Sosyal Medya

Ticaret eski Bakanı Kürşat Tüzmen: Ekonomik tedbir paketlerin içi boş

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2009’a kadar Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde bulunan Kürşat Tüzmen Ahval’e dış politikadan, iç politikaya, dış ticaretten ekonomiye kadar çok çarpıcı tespit ve değerlendirmelerde bulundu.



ODTÜ’nün eski ülkücü gençlerinden olan ve MHP’ye yakın olan Tüzmen, Dış Ticaret MüsteÅŸarlığı’nda parlak bir performans gösterdikten sonra, 2002 seçimlerinde Devlet Bahçeli’den beklediÄŸi teklif gelmeyince, Tayyip ErdoÄŸan’ın davetini kabul ederek AK Parti’ye katıldı.
 
2002’de AK Parti’den önce Gaziantep, daha sonraki seçimlerde Mersin Milletvekili seçilen ve AK Parti hükümetlerinde yedi yıl boyunca Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüten Tüzmen, AK Parti MKYK’sında Genel Merkez yönetiminde de yer aldı. KuruluÅŸunda ve ilk kabinelerinde “dört eÄŸilimi” bir araya getirme iddiasındaki ErdoÄŸan’ın MHP, ANAP, DYP, SHP, CHP’den parti vitrinine yerleÅŸtirdiÄŸi isimler arasında en popülerlerinden birisi olan Tüzmen, ekonomi bürokrasisindeki deneyimi ve birikimi ile dış ticaretin geliÅŸtirilmesinde, ihracatın artırılmasında çok ciddi katkılar saÄŸladı.
 
“Önce komÅŸularla ticaret” diyen KürÅŸat Tüzmen, Suriye, Irak, Ä°ran, Rusya ile dış ticaret ve yurt dışı müteahhitlik hizmetleri üzerinden dış ticaretin, dış politikada da yakın iliÅŸkilerin geliÅŸtirilmesine katkı saÄŸlaması stratejisinin mimarı oldu.
 
Tüzmen, ihracatın yeni pazarlara açılmasında ve Türkiye ihracatının 100 milyar dolar çıtasını aÅŸmasında AK Parti hükümetlerinin Ali Babacan ile birlikte en baÅŸarılı ekonomi kurmaylarından birisi olurken, ÅŸimdi geride kalan süreçten bugüne AK Parti iktidarlarıyla gelinen noktaya iliÅŸkin tespit ve deÄŸerlendirmelerini Ahval ile paylaÅŸtı.  
 
10 yıl önce bakanlığı bıraktığında Türkiye’nin ihracatının 136 milyar dolar olduÄŸunu söyleyen KürÅŸat Tüzmen, aradan geçen sürede gelinen 150-160 milyar dolarlık düzeyin çok da övünülecek bir performans olmadığını belirterek, ÅŸunları söyledi:
 
“Ä°thalatın düÅŸmesinden ötürü dış ticaret açığının, cari açığın azalması, ihracatın ithalatı karşılama oranının yükselmesi Türkiye ekonomisi için olumlu bir ÅŸey deÄŸil ki. Biz yıllarca dış ticaret açığını, cari açığı düÅŸürmek, ihracatın ithalatı karşılama düzeyini yükseltmek için çabaladık. Amacımız, ihracatı artırarak bunu baÅŸarmaktı. Olması gereken, ithalat artarken ihracatın patlama yapmasıyla ithalatı karşılama oranının yükselmesidir. Türkiye ithalat yaparak, ihracat yapabilen bir ekonomi. Ekonomiyi daraltarak, küçülterek, imalat sanayiini gerileterek, ithalatı kısıp, açığı düÅŸürmek çözüm de baÅŸarı da deÄŸil.”
 
Dış ticaretin her zaman dış politikanın önünde olması gerektiÄŸini kaydeden Tüzmen, Dış Ticaret MüsteÅŸarlığı döneminde ve ardından bakan olduktan sonra da hep komÅŸularla ticaretin önemini vurguladığını, ancak dış politikada çizilen zigzaglar, öngörüsüz adımlarla Türkiye’nin çok önemli pazarları kaybettiÄŸini söyledi.
 
