Sosyal Medya

Güncel

"PKK'nın amacı hâlâ bağımsızlık"

PKK'nın karakteri değişen saldırılarını Al Jazeera’ya değerlendiren Dr. Nihat Ali Özcan’a göre, örgüt hâlâ bağımsızlık amacıyla "ulusal kurtuluş savaşı" sürdürüyor. Özcan, "Türkiye’nin önünde bundan sonra üç seçenek var: Bölünme, yeniden masaya oturma ya da olayları bastırma” diyor. Güvenlik ve strateji uzmanı Özcan'la, çatışmalı süreci ve muhtemel sonuçlarını konuştuk.



Nihat Ali Özcan, Türkiye’nin bugün içinde bulunduÄŸu çatışmalı süreci hem devlet hem de PKK cephesinden en iyi okuyabilen isimlerden biri. Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan Dr. Nihat Ali Özcan geride kalan 30 yılda Kürt kimliÄŸini inÅŸa eden PKK’nın bağımsızlıktan vazgeçtiÄŸini düÅŸünmenin büyük bir saflık olacağı görüÅŸünde. Örgütün demokrasi gibi bir kaygısı olmadığını belirten Özcan, bundan sonraki süreçte Türkiye’nin önünde üç yol olduÄŸunu düÅŸünüyor; bölünme, yeniden masaya oturma ya da hukuk dışı yolların da ihtimal dahilinde olduÄŸu yöntemlerle terörle mücadele. Özcan devletin terörle mücadele yöntemlerini ve PKK’nın deÄŸiÅŸen saldırı taktiklerini Al Jazeera’ye deÄŸerlendirdi.

Bugün Türkiye’deki ortamı nasıl tanımlarsınız?

Devam eden bir sorunun yeni bir evresinde, farklı bir aÅŸamasındayız. Bunun bir sürekliliÄŸi var ama bu süreklilik içinde karakteri deÄŸiÅŸiyor. Çünkü onu kuÅŸatan dünya, bölgedeki politik dengeler deÄŸiÅŸiyor. Meselâ bundan 30 yıl önce PKK köylü bir toplumda bu iÅŸe baÅŸladı. Köylü bir toplumda PKK ulusal kurtuluÅŸ hareketi olarak kendini tanımlarken Mao’cu bir dille bu savaşı yürütüyordu. Ama Türkiye’de milli gelir 1500 dolardan 10 bin dolara çıktı. Ä°nsanların yüzde 70’ten fazlası ÅŸehirlerde yaşıyor. DoÄŸal olarak Mao’nun köylü savaşını burada yürütemezsiniz. Melez bir savaÅŸ yapıyor PKK. Bir taraftan gerilla savaşı yapıyor, bir taraftan terör uyguluyor, bir taraftan sokak gösterileri yapıyor. Bu senkronizasyon ile hibrid bir ÅŸekilde götürüyor mücadelesini. 30 yıl önce ÅŸiddet kullanarak kimlik inÅŸa ediyordu. Åžimdi kimlik inÅŸa edildi, farklı bir aÅŸamaya gelindi. Yeni aÅŸamanın araçları farklı.

"TSK operasyona çıkmadığı için daÄŸları unuttu"

Devletin pozisyonu nedir?

