Kürsü
Hepimiz dirilecek yaştayız! - Bilal Yavuz

Bu din, merhametin yüreğidir. Ümmetse bu yüreğin pompaladığı asil kan.
Bu din, merhametin yüreğidir. Ümmetse bu yüreğin pompaladığı asil kan. Bu yürek, ancak kanı tükenince duracaktır. Evrendeki merhametse bu kalp durunca vefat edecektir. Şükrillah. Anadolu’da genellikle ihtiyar ve çocuklara hep merhamet edilmiştir. Eksik olan, dinçlerin dinçlere merhamet etmesidir. Sâniyen: akranlarımızın iyiliğini düşünmeden, iyileşemeyiz.
Caddelerin paçasından âdeta ihtiras akıyor. Ekranlar İslâm diyen muhterislerle dolu. Ve Deccal sanal bir boyuttan nefis uydularına demâdem sinyal gönderiyor. Her gün nice alıcıyı kendi ağına köle ediyor. Kendi hemşerine acıyamazken, ümmetin mustazaflarına merhamet sözü vermek ne hazin çelişkidir.
Her gün binlerce tanımadığın Müslüman ile karşılaşıyorsun. Son derece rikkatlisin. Zira zulme rıza zulümdür ve kesinlikle kibirliye tevazu göstermemelisin. Karşıdan bir yaşıtın geliyor. O da senin gibi İslam diyerek yetiştirilmiş bir ananın kuzusu. Tebessüm sünnetine ikinizin de vakti yok. Ve top şeytanda! İki somurtan vecih ve ‘bana bakış attı’ su-i zannı. Ne çok yaşadık.
Velev ki karşındaki insî bir ifrit olsun. Varsın çekindiğini zannetsin. Ne gam. Ben doğru durduktan sonra eğri belasını bulmaz mı? Hem karşılık vermenin bedeli olan vakit israfı, dünyada da huzurunu kaçıyor. Kibrine esir düşmüş hiçbir mutlu ve hür insan görmedik. Bunu dönem dönem kendimizden de biliyoruz. Nefsin fasih arapçada iki karşılığı var: ruh ve ben. Çağdaş ve modern: nesiller değil, nefisler.
Ya karşıdan gelen ifrit, benim yere bakışımla yola gelirse? Kibirliye tevazu göstermeme ruhsatı herkese veriliyor mu peki? Herkesin İslam hakkında bir şeyler bildiği günlere geldik. Sözde sanat ve cemiyet güruhunu bir anda fıkhi bir meseleden bahsederken görebiliyorsunuz. Elbette taklidî. Lakin Nihat Hatipoğlu’nu dinleye dinleye belki de nice çoban gardaşımdan, köyünde insan yazan ninemden daha fazla İslam hakkında duyumları olabilir. Bilmek yetseydi, belki de ilk olarak ateistler ve papazlar ve hahamlar cennete girerdi. DAEŞ militanı Bağdadi’ye aşkı ve şefkati sorsan, o cehennem ağzından, belki de ne kasideler, ne gazeller dökülür. İşte bu yüzden söylemek değil yaşamak.
Sözden değil hâlden anlamak. İnternetinden değil malından harcamak! Kitaptan önce insan yazmak! Seminerden önce camiye gitmek! Ö.Faruk Dönmez kardeş ne güzel demiş: “Camilerde Müslüman genç kalmadı; ama kültür sanat merkezlerinde, konferans salonlarında bir İslamcılıktır gidiyor.”
Ey akranlarım! Nefsimiz çok acımasız. Kuşağımızdan belki de âtîde nice Allah dostları çıkacaktır. Kurtuluş birbirimize kavli ve fiili duada bulunmaktır. Olur ya, içimizde çok salih birileri olur, duaları tutar da, hürmetlerine bir gün rahmet kokarız belki. En büyük proje, en tesirli ilaç, belki de budur. Bilmiyorum başka çıkar yol, bilenleri çaremiz olmaya çağırıyorum. Memleketim Diyarbekir harap. Hep şefkat vitamininin eksikliğinden… Kentimiz yandı, başka kentler de yanmasın. Bizi ancak, baştan ayağa rahmetten örülme bir empati diriltir.
Henüz yorum yapılmamış.