Sosyal Medya

Kürsü

Gökhan Özcan- Yalanın çeşitleri

Gökhan Özcan- Yeni Şafak



Yalan bazen cesaret gösterip adını koyamadığındır. Bazen inanmayı gerçekten daha çok istediÄŸindir. Bazen gerçeÄŸin yakıcılığından kaçıp karanlık baÄŸrına gizlendiÄŸindir. Bazen nalıncı keseri gibi durmadan kendine yonttuÄŸundur. En kısa zamanda vazgeçeceÄŸim diyerek kendini avuttuÄŸundur. Yalan gözlerine kapatıp gerçeÄŸin yerine koyduÄŸundur. Zihnini, kalbini, insanlığını sarhoÅŸluÄŸuyla uyuÅŸturduÄŸundur. Göze alamadığın yüzleÅŸmeleri ötelediÄŸin, savuÅŸturduÄŸundur. Bazen karanlıkta ıslık çalmaya benzer yalan. Bazen göle maya çalmaya... Bazen zayıflığındır, vuruÅŸmaya güç yetiremeyip teslim olduÄŸun düÅŸmanındır. Bazen durmadan dışına kaçtığın er meydanındır. Bazen yüzüne bakamadığın aynalar, cevabını arayamadığın sorulardır. Yalan bazen meÅŸguliyetindir, oyalandığın ÅŸeyle bir köÅŸede unuttuÄŸundur. Bazen adını koyamadığın kaypaklığın, tutup kılıfına uydurduÄŸundur. Can suyunu esirgediÄŸin doÄŸruluÄŸun ve dürüstlüÄŸün, ihmal ederek kuruttuÄŸundur. Ä°çinde tutamadığın heveslerini çıkmaz sokaklara yürüttüÄŸündür. Yalan bahanendir bazen, nefsinin kendinden türettiÄŸi asılsız rivayetlerdir. Bazen ne kadar uzarsa uzasın bir gün seni mutlaka asılsız bırakan nihayetlerdir. Yalan tenhada yalnız kalmaya korktuÄŸun çalçene mihmandarındır bazen. Yalan bazen dilinde boÅŸ bir tekerleme, freni tutmayan bir laf kalabalığı, sakız gibi çiÄŸnediÄŸin kaidesiz bir nakarattır. Bazen her kapıyı açtığını sandığın bir maymuncuk, her yere uydurmaya çalıştığın destursuz bir aparattır. Yalan bazen abdestsiz bir namaz, hakikatsiz bir niyazdır. Bazen saÄŸlam kulpundan tutamadığın bir oruç, uÄŸraşıp uÄŸraşıp bir türlü varamadığın bir secdedir. Yalan hiç kimsenin hayra yoramadığı karışık bir rüyadır bazen. Ve bazen, hayra yoracak rüyası olmayan koca bir hayattır yalan.
 
“Harcına yalan karıştırdığın her bina” dedi beyaz saçlı adam, “gerçeÄŸin en küçük esintisiyle yıkılır gider.”
 
Evvelkiler mütevazı imkanlarıyla asırların yıkıcı etkilerine raÄŸmen ayakta kalan eserler inÅŸa ettiler. Bizim imkanlarımızı seferber ederek, uÄŸraşıp didinerek inÅŸa etmeye çalıştığımız hiçbir yapı zamana karşı ayakta duramıyor, o saÄŸlamlık hissini vermiyor bize. Sadece bu deÄŸil; ne kadar çalışıp çabalasak da, evvelkilerin eserlerinde asırlardır var olan, yaÅŸayaduran içtenlik, nezahet, asalet ve vakar ayniyle müÅŸahede edilemiyor bizim yaptıklarımızda. En çok beceremediÄŸimiz ÅŸey de, ihtiÅŸamın içine tevazuu, alçakgönüllülüÄŸün lisanına heybeti bir türlü katamıyor oluÅŸumuz. Eksik olan imkan deÄŸil, teknik hiç deÄŸil, yapmaya gayret de ediyoruz iyi kötü. Ama olmuyor, ne yapsak aslının yerini tutmuyor. Ortaya çıkan netice, belki zevahiri kurtarmakla birlikte, asırları aşıp geçecek o ruhu tam olarak taşımıyor, evveli tevarüs etmiyor, ahiri müjdelemiyor. Belli ki bir ÅŸey eksik bizim gayretimizde. KurduÄŸumuz yapıyı hem saÄŸlam, hem kavi, hem sade, hem zengin, hem mütevazı, hem heybetli, hem sözünü söyleyen, hem sükunet sahibi kılan o kimyaya eriÅŸmemize engel olan bir ÅŸey var. Belki sahicilik, belki samimiyet, belki doÄŸruluk, belki irfan, belki idrak, belki hazım, belki tevekkül, belki tefekkür... Eksik olan ne? Bizim yapıp ettiklerimizi eksik bırakan eksiklik nerede? Bizim tuttuÄŸumuz maya, bizim piÅŸirdiÄŸimiz ekmek, bizim kopardığımız lokma neden damağımızda o kadim lezzeti tam olarak bırakmıyor? Eksik olan ÅŸey, belki de sormayı artık neredeyse tamamen bıraktığımız iÅŸte bu soru!
 
“Ä°çinde mürekkep yoksa” dedi meczup, “kalemin yazdığını kim göre, kim okuya!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.