Devlet de farklı bir serüven yaÅŸadı. 1999’a kadar farklıydı, ama 2002’den itibaren bu iÅŸi masada konuÅŸarak çözeceÄŸini düÅŸünüyordu. Bunun için de beÅŸ tane farklı alanda kendine göre bir program izledi. Bir taraftan ekonomik sosyal politikalar izledi. Bir taraftan kamu diplomasisi yaptı, yani kamuoyunun bu konuya desteÄŸini artırmak için alan araÅŸtırmaları ile desteÄŸi ölçtü. Anayasa'da ve yasada yapabileceÄŸi deÄŸiÅŸiklikleri yaptı. Diplomasi ve dış politikada adımlar atıldı. Ayrıca güvenlikle ilgili adımlar vardı. Ancak hükümetin kontrol edemediÄŸi bazı alanlar vardı. Bir çoÄŸunluk saÄŸlanması gerekiyordu, bu konuda imkâna sahip olamadı. Yasal alanda bazı deÄŸiÅŸiklikler yapıldı. Ä°kinci olarak özellikle diplomasi ve dış politika alanında, Arap Baharı ile baÅŸlayan süreç ve Suriye ile Irak’taki geliÅŸmeler PKK’ya yeni fırsat alanları açtı. PKK gittikçe gücünü geniÅŸletmeye baÅŸladı. Bir taraftan uluslararası meÅŸruiyet saÄŸladı, yeni silahlara ulaÅŸtı ve Suriye ile Irak’ta yönetebileceÄŸi 2-3 milyonluk bir kitleye ulaÅŸtı. Dış politikada bu olurken güvenlik alanı da çok konuÅŸuldu. PKK silahları bırakıp çıkacaktı, hükümet de buna karşılık bazı adımlar attı, Silahlı Kuvvetleri iç güvenlikten tamamen ayırdı. TSK’nın ülkenin içindeki iÅŸlerle ilgili hiçbir sorumluluÄŸu yok. Tamamen dışarıdan gelecek tehditlere göre eÄŸitim yapacak. Ama dünyada temel bir kural var; güvenlik sınırla bölünmez. Bölünce bir süre sonra başınıza bela oluyor. Operasyon yapma konusunda bütün yetki valilere devredildi. Silahlı Kuvvetlerin PKK ile mücadelede istihbarat kapasitesi sıfırlandı, olduÄŸu gibi MÄ°T’e geçti. Dolayısıyla da TSK bir müddettir operasyona çıkmadığı için daÄŸlarda taÅŸlarda yürümeyi, maÄŸaraları, daÄŸları unuttu. Åžimdi yeniden yürümeyi öÄŸreniyor. Oysa buna karşılık PKK halkı yatay ve dikey olarak örgütledi. Hem örgütlenmenin politik boyutunu tamamladı, hem de aynı zamanda Suriye ve Irak’ta öÄŸrendiÄŸi tekniklerle kendini geliÅŸtirdi.

Örnek verebilir misiniz bu tekniklere?

Åžehirlerdeki tekniklerine bakmanız yeterli. BeÅŸ yıl önce bir PKK'lı için ÅŸehirlere girmek bir tabuydu. Öcalan’ın yüzlerce, binlerce talimatı vardı; “Kesinlikle hiçbir militan ÅŸehirlere, köylere girmeyecek” diye. Ama PKK ÅŸimdi Suriye ve Irak’ta öÄŸrendiÄŸi bazı teknikleri Cizre’ye, Silopi’ye, diÄŸer kasabalara, kentlere taşımaya baÅŸladı. Yani, 90’lardakinden daha farklı bir “ÅŸehir gerillası” denemesi yapıyor. Bir taraftan ise Dolmabahçe mutabakatını hükümetin, devletin reddetmesi var. Bu reddetmenin nedeni, ortaya iki uluslu bir devlet çıkacak olmasıydı. Seçim sonuçları hükümete bu mutabakatı hayata geçirecek ve Anayasa’yı deÄŸiÅŸtirecek gücü vermedi. Öte yandan 6-8 Ekim hadiseleri hükümeti ciddi ÅŸekilde uyardı. Bugün olanların o gün iÅŸaret fiÅŸeÄŸi atılmıştı. PKK’nın bölgedeki etkinliÄŸini gittikçe artırdığı görüldü o dönem. Sadece rakamlara baksanız; kaç resmi araç yakıldı, kaç okul, kaç emniyet amirliÄŸi, o zaman durum anlaşılıyor. 6-8 Ekim’de daha çok Kürtlerin kendi içindeki bölünmüÅŸlükten çıkan çatışma vardı. Asıl hedefte olan PKK’yı ideolojik olarak reddeden muhafazakâr gruplardı. Bugüne baktığımızda ise PKK kesin sonuçlu, topyekûn bir çatışmaya girmiyor. Onun yerine geleneksel olarak bir zayıfın izleyeceÄŸi yöntemi izliyor. Tamamen hükümeti yıpratma stratejisi bu. Parça parça hükümeti istediÄŸi noktaya ittirecek bir yöntem izliyor.  

Nedir bu nokta?

Birinci aÅŸamada hükümetin Dolmabahçe’de masaya koyduklarını yerine getirmesini istiyor. Aslında hükümetin bunu yapamayacağını da iyi biliyor, çünkü gücü yok. Ama PKK’yı harekete geçiren en önemli nedenlerden birisi seçimlerde aldığı sonuç. Yüzde 13 oy aldı, insanların gerekçeleri çok farklı olabilir. Fakat PKK mantığından bakarsanız 6 milyonluk bir kitle var, bunlar aile fertleri ile birlikte 10 milyon kiÅŸi yapar.

