Sosyal Medya

Düşünce Platformu

Dindarı Kindar Eden Cedeldir

Yüce ve yüceltici olan İslam, mensuplarının zıt görüşlerle birbirini küçültücü cedelleşmelerini ne tasvip ediyor ne de teşvik… Çünkü tartışmacı ruh hali, enaniyeti tatmin için gösteriş, kibir, husumet, haset marazına maruz kalmıştır. Kin ve öfke halleri zihni melekeleri dondurmuş, kendini doğrulara kapatmış, tartışmayı kazanmaya odaklanmıştır…



Ramazan Kayan - Milat

“Ä°nsan her ÅŸeyden çok tartışmacıdır.” (Kehf -54)

Bu ayet Kur’an’ın insan gerçeÄŸine yönelik bir uyarısıdır…

Nitekim tartışmacılık özelliÄŸi ile yoÄŸrulmuÅŸ olan insanoÄŸlu, tartışmalara ne doyuyor ne de bundan yoruluyor…

Ateşli tartışmaların anaforunda doğrular araya gidiyor, hakikat tersyüz ediliyor.

Yüce ve yüceltici olan Ä°slam, mensuplarının zıt görüşlerle birbirini küçültücü cedelleÅŸmelerini ne tasvip ediyor ne de teÅŸvik… Çünkü tartışmacı ruh hali, enaniyeti tatmin için gösteriÅŸ, kibir, husumet, haset marazına maruz kalmıştır. Kin ve öfke halleri zihni melekeleri dondurmuÅŸ, kendini doÄŸrulara kapatmış, tartışmayı kazanmaya odaklanmıştır…

Evet, dindarı kindar eden cedeldir…

Gerçekten cedelde gizli bir afet vardır. Toplumsal tesanüdü tarumar eden sosyal bir felakettir. Hele hele cehalete dayalı cedel tam bir cürüm ve cinayettir…

Vahiy bu vahametin önüne geçmek için uyarıyor:

“Cahillerden yüz çevir…”

Yine Kitabımız net ifadelerle buyuruyor:

“La tücadil / CedelleÅŸme”

Cerbezeli sözlerle haksız iken kendini haklı çıkarma… Muhatabı mat etmek, itham etmek marifet deÄŸildir… Keramet, nefse ağır da gelse hakikatin tecellisi için kendini geri çekmektir… Çünkü âli olan Hakk’ın hatırıdır.

Evet, kimse ile atışmak, tartışmak ve sataÅŸmak zorunda deÄŸiliz… Önemli olan doÄŸru anlaşılmak ve yanlışları aÅŸabilmektir…

Sonu düşmanlık ya da piÅŸmanlık olan tartışmaları neden sürdürelim ki? Lüzumsuz çekiÅŸmeler zaman ve itibar kaybından baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir… Seviyesiz tartışmalarda karşılıklı saygıyı göremezsiniz, orada saldırganlık belirgindir… Ä°nsanın saygınlığını bitiren de bu saldırgan üsluptur…

Burada Müslüman, inadına deÄŸil, inancına göre hareket etmek durumundadır. Mugalata, münakaÅŸa, polemik mesleÄŸimiz olamaz… Bizim mücadelemiz ahlak, adalet, hakkaniyet, hidayet, rahmet ve erdem demektir… Bunun için ihtiras, kapris, kompleks, hırs, öfke, enaniyet ve rekabet duygularımızı dizginlemek zorundayız… Bu illetleri alt etmeden hikmet, basiret, feraset, furkan, burhan, irfan bize hiç nasip olur mu?

Bugün Ä°slam’ın kifayetsiz ve ehliyetsiz tartışmacıların elinde nasıl anlaşılmaz, tanınmaz hale geldiÄŸine tanıklık etmekteyiz… Adeta din bir kadavraya dönüştü… EÄŸip büken, kesip biçen, kırıp döken, alıp verenlerin haddi hesabı yok… Ne bir hesap soran ne de bu gidiÅŸ nereye diyen var!

Kalite yok… Seviye yok… Derinlik yok…

Günlük hayatımızda ekranlarda tanık olduÄŸumuz tartışmalar ölçü, ahlak, edep, insaf sınırlarını çoktan aÅŸtı…

En kötüsü dinin magazinleÅŸtirilmesi ve dinin yorumlanmasındaki laubaliliktir…

Bu bakımdan Ä°slam’ın ciddiyetine, Müslümanların saygınlığına halel getirecek tüm tartışmaların dışında kalmak, artı karşısında olmak gerekiyor…

Gerçekten bu tartışmalar kimlere yarıyor? Tartışma gündemlerini belirleyenler kimler? Hangi değirmene su taşımaktayız..?

Enerjimizi anlamsız tartışmalarla tüketirken sürüklendiğimiz tuzakların farkında mıyız? Boşa kürek çektiğimizi biliyor muyuz?

Evet, süregelen tartışmaların davamıza, ukbamıza katkısı nedir, sormak lazım…

Nice zamandır tartışmaktan iÅŸ yapmaya vakit bulamadık…

Kesin itaat ve teslimiyeti gerektiren nice ilahi buyrukları bile tartışmaya açtık… Teviller, tefsirler, yorumlar, görüşler tekliflerin üstünü örttü… Tıpkı Ä°srailoÄŸullarının Hz. Musa (a.s) ile tartışmaya durdukları gibi…

“Allah muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor.” dediÄŸinde onlar emri nasıl karşıladılar?

Emre icabet etmeleri gerekirken kesilecek sığırın nasıllığını, niteliÄŸini, rengini, özelliÄŸini tartışmaya açtılar… Bu tartışma neredeyse onların sonu (helakı) olacaktı…

Ashab-ı Kehf’in misyonunu ıskalayanlar da onların sayısını tartışıyorlardı. Üçtür, beÅŸtir, yedidir diyerek gaybı taÅŸlıyorlardı…

Sayıya takılı kalanlar, onların sa’yü gayretini görmüyorlardı…

YakınlaÅŸan kıyamet gününe hazırlıkta bulunması gerekenler, kıyametin ne zaman kopacağı konusunda takvim çalışmasını tercih ediyorlardı…

Allah’ın ayetlerini tartışmaya açanların ayetleri nasıl çatıştırdıklarını ve zamanla tartışmaların nasıl bir tefrikaya dönüştüğüne ÅŸahit deÄŸil miyiz?

Bu haller bizden çok mu uzak?

Unutmayalım ki ilk tartışmacı ÅŸeytandır…

Tartışmanın ilk mucidi ve en büyük muhibbi ÅŸeytandır… Hem de Allah ile tartıştı… Ãœstün olduÄŸunu savundu… SecdesizliÄŸi ve seviyesizliÄŸi tercih etti…

Ä°blis’in stratejisi, doÄŸru yol üzerine oturup kıyamet saatine kadar tartışmayı sürdürmekti… Ve süreç devam ediyor…

Åžimdi bize düşen görev, ya dışımızdaki tartışmaların nesnesi ve malzemesi olmak ya da vahyin gerçeklerine teslim olup hayatın öznesi olmaktır…

Evet, gerçeÄŸi tartışan deÄŸil, yaÅŸayan ve taşıyan olabilmek…

Åžayet tartışacaksak, bunu en güzel ÅŸekilde, hikmet ve basiret üzere yaparız… Çünkü tartışmanın bir ahlakı ve fıkhı vardır…

Ama bugün diyar-ı İslam, küfrün çizmeleri altında ezilirken biz meleklerin dişi mi erkek mi olduğunu tartışacak değiliz ya!

Peki, bize düşen sorumluluk nedir?

Sohbet ve davet…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.