Tüzmen “Biz iktidara geldiÄŸimizde, dışiÅŸleri bakanlığında çok deneyimli diplomatlar vardı. Ticaretten anlamasalar, küçümseseler de diplomasiyi biliyorlardı. Ben diplomat arkadaÅŸlarımızı, biraz da ticaretle ilgilenmeleri için eleÅŸtirirdim. Dış ticaretin diplomasiyle birlikte ülkenin gücüne katkı yapacağını söylerdim. Gerçekten, Türkiye dışiÅŸlerinin o zengin, deneyimli, birikimli, liyakatli diplomatlarıyla birlikte çok ciddi hamleler yaptık. Åžimdi o dönemdeki diplomatlar yerine, mikroya ağırlık veren, sadece ‘dışiÅŸleri mensubu’ diyebileceÄŸimiz kadrolar var. Diplomat demeye dilim varmıyor.  Ben hep ‘bizim iÅŸimiz mal, ürün hizmet ihraç etmek, rejim, ideoloji ihraç etmek deÄŸil’ dedim. MüsteÅŸarlığım ve bakanlığım döneminde de bu ilkeyi uyguladım. Türkiye’nin itibarı o zamanlar çok yüksekti. Dış Ticaret MüsteÅŸarı olarak gittiÄŸim ülkelerde bile bakanlar, baÅŸbakanlar tarafından karşılanırdım, kabul edilirdim. Åžimdi Türkiye’nin o itibarı pek kalmadı. Dış politikada eksen kaymaları, çok ciddi hatalar yapıldı ve bu noktaya gelindi. KomÅŸularla ticaret yerine tüm komÅŸularla sorunlu hale geldik” diye konuÅŸtu.
 
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı ekonomik paketlerin Türkiye’nin sorunlarını çözüp çözmeyeceÄŸi sorusuna ise Tüzmen’in yanıtı ÅŸöyle:
 
“Paketlerin içi boÅŸ. Yurt dışında yatırımcı, sermayedar, hem paketin içine ve hem de paketi açıklayana bakar. Paketin içinde bir ÅŸey yok. Paketi açıklayanın da bir geçmiÅŸi, inandırıcılığı, güvenilirliÄŸi, kariyeri yok. ‘SERA A.Åž, Tarım Holding A.Åž. kuracağız’ diye ortaya çıkıp, ya da buna benze ÅŸeylerle açıklanan paketlerden bir ÅŸey çıkmaz. Kendinizi kandırabilirsiniz belki ama iÅŸi bilenler kanmaz. Ciddiye de alınmaz. Zaten paketi açıklayanı dünyada kimse tanımıyor, geçmiÅŸinde böyle bir ÅŸey yapmış deÄŸil. Altına imzasını atıp, baÅŸarıya ulaÅŸtırdığı, damgasını vurduÄŸu, baÅŸardığı bir ÅŸey yok.  Bu iÅŸler zoraki, ÅŸovla, powerpoint gösterilerle, kimsenin ciddiye bile almadığı sunumlarla olmaz. Görev yaptığım dönemde bizim en büyük ÅŸansımız gücümüz, diplomaside ve bürokraside çok deneyimli, kariyerli, liyakatli güvenilir, inanılır kadroların olması, onlarla birlikte istiÅŸare ederek çalışma imkânımızın bulunmasıydı. Devlet hafızası, bürokratik hafıza, bir devleti, ekonomiyi güçlendiren, saygın kılan, ayakta tutan unsurlardır. Yeni sistemde, bürokrasi devre dışı. Bakanların bir ağırlığı, arkasında bir gücü, mazisi, hikâyesi yok. Bakanların söyledikleri ciddiye alınmıyor, sözleri takılmıyor.”
 