"PKK'nın önceliÄŸi ulusal kurtuluÅŸ mücadelesi vermek"

Ama bu zeminde siyaset meÅŸruiyetini, etkisini yitirmiyor mu?

PKK’nın tüm bu olanları okuma biçimi ile meÅŸru siyasetin sandıkta olduÄŸunu okuma biçimi arasında fark var. PKK’nın Türkiye’de demokrasiyi inÅŸa etmek, iÅŸletmek gibi bir amacı yok. PKK’nın kendi mantığına göre, Kürtler için bağımsız devlet kurma savaşı veriyor. Yoksa amacı Türkiye’de demokrasiyi inÅŸa etmek filan deÄŸil. Öbürü büyük kitlelerin beklentisi, “demokrasicilik oynamak”. Öyle bir ÅŸey yok, çünkü onların öyle bir sorunu yok. Onların önceliÄŸi ulusal kurtuluÅŸ mücadelesi vermek.

Bağımsızlıktan vazgeçmedi mi PKK? Özerk yapılanma hedef olarak ortaya koyuldu, son dönemde birlikte kardeÅŸçe yaÅŸam vurgusu yapıldı.

Tabii ki hâlâ devam ediyor. Büyük kitleleri ikna etmek istiyorsanız, söylemlerin içinde biraz özgürlük, kardeÅŸlik, barış, çiçek, böcek olması lazım. Bunlar propagandanın temel unsurları. PKK’nın bağımsız bir Kürt devletinden vazgeçtiÄŸini söylemek büyük saflık olur. Suriye’de ya da Irak’ta vazgeçmiÅŸ görünüyor mu?

Masaya oturduÄŸunda devlet vazgeçtiÄŸine mi ikna olmuÅŸtu?

Devletten kastınız eÄŸer Adalet ve Kalkınma Partisi ise siyaset yapan partiler bunu dört yıllık bir dönem için yaparlar. Onların birinci önceliÄŸi iktidara gelmek. Devlet meselesi biraz soru iÅŸareti. Hükümet ile devleti nasıl ayırt ediyorsunuz? 

CumhurbaÅŸkanı’nın “Bundan sonra her ÅŸey daha farklı olacak” ÅŸeklinde bir açıklaması oldu. Siz bu sözlerden nasıl bir anlam çıkartıyorsunuz? Bundan sonra mücadele yöntemi daha mı farklı olacak?

Ben analiz yaparken söylemden çok yapılana bakarım. Bir siyasetçi doÄŸal olarak kamuoyunu ikna etmek için bir ÅŸeyler söyleyecek. Mesela siz az önce, “PKK bağımsızlıktan vazgeçmedi mi?” dediniz. Ben de bunun bana göre olmadığını söyledim. Çünkü bu zihin dünyasına ait temel parametreler bu iÅŸin böyle olmadığını gösteriyor. “Biz bağımsızlık istemiyoruz” diyorlar ama bir yandan da, “Makineli tüfekler, uçaksavarlar yerleÅŸtiriyoruz, bunları da demokrasi için yapıyoruz” diyor. Demokrasinin böyle inÅŸa edilmeyeceÄŸini herkes bilir, bunlarla ancak savaÅŸ yaparsınız. CumhurbaÅŸkanı açısından bakarsanız, tabii ki CumhurbaÅŸkanı toplumun duygusallığının bu kadar yükseldiÄŸi bir noktada bir ÅŸeyler söylemek durumunda.

"DaÄŸlıca'da küçük bir savaÅŸ oldu"

Mücadele yöntemi olarak, askeri olarak baktığınızda ne bekliyorsunuz?

Yapılabilecekler var, yapılamayacaklar var. Devletlerin bu tür küçük savaÅŸlarda birtakım sınırlılıkları var. Gelir seviyesi 10 bin doları geçtiÄŸinde insanlar büyük savaÅŸlar istemiyor. Medya ve sosyal medya çok önemli stratejik araçlar. Üçüncüsü ise hukuk. Devletin tankları topları olmasına raÄŸmen bunları öyle canınızın istediÄŸi gibi kullanamıyorsunuz. Yasalarınıza göre PKK’lılar birer suçlu ve bu polisiye bir vaka. Ama adam ağır makineli tüfek, uçaksavar kullanıyor. Oysa bunun bir savaÅŸ olduÄŸunu biliyorsunuz. Bakın DaÄŸlıca’da 48 saat devam etti.

