Sosyal Medya

Rasul

Enbiyanın yöntemi



Cevdet Said

SaÄŸlıklı toplumun inÅŸasında ÅŸiddet kullanma düşüncesine karşı olduÄŸumu bildiÄŸi hâlde, “Âdem’in Ä°lk OÄŸlunun Mezhebi” isimli kitabımın ana fikrini eleÅŸtirerek, bana birini gönderip ÅŸu soruyu yöneltti: “Genel anlamda ÅŸiddet karşıtlığı saÄŸlıklı bir düşüncedir. Ancak, Suriye rejimi gibi ziyadesiyle suça bulaÅŸmış rejimlerde bu düşünce yarar saÄŸlamaz, öyle deÄŸil mi?”

Bu soruya doÄŸru cevap verebilmek için öncelikle Ã§Ä±kış noktamızı oluÅŸturacak ilkeleri ortaya koymalıyız. Åžayet çıkış noktamız insani içgüdü ise; zulme, benzer bir zulümle karşılık verebiliriz. EÄŸer çıkış noktamız küresel insan haklarından kaynaklanıyor ise; bu durumda halkların kendilerini her türlü yöntemle müdafaa etmesi hoÅŸ görülebilir. Ancak, söyleminin odağına rejimleri ÅŸiddet yöntemiyle düşürmenin nebevi çaÄŸrıların amacı olduÄŸu düşüncesini koymak isteyen kesinlikle yanılmaktadır. Zira nebiler beÅŸeriyeti ve yöneticilerini doÄŸru yola çağırmak amacıyla gelmiÅŸlerdir.

Eylemimizi nebevi temeller Ã¼zerine inÅŸa edecek olursak; doÄŸru yolda yürümeye, hakka ÅŸahitlik etmeye, yalan söylememeye mecburuz. Ä°ÅŸte o zaman eylemlerimizin neticeleri çok daha iyi olacaktır. Ancak, baÅŸarısız olma ihtimalini de hesaba katmamız gerekir. Nitekim birçok nebi kavimlerinde hidayeti gerçekleÅŸtirme konusunda baÅŸarısız olmuÅŸtur. Ancak bu durum onları asla nebevi davetin ilkelerinden taviz vermeye itmemiÅŸtir. Bütün nebiler, muhalefette kalma süreleri ne kadar uzamış olursa olsun, deÄŸiÅŸimi gerçekleÅŸtirmek için ÅŸiddete baÅŸvurmayı kesinlikle reddetmiÅŸlerdir. Elbette ÅŸiddetin bir çeÅŸidini kanunla sınırlandırılan düzeyde tecrübe etmiÅŸlerdir. Ancak bunu iktidar mevkiinde bulundukları ve toplum düzenini korumak için kanun vazetmek durumunda oldukları dönemde yapmışlardır.

Yukarıda iÅŸaret ettiÄŸimiz çıkış noktalarının hepsini göz önünde bulundurarak ÅŸu soruyu soruyorum: Acaba ÅŸiddeti mantıklı bir çözüm aracı olarak –özellikle de Suriye’de- nasıl benimseyebiliriz? Kâinat ayetlerine gözünü kapatanlar evrende olup bitenleri elbette göremeyecek, silah kullanımının bizi nerelere sürükleyeceÄŸini kestiremeyecektir! Silah ve ÅŸiddet kullanımının Suriye’de çok daha vahim yıkımlara, cinayetlere ve zorunlu göçlere sebebiyet verdiÄŸini görebilmesi için bir insanın büyük basiret sahibi olması gerekmez. Åžiddet yönteminin kurbanlarını saymaya, ÅŸiddetin bize nelere mal olduÄŸunu belirlemeye ve yol açtığı yıkımları tamir etmeye imkân yok!