Tüzmen, “Türkiye’nin içinde bulunduÄŸu ekonomik zorluklardan nasıl çıkacağı, yabancı yatırımcıyı tekrar nasıl çekebileceÄŸi sorusuna”  ÅŸu yanıtı verdi:
 
“Büyük ülkeler, önceden tahmin edilebilir, öngörülebilir olmak zorunda. Bugün siz bir olayda ABD’nin, Rusya’nın hangi adımı atacağını, nasıl davranacağını öngörebilirsiniz. Bir dönem Türkiye de öyleydi. Bu ÅŸu anda yok. Dış politikada ve ekonomide öngörülemez bir ülke konumunda ve saygınlığı ile ilgili soru iÅŸaretleri hızla çoÄŸalıyor. Medyada, yargıda, siyasi tabloda mevcut görüntü ile biz kimseye demokratik bir ülke olduÄŸumuzu anlatamayız. Güvenilirlik, ÅŸeffaflık, saygınlık hızla erozyona uÄŸruyor. Bizim öncelikle ‘Arjantin’den sonra ikinci riskli ve kırılgan ekonomi’ kavramını deÄŸiÅŸtirmemiz lazım. Bunun ilk adımı demokrasi, ÅŸeffaflık, bağımsız yargı güvencesi, hızlı geri dönüÅŸü olan alanlara, sanayi altyapısına yatırım. Arjantin’de enflasyon yüzde 50, Türkiye’de yüzde 20. Arjantin’de iÅŸsizlik yüzde 11, Türkiye’de yüzde 14,7. Arjantin’de faiz yüzde 14, bizde ÅŸimdilik yüzde 24!
 
Çözüm diye, yapısal reform diye ilan edilen paketler güven vermiyor. Çünkü paketi hazırlayanlar güven vermiyor. Sizin ihracatınız kadar Merkez Bankanızın döviz rezervi olması lazım. Var mı?  Yok! Merkez Bankanızın rezervleri konusunda bile ÅŸeffaf deÄŸilsiniz, hesap oyunları, kalem oynatmalar. Dünya bunu konuÅŸuyor, görmüyorlar mı sanıyorsunuz? Benim uluslararası yatırım danışmanlığını yaptığım 10’dan fazla yabancı ÅŸirket vardı. Yüksek teknoloji üreten ÅŸirketlerdi. Yarısından fazlası çekip gitti. Gerekçe, ihale sisteminin ÅŸeffaf, yasal, öngörülebilir olmaması. Yarın kalktıklarında neyle karşılaÅŸacaklarını bilememeleri. Kararların sabahtan akÅŸama deÄŸiÅŸmesi. Ekonomi yönetiminin güven vermemesi. Bu ÅŸartlarda yatırımcıyı, yabancı sermayeyi nasıl çekeceksiniz?
 
Çekemezsiniz. Kimse gelmez. Türkiye’nin önce bunu çözmesi lâzım. Hukukun iÅŸlemesi, yasal öngörülebilirlik ve güvence olması. Türkiye ÅŸeffaflaÅŸarak, demokratikleÅŸerek öncelikle her ay cari açığını finanse edecek, Merkez Bankası rezervlerinin erimesini önleyecek kadar, 5-6 milyar dolarlık yabancı kaynak giriÅŸini saÄŸlamak zorunda. Ondan sonra da acilen 115-120 milyar dolarlık bir taze, nakit cep harçlığı bulmak zorunda. IMF’den mi bulur, nereden bulur bilemem ama bulması ÅŸart.”
 
Türkiye’nin altyapıya deÄŸil, ihracatı, döviz gelirlerini artıracak sanayi altyapısına, geri dönüÅŸü hızlı projelere yatırım yapması, kaynak ayırması öncelik vermesi gerektiÄŸini söyleyen Tüzmen Ahval’e açıklamalarını ÅŸöyle sürdürdü;
 
“Türkiye, kaynaklarını topraÄŸa gömerek, birilerini zengin edecek kadar zengin bir ülke deÄŸil. Bakanlık yıllarımdan tanıdığım Ä°talyan ekonomi bakanını Gaziantep’e davet etmiÅŸtim. Ben de iki kez Ä°talya’ya bazı görüÅŸmeler için gittim. Dedim ki, ya sizin yollarınız hâlâ bozuk, ulaşımda sıkıntılar var, cep telefonu Roma’da bile bazen çekmiyor. O da bana ‘biz sizin kadar zengin bir ülke deÄŸiliz. Siz duble yollar, köprüler, dev havaalanları, lüks AVM’ler, kamu binaları yapıyorsunuz.
 