DaÄŸlıca’da ne oldu sizce?

DaÄŸlıca’da küçük bir savaÅŸ oldu. Kanunlara göre suçlular ile ilgili bir sorun var, benim bakış açıma göre ise DaÄŸlıca’da küçük bir savaÅŸ oldu. Makineli tüfekler, uçaklar, tanklar filan kullanılıyor. Bu polisiye bir iÅŸ deÄŸil. Dedim ya, PKK hibrid bir yöntem izliyor. ÖrneÄŸin Cizre’yi perdeliyor, patlayıcılar yerleÅŸtiriliyor. DaÄŸlıca’da konvansiyonel bir ordu ile savaÅŸa tutuÅŸuyor. Öte yandan demokratik haklarımı kullanıyorum diye sokaklarda gösteri yapıyor, Meclis’te de açıklama yapıyor. Bunların toplamı PKK gibi organizasyonların davranış biçimidir. Siz hangisi iÅŸinize gelirse onu kullanırsınız.

DaÄŸlıca’da "küçük bir savaÅŸ oldu" dediniz, Cizre’de olan nedir?

Cizre’deki salt polisiye bir iÅŸ deÄŸil, politik askeri bir iÅŸ. Sınıflandırırsanız onun polisin çok üstünde bir olay olduÄŸunu görürsünüz. Orada artık bir ÅŸehir savaşı var; biraz ilkel, yoÄŸunluÄŸu az ama bir ÅŸehir savaşı var orada. Politik bir motivasyonla hareket ediyor. Elindeki alet edevat polis tarafından sınıflandırılabilecek bir iÅŸ deÄŸil. Askeri karakterli bir iÅŸ deÄŸil.

Bu ÅŸehir savaşının amacı ne? Ne göstermek istiyor PKK? Devlet nasıl karşılık veriyor?

Devlet meÅŸru otoritenin temsilcisi. DüÅŸünün, polis ya da kamu görevlisi ÅŸehrin belli bir bölümüne giremiyor. Sıradan suçluları takip için de giremiyor, trafik polisi de giremiyor. O zaman ne yapacaksınız? BeÅŸ senedir sadece ÅŸehirlere deÄŸil, daÄŸlara da gitmemiÅŸsiniz, adam orada bir düzenek kurmuÅŸ. Silah dağıtmış, bir hiyerarÅŸik yapı kurmuÅŸ. Orayı ben yönetiyorum diye iddia ediyor. Devleti yöneten makamda oturan kaymakama ne tavsiye edersiniz, “Onlar orayı idare etsin, sen de burayı idare et. KardeÅŸ kardeÅŸ geçinin mi?” diyeceksiniz. Böyle bir model var tabii. Mesela Kolombiya’da devlet topraklarının üçte birine girmiyor. Haritada baktığınızda orayı Kolombiya olarak görüyorsunuz ama hayatın gerçeÄŸinde öyle bir Kolombiya yok. YavaÅŸ yavaÅŸ Iraklaşırsınız, SuriyeleÅŸirsiniz. Bugün Suriye’nin yarısını baÅŸka birisi idare ediyor. Bunu hazmedebilecekseniz böyle yapın, kaymakam bir tarafta oturur, geçinip gidersiniz. Ama siz kamu otoritesini, kurallarınızı, yurttaÅŸların haklarını ve yükümlülüklerini korumak istiyorsanız devlet olarak siz sorumlusunuz. Devlet orada iÅŸini yapıyor.

BeÅŸ yıldır neden girmedi o zaman devlet bu bölgelere?

Girmedi çünkü müzakere yapıyordu. Meseleyi konuÅŸarak çözecekti, tolere etti. Görmezlikten geldi.

Peki tüm bu koÅŸullar altında nereye gidiyor sizce bu yolun sonu?

