Sosyal Medya

Kürsü

Sekülerleşmenin kaynakları

Sekülerizm elerleşmeyi tarihsel evrim sürecinin bir aşaması gibi veya tarihin sonunun tekabül ettiği bir dünya kültürü gibi görmek hangi düzeyde olursa olsun modernist ideolojinin bir gururu. Gurur yani aldanış.



Kendi yaratılmışlığını unutup her ÅŸeyin baÅŸlangıcı ve tek ölçüsü olduÄŸunu düşünmeye baÅŸladığında insanın kapıldığı gurur bir aldanıştan baÅŸkası deÄŸil. Hele ortaya koyduÄŸu maddi medeniyete bakıp nelere kadir olduÄŸunu böbürlenerek ifade etmeye baÅŸladığında daldığı ÅŸey, bütün bilim ve medeniyet performansının yanı sıra bir cehaletten baÅŸkası deÄŸil. 
 
Buna bir de Aydınlanma diyerek sergilediği cehalet bu gururun, bu aldanışın neticesidir. Öyle tahsille giderilemeyen, bilakis tahsille birlikte daha da artan bir cahiliye yani.
 
Ä°nsanı bu istiÄŸna haline sokan ÅŸey dünyada gerçekleÅŸtirdikleri oluyor. Medeniyetin maddi baÅŸarısı ve ürünleri arttıkça insanların bu duyguya kapılmaları çok daha olaÄŸan hale geliyor, ama tabii ki bu iliÅŸki zorunlu deÄŸil. Allah'la inatlaÅŸmak üzere göğe doÄŸru uzanan kuleler dikenlere ÅŸahit oldu insanlık tarihi. Yaptığı araÅŸtırmalarla insanlığın sırrını çözüp, insanı eninde sonunda ölümsüz kılacak iksire duyulan ilgi de tanrıdan tam anlamıyla kurtulma isteÄŸiyle paralel gitmiÅŸ. Yeryüzünde gezip geçmiÅŸleri başına gelenlerden ibret almak tavsiye edilebilir burada. 
 
Ä°nsanı Allah'ı tanımaktan, onu hakkıyla takdir etmekten alıkoyan bütün faktörler aslında insanı kendinden de uzaklaÅŸtırıyor. Ä°nsanoÄŸlu Allah'tan uzaklaÅŸtıkça kendinden de uzaklaşıyor, kendine yabancılaşıyor, kendine zulmetmiÅŸ oluyor. 
 
Allah'ı bilmek ile kendini bilmek arasındaki denge kendini her an hissettirir, tabi duyana, görene, bilene, hissedene... 
 
Allah'tan uzaklaştıran duygular aynı zamanda insanı da insanlığından çıkaran, insanı insana düşman eden, insanı insana kul eden, insanı insana ezdiren duygulardır.
 
SekülerleÅŸme bir uzaklaÅŸma, bir unutma, bir lakaytlaÅŸma sürecidir aynı zamanda. DünyevileÅŸme olarak da tesmiye olunur. Ancak aslında dünyanın da hakkının verilemediÄŸi, dünyanın da hukukunun çiÄŸnendiÄŸi bir süreçtir dünyevileÅŸme. Ahiretin bir tarlası olarak görülmediÄŸinde, dünya, üzerinde yaÅŸayanların zulmüne ancak Allah'ın verdiÄŸi güç ve tahammülle katlanabiliyor, ama her ÅŸeye ÅŸahit oluyor. 
 
Dünyevileşme, özü itibariyle bir düşüştür, ama zannedildiği gibi bütün dünyayı kaplayan, evrimsel bir aşamaya tekabül etmez. Çok şükür ki, öyle değildir. Dünyada aynı anda ve aynı mekanda dünyeviliğin en alçak sınırlarında gezenler olduğu gibi, insanlığın en şerefli mertebelerinde insanlığını gerçekleştirenler, yani kula kulluk seviyesinden özgürleşip sadece Allah'a kulluk edenler beraber var olabiliyor.
 