Soru sahibinin vurguladığı üzere devrimin bidayetinde ağır suçlar iÅŸlendiÄŸini biz de biliyoruz. Ancak, bir de şöyle düşünün: Devrim barışçıl vasfını koruyabilseydi, ödenen bedeller ve yaÅŸanan yıkımlar mevcut durumla kıyaslanmayacak derecede daha az olmaz mıydı? Ama biz başımızı kuma gömer, ahmaklığımızın neticelerini baÅŸkalarına fatura eder, iÅŸ bilmezliÄŸimizin ve zayıflığımızın sorumluluÄŸunu baÅŸka insanlara yüklersek, bundan sonra karşılaÅŸacağımız sonuçlar ve yıkımlar çok daha büyük olacaktır!

BaÅŸka bir örnek vermek ve önümüzde duran önemli olayları yorumlamak istiyorum. Günümüzde gözümüzün önünde duran ÅŸu iki örneÄŸe bir bakalım: Japonya ve Almanya. Bu iki ülke II. Dünya Savaşı’nda maÄŸlup olmuÅŸ ve çok ağır teslim antlaÅŸmalarına imza atmıştı. Ancak, bunun üzerinden çok bir zaman geçmeden küllerinden doÄŸdular, devletlerini yeni baÅŸtan inÅŸa ettiler. Nihayetinde Amerika ve Çin’den sonra dünyanın üçüncü ve dördüncü en büyük ekonomisi olmayı baÅŸardılar. Oysa Sovyetler BirliÄŸi, savaşı kazanmasına ve Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı(!) elde etmesine raÄŸmen birliÄŸini koruyamadı, devletini çözülmekten ve yıkılmaktan kurtaramadı. Hâlbuki çöktüğü sırada yerküreyi onlarca kez yok edecek kadar çok silaha sahipti! Sovyet rejiminin bugünkü mirasçısı Rusya Federasyonu da ölümcül ekonomik krizlerle boÄŸuÅŸmakta, geliÅŸmiÅŸlik sıralamasında II. Dünya Savaşı’nda maÄŸlup düşen bu iki devletin çok gerisinde yer almaktadır.

Bir de Pakistan’a bakalım. Atom bombaları var, bununla da böbürleniyor. Ancak millî üretim sıralamasında Türkiye’den 43 ülke geride! Oysa atom bombası ya da önemli doÄŸal kaynakları olmayan Türkiye, en geliÅŸmiÅŸ yirmi devlet (G20) arasında yer almakta.

Aklını çalıştırmayan ve silahın hakkını alabilmenin biricik ÅŸartı olduÄŸuna inananlar, haklarını asla alamamakla kalmayıp imkânları ve canları da heder etmeye mahkûmdurlar! Keza bunlar, eÅŸkıya ve suçlularla boÄŸuÅŸup durmaktan, cehaletleri sebebiyle dünyanın en kötü insanları tarafından sömürülmekten kurtulamazlar! Kötüler bir taraftan bunlara biteviye savaÅŸmaları için silah satarlar, öbür taraftan da düşmanlarına destek Ã§Ä±karlar. Tâ ki iki taraftan biri diÄŸerine galebe çalmasın (ve savaÅŸ ebediyen sürsün)!

Evet, Suriye’de rejim ziyadesiyle suçludur, bu hususta gözlemcilerin büyük çoÄŸunluÄŸu da müttefiktir. Ancak, bizim de ziyadesiyle ahmak, kıt akıllı olduÄŸumuzu ve geleceÄŸimizi insan canı alıp satan savaÅŸ tüccarlarının aldatıcı naÄŸmelerine teslim ettiÄŸimizi artık idrak etmemiz de gerekir.

Uyanmazsak, ilim ve bilgi yolunu tutmazsak biz hep ölen ve ağır bedeller ödeyen taraf olmaya devam edeceÄŸiz! Yapmamız gereken; dünyada olup biten olayları derinlemesine düşünmek, bizden öncekiler için iÅŸleyen yasalardan (sünnetullah) ders almak ve aynı delikten defalarca sokulmamanın yolunu öğrenmektir.

Çeviri: Fethi Güngör

kaynak: Diriliş Postası

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.