Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Muhammed Emin Yıldırım: Ana-Babaya İhsan Mı İtaat Mi?

İmam Buhari, el-Edebü’l-Müfred adlı ahlak ile alakalı hadisleri topladığı kıymetli kitabında, büyük Sahabî Ebû Musa el-Eş’arî’nin oğlu Ebû Bürde’nin lisanından bir rivayet aktarır. Ebû Bürde, hadiseyi Abdullah b. Ömer’den duyup, şahit olmuş ve bizlere nakletmiştir. Abdullah b. Ömer, bir hac veya umre sırasında Yemenli bir adamın, sırtında annesini taşıyarak Kâbe’yi tavaf ettiğini görmüştür. O Yemenli bir taraftan annesini taşırken bir taraftan şöyle demektedir.



“Annemin zelil bir devesiyim ben;

  (BaÅŸka) binekleri usansa da usanmam ben.”

O Yemenli zat büyük bir heyecanla annesini sırtında tavaf ettirmekte, bir taraftan da bu ÅŸiiri okumaktadır. O anda o zat, Abdullah b. Ömer’i karşısında görünce: “Ey Ä°bn Ömer! Ne dersin annemin hakkını ödemiÅŸ oldum mu, böyle bir hizmetle ona olan borcumu ödedim mi?” diye sormuÅŸtur. Kur’an’dan ve Resulullah’tan ana-baba hakkını çok iyi öÄŸrenen ve bu konuda hükümleri çok iyi bilen Abdullah b. Ömer, adama: “Hayır! Onun doÄŸum esnasında çektiÄŸi acılara karşı dile getirdiÄŸi bir tek ah çekmesini dahi karşılayamadın.” demiÅŸtir. Alim Sahabî Abdullah b. Ömer, bu meselenin deÄŸerini bilen biri olarak bunu söylemiÅŸtir. [1]

Kur’an-ı Kerim’de, ana-baba hukukunu doÄŸrudan dile getiren ayetler; Ahkâf, 46/15, Ankebut, 29/8, Lokman, 31/14 ve Ä°sra, 17/23’tür. Bu ayetleri okuduÄŸumuz zaman, ilk bakışta Kur’an’ın hep ana-babaya ihsandan bahsettiÄŸini görmekteyiz. Kur’an’da ana-babaya ihsandan bahsedilirken hadislere baktığımız zaman itaat vurgusunun daha önde olduÄŸuna ÅŸahit olmaktayız. Öyleyse burada sorulması gereken soru ÅŸudur: Neden Kur’an’da ihsan vurgusu önde iken hadislerde itaat vurgusu daha fazladır? Burada haÅŸa bir çeliÅŸki mi var?

Burada iki temel bakış açısından bahsedebiliriz. Biri, sözlük üzerinden hareket ederek, Kur’an’ın kelimelerine sözlük anlamlarını vererek, elde edilen mana üzerinden de bir hüküm ortaya koyup, “Allah’ın bizden istediÄŸi ana-babaya ihsan yani iyilik yapmaktır, yoksa itaat deÄŸil” gibi bir kanaat oluÅŸturulmasıdır. DiÄŸeri ise, “Allah’ın kelamını en iyi doÄŸrudan ve ilk muhatapları olan Sahabe nesli anlar, onun için öncelikli olarak onların ne dediklerine bakmak gerekir” deyip; bu konuda bir gayret içerisine girilmesidir. Böyle bir gayret ile Sahabe neslinin meseleyi nasıl anladıklarına baktığımız zaman ÅŸu bilgiyi elde etmekteyiz: “Onların dünyasında ihsan kavramı, itaati de içerisine alan geniÅŸ bir kavramdır. Ä°hsanın içerisinde zorunlu olarak itaat vardır; ama itaatin içerisinde ihsan olmayabilir.” Sahabe’nin dünyasından bu bilgiyi alınca ÅŸunu çok iyi anlıyoruz ki; anne ve babalara sadece itaat etmemiz yetmez; aynı zamanda onlara ihsanla, itaatin üzerinde bir iyilikle muamele etmemiz gerekir.