Bu beraberlik, elbette gergin bir beraberliktir, tartışmalı, çekiÅŸmeli, karşılaÅŸmalı bir beraberlik. 
 
SekülerleÅŸme bir tarihsel aÅŸama deÄŸil bir insani durumdur. Bu durumun kaynağı bizatihi insanın kendi iradesi, kendi tercihidir. 
 
Dünyevilik, yani insanın dünyaya gark olup, insana yaratıcının yazdığı misyondan sapması, esasen farklı biçimler de alabiliyor ve işin ilginci bu roller arasında yoğun bir dinsellik görüntüsü de yer alabiliyor.
 
Fetişleştirilmiş bir sekülerizmin içerdiği dindarca duyguları nereye koyacağımız bu noktada ciddi bir tartışma konusudur. Birçok sekülerist veya laisist için laiklik devletin işlevinden, insanların barış içinde bir arada yaşamalarını temin eden bir düzenleyici ilkeden ibaret değil, kendine özgü ritüelleri ve fetiş nesneleri de olan bir alternatif din mesabesindedir.
 
DoÄŸrusu bu ÅŸekilde algılandığı bir düzeyde laiklik üzerine yapılacak tartışmanın bir din barışına veya vatandaÅŸlar arasındaki barışa hizmet etmesi mümkün olmaz. LaikliÄŸi kendi dinlerine rakip olma iddiasında, üstelik ceberut bir iktidar ideolojisi olarak algılayan hiç kimsenin de ondan herhangi bir hayır umması mümkün olmaz. 
 
Türkiye'de laikliÄŸin, dindar insanlar nezdinde böylesi bir algıya sahip olması yaÅŸanmış somut tecrübelerle ilgilidir. Buna raÄŸmen AK Parti iktidarı döneminde laikliÄŸin bir düzenleyici ilke, din özgürlüğünü temin eden bir vatandaÅŸlık pratiÄŸi olarak yeniden tanımlanmış olduÄŸu ve bu tanımın eskisine nazaran çok daha fazla kabul görmüş olduÄŸu da açıktır. O kadar ki, bugün laiklik etrafında ciddi bir tartışma yaÅŸanmamaktadır. Dün başörtüsünün herhangi bir alandaki varlığını tehdit olarak gören histerik laiklik anlayışı bugün yerini tam olarak din ve vicdan özgürlüğü olarak yaÅŸanan bir laiklik anlayışına bırakmış, bir rejim olarak laiklik tartışması böylece gündemden düşmüştür. 
Esasen bir düzenleyici ilke düzeyinde bu pratiÄŸin Ä°slam'ın veya Müslüman bireyin anlam dünyasına hiçbir olumsuz yansıması olmaz. Müslümanlar için zaten hem dinde zorlama yoktur, hem de herkesin dini kendinedir. Geriye, baÅŸka insanlarla paylaşılan dünyada ortak alanın herkesin rızasını alarak düzenlenmesiyse bu alana katılım niyetine hangi duygu ve motivasyonun yön verdiÄŸi kalıyor. Neticede herkes için bu duygu hala kendi inanç ve anlam dünyasıdır ve bu anlam dünyaları pekala birbirinden ayrıştığı halde ortak bir alanı, bir kamu alanını güvenle ve barışla var edebilir. Bu alan seküler bir dünya algısına sahip olanlarla, kendi dünyalarını ahiretin bir tarlası olarak görerek buna uygun yaÅŸayanları bir arada barındırabilir. 
 
Ancak bir düzenleyici ilke olarak laiklik ile hayatı, insanı, dünyayı ve tanrıyı algılama tarzı olarak sekülerleşme arasında bir ayırım yapmak gerekiyor. Tarihsel evrimin bir bilinç düzeyi olarak görülen bu sekülerleşmenin psikolojik ve sosyolojik kaynakları üzerinde dururken, birer psikolojik veya sosyolojik hal olarak liberalliğe de, muhafazakarlığa da, gelenekselciliğe de takılmadan geçemeyeceğiz.
 
YASÄ°N AKTAY - YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.