Makale
Sosyal Hareketlerde Kuşak Çatışması
Ne olacak bu gençlerin hâli meselesi, ne olacak bu memleketin hali meselesinden muhtemelen daha kadim bir problemdir. Bazı kaynaklar bu meseleyi Sümerlere kadar götürüyorlar, ancak bunlar sadece yazılı olan metinler; muhtemelen konu Hazreti Âdem’den bu yana (Habil ile Kabil meselesi hepimizin malumu) insanlığın her daim ana meselelerinden birisi olmuÅŸtur ve olmaya da devam edecektir.
Bu yazıyı meselenin çözüm reçetesi olarak deÄŸil de daha ziyade problemi doÄŸru bir ÅŸekilde ortaya koyma, vektörleri belli bir açıyla aynı hedefe yöneltme, bir baÅŸka deyiÅŸle bir konsensüs denemesi olarak okuyabilirsiniz.
Dilerseniz önce mutabık olacağımız bir gerçeÄŸin altın çizmekle baÅŸlayalım. Bazı doÄŸrular kadim, bazıları ise konjonktüreldir. Yani demek istiyorum ki bir kuÅŸak öncenin ortam ÅŸartlarına göre doÄŸru olan eylem biçimi, bugün için doÄŸru olmayabilir. Genellikle çatışmaların önemli bir kısmının bu dönemsel doÄŸruların (konjonktürel) eski kuÅŸak tarafından yeni kuÅŸaÄŸa dayatılması sonucu ortaya çıktığını gözlemliyorum. Misal, biz eskiden su içerdik testiden, ÅŸimdilerde ise bizim zamanımızda bedava olan suyu pet ÅŸiÅŸelere koyup satıyorlar. Dolayısıyla çocukları evdeki musluk suyuna zorlamanın bir alemi var mı? Bir baÅŸka misal eskiden yamalı pantolon giyerdik ÅŸimdi bunu yeni nesle yaptırmanın imkânı yok, gereÄŸi de yok. Yamalı pantolondan vazgeçtim, orası burası yırtık pantolonları moda diye satıyorlar bizimkiler de gönüllü giyiyorlar. Bunları tartışmak niyetinde deÄŸilim. Yukarıda zikrettiklerim elbette ekstrem örnekler. Zaten çatışma bu uç örnekler üzerinden deÄŸil, daha çok iliÅŸkiler düzeyinde, geleneklerin yeni kuÅŸaÄŸa aktarımı konusunda ortaya çıkıyor. Mesela, bayramlarda akraba ziyaretleri, bu çatışmanın mekanlarından biri olabiliyor. Yeni nesil bayramları akraba ziyaretleri olarak deÄŸil daha çok tatil fırsatı olarak görüyor gibi. Bir baÅŸka misal, kız isteme ritüellerini gençler anlamsız buluyor. Gelin kaynana iliÅŸkilerinde geleneksel rol paylaşımları konusunda, sorunlar yaÅŸanıyor. Bu örnekler çoÄŸaltılabilir.
Ben bu yazı çerçevesinde meseleyi tüketim alışkanlıkları ya da kültürel/yöresel davranış modelleri üzerinden deÄŸil, yazının baÅŸlığında zikrettiÄŸim üzere daha çok sosyal hareketler baÄŸlamında ele almak istiyorum. Sivil toplum kuruluÅŸlarında aktif görev alanlar ÅŸahit olmuÅŸtur. Sosyal hareketlerde de malum kuÅŸak çatışmasına, deÄŸiÅŸik ölçeklerde ÅŸahit oluyoruz.