Zaten Kur’an’ı Kerim’de ilgili ayetleri dikkatle okuduÄŸumuz zaman itaat ve ihsan kavramlarının içi içe kullanıldıklarını da görmekteyiz. Mesela Lokman Sûresi, 14 ve 15. ayetler bunun en açık göstergesidir. Bu ayetlerde Rabbimiz buyurur ki: “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmiÅŸizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (Ä°ÅŸte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana ÅŸükret diye tavsiyede bulunmuÅŸuzdur.  DönüÅŸ ancak banadır. EÄŸer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir ÅŸeyi (körü körüne) bana ortak koÅŸman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. (Fela tudi’huma) Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüÅŸünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” [2]

 Ayetin mesajı gayet açıktır: “Annen ve baban seni günaha, ÅŸirke, kötülüÄŸü zorlarlarsa onlara itaat etmeyeceksin. Ama onlar seni  marufa, iyiliÄŸe, hayra, imana teÅŸvik ederlerse onlara itaat edeceksin!” Demek ki, Kur’an bizden içinde itaat olan bir ihsan istemekte, günahta, masiyette ise asla itaatin olmayacağını söylemektedir. Efendimiz’in (sas) tüm beyanlarının mesajı da aynen böyledir.

Müfessirlerimiz bu ayetlerin tefsirlerinde, Efendimiz’in (sas) çeÅŸitli beyanlarından da yola çıkarak, ana-babaya ihsanın ÅŸu on hususta olabileceÄŸini söylemiÅŸlerdir. Nedir bunlar?

  1. Onlara karşı sesi yükseltmemek
  2. Kötü nazarlarla bakmamak 
  3. Onlardan önce söze baÅŸlamamak, konuÅŸtuklarında sözlerini kesmemek
  4. YaÅŸlanıp bakıma muhtaç duruma düÅŸtüklerinde onlara hizmet etmek
  5. Önlerinden yürümemek, toplum içerisinde saygınlıklarını zedelememek
  6. Arkalarından konuşup-gıybet yapmamak
  7. Onlar istemeksizin sevinecekleri iÅŸler yapmak
  8. Åžeref ve haysiyetlerini zedeleyici iÅŸler yapmamak
  9. Onları kendi nefislerine, kendi rahatlarına tercih etmek
  10. Sövmemek veya sövülmelerine sebebiyet vermemek

En son madde hakkında birkaç cümle izahta bulunmak yerinde olacaktır. Bir evlat nasıl anne ve babasına sövebilir, yada sövülmesine sebebiyet verebilir ki?  Bu sorunun cevabını Asr-ı Saadet’ten öÄŸreniyoruz. Abdullah b. Amr’ın rivayet ediyor, diyor ki: “Hz. Peygamber (sas) buyurdu ki: “Adamın ana-babasına sövmesi, büyük günahlardandır.” Ashab: “Ya Resulullah! Bir insan nasıl kendi anne ve babasına söver, bu olacak iÅŸ midir” dediler. Hz. Peygamber: “ Bir kimse, karşısındaki adama kötü söz söyler, adamın anne ve babasına söver, tutar o adam da, o kimsenin ana ve babasına söver! Böylelikle baÅŸkasına sövdürmüÅŸ olur!” buyurdu. [3] Bu nebevî buyruktan dolayı Abdullah b. Amr (ra) ÅŸöyle demiÅŸtir: “Bir insanın babasına sövülmesine sebep olması, Allah katında büyük günahlardandır.” [4]

Burada Hz. Ali’den de nakledilen önemli bir rivayet kaynaklarımızda mevcuttur; onu da aktarmamızda fayda var.  Ebû’t-Tufeyl’den rivayet edildiÄŸine göre bir gün Hz. Ali’ye: “Hz. Peygamber (sas), bütün insanlara söylemediÄŸi bir ÅŸeyi, size özel olarak bildirdi mi?” diye soruldu. Hz. Ali bu soruya ÅŸöyle cevap verdi:  “Resulullah (sas) bize özel olarak bir ÅŸey söylemedi; yalnız ÅŸu kılıcımın kınında bulunan kağıtta yazanlar müstesna…”  Sonra (kılıcının kınından) bir sayfa çıkardı, insanlar meraktan neredeyse düÅŸüp bayılacaklardı. O anda Hz. Ali okumaya baÅŸladı: “Resulullah (sas) ÅŸöyle buyurdu: “Allah adından baÅŸkasına (putlara veya ÅŸahıslara) hayvan kesene Allah lânet etsin. Arazinin sınır taÅŸlarını çalana Allah lânet etsin. Ana-babasına lânet edene Allah lânet etsin.  Bir fesatçıyı, toplumu birbirine düÅŸüren bozguncuyu himaye edene Allah lânet etsin.” [5]