Biz küçük ve orta sanayiciye, üreticiye, teknolojiye, imalata para ayırabiliyoruz’ diye karşılık verdi. Ben bakanlığı bıraktığımda ihracat 136 milyar dolardı. Ä°talya’nın da o dönem ihracatı bizden biraz fazlaydı. Sordum ÅŸimdi ihracatınız ne kadar diye, 750 milyar dolar olduÄŸunu söyledi. Yani gerçek iÅŸte bu. Bugün Türkiye’de sanayinin elektrik tüketimi hızla düÅŸüyor. Organize Sanayi Bölgeleri durma noktasında. Ä°hracat 10 yıl önce benim bıraktığımın20-30 milyar dolar üstünde. Aslına yerinde sayıyor demektir. Böyle bir yere gidemeyiz.”
 
“Türkiye’nin içinde bulunduÄŸu siyasi tablonun, toplumsal karşıtlıklar ve gerginliklerin ekonomiye ciddi yansımalarının olduÄŸu” görüÅŸüne katılıp katılmadığını ve mevcut siyasi tabloyu nasıl gördüÄŸü sorusuna ise Tüzmen ÅŸu karşılığı verdi:
 
“Öncelikle iç politikadaki hamaset ve yaftalama siyasetini ciddi bir tehlike ve süratle terk edilmesi gereken bir unsur olarak görüyorum. Türkiye bu yüzden 10 yıl öncesine göre maalesef daha küçük ve daha az saygın bir ülke haline geldi. Ä°lk günden itibaren gerek parti yönetiminde gerekse hükümette olduÄŸum sürece kamplaÅŸtırma siyasetinin çok yanlış olduÄŸunu söylememe raÄŸmen, bu yanlış hep yapıldı. Siyaseten tercih edildi. Siyasi rakipleri, yapmadıkları, içinde olmadıkları ÅŸeyleri yapmış gibi söyleyip, bel altı vuruÅŸlara yönelmek, yaftalamak, karalamak, hakaret etmek, saygın bir politika deÄŸil. Rakibinizi sevmeyebilirsiniz, nefrette edebilirsiniz ama mücadele, siyasi rekabet yolu bu deÄŸil. Öncelik karşılıklı saygı olmalı.
 
Türkiye ekonomisinin düzlüÄŸe çıkması, güven vermesi için önce toplumsal barışı saÄŸlamak ÅŸart. Maalesef, ÅŸu anda ülkede bu ortam yok edildi. Osmanlı her milletten, dinden, kökenden insanları yüzyıllarca barındırdı, sahiplendi. Åžimdi Osmanlı coÄŸrafyası 800 bin kilometrekarelik bir alana, Osmanlı’dan kalan tüm etnik kökenler, inançlar, kimlikler ile sığmak zorunda. Bir arada olmak, birlikte yaÅŸamak zorunda. Onun için ülkeyi yönetenler, herkese, her kimliÄŸe, inanca, düÅŸünceye saygılı olacak. Çağırıp, konuÅŸacak dinleyecek, tartışacak. Ama öyle görüntüde deÄŸil.
 
Efelenmeden, kendisini tepede ayrı bir yere koymadan, kimseyi öteki diye, hor-hakir görmeden, hakaret etmeden, küçümsemeden bunu yapacak. Toplumun bir kesimini yok sayarak, dışlayarak, düÅŸmanlaÅŸtırıp, aÅŸağılayarak toplumsal barışış saÄŸlayamazsınız. Her ÅŸeyi ben bilirim, doÄŸruyu ben bilirim, beni eleÅŸtiremezsiniz, lafımın üstüne laf söyleyemezsiniz demeden. Yoksa bugünlerimizi bile arar hale geliriz.” 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.