Sosyal Medya

Hür Düşünce

Mevlana operası / Mehdi Genceli

Marmara Üniversitesi Kafkas Dil ve Kültürleri Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Mehdi Genceli “Türkiye ‘alınız ilmini garbın, alınız sanatını’ düsturunu farklı anladı. Batı’yı olduğu gibi olduğu gibi almaya çalıştı. Gerçek anlamda taklit etti” diyor.



Mehdi Genceli - Karar

Geçen gün Karar gazetesinde gördüğüm bir manÅŸet dikkatimi çekti. “Operaya Mevlana da Aida kadar yakışır” diyordu verdiÄŸi röportajda Tevfik AkbaÅŸlı.

Ne demek bu, efendim? Fehmetmek için birkaç kez okudum, bir süre de düşündüm doÄŸrusu. Aida’yı gözüm ısırıyor bir yerden, bizim mahallenin kızı olmalı, ama Mevlana ile operayı imtizaç hâlinde görünce aklım ÅŸaÅŸtı, nutkum tutuldu, beyim! Bu baÅŸlığı görenlerin büyük çoÄŸunluÄŸu, anlama cehdi göstermeyip üzerinden transit geçmiÅŸ olmalı. Anlayanlar da “Mevlana’dan opera mı olur canım, yok daha neler” deyip sayfayı çevirmiÅŸtir muhtemelen. Ama ben onlar gibi yapmadım. Anlamaya gayret ettim, anlamlandırmaya çalıştım.

Kabul edelim ki Mevlana Operası tarzı tamlamalar, bizim literatüre mugayir terkiplerdir. Biz bu kabilden birliktelikleri flört addeder, evlilikten saymayız. Klasik tabirle, toplum henüz hazır deÄŸildir buna. Petrol, doÄŸalgaz gibi kıymetli yeraltı kaynaklarımız maalesef yok ama zengin bir fikrî altyapımız, paha biçilmez bir kültür birikimimiz var. Ä°tiraz eden, aksini düşünen varsa buyursun düelloya. Var olmasına var, evet, ama bu hammaddeleri hakkıyla iÅŸleyecek modern tesisler, muasır fabrikalar kuramadık henüz. (Cümle sonundaki “henüz” kelimesi, ileriye dönük bir umut telkin ettiÄŸini fark etmiÅŸ olmalısınız) Ä°nÅŸaat ve siyaset sektöründe elde ettiÄŸimiz üstün baÅŸarıyı, kültür sahasına kaydıramadık ne yazık ki. Seri kültür üretimi gerçekleÅŸtiremedik. Özel imalâthanelerde becerikli zanaatkârlarca birkaç baÅŸarılı eser mamul olmadı deÄŸil, oldu tabii. Fakat bunlar da sadece mahalle esnafı tarafından kabul görüp umuma açılamadı, genel kabul görmedi. Özetle iÅŸlek bir pazar oluÅŸmadı, bilinçli bir tüketim alışkanlığı husule gelmedi. Yunus Emre Oratoryosu, MuhteÅŸem Süleyman Operası, Kösem Sultan Balesi, Hürrem Sultan Tiyatrosu gibi birliktelikler, eÄŸreti bir düalizm görüntüsü vermekten kurtulamadı gitti. Filmlerini de yapamadık. Dizilerine bile daha yeni alışmaktayız.

Sesim, olaÄŸandan olaÄŸanüstüne uzanan çizginin epey ilerisinde mukarrer. Türküleri ustalıkla terennüm eder, keyfim teÅŸrif edince makam bile söylerim. Mâzide piyano kursuna gitmiÅŸliÄŸim, akordeon kucaklamışlığım vardır. Nefesim uzun soluklu ve kuvvetlidir. Bu sayede bir müzik âleti kullanıyor gibi ıslık çalabiliyorum. Ama bunlar beni müzik ve sanat konusunda otorite yapmaya yetmiyor tabii… Ben yine de iri kelimeler kullanıp ahkâm kesmeye çalışacağım. Ahkâm kesmek için otorite olmaya da gerek yok zaten…