Evladın anne ve babası ile olması gereken münasebetinin boyutunu anlayabileceÄŸimiz baÅŸka bir tabloyu kaynaklarımız yine bize nakleder. Efendimiz (sas) bir gün Mescidi Nebevi’de Sahabe ile otururken birisi gelir ve: “Ya Resulullah! Bir genç ölmek üzere… Ona ölürken ‘La ilahe illallah…’ sözü telkin edildi. Ama bunu söylemedi.” der. Resulullah (sas) bu haberi getiren zata: “O genç namaz kılıyor muydu?” diye sorar. Gelen zat:  “Evet” diye cevap verince Resulullah (sas) hemen ayaÄŸa kalkarak o gencin yanına giderler. Hz. Peygamber (sas) ölmek üzere olan delikanlıya: “La ilahe illallah de, diye telkinde bulunur.” Genç bir türlü diyemez. Normal konuÅŸur: “Söyleyemiyorum, Ya Resulullah gücüm yetmiyor.” der. Hz. Peygamber (sas) gencin yakınlarına sorar: “Niçin?” böyledir der. Orada bulunanlardan birisi der ki: “Ya Resulullah! Bu delikanlı biraz annesine karşı asiydi. Annesini çok kırıyordu, acaba bundan dolayı olabilir mi?” Efendimiz: “Evet, ondandır, baÅŸka neyden olacak”buyurdu.  Sonra: “Peki, annesi saÄŸ mı, yaşıyor mu?” diye sordu. “Evet” dediler. “Çağırın gelsin” dedi. Hemen çağırdılar, kadın nasıl kırılmışsa oÄŸluna, oÄŸlunun ölüm haline bile gelmiyor. Resulullah “seni çağırıyor” denilince, emir büyük yerden olduÄŸu için hemen geliyor. Efendimiz (sas) o hanıma: “Bu senin oÄŸlun mu?”diye sordu. Kadın: “Evet.”dedi. “Ona çok kırgınmışsın ve hakkını helal etmiyormuÅŸsun öyle mi?” dedi. Kadın: “Evet” dedi. Efendimiz (sas): “Kızgın alevlerle yanan kocaman bir ateÅŸ gördüÄŸünde sana: ‘EÄŸer oÄŸlunu sen bağışlarsan biz de bırakırız, bağışlamazsan, onu gördüÄŸün bu ateÅŸe atacağız denilse bağışlamaz mısın?” O anda kadının ÅŸefkat damarı kapardı, gözyaÅŸları içerisinde: “Ya Resulullah! Öyleyse onu affediyorum. Bütün haklarımı ona helal ediyorum, yeter ki o yanmasın, yeter ki ona bir sıkıntı gelmesin” dedi. Efendimiz: “Ondan razı olduÄŸuna dair Allah’ı ve beni ÅŸahit tut.”dedi. Kadın: “Allah’ım! Sen ve Peygamberim ÅŸahidimsiniz, oÄŸlumdan razıyım ve bütün haklarımı ona helal ediyorum” dedi.Hz. Peygamber (sas) bu konuÅŸmadan sonra delikanlıya dönerek: “Ey Delikanlı ‘La ilahe illallahü vahdehü la ÅŸerike leh ve EÅŸhedü enne Muhammeden Abdühü ve Rasülühü’ de, diye telkinde bulunur ve delikanlı bu kez söyleyebilir ve ruhunu bu ÅŸekilde Allah’a teslim eder.” Delikanlının iman üzere vefat etmesi üzerine sevinen Efendimiz (sas) gözünden yaÅŸlar boÅŸanırken: “Åžefaatim sebebiyle onu ateÅŸten kurtaran Allah’a hamd olsun”diyerek, memnuniyetini dile getirir. [6]