Üç tane yol var. Bir tanesi bölünürsünüz. Önünüze bir harita alırsınız; kalemle, cetvelle bölersiniz. Ä°kincisi bastırırsınız; hukukun içinde, dışında bir ÅŸekilde yaparsınız bunu. Bundan sonra da bir süre rahat edersiniz sonrasını ben bilmem. Üçüncü yöntem de oturur konuÅŸursunuz, “Ayrılmazsan iyi olur ama ayrılacaksan ÅŸöyle bir yöntem öneriyorum” dersiniz. Devlet bunu yapmaya çalıştı ama bu modellerden birisi çalışmadığında öbürüne dönüÅŸebiliyor. PKK konfederasyon istiyor ama hükümet ona biz sana güçlendirilmiÅŸ yerel yönetim verelim diyor meselâ. AnlaÅŸamadıkları zaman bu iÅŸ çatışmaya gidiyor. O zaman da belki bu çatışma bölünmeye gidecek. Kontrol edemezseniz bir müddet sonra bölünmeye gidecek belki. “Kürtler ayrılmak istemiyor” argümanı öne sürülüyor. Bu sefer Türkler derse biz ayrılmak istiyoruz diye.

Hiç olmadı böyle bir ÅŸey bugüne kadar….

Niye olmasın? 10 bin doları geçtiniz artık. Ä°nsanlar 10 bin doları geçtiÄŸinde bu soruyu sormaya baÅŸlarlar. “Bu Kürtler çok mutsuz. Onları temsil eden PKK da bu mutsuzluÄŸunu bizi öldürerek ortaya koyuyor. Niye ısrar ediyoruz?” derler.

"Toplumun değer yargıları artık farklı"

Siz son dönemde duyduÄŸumuz tepkileri gelir dağılımındaki bu artışa mı baÄŸlıyorsunuz?

Tabii. Paralel bir dünya var Türkiye’de. Yalan mı? Milli gelir, serbest piyasa ekonomisi, küreselleÅŸme bu tür sorunlar yaÅŸayan ülkelerde baÅŸka sonuçlar çıkarıyor. Ä°nsanlar DaÄŸlıca’da savaşıyorlar ama Bodrum’da, Ä°zmir’de ya da kapalı kapılar arkasında, baÅŸka yerlerde insanlar baÅŸka hesaplar yapıyorlar. Dolarlar sayılıyor, aÅŸklar, nefretler yaÅŸanıyor, denizde güneÅŸleniliyor. Bu paralel hayatlarda insanların genel eÄŸilimleri, beklentileri zaman içinde deÄŸiÅŸiyor. Türkiye bundan 30 sene önce köylü bir toplumdu. DeÄŸer yargıları farklı.

Olaylar şehirlere, batı illerine taşar mı?

Bunu da üç alanda görmek lazım. PKK bu yaptıklarıyla Kürtlerin tepkisini çekiyor. Onların da kayıpları var. “Çatışmalar arttıkça Irak’tan sigara getiremiyoruz, satamıyoruz” derler ya da “PKK köprüleri havaya uçuruyor, kaçakçılıktan aldığımız Mercedes’lere binemiyoruz”. Batıya gittiÄŸiniz zaman bu Türk - Kürt etnik çatışmasına dönecektir.

Hiç dönmedi bu zamana kadar. Türklerle Kürtler arasında genelleÅŸtirilebilecek bir çatışma olmadı.

Bu hiçbir ÅŸeyin garantisi deÄŸil. Çünkü bu Türkler karakter olarak sabırla çok edilgen gibi dururlar. Bu devlet var, devletin sahibi de onlar, çoÄŸunluk onlarda. Öyle dururlar dururlar ama sonra bir ÅŸey olur, kontrol edemeyebilirsiniz.

O zaman ne olur yaşananların adı?

Ä°ç savaÅŸ olur.

Hangisine daha yakın Türkiye ÅŸu anda?

Ä°kisine de aynı mesafedeyiz. Ä°ç savaÅŸ da olabilir ya da bakarsınız seçim olur, dondurulmuÅŸ olan dolaptan çıkar. CHP, AK Parti olur anlaşırlar, dolaptan çıkarırlar. Ama mekanik bir ÅŸey deÄŸil bu. Öyle ÅŸeyler olur ki aklımız dimağımız durur. Çünkü bu tür asimetrik çatışmalarda karar alıcılarla sahadaki uygulayıcılar arasında da asimetrik bir iliÅŸki var. Sahadaki sıradan bir insan politik sonuçlar doÄŸuracak bir iÅŸ yapabilir. Bir adam Türkiye’nin gidiÅŸatını deÄŸiÅŸtirebilir. Bu iÅŸler çok kolay yönetilebilir iÅŸler deÄŸil.

Kaynak: Al Jazeera

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.