Azerbaycan Türkleri Batı kültürünü alıp iÅŸleme ve millî meta yapma konusunda Türkiye’den birkaç fersah ileride. Sovyet kültür mekanizmasının bu iÅŸteki katkısı yadsınamaz, ama bununla sınırlı deÄŸil tabii, evveliyatı var. Genel bir Rus tesiri ve sanata olan ezeli yatkınlık dersek daha isabetli bir teÅŸhis olur sanırım. Ahundzade, Åžinasi’den önce altı tane tiyatroyu yazıp bitirmiÅŸti. Dâhi bestekâr Ãœzeyir Hacıbeyli, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’undan opera yaptığında takvimler 12 Ocak 1908’i gösteriyordu. Horozlar uyanmamış henüz, Sovyet doÄŸmamış. Ömer Seyfettin de “Azeri kardeÅŸlerimiz Avrupa ilmine, Avrupa edebiyatına bizden çabuk hulûl ettiler. Biz Osmanlı Türkleri medenî telakkiler, ilim, bilhassa fen hususunda Azerbaycanlı kardeÅŸlerimizden çok gerideyiz” diyordu 1920’de yazdığı bir makalesinde. Aynı yıllarda Azerbaycanlıların sahneye koyduÄŸu oyunları izleyen ReÅŸat Nuri (Güntekin) de onların Batı telakkisini millileÅŸtirme konusundaki baÅŸarısından ve tiyatro hususunda Türkiye’yi geçmesinden bahsediyordu.   

Bugün herhangi bir Azerbaycanlı, Leyla ile Mecnun OperasıYedi Güzel BalesiBin Bir Gece BalesiKöroÄŸlu UvertürüFuzuli KantatıŞur Senfonik Makamı gibi terkipleri duyduÄŸunda yadırgamadığı gibi bunları kendi öz evladı olarak görüyor, severek dinliyor, zevk alarak izliyor. Bugün Azerbaycan’da yediden yetmiÅŸe herkes Fuzuli’nin “beni candan usandırdı, cefadan yâr usanmaz mı” mısraıyla baÅŸlayan gazelini ezbere bilir. Bu mısra, kulaÄŸa okunan doÄŸum ezanı gibi her bir Azerbaycanlının kulağında çınlanır durur. Bunu saÄŸlayan ise ÅŸair Fuzuli’den çok bestekâr Ãœzeyir Hacıbeyli’nin Leyla ile Mecnun Operası’dır. GüncellenmiÅŸ kültür öğesidir yani.     

Azerbaycan’ın kültür ve sanattaki baÅŸarısından söz edince komplo teorisyeni bazı dostlar derin bir esrarı çözmüşçesine “Sovyet, siyasetle ilgilenmeyesiniz deyü sizi sanata yönlendirdi. Aslında Sovyetlerin uyguladığı sinsi bir plandı bu. Biz biliyorduk bunu ama arada malum demir perde olduÄŸu için ikaz nidamız ulaÅŸmıyordu size” derler. Ben de bu heyecanlı arkadaÅŸlara şöyle cevap veriyorum: Ya hu, kötü mü yaptı yani? Daha ne olsun! Sovyetlerin yaptığı en hayırlı iÅŸ sanata yaptığı yatırım oldu. Münkir olmasaydı sanattan kazandığı sevapla cennete girerdi kesin. Sen siyasetle uÄŸraÅŸtın da ne oldu sanki, başın göğe mi erdi? NATO’yu dize getirip VarÅŸova Paktı’nın anasını mı aÄŸlattın? Senin siyasetten anladığın, siyasîlerin adını üniversitelere vermek. YeniÅŸehirli Avni Efendi gibi bir mütefekkirin adı ise edebiyat tarihin kitaplarından silinecek nerdeyse. Siyasete ve inÅŸaata yaptığın yatırımın cüzi bir kısmını sanata aktaraydın da Mithat Cemal’i esas alıp Akif’in hayatını çekeydin. Bir Akif filmin var mı? ÃœÃ§ Ä°stanbul’u demiyorum, bari Ruh Adam’ın, Kürk Mantolu Madonna’nın filmini yapaydın. Alparslan’a dair neyin var peki? Olmasa daha iyi, boÅŸ ver. Olsa ne olacak sanki. Fatih filmini hatırlayan mı var? Karşı taraf Anna Karenina’yı kaç kez film yaptı biliyor musun? Soruyorum ama ben de bilmiyorum fakat üç farklı Anna KareninaizlediÄŸimi gayet iyi hatırlıyorum. Kültürü “asrın idraki”ne uygun ÅŸekilde güncellemen lâzım. Ama evvela asrın idrakini anlayacaksın tabii… 