Sünnet’ten öÄŸrendiÄŸimiz bir baÅŸka hakikate göre, anne ve babanın vefatı ile evladın sorumluluÄŸunun bitmemesi, bazı ÅŸeylerin vefatlarının arkasından sürdürülmesidir. Bunların neler olduÄŸunu da Efendimiz (sas) bizlere beyan ediyor. Asıl ismi Malik b. Rabia olan Ebû Üseyd bize naklediyor. Diyor ki: “Peygamberimizin (sas) yanında idik. Bir adam dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ebeveynim öldükten sonra, onlara iyilik edebileceÄŸim  bir ÅŸey kaldı mı? Vefatlarının ardından onlar için neler yapabilirim? ” Peygamberimiz ÅŸöyle buyurdu: “Evet, dört haslet iyilik vardır. Onları yaparsan sorumluluÄŸunu yerine getirmiÅŸ olursun. Bunlar: Onlara hayır duada bulunmak ve onlara maÄŸfiret dilemek. Varsa vasiyetleri, onları yerine getirmek. Onların arkadaÅŸlarına ikram etmek. Akrabalara ihsan ve ikramda bulunmak.” [7]

            Demek ki evladın anne ve babasına karşı sorumlulukları onların vefatlarının ardından bile devam etmektedir. Bakın bu konuda Hz. Ebû Hureyre ne diyor?  “Ölümden sonra, bazı ölülerin derecesi yükseltilir. Ölü der ki: “Ey Rabbim! Bu (güzel) ÅŸey nedir?” Ona: “ÇocuÄŸun, senin için istiÄŸfar etti (Allah’tan maÄŸfiret  diledi), bundan dolayı da senin derecen yükseltildi” denir. [8]

Bilinen meÅŸhur rivayette ise Resulullah (sas) ÅŸöyle buyuruyor: “Kul vefat edince, bütün amellerinin sevabı kesilir; üç ameli müstesnadır. (Bunlardan birincisi) Sadak-i cariyedir. (Ä°kincisi) Kendisi ile faydalanılan ÅŸerefli bir ilimdir. (Üçüncüsü) Kendisine dua eden salih bir evlattır.” [9]

            Bu Kur’anî ve Nebevî mesajlar ışığında bizlerin hayata gelmelerine en büyük vesileler olan, büyüyüp ayaklarımız üzere durana kadar yüzlerce sıkıntıya katlanan anne ve babaların kıymetleri iyice bilinmeli, modern dünyanın menfi telkinlerine kapılmamalı ve bu konuda bizden beklenilen kamet/duruÅŸ ne ise o ortaya konmalıdır. Bu manada meselenin ehemmiyetini daha iyi kavramak için hem evlat penceresinden, hem ebeveyn penceresinden konuya bakarak bazı mesajları vermek istiyorum.

Evlat penceresinden, anne ve baba ile olan münasebetleri ÅŸöyle anlaşılmalıdır:

Nikmet deÄŸil, nimet bil!

Zahmet deÄŸil, rahmet bil!

Zarar deÄŸil, hazine bil!

Dert deÄŸil, derman bil!

Yük deÄŸil, burak bil!

 Ebeveyn penceresinden ise evlatlara karşı takınılması gereken tavırlar ÅŸöyle olmalıdır:  

Bedduayı değil, duayı kuşan!

Menfaati deÄŸil, merhameti kuÅŸan!

Adaveti deÄŸil, muhabbeti kuÅŸan!

Beklentiyi deÄŸil, fedakârlığı kuÅŸan!

Dünyayı deÄŸil, ahireti kuÅŸan!

[1]  Buhari, el-Edebü’l-Müfred, 6

 

[2]  Lokman Sûresi, 31/14, 15

 

[3]  Buhari, Edeb, 4; Müslim, Ä°man, 146

 

[4]  Buhari, el-Edebü’l-Müfred, 28

 

[5]  Müslim, Edâhi, 44, 45

 

[6]  Beyhakî, Åžu’abü’l-Ä°man, c. 6, s. 197, 198

 

[7]  Ebû Davud, Edeb, 119, 120; Ä°bn Mace, Edeb, 1

 

[8]  Ä°bn Mace, Et’ime, 1

 

[9]  Müslim, Vasiyet, 14; Ebû Davud, Vesâyâ, 14

 

Muhammed Emin Yıldırım - Kişisel Web Sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.