Meseleye eski kuÅŸakların gözüyle bakarsanız; muhtemelen, “ÅŸimdiki nesil daha sorumsuz, aidiyet bilinci geliÅŸmemiÅŸ, dava dertleri yok, meseleye pragmatist bakıyorlar, bulundukları zemini kariyerleri için sıçrama tahtası olarak görüyorlar…” gibi düÅŸük ya da yüksek tonda yakınmalar, tespitler, ileri sürüldüÄŸüne tanık olacaksınız ve hatta bunun hararetli savunucularından biri olacaksınız. Dolayısıyla bu çekincelerinden dolayı büyükler mevcut yetkilerini (koltuklarını) yeni nesle devretme konusunda isteksizler. Ancak, bendeniz gençler hakkında yapılan bu olumsuz genellemeleri, istisnalar hariç büyük ölçüde abartılmış ve haksız yargılar olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Genç bir insandan elli yaÅŸ olgunluÄŸunu beklemek abesle iÅŸtigal olsa gerektir. Hatta bir adım ileri gidip gençlerin onarılabilir çizikler olarak nitelendirebileceÄŸimiz yanlışlar yapmalarına müsaade edilmeliyiz diyorum. Büyüklerin bu olumsuz yaklaşımlarında “evin danası, öküz olmaz” mottosunun payı olduÄŸunu da söylemeliyim. Kendi gençliÄŸinizi hatırlayın. Çocuklar babalarının gözünde büyümüyor maalesef. Meselenin sürdürülebilir bir iliÅŸki zeminine kavuÅŸması için büyüklerin bu bakış açısından kurtulması gerekir. Evet, gençlerin tecrübeleri az olabilir, bazı yaklaşımları davranış kalıpları bizim zamanımıza uymayabilir, yöntemleri farklı olabilir ama kurumlarımızın büyümesini, daha önemlisi varlığını ve misyonunu devam ettirmesini istiyorsak “eski köye yeni adet” getirmelerine müsaade etmek gerekir. Yönetim kurullarını gençleÅŸtirmeli ve gençlere daha fazla alan açmalı, yetki vermeliyiz, çünkü onlar zamanın ruhuna eski nesilden daha yakındırlar ve enerjileri çok daha yüksektir. İstikamet deÄŸiÅŸmediÄŸi sürece yöntem deÄŸiÅŸmesinden korkmamak gerekir. Gençlerin önüne set çekmek doÄŸru deÄŸil diye düÅŸünüyorum. Burada deÄŸiÅŸmeyecek temel ölçümüz usulün esasa mukaddem olmasıdır. Çünkü meÅŸru olmayan yollardan doÄŸru hedefe yürünmez.
Gençlerin gözünde eski nesil ise yavaÅŸ, hantal, sosyal organizasyonun önünü tıkayan, büyümenin önünde engel, çağın gerisinde kalmış, ceberut, bütün yetkileri kendi elinde toplayan, eleÅŸtiriye kapalı, sabit fikirli, geçtiÄŸimiz yüzyılda kalmış, gelenekte direten, yeniliÄŸe kapalı, köylü bir tip olarak resmediliyor. Elbette kısmen haklı yönleri olsa da bu genellemeleri de yanlış ve abartılı buluyorum.
Mutabakat noktası nedir derseniz, karşılıklı “saygı ve deÄŸer vermedir” derim. Bunu hem duygu hem eylem olarak göstermek gerekir. Sever gibi, saygı gösterir gibi, deÄŸer verir gibi yapmak meseleyi çözmez aksine kronikleÅŸtirir. Ve kopuÅŸ kaçınılmaz olur. Sonuç, ya geleneksiz, köksüz ama yeni bir yapımız olur ya da geleceÄŸi olmayan tarihi bir eser sahibi oluruz.
Büyüklere tavsiyem ÅŸudur: Sosyal organizasyonlarda gençlere daha fazla rol verin, yetki verin, önlerini açın. İyi bir nesil yetiÅŸtirdiÄŸinizi düÅŸünüyorsanız zaten sorun yok. Hâlâ eksikleri olduÄŸunu düÅŸünüyorsanız ki çoÄŸunlukla öyledir (çünkü gençken siz de öyleydiniz, ÅŸimdi unuttunuz). Küçük hatalarına göz yumun, onarılabilir çizikler iyidir, (aşı gibidir) bünyeyi güçlendirir. Her düÅŸtüklerinde (yanlış yaptıklarında) azarlar ve ellerinden tutup kaldırırsanız, yürümeyi çok geç öÄŸrenirler. Daha vahim olanı, gölgenizde kaldıkları için, kendilerine has bir yürüyüÅŸ sahibi olamazlar. İşlerine çok az müdahil olun ama hep ulaşılır olun. Mutlaka kapınız çalınacaktır.
Gençlere tavsiyemse, büyüklerin her sözlü ayet deÄŸildir, tamam. Onlara “hikmetinden sual olunmaz” bir mertebe vermenize de gerek yoktur. Ama onların birer deniz feneri olduklarını aklınızdan çıkarmayın. Gözünüz, gönlünüz onlara açık olsun. Bir adım ötenizde, ama yanınızda dursunlar. Hani arsaların sınır taÅŸları vardır arazinin ölçeÄŸini, konumunu belirler, haritalandırır. İşte büyükler, özellikle de bir hareketin ilk temelini atanlar öyledir. BulunduÄŸunuz arazinin tapu senedidir onlar. Onlara bakarak konumunuzu belirlersiniz. Zira onlar sadece sizin bulunduÄŸunuz arazinin deÄŸil, bulunduÄŸunuzun coÄŸrafyanın da harita bilgisine sahiptirler. Nerede bir baÄŸ var, neresi bataklık; nerede bir çukur var, neresi daÄŸ, bilirler. Ne zaman bir ihtiyacınız olsa oradadırlar, gidip sorabilir, bilgilerine ve dualarına talip olabilirsiniz.
DoÄŸru bir yürüyüÅŸ, gelenek ve geleceÄŸin mezcedilmesiyle mümkündür.
Mehmet Bulayır
Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.