyle bir sentezleme yapılarak daha güçlü bir düzen ortaya çıkar mı?
 
Olacağına bakın. DüÅŸündüÄŸünüz sentezleme ister istemez gerçekleÅŸecektir. BaÄŸdaÅŸtırmacılık (sinkretizm) diye bir vakıa var. Nasıl ki Osmanlı’nın Selçuklu’dan, 1923 Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan tümüyle kopması beklenemez, 2018 ıslahatı da kurucu ideolojiden büsbütün ayrı düÅŸmeyecektir. Bunda da bir hayır vardır, keskin virajları yumuÅŸatır, tehlikeleri azaltır.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.