“Alınız ilmini garbın, alınız sanatını” düsturunu Türkiye ile Azerbaycan farklı anladı, mamafih farklı uyguladı. Türkiye Batı’yı olduÄŸu gibi almaya çalıştı. DeÄŸiÅŸtirmeden, el sürmeden… Gerçek anlamda taklit etti. Batıdan aldığı kelimeleri bile orijinal yazdı, Türkçe okunuÅŸunu esas almadı. Azerbaycan ise batıdan aldığı sanata millî bir kisve geçirdi. Kendi çiçekli donundan giydirdi ona. Neticede mutlu bir izdivaç hâsıl oldu. Mirze Fethali Ahundzade, Cimri’yi Ahmet Vefik PaÅŸa’dan on beÅŸ yıl önce millîleÅŸtirdi, daha baÅŸarılı bir ÅŸekilde hem de. Moliere’in Cimri’si Ahundzade’nin himmetleriyle Hacı Kara’ya dönüştü, millî bir karakter oldu. Hacı Kara’nın Fransa’dan ithal olduÄŸuna kimseyi inandırmazsınız artık, bin ÅŸahit gelse ikna edemez sizi. Fransız’dan Hacı mı olur bir kere?

Hiçbir taklit aslı kadar sahici olamaz. Sentez yapmalı, beyler, sentez!

On ikinci yüzyılda yaÅŸamış hemÅŸerim Genceli Nizami, eserlerini Farsça yazmıştı. Hamsesi Sovyet zamanında usta ÅŸairlerce nazmen tercüme edildi. Halk (evet halk, sadece aydın zümre deÄŸil), Sırlar Hazinesi’ni, Leyla ile Mecnun’u, Yedi Güzel’i, Hüsrev ile Åžirin’i, Ä°skendername’yi Türkçe okudu. Böylece aslî kimliÄŸine rücu etti Nizami. TürkleÅŸti, Fuzuli gibi millî ÅŸair oldu. Gara Garayev de bu Yedi Güzel’den “millî vals” inÅŸa etti. Dinleyin bu parçayı lütfen. Ruhunuz dans etmezse bilet paranız iade... 

Giuseppe verdi, biz aldık anlayışından vazgeçelim. Aida’yı Ä°talyanlar bizden daha iyi seslendirir kuÅŸkusuz. Davet ederiz, gelip gösteri yaparlar, gider izleriz. Millî operalar besteleyelim biz. Operanın millîsi olmaz demeyin ama, rica ediyorum. Bal gibi de oluyor. Azerbaycan’da bizzat gördüm, ÅŸahsen yaÅŸadım ben. “Katılım” ve “banka” gibi iki zıt unsurdan terkip yapmayı baÅŸardık, Mevlana ile operadan mı yapamayacağız? “Opera olmadan yaÅŸayamaz mıyız” da demeyin lütfen. Ne varsa alıyoruz zaten, almaya mecburuz. Aldıklarımızı millîleÅŸtirelim bari.

Çok sesli müzikte bir gizem var, bu kesin ama biz bu düğümü çözemiyoruz henüz. Batı’nın esrarı çok sesli müzikte saklı, biliyorum. Biraz daha geliÅŸtireyim kendimi, yazacağım bu konuyu da, bekleyin. Biz ÅŸimdilik Mevlana Operası’na baÅŸlayalım hemen. Ha gayret! CumhurbaÅŸkanımız müjdeyi verdi geçenlerde. Ä°ki yıl sonra Ä°stanbul’da muhteÅŸem bir opera binasına kavuÅŸacağız inÅŸallah. 2019’da tamamlanacak olan yeni opera binasını, Mevlâna Operası ile açsak fena mı olur yani?

Az daha unutuyordum. KarabaÄŸ adına, muhteÅŸem koreografi için teÅŸekkür ederim. Etkileyiciydi gerçekten, gözlerim yaÅŸardı. Dikkat edin lütfen, duygusal adamım ben. “AÄŸlarım, aÄŸlatamam…”

kaynak: Karar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.